Analitik Marksizm’in Kısa Tarihi, Kapsamı ve Özgünlükleri – Fabien Tarrit

//
3245 Okunma
Okunma süresi: 62 Dakika

Giriş

Farklılıklar bir yana konduğunda, radikal iktisadın (zımnen ya da açıktan Marx’a atıfla) kapitalizmin ve (ister neo-klasik ister Keynesçi olsun) ana-akım iktisadın eleştirisinde birleşmiş olduğuna ilişkin bir konsensüs var görünüyor. (1) 1960’lar ve 1970’ler boyunca, nesnel bir değer teorisinin Sraffa (1960) tarafından kanıtlanmasıyla ve bunun başka yazarlar tarafından anlamlı bir biçimde geliştirilmesiyle birlikte, neo-klasik iktisada karşı güçlü bir eleştiri geliştirildi. Bu eleştiri, neo-klasik iktisadın içsel mantığına yönelikti ama gelgelelim, neo-klasik iktisadın savunucuları bu eleştirilere herhangi bir cevap vermediler. 1970’lerde Marksist iktisat canlanmaya başladı ve Birleşik Devletler’de, 1970’lerin sonlarında iki düşünce okulu kendilerinin Marksist olduklarını ya da Marksizm’e yakın olduklarını iddia etti: Toplumsal birikim yapısı ve analitik Marksizm. (2) Toplumsal birikim yapısı okulunun başlıca yazarları Gordon, Bowles (ki analitik Marksizm’in çalışmalarına da katılmıştır), Kotz, Edwards ve Reich’tır. Bu okul kısmen Fransız düzenleme okuluyla ilişkilendirilebilir ve ayrıca, Keynesçilik ve kurumsalcılık gibi Marksizm-dışı teorik zeminlerle de bağlantılıdır. Bu okulun meselesi, esas olarak, politik ve ideolojik kurumların Marksist kriz teorisine entegre edilmesidir ve okul, çağdaş kapitalizmin analizinde Marksist araçları kullandığı kadarıyla, radikal iktisat geleneğiyle temelde mutabıktır.

Bu gelenekten hareketle analitik Marksizm, Marksizm’in temel ilgisini muhafaza etmiştir ama Marksizm’i, kapitalizmi analiz etmenin bir aracı olmaktan çok,bizzat kendi kendini sınayacak teorik bir çerçeve olarak kullanmıştır. Dolayısıyla bu okul, başka bir mantıkla olsa da Marksizm’le ilgili olduğu ölçüde radikal iktisatla ilişkilendirilebilir: Bu okul, Marx’ın teorisini kapitalizmin incelenmesinde kullanmamıştır; bizzat Marx’ın teorisini incelemiştir. Bu makale, epistemolojik sebeplerden dolayı analitik Marksizm üzerine yoğunlaşmaktadır; zira tüm sosyal bilimlerle (iktisat, sosyoloji, tarih, felsefe ve siyaset bilimiyle) ilgili olan bu çalışmalar, geniş alana yayılmış olup, yoğun tartışmalara ve çekişmelere sebebiyet vermiştir. Bu noktada şunu vurgulamak gerekir: Bu okul, hem muhafazakârlığın (bilhassa Birleşik Devletler’de ve Britanya’da) görece güçlü bir biçimde yeniden canlandığı hem de Marksizm’in etkisini yitirdiği bir dönemin arifesinde doğmuştur. Analitik Marksizm, Marksizm’in öldüğüne dönük ayyuka çıkmış iddialara bir cevap olarak kendisini lanse etmiştir.

Görece güçlü bir çeşitlilik göstermesine karşın, analitik Marksizm, sadece inceleme konusunda, yani Marx’ın teorisinde değil, ama aynı zamanda Marx’a ait olmayan geleneksel akademik yöntemleri kullanma hususunda da mutabakat içersindedir. Bu okul Marksizm’i esas olarak, herhangi bir özgün metodolojik temele sahip olmaksızın çoklu giriş noktalarına sahip olan ve bu şekliyle bir araştırma programı tesis edebilecek bilişsel bir araçlar seti olarak kavramaktadır ve bu, çok sayıda iç tartışmaya yol açmıştır. Analitik Marksizm’in hedefi, Marksist araştırma programının merkezini ve periferisini belirlemek, (3)“Marksizm’in bir sosyal bilim olarak yıkımdan kurtarılabilecek parçalarını yeniden inşâ etmek”tir (Lock 1990:131).

Bu makalenin amacı; analitik Marksizm’i, Marksizm’i yeniden-inşâ etmeye, yeniden dolaşıma sokmaya, yeniden kavramsallaştırmaya, gençleştirmeye, sınırlandırmaya, yeniden düşünmeye ve anlamlandırmaya (4) dönük kendi hedefleri açısından değerlendirmektir. Aydınlatmaya çalışacağım sorular şunlar olacaktır:

Marksizm, geleneksel olarak Marksizm’le çatışmalı şekilde sunulan epistemolojik araçlar vasıtasıyla geliştirilebilir mi ve Marksist analizin geleceğinde böylesi bir perspektifin etkili olması düşünülebilir mi?

Dolayısıyla bu makale, analitik Marksizm’in temellerini göstermekte, kapsamını belirlemekte, özgünlüğünü meydana çıkarmakta ve bu okulun temelini teşkil ettikleri kuşku götürmeyen yazarları gözden geçirmektedir. Bu makale, tarihsel materyalizmin analitik savunusunu yapan ve analitik Marksizm’in öncüsü olan Cohen’i ele almakta ve onun analitik Marksizm’in epistemolojik temellerini nasıl kurduğunu incelemektedir. Daha sonra, John Roemer tarafından varılan sonuçları, yani kısmen Cohen’in epistemolojik varsayımlarından hareketle, Marksçı iktisat ile neo-klasik iktisat kurulan imkânsız bağlantının özgünlüğünü göstermektedir. Bundan sonra da, Jon Elster’ın, açıkça Cohen’in ve Roemer’ın çalışmalarına dayanarak nasıl bir kapsamlı yaklaşım geliştirdiğini analiz ediyorum. Elster daha da ileri gitmiş ve bize, kendisiyle çelişen bir Marx sunmuştur. Son olarak bu makale, geleneksel anlamıyla uzlaşmaz düşmanlar olarak düşünülen iki paradigmanın yüzleştiği bir alan olarak, analitik Marksizm’in en etkili alt-kümesi olan rasyonel seçimci Marksizm’i ele almaktadır.

I. Analitik Marksizm’in Özgünlüğü: Marksizm’in Her Türlü Metodolojik Özgünlüğünün İnkâr

Birleşik Devletler’de politik iktisat öğreten tek bir profesör olsa ve o da kendisini bir Sosyalist olarak görseydi, bu profesör, akademik samanlığımızda bulamayacağım bir iğne olurdu. (Sinclair 1924: 436)

Bu cümle, 1920’lerde Amerikalı bir akademisyen tarafından –tüm İngilizce konuşan dünyaya tekabül edecek şekilde– dile getirildi ve Perry Anderson’ın “endüstriyel anlamda dünyada en güçlü işçi sınıfı olarak [Britanya’daki] işçi sınıfı kaldığı [hâlde] Marksist teorinin temel hiçbir akımı [bunu yazmıyor]” (1979: 102) diye yazdığı 1970’lerin sonlarında da bu cümle hâlâ güncel görünmekteydi. İki yıl sonra Elster, “İngilizce bir Marksizm’in (…) can alıcı önemdeki yokluğunu” (1981: 745) gözlemledi. Görünen oydu ki; İngilizce konuşan ülkelerdeki akademik gelenekler, Marksizm’den ziyâde Amerikan ve İngiliz entelektüelleri tutuyordu.

1.1. Bir Düşünce Akımının Doğuşu

Her şey, Cohen’in Karl Marx’s Theory of History: A Defence [Karl Marx’ın Tarih Teorisi: Bir Savunma] ([1978] 2000) adlı kitabının 1978’de yayımlanmasıyla ve sessizliğe cevap olarak analitik Marksizm’in ortaya çıkışıyla değişti. Peter Singer sonraki yıl şöyle yazdı:

Analitik felsefecilerin çoğu, analitik felsefenin uygulamaya can attığı açıklık ve kesinlik standartlarını, Marx’ın felsefî azamete yönelik iddialarını baltalamak için kullanmayı düşünmektedir. Bu felsefecilerin, analitik felsefenin standartlarını hiçe sayarak bu görüşle zımnen mutabık olduklarını pek çok Marksist sergilemektedir. Cohen ise, Marx’ın ifadelerinden savunulabilir bir tarih teorisi çıkarmak için analitik açıklık ve kesinlik standartlarını kullanmakta ve Marx’ı bu şekilde savunmaya çalışmaktadır. (1979: 46)

Elster, Cohen ve Roemer, Cohen’in bu kitabının izinden giderek, 1979’dan 2000’e kadar her Eylül ayında toplanan yıllık toplantılar düzenleme işini üzerlerine aldılar.(5)Grup Eylül Grubu adını aldı ve bazen de kendilerini, yazarların diyalektiğe dönük genel reddiyesine atıfla, Zırva-Olmayan [Non-Bullshit] Marksizm Grubu (6) olarak adlandırdılar. Cohen, Elster ve Roemer’ın dışında Eylül Grubu’nda görev alan akademisyenler şunlardı: Pranab Bardhan, Sam Bowles, Robert Brenner, Alan Carling, Joshua Cohen, Andrew Levine, Adam Przeworski, (7)Hillel Steiner, Robert Van der Veen, Philippe Van Parijs ve Erik O. Wright. Birkaç yazar da bu toplantılara doğrudan iştirak etmemekle birlikte, tartışılan meselelerle ilgilendi: Michael Albert, Robin Hahnel, Stephen Marglin, David Miller, Richard Miller, G.E.M. de Ste. Croix, Michael Wallerstein ve Allen Wood.

Analitik Marksizm’in bilimsel içeriği güçlü bir çeşitlilikle karakterize oldu ve grup içersinde çok az bir bütünlük ortaya çıktı. Analitik Marksizm ifadesi, 1980 gibi erken bir tarihteki seminerlerde Elster tarafından kullanıldı ve 1986’da, Roemer’ın yazdığı bir kitabın başlığı olarak kendini gösterdi. Aslına bakılırsa, bu terim daha önce zaten kullanılmaktaydı. 1950’lerde Polonya’da, analitik-linguistik Marksizm okulu kurulmuştu.(8) Analitik Marksizm’in bununla doğrudan bir ilişkisi yoktur ama bilimsellik ile etik arasında açık bir ayrım yapılması hususunda mutabıktırlar. Marx’ın çalışmalarının matematiksel formülleştirmesiyle ilgilenen bir Japon okulunun adı da analitik Marksizm’dir. (9)

Analitik felsefe, her türlü karmaşık öğeler dizisini (lüzumsuz unsurları tamamen temizlemek suretiyle) tekil öğelere ayrıştırmanın bir yolu olarak kendisini sunmaktadır. Her türlü muğlâk ifade, mantıksal bir forma büründürülmelidir. Analitik felsefe, “Hegelci bütüncülüğe karşı atomist devrim” (Engel 1997) olarak tanımlanabilir. İlk Viyana çevresinin üyesi olan Carnap’a göre mantıksal pozitivizmin hedefi; dünyanın betimlenmesinde kullanılacak kavramları, basit mantıksal bağlantılarla birlikte, bilim için inşâ etmektir. Analitik felsefe karmaşık bütünlükleri farklı parçalarına ayrıştırır ve mantıksal pozitivizm de bunları bir araya getirir. Erik Olin Wright’a göre analitik Marksizm’in hedefi; “diziler hâlindeki soyut kavramları tanımlamak (…) ve sonra da bu kavramların, daha somut sosyal form kategorileri oluşturmak üzere birleştirilebileceği yolları belirginleştirmektir” (1994: 112).

1.2. Eleştirel Bir Marx Okuması

Orijinal hâliyle analitik Marksizm, ne olmadığıyla ve neye karşı olduğuyla tanımlanabilir. Bunun sebebi, bizzat sözkonusu çeşitliliğin kendisidir. Şunu teslim etmek gerekir: Her biri tarafından kabûl edilmiş herhangi bir pozitif teori ya da metodolojik ilke bulmak oldukça zordur. Bowles ve Van Parijs gibi bazıları, kendilerinin Marksist olduğunu bile iddia etmemektedir. (10) Yine de hepsi şu hususlarda mutabıktır:

  • Hepsi de, Marx’ta açıklık ve kesinlik yokluğuna atıfta bulunurlar: “[Politik İktisadın Eleştirisine Bir Katkı’nın Önsöz’ü (Marx [1859] 1971; bundan sonra Önsöz diye atıfta bulunulacak)] geçerli biçimiyle bir dogma hâlinde  dondurulmuş bir teori taslağından pek de fazla bir şey değildir, kendisine karşı yükseltilmiş bu türden sıklıkla basit ama bazen keskin eleştirilere duyarsızdır ve teorik işlemeye ve hattâ arındırmaya kapalıdır” (Levine ve Wright 1980: 47).
  • Hepsi de, oybirliğiyle reddettikleri Hegelci mantık, yani diyalektik mantık karşısında formel mantığı ayrıcalıklı kılmıştır; zira Hegelci mantık, Marksizm’in anlaşılabilirliğini azaltmaktadır:(11) “Analitik Marksizm, diyalektiğe herhangi bir atıfta bulunmayı reddeder” (Hervier 1995: 98).
  • Hepsi de, Marksizm’in metodolojik özgünlüğünü inkâr eder. Onlara göre Marksizm’in özgünlüğü, dünya hakkındaki fikirlerinde yatmaktadır.
  • Genellikle kabûl edilenin aksine Jon Elster, John Roemer, Adam Przeworski ve G. A. Cohen gibi yazarlar şunu iddia etmektedirler: Marksizm’in ayırt edici yanı, metodolojisi değil, dünya hakkındaki tözel iddialarıdır ve Marksizm’i rakiplerinden ayırt etmek için yaygın bir biçimde savunulan metodolojik ilkeler, tutarsız değillerse eğer, savunulamazdır. (Levine, Sober ve Wright 1987: 67–68)
  • Hepsi de, emek değer teorisine ve kâr oranlarının düşme eğilimi yasasına tamamen karşıdır. Marx’ın Kapital’in III. cildindeki kriz teorisinin merkezinde olan kâr oranlarının düşme eğilimi yasasını kabûl eden, Cohen de dâhil, hiçbir analitik Marksist bilmiyorum; I. ciltte açıklanan emek değer teorisinin hâlâ doğru olduğunu savunan ise sadece bir tek analitik Marksist, yani Brenner’ı biliyorum. (Callinicos 1987: 68)

Analitik Marksistler pek çok hususta ayrışırlar. Ama hepsinin ortak hedefi, insan özgürleşmesinde faydalı olabilecek bilimsel bir toplum teorisi inşâ etmektir. Analitik Marksizm’in ilk hedefi, Marksizm’in içeriğini yeniden yaratmak değil, metodolojik gövdesini değiştirmektir. Böylelikle Marksizm, Hegelci mirasından kurtarılarak, tekrar muteber kılınacaktır. Başka bir deyişle analitik Marksistler, klasik Marksist düşüncesinin merkezî kavramlarıyla “modern” sosyal bilimin yöntemlerini birleştirmeye çabalarlar; bu türden bir birleşimin, Marksist içgörüleri inkâr ya da tahrip etmeksizin mümkün olduğunu savunurlar.

Analitik Marksizm reddi miras mı yoksa güncel olanı yakalamak mı?

Aslında, Marx’ın Hegelciliğin diyalektik yapısını sahiplenip idealist içeriğini reddetmesine karşılık, analitik Marksizm Hegelciliğin hem yapısını hem de içeriğini reddeder. Bu okul, en azından ilk yıllar boyunca, Hegelcilik-karşıtı ve Althussercilik-sonrası bir Marksizm’dir; zira kendi özgünlüğünü ortaya çıkarmak yerine, Marksist felsefeye geleneksel bir metodolojiyi uygulamıştır. (12)

Marksizm yansız bir sosyal bilim olarak düşünülmekte ve bu yüzden de, analitik felsefenin, mantıksal pozitivizmin ve neo-klasik iktisadın metodolojik araçları vasıtasıyla yeniden inşâ edilmektedir. Analitik Marksizm’in spesifik bir özelliği, ortodoks Marksizm’e karşıt bir biçimde, Marksizm’in spesifik metodolojik temellerini soruşturmaktır. “Marksizm açısından ortodoksi (…) özel bir biçimde yönteme atıfta bulunur” diyen Lukács’a ([1922] 1960: 257) karşı, verilen cevap heterodokstur: “Marksizm, diğer sosyal düşüncelerden, araçlarıyla değil, ortaya koyduğu sorularla ayırt edilmelidir” (Roemer 1988: 176). Cohen üç dizi soru sormaktadır:

Ne yapmak istiyoruz? Uğruna çabaladığımız sosyalist toplumun biçimi (…) nedir? Niçin bunu yapmak istiyoruz? Kapitalizmde kesinlikle yanlış olan şey nedir ve sosyalizmde doğru olan şey nedir? Buna nasıl ulaşabiliriz? Gelişmiş kapitalist toplumdaki işçi sınıfının artık daha önce olduğu şey ya da olduğu düşünülen şey olmadığı gerçeği, pratik açıdan neleri imâ etmektedir? (1988: xii)

Analitik Marksizm’in tüm katkıları, bu sorular dizisinin en azından birini cevaplamaya hasredilmiştir.

1.3. Marx’ın Eserinin Parçalara Ayrılması

Marksist teorinin açık bir özelliği yoktur ki Eylül Grubu’nda eleştirilmemiş olsun. Analitik Marksizm içersindeki çalışmalar, geniş bir teorik alan dâhilindeki pek çok farklı konuyu kapsamaktadır. Buna, Marksist teorideki belirli gelişmeler (Cohen [1978] 2000; Roemer 1982a), Marksist kavramların empirik uygulamaları (Wright 1985; Przeworski 1985) ve Marx’ın yazdığı (Elster 1985a; Wright, Levine ve Sober 1992) ama “gerçek” Marksizm olduğu varsayılan şeyin geleneksel ifadelerinde asla geçmeyen unsurların yeniden-inşâ edilmesi de dâhildir.

Bu serilerdeki kitaplar, Marksist sosyal teori incelemelerindeki yeni bir paradigmayı göstermeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmalar, dogmatik ya da salt yorumlayıcı bir yaklaşıma sahip olmayacaktır. Daha ziyâde, Marx’ın müdahaleci tarih ışığında öncülük ettiği teoriyi, Marksist-olmayan sosyal bilimin ve felsefenin araçlarıyla inceleyecek ve  geliştireceklerdir. Umuyoruz ki; Marksist düşünce, hâlâ kendisi için temel olduğu yaygın bir biçimde düşünülen fakat gün geçtikçe itibarını yitiren yöntem ve önvarsayımlardan bu sayede kurtarılacak ve Marksizm’e ait doğru ve önemli şeyler daha sağlam bir biçimde tesis edilecektir. (Marksizm ve Sosyal Teori İncelemeleri, Sunuş Yazısı, çeşitli yıllar) (13)

Analitik Marksizm, Marksizm’i tek bir teori olarak değil, birbiriyle az çok bağlantılı bir teoriler dizisi olarak düşünmektedir. “Mantıksal olarak birbirinden bağımsız ve eşit olmayan önemlerde birkaç farklı teori, Marx’a atfedilebilir” (Elster 1978: 70).

Bu türden bir yaklaşım, Marx’ın sözümona olgunluk dönemindeki çalışmalarını merkeze alan muhtelif tartışmalara ve yeniden-inşâlara yol açmıştır. Analitik Marksizm şu şekilde özetlenebilir: “Klasik araştırma programını (a) tarih teorisini Hegelci olmayan bir güzergâhta yeniden inşâ etmek ve (b) klasik emek değer teorisinin yerine çağdaş genel denge teorisini ikâme etmek suretiyle muhafaza etme teşebbüsü” (Carling 1997: 770). Böylesi bir tanım, sırasıyla Cohen’in ve Roemer’ın çalışmalarına tekabül eder.

1.3.1. Analitik Marksistler Kimdir? 

  • Cohen analitik Marksizm’in oluşumunu başlatmıştır. O, analitik felsefenin ve mantıksal pozitivizmin standartlarını kullanarak, önceden kesin bir biçimde tanımlanmış farklı öğeler arasındaki bir dizi ardışıklık aracılığıyla, tarihsel materyalizmin bir savunusunu oluşturmuştur. Cohen’in yaklaşımı, esasen mantıksal ve linguistik analizle bağlantılıdır.
  • Roemer, kuşku götürmez bir analitik Marksisttir ve teorik yeniliklerden en çok o sorumlu için çalışmaları oldukça tartışılmıştır. Cohen’in Marx’ın tarih teorisinin bir savunusunu sunmasına karşılık Roemer, Marx’ın iktisat teorisini yeniden inşâ etmeye çalışmış ve bu teoriyi neo-klasik iktisatta kullanılan (genel karşılıklı-denge, oyun teorisi gibi) çağdaş araçlarla birleştirmeye açıkça teşebbüs etmiştir.
  • Elster, bu metodolojik dönüm noktasının en ustalıklı yazarıdır. O, (tüm analitik Marksistlerin yapmadığı bir şeyi yaparak) metodolojik bireyciliği desteklemiş ve çalışmaları da aktörlerin seçimlerini, stratejilerini ve eylemlerini açıklama teknikleriyle ilgili olmuştur. Daha genel bir ifadeyle Elster, Marx’ın teorisinin tüm veçhelerini eleştirmiş ve rasyonel seçim teorisi vasıtasıyla bir yeniden-inşâ geliştirmiştir.

2. Cohen’in Tarihsel Materyalizm Yorumu: Analitik Marksizm’in Doğuşu ve Metodolojik Temelleri

Cohen, diyalektik materyalizmden koparmak suretiyle, spesifik bir yöntemi olmayan bir Marksizm kurmuştur. O, tarihsel materyalizmi, felsefenin (analitik felsefe) ve bilimin (mantıksal pozitivizm) geleneksel araçlarıyla incelemiştir. O, Marksizm’i düşünme biçimini yenilemeye çalışmıştır: “Cohen ve birlikte çalıştığı düşünürler, Marksizm ile felsefe ve sosyal teorideki akademik ana-akım arasındaki aşılamaz denen sınırı kazara çiğnemişlerdir” (Callinicos 1989: 3).

2.1. İngilizce Konuşan Üniversitelere Müsait Bir Alımlama

Cohen, Karl Marx’ın Tarih Teorisi’nde, analitik felsefenin yöntemlerini kullanmış ve tarihsel materyalizmi savunmuştur: “Bu kitap, tarihsel materyalizmi, yirminci yüzyıl analitik felsefesinin kabûl ettiği açıklık ve kesinlik standartları aracılığıyla savunmaktadır” (Cohen [1978] 2000: ix).

Bu yöntemlerin kullanılması, İngilizce konuşan akademik dünyaya Marksizm’in kapılarını açmıştır; zira Marksçı diyalektikte kesinlik olmadığı gerekçesiyle eleştirilen radikal akademisyenlerin direnişini zayıflatmıştır. İngilizce konuşan akademisyenler, bilhassa da Cohen’in analitik Marksist yoldaşı hâline gelenler, bu kitabı şefkatle bağırlarına basmıştır. Elster ve Roemer buna tanıktır:

Her bir sayfası ateşli yorumlara lâyık bu enerjik ve titiz kitabıyla Cohen, bizi yepyeni bir dünyaya sürüklemektedir. Bu kitabın içersinde soluk aldığımız atmosfer, Marksizm’i neredeyse harabeye çeviren sonu gelmez skolastik tartışmaların dumanlı atmosferi değil, dağların temiz havasıdır. Yoğun değil kuşkusuz ama bulutsuz gökyüzünü ve uzağı görebiliyoruz. (Elster, 1981: 756) Cohen’in kitabı, daha önce yapılmamış bir şeydir: Bu kitap, tarihsel materyalizmin teorisini, bir dizi postulayı takip eden bir dizi öne sürülmüş teorem olarak tanımlamakta ve bu postulaların ve çıkarımların geçerliliğini, analitik felsefenin karakteristiği olagelmiş bir incelemeden geçirerek sınamaktadır. (Roemer 1994: ix)

Bu kitap, Eylül Grubu toplantıları açısından bir itici güç ve toparlanma vesilesi hizmeti görmüştür. O, bilimsel argümandan ziyâde geniş bir konsensüse dayanan analitik Marksizm’in kurucu belgesi hâline gelmiştir. Carling’in öne sürdüğü üzere;

Bir bütün olarak Marx’ın teorisi kesinlikle yekpâre değildir ve hastalıklı parçaları çıkarmak suretiyle sağlıklı parçalar kurtarılabilir. Böylesi bir iddia, bugün, Marx’ın teorik projesinin aksamını baştanbaşa genişleten G. A. Cohen’in çalışmalarından dikkate değer ve anlamlı bir destek almaktadır. (1984–1985: 408)

Gelgelelim bu kitap kıta Avrupası’nda pek de tanınmadan kalmıştır; hattâ Fransızca’ya veya Almanca’ya dahi çevrilmemiştir. Bu kitabın önemi, yeni olmayan teorik önermelerinden çok, Cohen’in kullandığı açıklama ve savunma tarzlarına dayanmaktadır:

  • O, spesifik bir vokabüler kullanmamıştır.
  • O, cümlelerin kurulumuna özel bir dikkat göstermiştir.
  • O, açık ve basit bir biçimde yazmak niyetinde olduğunu belirtmiştir.

2.2. Tarihsel Materyalizmi Kendi Tezleriyle Tane Tane Telaffuz Etmek

Cohen, Önsöz’ün (Marx [1859] 1971: 21) sarih ve ayrıntılı bir incelemesini yapmıştır. O, sistematik bir inceleme ve kavramsal bir analiz yapmak üzere, Marksist külliyatın bir unsurunu, yani tarihsel materyalizmi seçmiştir. Şunu vurgulamak gerekir: Cohen Marksizm’in tüm içeriğini desteklememiştir; zira aynı kitapta öne sürüldüğü üzere, “bu kitapta geliştirilen hiçbir tez, emek değer teorisi tezlerini önvarsaymamakta ve gerektirmemektedir” ([1978] 2000: 423) ve başka bir yerde de görüldüğü üzere, “emek değer teorisi, Marksistlerin kapitalizme isnat ettikleri sömürü suçlaması için uygun bir temel değildir” (1979: 338).

Her araştırmacının saygı göstermesi gereken salt bir ilke olmasının dışında ve ötesinde, açıklık ve kesinlik üzerindeki bu vurgu, Cohen’in entelektüel inşasının merkezindedir. Marx’a göre tarih, farklı unsurların, yani üretici güçlerin gelişim tarihinin, sınıf mücadeleleri tarihinin ve kendi çıkarlarına göre hareket eden erkek ve kadınların tarihinin bir birleşimidir. Cohen, bu ifadeleri kendi araçlarıyla telaffuz etmeye girişmiştir ve açık bir amacı vardır: Marksizm hakkındaki tartışmayı yenilemek. Bunun için de, Önsöz’den aldığı ifadeleri kullanmıştır:

Kendi yaşamlarının toplumsal üretiminde insanlar, belirli ilişkilere, (…) maddî üretici güçlerinin gelişimindeki belirli bir aşamaya tekabül eden üretim ilişkilerine girerler. Bu üretim ilişkilerinin toplamı, bir toplumun ekonomik yapısını, yani hukukî ve politik üstyapının üzerinde yükseldiği ve belirli toplumsal bilinç biçimlerine karşılık gelen gerçek temeli tesis eder (…) Gelişimlerinin belirli bir aşamasında toplumun maddî üretici güçleri, mevcut üretim ilişkileriyle çatışmaya başlar (…) Üretici güçlerdeki gelişme sonucu, bu üretim ilişkileri ayak bağına dönüşür. Artık bir toplumsal devrim çağı başlamıştır. Ekonomik temelin değişmesiyle birlikte, koskoca üstyapı da şu ya da bu hızla dönüşüme uğrar (…) Hiçbir toplumsal formasyon, içinde yer aldığı üretici güçlerin tümü değişmeden önce yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, varlıklarının maddî koşulları bizzat eski toplumun rahminde olgunlaşmadan önce asla ortaya çıkmaz. (Önsöz; italikler eklenmiştir)

Cohen, temel olduğunu düşündüğü bazı kavramlar saptamıştır: “toplumsal üretim”, “üretim ilişkileri”, “maddî üretici güçler”, “ekonomik yapı”, “hukukî ve politik üstyapı”, toplumsal bilinç biçimleri” ve “ekonomik temel”. Cohen, bunları üç grupta (üretici güçler, üretim ilişkileri ve üstyapı) bir araya getirmiş ve bu gruplar arasındaki etkileşimleri sergilemiştir. O, kendi tarihsel materyalizm savunusunu şu iki tez etrafında dile getirmiştir:

Gelişim tezi: Üretici güçler tarih boyunca gelişmeye eğilimlidir. Bu tez, doğa (kıtlık) ve insanlar (zekâ ve rasyonellik) hakkındaki varsayımlara dayanır.

Öncelik tezi: Üretici güçler, ekonomik temeli biçimlendiren üretim ilişkilerinin karşısında açıklayıcı bir önceliğe sahiptir; ekonomik temel de üstyapı karşısında açıklayıcı bir önceliğe sahiptir. Başka bir deyişle üretici güçler, kendilerinin gelişmesine izin veren üretim ilişkilerini seçerler; ekonomik temel de, kendi istikrarını sağlayan üstyapıyı seçer.

Öncelik tezi, tümdengelimli-nomolojik bir model şeklinde ifade edilebilir:

  • Üretici güçlerin gelişim düzeyi, üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişimini sağlayabilmesini belirler.
    ve,
  • Üretici güçlerin gelişmesini sağlayan üretim ilişkileri var olurlar; çünkü onlar üretici güçlerin gelişmesini sağlarlar.
    o hâlde;
  • Üretici güçlerin gelişim düzeyi, üretim ilişkilerinin doğasını açıklar.

2.3. Teknolojik Bir Determinizm mi?

Cohen’e yöneltilen en önemli eleştirilerden biri, onun teknolojik determinizmiyle ilgilidir. Cohen, teknik ve bilimsel alanı politik, bilinçli ve öznel etkinlik karşısında, yani sınıf mücadelesi karşısında ayrıcalıklı kıldığı için eleştirilmiştir; teorisi, tarihi amansız bir sona doğru yönelttiği iddiasıyla, teleolojik olarak tanımlanmıştır. Cohen’in en keskin eleştiricilerinden biri olan Marcus Roberts’a göre; “Marx’ın tarih teorisine ilişkin Cohen’in geliştirdiği yorumu teknolojik determinist bir yorum olarak tanımlamak oldukça yerinde görünüyor: Ona göre ‘insan’ların teknolojik gelişimle iştigâl etmeleri, ‘insan tarihinin istikâmeti’nin nihaî belirleyicisidir” (Roberts 1996: 234). Gerçekten de Cohen açısından bilginin gelişimi, üretici güçlerin gelişiminde temeldir; öyle ki, “üretici güçlerin gelişimi, daha yüksek bir aşamada, üretken anlamda faydalı olan bilimin gelişimiyle iç içe geçer” (1978: 45).

Başka bir deyişle Cohen, rasyonalitenin eyleme dönüşmesi meselesini sorgulamamıştır. Althusserci yapısalcılıktan uzaklaşmaya çalıştığında dahi, (14) geliştirdiği yorum, bilhassa insan eylemine verdiği küçük yer dolayısıyla, bu tür bir mirastan etkilenmiştir. Cohen’in teorisinin, her ne kadar hümanist bir bileşen içeriyorsa da, insan doğasına yönelik varsayımlara (rasyonellik ve zekâ) sahip, yapısalcı tipte bir ekonomik determinizme tekabül ettiği öne sürülmüştür. Bu teori, ekonomik yapı üretici güçlerin gelişimine sekte vurduğunda bu yapıyı dönüştürebilecek sınıf kapasitelerinin varlığını yeterince sorgulamadığı için eleştirilmiştir. Cohen, sosyal değişmeye dönük ilginin ve sınıfın değişimi üstlenme kapasitesinin aynı anda artacağını varsayıyor gibidir. Levine ve Wright’a göre Cohen, “sınıf kapasitelerinin oluşumunda sosyal yapısal sınırlamaların oynadığı rolün belirleyiciliğini anlamakta başarısız olmuştur” (1980: 68).

Cohen, bir “tarihsel kaçınılmazlık teorisi”ni (Wright, Levine ve Sober 1992: 53) ve bir “tarih-üstü seçim Marksizmi”ni (Roberts 1996: 81) savunuyor görünmektedir ve teleoloji yapmakla itham edilebilir; ama o, bir parçanın bir gövdede var olmasının o gövdede gördüğü işlev tarafından açıklandığını ileri süren işlevsel açıklamayı kullanarak, bu tür bir tuzaktan kaçtığı vehmindedir. Bu türden bir açıklama, Cohen’in açıklamalarına bilimsel nitelik kazandırabilecektir.

2.4. İşlevsel Açıklamaya Orijinal Bir Başvuru

Cohen’e göre “tarihsel materyalizmin merkezî tezleri, işlevsel açıklamalardır” (1982: 7) ve bunun anlamı şudur: “Ekonomik yapı üretici güçlerin gelişiminde işleve sahiptir ve üstyapı da ekonomik yapının istikrar kazanmasında işleve sahiptir” (1980: 129). Üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişim düzeyinde değişiklikler yarattığı düşünülürse, bu ilkinin de ikincisi için işlevsel olduğu söylenebilir gibidir. Cohen’e göre işlevsel açıklama, gelişim tezinin öncelik teziyle bağlantılandırılması için zorunludur. Özellikle Elster’ın işlevselcilik ithamlarına maruz kalmışsa da, Cohen, bir işlevselci olmadığını çünkü işlevsel açıklamayı kendi başına desteklemediğini, sadece tarihsel materyalizmin zorunlu bir açıklama tarzı olarak desteklediğini ileri sürmüştür.

Tarihsel materyalizmi işlevsel açıklama ile bağdaştırıyor değilim; ancak işlevsel açıklamanın iyi bir şey olduğunu düşündüm ve bu yüzden de Marksizm’den buna sahip çıkmasını istedim. Marksizm’e yönelik bir bağlılıkla işe başladım ve işlevsel açıklamaya dönük ilgim, tarihsel materyalizmin kavramsal bir analizinden kaynaklandı. (Cohen 1982: 33)

İşlevsel açıklama sosyal bilime özgü değildir; zira pek çok biyolojik açıklama da işlevseldir. Cohen bunu bir sonuç yasası olarak kullanmıştır ki burada, sonuçların açıklayıcı olmalarının sebebi, açıklanacak gövde için faydalı olmalarıdır. Dolayısıyla metodolojik bir açıdan bakıldığında Cohen’i orijinal kılan budur. O, işlevsel açıklamayı tarihsel materyalizmin savunusunda kullanarak, asla daha önce açıkça yapılmamış bir şeyi yapmış oldu. O, analitik felsefenin çerçevesi içersinde, Marksizm’i hâkim ideolojinin ve metodolojik bireyciliğin entelektüel hegemonyasının boyunduruğuna girmekten kurtaracak tek yolun işlevsel açıklama olduğunu düşündü: “Dahası inanıyorum ki; tarihsel materyalizmin merkezî tezlerine dair bundan başka bir geçerli alternatif yorum yoktur; öyle ki benim savunmam başarısızsa tarihsel materyalizm de başarısız demektir. Bu yüzden, eğer ben yanlışsam, Marksizm’e çıkarılan fatura hatırı sayılır miktarda olacaktır” (1980: 129).

Cohen, 1990’ların ortalarına dek, kendisinin bir analitik Marksist olduğunu özel olarak asla beyan etmedi. Görünen odur ki Cohen’in kitabı, bir düşünce okulu kurmak değil sadece tarihsel materyalizmi savunmak niyetiyle yazılmıştır. O, 1990’ların ortalarına dek, analitik Marksizm terimini nadiren kullanmıştır. Nadir durumlardan biri de şudur: “Ben, analitik Marksizm olarak adlandırılan bir düşünce okuluna mensubum” (1990: 363; italikler eklenmiştir).

3. Roemer’ın Marksist İktisadı Yeniden İnşâ Etmesi: Analitik Marksizm’in Gelişimi

Roemer, Cohen’in tarihsel materyalizmde kullandığı epistemolojik araçların benzerlerini Marksist iktisatta kullanmıştır. Radikal iktisatçıların neo-klasik iktisadı kullanmasını önermesinin ardından, (15) Roemer, Marksçı değer teorisinin ve kâr oranlarının düşme eğilimi yasasının eleştirel bir incelemesini yaptığı ve sömürü teorisini neo-klasik iktisadın ve oyun teorisinin yardımıyla yeniden tanımladığı –ilki Marksizm’in iktisadî temelleri hakkında (1981); ikincisi ve temel olanı sömürü ve tarihsel materyalizm hakkında (1982a) olan; üçüncüsü ise bu ikisini normatif felsefeyle bağlandıran (1988)– üç temel kitap  yazmıştır. Roemer, emek sürecinin doğasına üretici kaynakların farklılaşan niteliğini ikâme etmiş, sınıf konumu ile sömürü arasında analitik ve zorunlu bir ilişki tesis etmiş, emek piyasası ile sermaye piyasası arasında bir karşılıklı-denge olduğunu göstermiş ve SSCB’deki sömürü biçimlerini araştırmıştır.

3.1. Mesafenin Daha da Açılması

Roemer, Marksçı araçların, bir yüzyıl yaşında oldukları için, çağdaş sosyal bilime uymadığını iddia etti. Buradan da, kendi kurucularının üstesinden gelmemiş her bilimin yozlaşacağı yargısına vardı; nasıl ki fizik Galileo’yu unutmuşsa ve nasıl ki çağdaş mikro-iktisat artık Smithçi değilse, Marksizm de artık Marx’sız yaşamak zorundadır.

Bu meselelere duyarlı çağdaş öğrenciler için tatminkâr olduğunu ümit ettiğim bir dil kullanarak bu meydan okumayı yeniden ifade edeceğim; böylelikle onlar, Marksist söylemin dilsel ve mantıksal acayiplikleriyle uğraşmak zorunda kalmayacaklar. Bence bu acayiplikler pek çok modern Marksist tartışmada maalesef hâlâ sürdürülmektedir; çünkü bunlar, hâlihazırda bu fikirleri paylaşmakta olanları, bunları öğrenmeye başlamaktan gereksiz bir biçimde alıkoymaktadır. (Roemer 1988: 7)

Roemer’a göre Marksizm bir dil meselesidir ve neo-klasik formülleştirme de kullanılması gereken dildir. Gelgelelim Roemer, kendi yaklaşımının üç sebepten dolayı Marksçı bir yaklaşım olmadığını itiraf etmiştir: Roemer’ın analizi açık bir biçimde tarihsel değildir; kullandığı kavramlar, her ne kadar Marx’ın kavramlarının genelleştirilmesi olsalar da, açık bir biçimde Marx’tan alınmış değildir; argümanları desteklemek üzere Marx’ın metinlerine yapılmış hiçbir atıf yoktur. Roemer, Lafargue’a atıfta bulunmak (16) ve kendini özellikle Morishima’ya dayandırmak (17) suretiyle, Marksizm’i bir bilime dönüştürmek için matematiği kullanmak istemiştir. Analitik Marksizm’in Temelleri’nde (1994) Roemer, Marksizm’i, hipotetik-tümdengelimli bir model olarak, yani katı incelemeye tâbi bir teoremler ve öncüller dizisi olarak tanımlamış ve Marksistleri, sık sık işlevselci hataların suç ortaklığını yaptıkları için kınamıştır. Bu, niçin Marksizm’le uyumlu mikro-temeller tesis etmeye çalıştığını açıklar.

Mikro-ekonomik analizden kaçınmak, işlevselciliğe yol açabilir. Şayet kararlar almada ve eylemleri gerçekleştirmede kullanılan mekanizmalar araştırılmazsa, hüküm süregelen şeyin ekonomik düzen için iyi ya da zorunlu olan şey olduğunu iddia etme yanlışına düşmek çok kolay olacaktır. (1981: 114)

Roemer’ın yaklaşımı, karşılıklı-dengeye dayanır.

Klasik Marksist argümanların pek çoğu, burada ya hiç yoktur ya da radikal bir biçimde değiştirilmiştir; bunların yanlış olduğunu düşünüyorum. Kâr oranı meselesi de bunlara dâhildir (…) Burada sunduğum Marksizm, çağdaş iktisadî araçlar, yani neo-klasik iktisat aracılığıyla telaffuz edilmiştir. (1981: vii) (18)

Roemer bu iddiasını başka yerlerde de tasdik eder: “Neo-klasik rekabetçi ekonomi modeli, Marksistler açısından, idealleştirilmiş bir kapitalizme yönelik incelemelerine başlamaları için kötü bir konum değildir” (1986: 192) ve bunu şöyle açıklar: “Başka yöntem bilmem, karşılıklı-denge yöntemini kullanıyorum” (1981: 10).

3.2. Emek Değer Teorisinin Yıkıma Uğratılması

Aslında analizimin bir amacı da, Marksizm’in önem atfettiği politik ve sosyal fikirlere ilgi duyanların, emek değer teorisinin dolambaçlı ve yanıltıcı rotasını takip etmek zorunda olmadıklarını göstermektir. (Roemer 1988: 9)

Roemer, Morishima’nın temel Marksçı teoremini –artı bir sömürü, artı bir büyüme kapasitesine sahip olması ve kapitalistler için artı kârı garanti etmesi gereken sistem için zorunlu ve yeterli bir koşuldur– genelleyerek şunu ileri sürmüştür: Her türlü meta sömürülebilir ve dolayısıyla Marx’ın teorisinde emek-gücünün oynadığı rolü her türlü meta oynayabilir. Roemer, bu amaçla, metaların sömürülmesine dair genelleştirilmiş bir teorem formüle etmiştir: Üretilmiş her bir meta sömürülebilirlik özelliğine sahipse ve birleşik değerin hesaplanmasında bir referans olarak kullanılıyorsa, ancak o zaman bir kâr sözkonusudur. Roemer, örnek olarak, emek-gücünün sömürülebilirlik oranını (emek-gücü birimi başına düşen artık emek / bu birimi üretmek için gerekli emek miktarı) ve tahılın sömürülebilirlik oranını (tahıl birimi başına düşen artık tahıl / bu birimin üretilmesi için gerekli tahıl miktarı) seçer. Böylelikle Roemer, Marx’ın emeği bilimsel sebeplerle bir referans olarak seçmediğini, yalnızca, normatif sebeplerle (insanlar arasındaki ilişkiler yabancılaştırılamaz bir metadır çünkü tüm insanlar buna doğuştan sahiptir) ve ayrıca tarihsel materyalizme uyum sağlamak için (tarih, sınıf mücadeleleri tarihidir) böyle yaptığını öne sürer.

Elster şöyle diyordu; “Marx eğer Marksizm’in Buffon’uysa, Cohen de Lamarck’tır; bize de Darwin’i beklemek düşüyor”

Roemer’ın vardığı hüküm şudur: Toplumsal bakımdan zorunlu emek-zamanını toplumsal emeğin bir ortalaması olarak düşünmek yerine her bir bireyin ya da her bir sınıfın emeğini yalıtılmış bir biçimde ele alan mikro-iktisadî bakış açısından bakıldığında, Marx’ın emek değer teorisi, tekil bir kendilik olarak görülür: Roemer, Marx’ın değer teorisinin vargılarını, bu teoriden bağımsız olarak inşâ etmeye niyetlenmiştir. O, Morishima’ya (1973) ve Steedman’a (1977) atıfta bulunarak, emeğin farklı türleri arasındaki niteliksel farklılıkların bunların kıyaslanamazlığına yol açtığını ve bu sebepten dolayı da, bir emek değer teorisi tesis etmenin mümkün olmadığını iddia etmiştir. Bu yüzden mikro-iktisadın bireysel emek değerleri kavramından hareketle, bağımsız bir sömürü teorisinin oluşturulması gerekir: “Neoklasik karşılıklı-denge teorisi, Marksist kavramları, Marksist analizin ilkesel zayıflıkları olarak gördüğüm şeyden, yani emek değer teorisinden arınmış bir biçimde yeniden inşâ etmek için kullanılmıştır” (Roemer 1988: 172).

Roemer, Sraffa’nın etrafında dönen tartışmaları göz ardı ederek, değeri nesnel bir biçimde belirlemenin imkânsız olduğunu öne sürdüğünden dolayı, fiyatın da değerden bağımsız olarak belirlendiğini savunmuştur: “Şu hâlde, piyasanın işleyişine önsel olan bir değer tanımlanamaz” (1981: 203).

Roemer, Marx’ın rekabet tarafından oluşturulan fiyat sistemi ile üretim için gerekli emek miktarına tekabül eden değer sistemini birbirine karıştırdığı iddiasında bulunurken, hâlâ Morishima’nın vargılarını kullanmaktadır. Roemer ayrıca, emek değer teorisinin işlev görebilmesi için gerekli olduğunu düşündüğü (19) geçimlik ücret varsayımının totolojik olduğunu iddia etmiş ve bunun yerine, “genel” bir “sınıf mücadelesi” ücret teorisi aracılığıyla “özel” bir geçimlik ücret teorisi ikâme etmiştir: “Bu ikâme bir kez gerçekleştirildiğinde, Marx’ın emek teorisini belli bir soyutlama düzeyinde mübadele teorisi gibi kullanmaya dönük zımnî motivasyonu feshedilmiş olur” (1981: 203; italikler orijinaldir). Geçim nesnel bir kıstas olarak devreden çıkınca, Roemer, sömürü meselesinin normatif bir haklılaştırma gerektirdiğini ileri sürmüştür. (20)

3.3. Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi Yasasının İnkârı

Roemer, Marx’ın görüşlerinin, bir şey ya bir sistem için iyidir ya da (kapitalizmin yapısal çelişkileri gibi) o sistemin ölümü için gereklidir fikriyle uyum içindeki işlevselci eğilime karşıt olarak, bilhassa Kapital’in III. cildinde mikro-iktisat terimleriyle formüle edilmiş olduğu iddiasını desteklemiştir. Bu, karar alma ve eylem icrâ etme mekanizmalarını araştırmanın zorunlu olduğu anlamına gelir: “Ekonomik davranışın ‘mikro-temeller’ini keşfetmeye dönük teknikler pek çok Marksist tarafından ne-klasik (ve dolayısıyla da yasaklı) bir metodoloji olarak görülebileceği için, bunun böyle olmadığını ne kadar vurgulasak azdır”  (Roemer 1981: 114).

Örneğin Roemer şunu iddia eder: Marx, kâr oranlarındaki düşmeyi, atomlaşmış birimlerin rekabetçi davranışlarından ileri gelen makro-ekonomik bir fenomen olarak açıklamıştır; kapitalistler, bireysel kârlarını âzamîleştirmek için, emeği sermayeyle ikâme ederler ve bu, sermayenin organik bileşiminde bir artışa ve sonra da kâr oranında bir düşüşe neden olur. Roemer bu teoriyi teknolojik determinizm olduğu gerekçesiyle eleştirmiştir. Ona göre; sermayenin organik bileşimindeki artışa ve kâr oranlarındaki düşüşe yönelik bu lüzumsuz dogmatizm, Marx’ı yaratıcı bir biçimde gelişmekten alıkoymuştur. Roemer, Okishio’nun sonuçlarına (1961) atıfta bulunarak, sömürü oranında bir artışa imkân veren teknik ilerlemenin, sermayenin organik bileşimindeki artışın telâfisinden daha fazlasına da imkân verdiğini, böylelikle kâr oranlarındaki düşüşe engel olunduğunu ileri sürmüştür. Kâr oranlarının düşme eğilimi, bu yüzden, kapitalizmin yapısal bir özelliği değildir ve bu teori yapısal unsurlarla desteklenemeyeceği için, yalnızca ahlâkî düşüncelere dayandırılabilir.

Roemer’ın mikro-temelci yaklaşımı, şirketler arası rekabetin kâr oranlarının düşüşündeki rolünü hesaba katmıyor gibidir ve Roemer Marx’ın aksine şunu savunmaktadır: “Burada sergilenen şey şudur: Eğer kâr oranları rekabetçi kapitalizm koşullarında düşüyorsa, bunun reel ücretteki bir artış yüzünden olması gerekir” (1981: 108).

Görünen odur ki bu mesele, tüm analitik Marksistlerin üzerinde uzlaştığı tek teorik öğedir.

3.4. Sömürü Teorisinde Bir Dönüşüm

Roemer, bilimsel analiz ile normatif meseleleri, ikincisine dönük bir tercihte bulunarak, tereddüt etmeksizin birbirinden ayırmıştır.

Burada, bir verim analizi pahasına, eşitlik meselesi üzerine yoğunlaşmayı seçtim; çünkü insanların bir ekonomik sistemin yanında ya da karşısında olmalarının kökeninde adalete dair kavrayış ve fikirlerin olduğuna inanıyorum. (1988: 3)

Roemer, sömürüye yönelik teknik kavrayış ile etik yaklaşımı birbirinden ayırdığında, siyaset felsefesindeki çağdaş radikal teorilere yakın düşmekte ve sömürü sorununun emek değer teorisine dayalı bilimsel ve nesnel veçhesini bir kenara bırakmaktadır. Roemer’a göre; Marksçı sömürü teorisi, en iyi normatif bir teori olarak kavranabilir.

3.4.1. Emek Olmaksızın Sömürü

Yukarıda tanımlanan yeniden-inşâların bir sonucu olarak Roemer, kapitalist sömürü teorisinin içinde özel bir durum hâline geldiği genel bir sömürü teorisine varmıştır. Zora dayalı emek mübadelesi (kölelik ve feodalizm) ile zora dayalı olmayan emek mübadelesini (kapitalizm ve sosyalizm) birbirinden ayıran Roemer, her iki durumda da nasıl aynı türden bir zenginleşme süreci görülebileceğini açıklamıştır. Roemer’ın teorisi, sosyalist denilen devletlerde bir sömürü ilişkisi olarak gördüğü ve Marksist teorinin başarısızlığı olarak telâkki ettiği şeyi açıklamaya yöneliktir. Bu durum Roemer’ı, geçerli bir sömürü teorisine sahip olmak için, üretim araçlarının özel mülkiyeti varsayımından vazgeçilmesi gerektiği iddiasına sürüklemiştir. Dolayısıyla, Marksçı sömürü kavramının kurumsal sebepleri, emeğe düpedüz el konulmasından ziyâde, rekabetçi piyasaların ve üretim araçlarının kademeli [differential] mülkiyetinin varlığı olacaktır. Üretim araçlarının kademeli mülkiyeti bağlamında, rekabetçi piyasaların varlığı, bir emek mübadelesi gereği olmaksızın, sömürünün ve sınıfların ortaya çıkması için yeterlidir.

Roemer, Morishima’yı izleyerek, emek değer teorisinden bağımsız bir sömürü teorisi kurmaya çalışmış ve sömürüyü bir optimizasyon süreci olarak kavramıştır. Bir geçim ekonomisinde herhangi bir birey, geçimlik mal miktarının üretimi için sosyal olarak gerekli emek-zamanından daha uzun çalışıyorsa, sömürülen; bu malların üretimi için sosyal olarak gerekli emek-zamanından daha az çalışıyorsa, sömüren biridir. Roemer buradan şu sonuca varır: Kapitalizmde sömürü vardır ama bunun sebebi doğrudan kapitalizmin yapısı değil, işçilerin ve köylülerin sosyal olarak gerekli emek-zamanından daha fazla çalışmalarına karşılık, kapitalistlerin sosyal olarak gerekli emek-zamanından daha az çalışıyor olmasıdır. Böylelikle, herhangi bir emek mübadelesi olmaksızın, servet birikimi olmaksızın, bir artık olmaksızın, bir artık-değer transferi olmaksızın ve sınıfsal bir ilişki olmaksızın, sömürü var olabilir. Roemer’a göre sömürü meselesi, optimizasyon modellerine dayalıdır. Üstelik eğer fâiller kendi emek güçleri bakımından farklı farklı yetilere sahiplerse, şöyle şeyler olabilir: Bir işçi görece güçlü bir kişisel emek gücüne sahipse ve kendi emek gücünde cisimleşmiş değerden az ama iyi bir ücret alıyorsa, zengin üreticiler sömürülüyor demektir ve tam tersine, eğer bunlar kendi emeklerinde cisimleşmiş değerden yüksek ama düşük bir ücret alıyorsa, yoksul üreticiler sömürüyor demektir. Bu tür bir olasılığın varlığı, sömürü ile servet arasında kurulan korelasyonu çürütecektir. Şu hâlde, sınıf ve sömürü arasındaki içsel bir ilişki yerine, ispatlanmış bir teoreme sahibiz: Sınıf-sömürü tekabüliyet ilkesi. Kendi emek güçlerini satarken optimizasyon yapanlar, sömürülendirler; emek gücünü kiralarken optimizasyon yapanlar ise sömürendirler. Roemer, artık-emeğin sızdırılmasının yerine mülkiyet ilişkilerini ikâme etmiş ve sömürünün herhangi bir emek mübadelesi olmaksızın mantıksal olarak var olabileceğini iddia etmiştir: “Kapitalist sömürüye ilişkin oyun-teorisi tarzında yaptığımız formülasyon, artık-değer aracılığıyla geliştirilmiş Marksçı formülasyon karşısında bâriz bir üstünlüğe sahiptir: Oyun teorisine dayalı formülasyon, emek değer teorisinden bağımsızdır” (1982a: 20).

Analitik Felsefe yöntemiyle Marksizm’in programını birleştirmek birçok siyaset felsefecisinin dikkatini çekmişti.

Böylelikle Roemer açısından herhangi bir sömürünün varlığı, mülkiyet ilişkileri içersindeki başlangıç donanımı tarafından koşullanmıştır. Şu hâlde Roemer, sermaye piyasasını (“malî piyasa adası”) emek piyasasıyla (“emek piyasası adası”) aynı işlevlere sahip kılan bir eşbiçimlilik [isomorphism] teoremi geliştirmiştir. Her fâil, diğer adadaki hemcins fâille aynı biçimde, sömüren ya da sömürülendir. Sömürü, meta mübadelesi aracılığıyla vukû bulabilir ve sınıflar da bir malî piyasayla birlikte ve bir emek piyasası olmaksızın var olabilir.

Tek koşul, zorlamanın, talî önemdeki üretime yakın olmak yerine, mülkiyet ilişkileri içersine konumlandırılmasıdır. Bu yüzdendir ki sömürü meselesi, emek piyasasıyla tözel anlamda ilişkili değildir ve Roemer buradan şu sonuca varır: “Eğer işçinin sömürülmesi önemli bir kavramsa bu, normatif sebeplerden dolayı (yani emek gücünün sömürülebilirliğinin kârın biricik kaynağı olmasından dolayı değil, bunun bir adaletsizliğe işaret etmesinden dolayı) böyledir” (1988: 54).

3.4.2. Sömürü ve Tarihsel Materyalizm

Roemer, tarihsel materyalizm ile kendi sömürü teorisi arasında bir tekabüliyet olduğunu göstermeye çalışmıştır. O, Cohen’in yaklaşımıyla bir süreklilik iddiasındadır: “Bereket versin, tarihsel materyalizmde yakın dönemde analitik çalışmanın rönesansı gerçekleşti; Cohen’in tarihsel materyalizmi muhteşem durulukta açıklaması ve savunması, özel bir değeri hak etmektedir” (Roemer 1982a: 264). Ekonomik gelişmenin üretim ilişkilerinin yapısıyla bağlantılı olduğunu kabûl etmek suretiyle Roemer, kendine has bir sömürü biçimini her bir üretim tarzıyla birleştirmiştir. O, sosyal olarak gerekli sömürü mefhumunu kavramsallaştırmış ve kendi modelini farklı sömürü çeşitlerine uygulamıştır: Feodal sömürü, kapitalist sömürü ve sosyalist sömürü. Kapitalist sömürü (herhangi bir açık tahdit olmaksızın) Marksçı sömürü kavramına tekabül eder, feodal sömürü de (açık bir tahditle) neo-klasik sömürüye tekabül eder: “Her bir devrimci geçiş, kendi karakteristiğini veren ilgili sömürü biçimini ortadan kaldırma tarihsel göreviyle karşı karşıyadır” (Roemer 1982a: 21).

Roemer, oyundan çekilme kurallarına yönelik, her biri spesifik bir sömürü biçimine, yani feodal sömürüye, kapitalist sömürüye ve sosyalist sömürüye tekabül eden muhtelif maddeler sıralamıştır. Feodalden sosyaliste doğru her toplum, muhtelif sömürü biçimlerini, yani muhtelif mülkiyet ilişkileri biçimlerini yaşar ve ortadan kaldırır.

  • Feodalizm feodal, kapitalist ve sosyalist sömürüye tekabül eder.
  • Kapitalizm kapitalist ve sosyalist sömürüye tekabül eder.
  •  Sosyalizm sosyalist sömürüye tekabül eder.

Her bir devrim, belirli bir sömürü biçimini ortadan kaldırmakta işleve sahiptir. Kapitalizmin ortadan kaldırılması, “her şeyin özgürce gelişmesi” için gerekli ama yetersiz bir koşuldur. Bunun için, komünist devrimin, “herkese ihtiyacına göre” ilkesini tesis ederek, sosyalist sömürüyü ilgâ etmesi gerekir. Şu hâlde, emeği bir referans olarak ayrıcalıklı kılmanın hiçbir nesnel sebebi olmayacaktır; tek ve açık sebep, tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu iddia eden tarihsel materyalizmle kurulan ilişkidir: “Şu hâlde açıktır ki tarihsel materyalizm, bizi, insanları tahıl olarak değil sömürülenler olarak gören ve en etkili araştırma programına sahip bir teori inşâ etmeye yöneltir” (Roemer 1982a: 284).

Emek değer teorisi, tarihsel materyalizmden bağımsız bir biçimde doğrulanamaz ve sonuç olarak, emek değer teorisinin nesnel bir teori olarak geçerli olduğunu iddia etmenin hiçbir yolu yoktur. Roemer’a göre; herhangi bir değer teorisinin, özellikle de emek değer teorisinin özerkliği bir mitten ibarettir ve Roemer Marksçı iktisat teorisinin tam da buna dayandığını varsaydığı için, bu teoriye karşı açıkça eleştirel bir tutum takınmıştır.

Roemer’ın teorisi, analitik Marksizm ile radikal iktisat arasında keskin bir karşıtlık olduğunu açığa vurmaktadır: Zira bu teori neo-klasik iktisadı yansız bir araç olarak kullanmaktadır; oysa ki radikal iktisat, bizzat kendisini, ideolojik olarak nitelediği neo-klasik iktisadın tam karşısında tanımlamaktadır. Neo-klasik iktisadın 1960’lar ve 1970’ler boyunca maruz kaldığı ve onu eski-moda hâline getiren onca eleştiriden sonra, Roemer’ın onu, özellikle de Marksizm’e sunulacak güçlü bir araç olarak kullanması tuhaf görünmektedir. Teorinin düşük açıklayıcı içeriği, genel karşılıklı-denge teorisinin kavramsal tutarsızlığı, geçişsiz seçimin varlığı ve çağdaş dünya ekonomisinin uzmanlaşmış karakteri, genel karşılıklı-denge teorisini makro iktisada sağlam mikro-temeller sağlamaktan uzak bir hâle getiren ve onun Roemer’daki şekliyle kapsamlı kullanımını sorunlu kılan hususlardan bazılarıdır. Roemer’ın, neo-klasik iktisadın tutarsızlığına yönelik olup analitik Marksizm’in doğumundan önce ortaya çıkan tartışmaları göz ardı ettiği görülmektedir. Şurası doğrudur ki; Roemer, radikallere neo-klasik iktisadı kullanmanın yolunu açmıştır. (21)

4. Elster’ın Metodolojik Bireyci Marx Yorumu: Genel Bir Eleştiri

Elster, Cohen ve Roemer’dan sonra, analitik Marksizm’i başlatan üçüncü kişidir. Cohen’in bir tarihsel materyalizm savunusu sunmasına ve Roemer’ın da Marksist iktisadın yeniden inşâsına girişmesine karşılık, Elster, Marx’ın teorisinin tüm veçhelerine yönelik bir yorum ve tavizsiz bir eleştiri geliştirmiştir.

4.1. Kapsamlı ve Diyalektik-Olmayan Bir Yaklaşım

Elster, uzun-menzilli kitabında (1985a) ve diğer bazı makalelerinde, Marx’ın kapsamlı bir eleştirel okumasını sunmuştur. Teorinin tüm veçheleri, dikkatli bir incelemeye tâbi tutulmuştur. Elster, niyetsel eylemlere öncelik veren Anglo-Sakson entelektüel geleneğiyle yakından bağlantılı olmasından dolayı, Marksçı metodolojiyi, felsefeyi, iktisadı, tarih teorisini ve sınıflar teorisini, rasyonel seçim teorisinin ışığında titiz bir biçimde sınamıştır. Gelgelelim Elster, Marx’ın eserinin ne savunmasına ne de yeniden-inşâsına girişmiştir; bunun yerine, ona dair kendi yorumunu sunmuştur. Aslında Elster imâlı bir biçimde ilerlemiştir: Marx “basitçe şunu demek istedi”, “Marx’ın “aklında açıkça şu vardı”, “bu bence Marx’ın aklında olmayan bir şeydi”, “Marx şuna inanırdı” (1985a: sırasıyla 249, 261, 270, 425); kitabının başlığı da zâten bu yüzden Making Sense of Marx [Marx’ı Anlamlandırmak] (Elster 1985a) idi.* Elster aslında Marx’ı değil, kendi Marx yorumunu anlamlandırdı. O, Marx’ın teorisini bir bütün olarak reddederken, bu teoriyi bir iktisat teorisi ve bir tarih teorisine çözüştürdü ve bunu yaparken de onu, iktisadî tarih teorisinden (üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki ilişki) ve sınıf mücadelesi teorisinden bizzat kopardı.

Elster Marksizm’i Hegelcilik’le, bilimperestlikle ve iddialarına yönelik kanıt yokluğuyla suçladı. O, Marx’ın sosyal bilimler metodolojisine temel katkısının, niyetsel eylemlerin beklenmedik sonuçlarına dair genel fikri olduğunu düşündü: “Bu teoriye diyalektik ya da toplumsal çelişkiler terimleriyle atıfta bulunup bulunmadığımız, görece talî bir meseledir” (Elster 1985a: 48).

Marksist metodolojiyi bir bütün olarak düşünmeyi reddeden ve Marx’ın çeşitli açıklama tarzları kullandığını iddia eden Roemer, Marx’ın çalışmalarının bir kısmının, özellikle de Kapital’in III. Cildinde ifade edilen kriz teorisinin, metodolojik bireyciliğe dayandığı ve Marx’ın bu hususta teleoloji-karşıtı olduğu yargısına varmıştı. Roemer ayrıca, Marx’ın işlevsel açıklamaya başvurduğu, her şey bir yana Marx’ın tarih teorisinin, her olayı, (arzu edilir, olası ve kaçınılamaz olan) komünizme geçişte faydalı olabilecek sonuçlarına göre açıklamayı temel hedef olarak gördüğü görüşünü de savunmuştu; Marx bu hususta teleolojik olabilirdi. Elster ise, klasik Marksist geleneğe karşı Roemer’dan, ve tabiî Cohen’den, açıkça daha eleştirel olmasına karşılık, Cohen’den devraldığı mirası açıkça ifade etti: “Kendime ait olduğuna inandığım pek çok fikrin aslında Cohen’den doğduğuna eminim” (1985a: xv). Elster ve Cohen, her ne kadar metodolojik bireyciliği işlevsel açıklamanın karşısına koymak gibi metodolojik meselelerde anlaşmazlığa düşmüşlerse de, analitik felsefenin geniş çerçevesini paylaşırlar.

4.2. İşlevsel Açıklamaya Karşı

1980’lerin başlarında, Karl Marx’ın Tarih Teorisi’nin yayımlanmasından hemen sonra, analitik Marksizm içersinde ve bilhassa Cohen ile Elster arasında verimli bir tartışma patlak verdi. Bir yanda Cohen, tarihsel materyalizmde işlevsel açıklamanın kullanılmasını savunurken, öte yanda Elster, artıdan herhangi bir bilimsel doğrulama olmaksızın, –genelde ve özel olarak Marksizm’de– bir varsayım olarak metodolojik bireyciliği savundu. Tartışma şu şekilde sunulabilir: Analitik felsefenin ve mantıksal pozitivizmin ışığında, Marksizm’i açıklamak için uygun yöntem nedir?

Bir yanda, Marksist bir çerçeve içinde kalmaya çalışan Cohen, işlevsel açıklamayı aldı ve onu tarihsel materyalizmin savunusunda kullandı. Öte yanda, Marksizm dışı bir çerçeveden konuşan Elster, Marksizm’in bir eleştirisi sayarak işlevsel açıklamayı eleştirdi. O, işlevsel açıklama ile işlevselciliği bir tuttu ve işlevselciliği, “Marx’ın ve Marksizm’in metodolojik seçimlerinin anlamsızlığı”nın (1985b: 627) belirleyici niteliği olarak suçladı. Elster’a göre tarihsel materyalizm, teknolojik bir tarih kavrayışıdır, bedensiz bir teoridir. Elster, sınıf mücadelesi ile üretici güçlerin gelişimini uygunsuz bir biçimde bütünleştirdiği gerekçesiyle Marksizm’i eleştirdi: “Sınıf mücadelesinin üretici güçlerin gelişimini desteklemesini sağlayan bir mekanizmaya dair hiçbir ipucu bulunmamaktadır” (1985a: 318).

Elster şöylesi yargılara vardı: Üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki çelişki sadece diğerleri arasında bir çelişkidir ve tarihsel materyalizmin yüzeysel yorumlanmasındaki problemin kaynağında, üretim ilişkilerinin, zamanı geçtiği anda, doğallığında ortadan silineceği ve yerini, herhangi bir sosyal ya da politik mücadele olmaksızın, daha üstün ilişkilere bırakacağı iddiası yatmaktadır. Bir yanda Cohen, tarihsel materyalizmin içerden bir analizini sundu: O, tarihsel materyalizmle uyumlu olabilecek açıklama tarzını aradı. Cohen, diyalektik materyalizmi reddettiği için, tutarlılığı korumak adına işlevsel açıklamaya ihtiyaç duydu. Öte yanda ise Elster, dışardan bir eleştiri yaptı: O, görünen odur ki, (tıpkı Lange’nin (1962) içinde bulunduğu kafa karışıklığı gibi) işlevsel açıklamayı diyalektik materyalizmle, işlevselciliği de Hegelcilikle bir tuttu ve bunların yerine metodolojik bireyciliği, niyetsel açıklamayı ve oyun teorisini benimsedi. Elster işlevsel açıklamayı keyfî (çünkü her şey kapitalizmi haklı çıkarmak (22) ya da komünizmi getirmek için kullanılıyor olabilirdi); kısa vade ile uzun vade arasındaki ayrım açısından muğlâk; ve her şey bir yana, uzun vadeli faydalı tekabül eder” (1977: 364) diyen Jessop’a atıfta bulunmuştur. sonuçların varlığını kanıtlayacak herhangi bir niyetli aktör sözkonusu olmadığı için tutarsız addetti. Bu noktada Cohen, tarihsel materyalizmin, gelişiminin Lamarckçı aşamasında olduğunu, zira yaptığı açıklamanın mekanizmaları mevcut olmakla birlikte bunların henüz keşfedilmediğini ileri sürdü: “Tarihsel materyalizmin Lamarckçı aşamasında olduğunu öne sürmek (…) öyle inanılması güç bir şey değildir” (1980: 134).

Elster buna dair şöyle bir yorumda bulundu:

Marx eğer Marksizm’in Buffon’uysa, Cohen de Lamarck’tır; bize de Darwin’i beklemek düşüyor (1981: 754).

Elster Cohen’i, bilim felsefesindeki ilkel bir görüşü, yani yanlışlamaları ve geçersizleştirmeleri arayan Popper’ın Viyana çevresine yönelttiği aynı eleştiriyle, çocuksu doğrulamacılık olarak tanımladığı görüşü savunmakla suçladı. Elster Cohen’i, tıpkı Popper’ın Viyana çevresine yaptığı gibi, gözleme-dayalı iddialarını doğrulayacak herhangi bir mekanizma belirtemediği için eleştirdi. Tam da bu yüzden Elster, Marksizm’in bilim-dışı olduğu çünkü yanlışlanamadığı sonucuna vardı. Onun nedensel-niyetsel açıklamaya dönük tarafgirliği, kesin bir biçimde, metodolojik bireyciliği ve oyun teorisini haklılaştırma amacına dayanıyordu. Bu yüzden, post-pozitivist analitik Marksistleri Elster’la, post-Althusserci analitik Marksistleri de Cohen’le bağlantılandırabiliriz.

4.3. Bireyci Bir Tarih Teorisi İçin

Bu tartışmanın ötesinde, Cohen, tarihsel materyalizmi nedensel işlevsel bir açıklama ve niyetsel-olmayan bir açıklamayla eklemledi; Elster da, metodolojik bireyciliğin işlevsel açıklamayla ille de tutarsız olmadığını kabûl etti ve bunu yaparken aklında, tikel olayların niçin vukû bulduğunu açıklayarak bu iki açıklama tarzı arasında bağ kuracak zımnî bir mekanizmanın varolabileceği fikri vardı. Bu durumda nedensel açıklama ile işlevsel açıklama arasındaki karşıtlık gözden silinir; çünkü işlevsel bir açıklama nedensel bir açıklamanın bir alt-kümesi olarak kullanılabilir. Elster ve Cohen, aynı paranın iki yüzüdür sadece. Her ikisi de, Marksizm’in diyalektikten kaçınması ve anlaşılır olmak için analitik felsefenin ve mantıksal pozitivizmin araçlarıyla tamamlanması gerektiğini savunurlar. Elster ve Cohen’in, farklı belirleme biçimlerine sahip olmakla birlikte aynı yaklaşımı taşıdıklarını iddia edebiliriz.

Elster Cohen’i, teleolojik bir tarih görüşü sunduğu ve –bilhassa üretici güçler ile üretim ilişkileri mevzuundaki karışıklıktan dolayı– açıklıktan yoksun olduğu gerekçesiyle eleştirmiştir. O, tarihsel materyalizmin hem teleolojik bir açıklamaya (üretken olmayan üretim ilişkileri ortadan kalkar) hem de nedensel bir açıklamaya (üretici güçler üretim ilişkilerini açıklar) sahip olabileceği bir “kavramsal hengâme”den (1985a: 300) söz etmiştir. Yine Elster, –tarihsel materyalizme atıfla kullandığı– işlevsel açıklamayı, teleolojik olmakla ve spekülatif bir tarih felsefesinden köklenmekle suçlamıştır. Dolayısıyla o, bireyleri hesaba katmayan bu tarih teorisinin reddiyesini savunmuştur; çünkü üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki, devrimci bir eylemi motive etmek için yeterli değildir. Belirli bir dönemdeki üretici güçlerin, kendi optimal büyümelerini kolaylaştırmak için yeni üretim ilişkilerine ihtiyaç duyup duymadığı, ad-hoc* bir açıklama olacaktır. Sözgelimi Marx, kapitalizmin, ilerleme yönünde bilinçsiz bir fâil olduğunu savunmuş ve bunun için bir mekanizma –bireysel çıkarların tatmini– önermiştir; gelgelelim Elster’a göre Marx, bireysel çıkarlarla tarihsel ilerlemenin niçin çakıştığını açıklayamayacaktır ve onun yaptığı sadece, Leibniz’in Tanrı’sının ve Hegel’in Geist’ının yerine insanlığı geçirmekten ibarettir. Elster, Hegel’e ilişkin olarak da, “bedensiz niyetlerden, aktörünü arayan eylemlerden, öznesi olmayan yüklemlerden” (1985a: 109) bahsetmiştir. O, Marx’ı, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkide sınıf mücadelesinin oynadığı aracı role dair herhangi bir açıklama vermemiş olmakla suçlamıştır. Böylelikle de, kolektif eylemin mikro-temellerini araştırmanın bir zorunluluk olduğunu öne sürmüştür. Vardığı sonuç, yorum gerektirmeyecek derecede açıktır: “İster ahlâkî ister entelektüel açıdan olsun, geleneksel anlamda bir Marksist olmak bugün artık mümkün değildir” (1985a: 531).

Aslına bakılırsa, Elster bizzat kendi Marx yorumunu çürütmüş görünmektedir ve teorisi de, radikal olmayan iktisatla çarpıcı benzerlikler taşımaktadır: O, radikal teoriyle uyumlu bir içeriğe sahip kılınabilecek bir analiz yapmak adına ana-akım araçları kullanmıştır. Dahası, Marx’a dönük analizinde rasyonel seçim teorisini kullanması, rasyonel seçimci Marksizm olarak bilinen şeyin bir parçasıdır.

5. Rasyonel Seçimci Marksizm: Tartışmalı Bir Karşılaştırma

Roemer, Elster ve Przeworski’yi kapsayan rasyonel seçimci Marksizm, geleneksel anlamıyla kapitalizmi haklılaştırmak ve savunmak için kullanılan rasyonel seçim teorisini, kapitalizme karşı eleştirel bir silâh olarak kullanmak niyetindedir. Bu türden bir metodoloji, Marx’ın klasik politik iktisat örneğinde kullandığı metodolojiyle kıyaslanmıştır. Carling’in hayranlıkla belirttiği üzere, “Marx’ın Kapital’de yaptığı, zamanının klasik politik iktisadını tam da anti-kapitalist sonuçlara varmak için kullanarak yıkıma uğratmak değil miydi?” (1990: 107).

5.1. Oyun Teorisi Cohen’i Solluyor

Analitik Marksistlerin pek çoğu Cohen’i eleştirmiş ve tarihsel materyalizmi genel bir tarih teorisi olarak reddetmiştir. Gelgelelim, Cohen’in geliştirdiği rasyonalite varsayımı, rasyonel seçimci Marksizm’i haklılaştırma hizmeti görecek kadar geneldir. Pek çok yazarın kapitalist üretim tarzına ve bilhassa da sınıfsal eylem ve sınıf oluşumuna dönük özel bir analize yönelmesinin sebeplerinden birisi de budur. Bu tür bir teorik temel, oyun teorisinin kullanımını destekler. Roemer’ın öne sürdüğü üzere; “Tarihsel materyalizmin temel önermeleri, sınıf mücadelesinin spesifik biçimlerine atıfta bulunmayı ve bu tür mücadelelerin anlamını oyun teorisiyle aydınlatmayı gerektirir” (1982b: 513). Çeşitli biçimlerde ifade edildiğinin aksine, analitik Marksizm rasyonel seçimci Marksizm değildir; (23) ama rasyonel seçimci Marksizm analitik Marksizm’in bir alt-kümesidir. Bu tür bir karışıklığın sebebi, analitik Marksizm teriminin sistematik bir biçimde, rasyonel seçimci Marksizm’in temellerinin tesisiyle aynı genel düzeyde ortaya çıkması olabilir. Rasyonel seçimci Marksizm, özel olarak, Elster’la Roemer’ın İkinci ve Üçüncü Enternasyonal’lerin ortodoks Marksizm’ine atfettikleri sorumsuzluğa ve Ütopya’ya karşı geliştirilmiştir. Onlar, Marksçı ortodoksiyi metodolojik kolektivizminden, işlevselciliğinden ve sözüm ona Hegel’den devşirdiği diyalektik yönteminden dolayı eleştirmişlerdir. Onlar, Althusser’le birlikte, Hegelci dönüşü şiddetle mahkûm etmişlerdir. Onlar, metodolojik kolektivizmin kolektif öznelere ontolojik bir bağımsızlık verebileceğini, zira gelişim yasalarının bireylerden daha açıklayıcı olabileceğini,bunun da bedensiz bir niyetselliğe, yani bir teleolojiye tekabül edeceğini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca onlar, anlamayı engelleyebilecek olan diyalektik mantığın, formel mantığı ihlâl ettiğini de savunmuşlardır. Analitik felsefenin öne sürdüğü yansızlık iddiası ile işlevsel açıklamaya atfedilen sakatlıkların birleşmesi, Marksizm’in mikro-temellerine dönük bir arayışa yol açmış olabilir. Bireyle toplum arasındaki diyalektik etkileşim yerine, rasyonel seçimci Marksizm, bireylere özel bir nedensel ayrıcalık tanımıştır. Aslına bakılırsa, rasyonel seçimci Marksizm’le birlikte, Marksizm bizzat kendi hedefinden, yani bir toplumun kendi tarihsel belirlenimleri içersinde nasıl işlediğini anlama hedefinden vazgeçmektedir. Şu hâlde rasyonel seçimci Marksizm, Cohen’in analitik savunusunun beklenmedik bir sonucu gibidir. Cohen kuşkusuz tarihsel materyalizmin bir savunucusuydu ve neo-klasik teoriye de karşıydı ve yaptığı savunmanın rasyonel seçimci Marksizm için bir model olarak kullanılmasını muhtemelen asla istemedi. Ancak yaklaşımının sınırlılıkları, düşünmediği sonuçlara varan metodolojik varsayımlarında yatmaktadır. Cohen, yaptığı açıklamada bazı yarıklar bıraktığı ve özellikle de gelişme tezini yeterince doğrulamadığı için, teknolojik determinizm ithâmına maruz kaldı ve eleştirmenlerinin kendisinin teorik boşluklarını Marksizm’in sakatlıkları olarak benimsemelerine de izin verdi.

5.2. Birey Aktöre Biçilen Merkezî Rol

Elster’a göre oyun teorisi Marksizm’e gereklidir çünkü sadece oyun teorisi sınıf mücadelesi hareketlerini açıklayabilir. Cohen açısından sınıf mücadelesi, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki, üretici güçlerin önceliğine dayalı etkileşimin bir ifadesi iken, Elster bireysel fâilliğe özel bir öncelik vermiştir. Bu türden bir duruş, Marksist araştırma programında bilimsel bir devrim olarak görülebilir. Przeworski’nin dediği gibi:

Şuna inanıyorum ki; ekonomik fenomenleri anlamak için tamamen oyun-teorisi yaklaşımını benimsemeli ve üretim modellerinin oyun modellerinin sınırlarını tesis eden teknik ilişkileri belirlemedeki rolünü sınırlandırmalıyız (…) Bu yordamın Marksist yöntem açısından devrimci bir kırılma olduğunu düşünüyorum. (1982: 302, 306)

Bu türden bir Marksizm, Marx’ın çalışmalarının görece güçlü bir bölümünün, yani olgunluk dönemi denilen dönemine ait çalışmalarının metodolojik bireyciliğe dayandığı varsayımına dayanmaktadır. Böylelikle oyun teorisi, sosyal etkileşim süreçlerini aşağıdaki postulaları içerecek biçimde analiz etmek için kullanılır:

  • Bir sosyal durum, bireylerin seçtiği eylemlere dayanır .
  • Bir sosyal yapı, bireylerin eylemlerini tamamen belirleyemez.
  • Bireyler, en iyi sonuçlara yol açan eylemleri seçerler.
  • Bireyler, diğer bireylerin rasyonel olduğuna hükmederler.

Böylelikle rasyonel aktör, tarihin yasalarını ve gelişimin tarih-üstü mantığını temsil eden, vücûda gelmiş bir yapı olarak hareket eder. Tarihsel materyalist terimlerle söylersek, feodalizm üretici güçlerin gelişmesinin önündeki bir engeldir çünkü bireysel inisiyatifi köreltir; kapitalizm ise, rekabet sayesinde, uzmanlaşmaya, yeniliğe ve birikime neden olur. Rasyonel seçimci Marksizm, görece önemli sonuçlar elde eder:

  • Diyalektik materyalizmin yerine, metodolojik bireycilik ve neo-klasik iktisat ikâme edilmelidir.
  • Emek değer teorisi, sömürü teorisi açısından elverişsizdir.
  • Üretim ilişkileri vasıtasıyla yapılacak bir analiz, sınıf oluşumunun açıklanması açısından elverişsizdir.
  • Kapitalist sınıfın çıkarları, işçi sınıfının çıkarlarına uyum sağlayabilir.

Analitik Marksistler, rasyonel seçim analizinin sonucu olarak, radikal iktisat ile radikal olmayan iktisat arasındaki teorik sınırı açıkça çiğnerler ve bunu Marx’ı radikal olmayan alana fırlatıp atarak yaparlar. Bu durumda Marx’ın teorisi, tüm yıkıcı karakterini yitirmiş olur.

6. Sonuç: Normatif Bir Sıçramaya Doğru

Analitik Marksizm, diyalektik materyalizmin yerine işlevsel açıklamanın ikâme edildiği, Cohen’in tarihsel materyalizm savunusuyla başlamıştır. Marksçı iktisadî kavramların, kusurlu karakterlerine karşın, genel karşılıklı-denge teorisinin varsayımlarına eklemlenebileceği varsayılarak, Roemer’ın Marksçı iktisada dönük neo-klasik yeniden-inşâsıyla sürdürülmüştür. Elster’ın metodolojik bireyciliği Marx’ın teorisinin tüm veçhelerine uygulamasıyla da genelleştirilmiştir; bu tür bir uygulama, rasyonel seçimci Marksizm’e, yani Marx’ın olmadığı bir Marksizm türüne yol açmıştır. Analitik Marksizm homojen bir teori değildir; ancak araştırma nesnesinin Marksizm olması hususunda birleşmiştir. Analitik Marksizm’in temel iddiası şudur: Marksizm’in özgünlüğü, metodolojik değil tözseldir. Marx’ın eserinin her tarafını Marksist-olmayan yöntemler ışığında analiz ederek şu sonuca varmışlardır: Teorinin büyük bir kısmı yetersizdir. Bu yüzden, oyun teorisinin de ötesine geçerek, tartışmalarını normatif meselelerde yoğunlaştırmış ve sosyalizmin kapitalizmden üstün olduğunu iddia etmek istemişlerdir. Roemer, sömürü teorisini spesifik bir sistem olarak kapitalizme dönük herhangi bir bilimsel açıklamadan kopararak, sömürüyü ahlâkî bir mesele addetmiştir. Böylelikle, Marksizm’i yenileme çabası içersindeki analitik Marksizm, bir toplumsal adalet teorisiyle sonuçlanmıştır ki bunu da Roemer şu ifadeleriyle gayet açık özetlemiştir: “Analitik Marksistler ile Ronald Dworkin, John Rawls ve Amartya Sen gibi Marksist-olmayan felsefeciler arasına nasıl bir ayrım konacağı, öyle pek de açık değildir” (1986: 199).

Önceden Karl Marx’ın Tarih Teorisi’nde taslağı çizilmiş bir şey olarak bilimsel ve normatif meseleler ayrımı ve Sovyetler Birliği’nin çözülüşünü kolayca Marksizm’in ölümüyle özdeşleştirmeye neden olabilecek tarihsel bağlam, normatif meselelerin yükselişine yol açmıştır. Bu türden bir normatif dönüş, Cohen’in son iki kitabında teorize edilmiştir: Selfwnership, Equality and Freedom [Kendinin Sahibi Olmak, Eşitlik ve Özgürlük] (Cohen 1995) ve If You’re an Egalitarian, How Come You’re So Rich? [Eğer Bir Eşitlikçiysen, Nasıl Böyle Zenginleştin?] (Cohen 2000).

 “Nesnel” optimumun belirlenimini kaybetmeleriyle birlikte, “analitik Marksizm”, etik buyruğa doğru büyük sıçrama hâline gelmiştir. (Bensaïd 1995: 180)

Marx’ın eserinin Marksist-olmayan metodolojik araçlarla incelenmesi demek olan analitik Marksizm, Marksizm’in bilimsel bakımdan kusurlu olduğu sonucuna varmıştır. Analitik Marksistler, kendi kullandıkları araçları –analitik felsefe, mantıksal pozitivizm, metodolojik bireycilik ve genel karşılıklı-denge– sorgulamak yerine, bu araçların etkili olduğunu ve Marksizm’in kendi yönteminden ayrılabileceğini varsaymışlardır. Bu tür bir öncül onaylayacak argümanlar gerektirdiğinden dolayı, ve bu argümanlar da sözkonusu yazarlar tarafından geliştirilmediği için, şunu iddia etmek hâlâ mümkündür: Analitik Marksizm’den geriye Marksizm kalacaktır ve Marksizm’in geleceğinde muhtemelen analitik Marksizm’in yeri olmayacaktır.

YAZARIN NOTU: Kıymetli tavsiyeleri için Cyrus Bina, Frederic S. Lee ve Bruce Pietrykowski’ye teşekkür etmek isterim. Ayrıca Giles Rassalet’e bu makalenin erken bir versiyonuna yaptığı faydalı yorumlar için, Pierre van Zyl’e de yardımları için müteşekkirim.

* ORİJİNAL ESER :“A Brief History, Scope, and Peculiarities of ‘Analytical Marxism’”, Review of Radical Political Economics, 2006, Vol. 38, No. 4, 595–618. Çevirmen: Vefa Saygın Öğütle

Not: Bu içerik ilk kez Felsefe Yazın Dergisi’nin 14. sayısında (2009) yayınlanmış olup çevirmeninden izin alınarak yayınlanmaktadır.

Dipnotlar:

(1) Bkz. Roberts ve Feiner (1992: 2).

(2) Bir karşılaştırma için bkz. Dumasy ve Rasselet (1999).

(3) William Shaw, bu hususta, bir “sosyo-bilimsel araştırma programını anımsatır (1986:
209).                        

(4) Tüm bu kelimeler, Analitik Marksist literatürde kullanılmıştır.

(5) 2001 toplantısı, 11 Eylül olayları nedeniyle iptal edildi ve grup, 2002’de, iki yılda bir toplanma kararı aldı. Bkz. Wright (2004).

(6) “Benim de dâhil olduğum bir grup Marksist ya da yarı-Marksist, Marksizm’i istilâ eden karanlık olarak düşündüğümüz şeyden tiksinmeye başladığında ve bu sebeple, 1970’lerin sonlarında, yılda bir toplanan ve mensubu olmaktan mutluluk duyduğum Marksist bir tartışma grubu oluşturduğumuzda, meslektaşlarımın bunu Zırva-Olmayan Marksizm Grubu olarak adlandırmasından memnun olmuştum” (Cohen 2002: 323).

(7) Elster ve Przeworski, 1990’da gruptan ayrıldılar.

(8) Daha fazla bilgi için bkz. Skolimowski (1967) ve Nowak (1998).

(9) Bkz. Takamasu (1999).

(10) “Kendimi asla bir Marksist olarak tanımlamadım” (Van Parijs 1997:17).

(11) İlk Viyana çevresinin mensubu olan Frege’e göre; herhangi bir teori, tanımlamalarla işe başlıyorsa ve kendi olumsuzuyla çatışmaya giriyorsa, analitik demektir; herhangi bir mantık daima doğrudur ve diyalektik mantığa karşı gelir.

(12) Althusser’in niyeti şuydu: “Marx’ın Kapital’de yazdığı şeylere en iyi şekilde tekabül edebilecek tipte bir felsefe keşfetmek (…) Bu, Marksist bir felsefe olmayacak, Marksizm için bir felsefe olacak” (Althusser 1994: 37–38).

(13) Marksist Sosyal Teori İncelemeleri (Cambridge University Press), analitik Marksist kitapların Elster’dan (1985a) beri yayımlandığı koleksiyondur. Bu sunuş yazısı, bu koleksiyondaki tüm kitaplarda bulunmaktadır.

(14) “Entelektüel sorumluluğun hassasiyeti üzerine ısrarla vurgu yapan mantıksal pozitivizmin Paris’te asla tutunamamış olması, belki de üzüntü verici bir durumdur” (Cohen [1978] 2000: x).

(15) Bkz. Roemer (1979).

(16) “Bir bilim, ancak matematiği kullanma kapasitesini edindiği zaman gelişebilir” (Lafargue 1891: 13).

(17) “Marx’ı bir matematiksel iktisatçı olarak tanımaya mecbur olduğumuza inanıyorum” (Morishima 1974: 612).

(18) Bkz. Morishima: “Hedefimiz; Marx’ın büyüklüğünü, ileri modern iktisat teorisinin bakış açısından görmektir” (1973: 7).

(19) Bkz. Morishima: “her bir işçiye yalnızca geçimlik bir düzeyde ücret ödendiği varsayımı altında (ki bu, Marx’ın temel varsayımıdır)” (1974: 614).

(20) Oysa ki bu türden bir “geçimlik ücret” teorisi, Ferdinand Lassalle tarafından önerildiğinde, Marx tarafından şiddetle eleştirilmişti. Bkz. Marx ([1875] 1970).

(21) Bazı çağdaş radikallerin neo-klasik iktisattan kısmen yararlandığını not edebiliriz (bkz. Lee ve Keen 2004) ama bu genel bir durum değildir. Toplumsal birikim yapısını tercih eden pek çok radikal, neo-klasik iktisadın kullanılmasına hâlâ kesin bir biçimde karşıdır.

(22) Elster burada,“kapitalist bir toplumda olagelen her şey, zorunlu bir biçimde sermaye
birikiminin ihtiyaçlarına tekabül eder” (1977: 364) diyen Jessop’a atıfta bulunmuştur.

(23) Örneğin Wright ve Brenner analitik Marksisttirler ama kesinlikle rasyonel seçimci Marksist değildirler.

*Bu kitap Türkçe’ye “Marx’ı Anlamak” (Liberte Yayınları, 2004) başlığıyla tercüme edilmiştir. Bu çeviri yanlış değildir kuşkusuz; gelgelelim, hemen ardından gelen cümlenin de gösterdiği üzere, metindeki tercihimizin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu
çeviri tercihimize dayanak olarak, örneğin, Michael Burawoy’un Elster’ın sözkonusu kitabının eleştirel bir değerlendirmesini yaptığı yazısının (Contemporary Sociology, 15 (5), 1986, 704–707) başlığını gösterebiliriz: “Making Nonsense of Marx”, yani “Marx’ı Anlamsızlaştırmak”.

Ad hoc * belirli bir amaç için hazırlanmış; önceden tasarlanmış (ç.n.).

Kaynaklar

  • Althusser, L. (1994) Sur la philosophie, Paris: Gallimard.
  • Anderson, P. (1979) Considerations on Western Marxism, London: Schocken.
  • Bensaïd, D. (1995) Marx, l’intempestif, Paris: Fayard.
  • Callinicos, A. (1987) Making History: Agency, Structure and Change in Social Theory, Cambridge: Polity.
  • Callinicos, A. (ed.) (1989) Marxist Theory, Oxford: Oxford University Press.
  • Carling, A. (1984-1985) “Observations on the Labor Theory of Value”, Science and Society 48 (4): 407–418.
  • Carling, A. (1990) “In Defence of Rational Choice: A Reply to E. M. Wood”, New Left Review 184: 97–109.
  • Carling, A. (1997) “Analytical and Essential Marxism”, Political Sciences 45: 768–783.
  • Cohen, G. A. ([1978] 2000) Karl Marx’s Theory of History: A Defence, Oxford: Oxford University Press.
  • Cohen, G. A. (1979) “The Labor Theory of Value and the Concept of Exploitation”, Philosophy and Public Affairs 8 (4): 338–360.
  • Cohen, G. A. (1980) “Functional Explanation: Reply to Elster”, Political Studies 28 (1): 129–135.
  • Cohen, G. A. (1982) “Functional Explanation, Consequence Explanation and Marxism”, Inquiry 25: 27–56.
  • Cohen, G. A. (1988) History, Labour and Freedom: Themes from Marx, New York: Clarendon.
  • Cohen, G. A. (1990) “Marxism and Contemporary Political Philosophy, or: Why
  • Nozick Exercises Some Marxists More Than He Does Any Egelitarian Liberals?”, Canadian Journal of Philosophy, supplementary volume 16: 363–387.
  • Cohen, G. A. (1995) Self-Ownership, Freedom and Equality, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Cohen, G. A. (2000) If You’re an Egalitarian, How Come You’re So Rich? Cambridge, MA: Harvard University Press.
  • Cohen, G. A. (2002) “Deeper into Bullshit”, içinde: Contours of Agency: Essays on Themes from Harry Frankfurt, ed. S. Buss ve L. Overton, 322–339, Cambridge, MA: MIT Press.
  • Dumasy, J.–P. ve G. Rassalet (1999) “Aperçus sur les développements contemporains de la théorie économique Marxiste aux Etats-Unis”, Revue française d’histoire des idées politiques 9: 77–122.
  • Elster, J. (1978) “The Labor Theory of Value: A Reinterpretation of Marxist Economics”, Marxist Perspectives 3: 70–101.
  • Elster, J. (1980) “Cohen on Marx’s Theory of History”, Political Studies 28 (1): 121–128.
  • Elster, J. (1981) “Un Marxisme Anglais. A propos d’une nouvelle interprétation du matérialisme historique”, Annales Economie Sociétés Civilisations 36 (5): 745–757.
  • Elster, J. (1982) “Marxism, Functionalism and Game Theory: The Case for Methodological Individualism”, Theory and Society 11 (3): 453–482.
  • Elster, J. (1985a) Making Sense of Marx, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Elster, J. (1985b) “Further Thoughts on Marxism, Functionalism and Game Theory”, içinde: Marx en perspective, ed. B. Chavance, 627–648, Paris: École des Hautes Études en Sciences Sociales.
  • Engel, P. (1997) La dispute: Une introduction à la philosophie analytique, Paris: Minuit.
  • Hervier, A. (1995) “Le concept d’exploitation à la croisée des chemins: Marx et Roemer”, Economie et Société 24: 98–118.
  • Jessop, B. (1977) “Recent Theories of the Capitalist State”, Cambridge Journal of Economics 1: 353–374.
  • Lafargue, P. (1891) “Karl Marx”, Neue-Zeit 9 (1): 10–17.
  • Lange, O. (1962) Economie politique, Paris: Presses Universitaires de France.
  • Lee, F. S. ve S. Keen (2004) “The Incoherent Emperor: A Heteredox Critique of Neoclassical Microeconomic Theory”, Review of Social Economy 42 (2): 169-199.
  • Levine, A., E. Sober ve E. O. Wright (1987) “Marxism and Methodological Individualism”, New Left Review 162: 67–84.
  • Levine, A. ve E. O. Wright (1980) “Rationality and Class Struggle”, New Left Review 123: 47–68.
  • Lock, G. (1990) “Le Marxisme analytique entre la philosophie et la science”, Actuel Marx 7: 131–138.
  • Lukàcs, G. ([1922] 1960) Historie et conscience de classe, Paris: Minuit.
  • Marx, K. ([1859] 1971) A Contribution to the Critique of Political Economy, London: Lawrence & Wishart.
  • Marx, K. ([1875] 1970) Critique of the Gotha Programme, Moscow: Progress.
  • Morishima, M. (1973) Marx’s Economics: A Dual Theory of Value and Growth, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Morishima, M. (1974) “Marx in the Light of Modern Economic Theory”, Econometrica 42 (4): 611–632.
  • Nowak, L. (1998) “The Adaptative Interpretation of Historical Materialism: A Survey– on a Contribution to Polish Analytical Marxism”, Poznan Studies in the Philosophy of theSciences and the Humanities 60: 201–236.
  • Okishio, N. (1961) “Technical Changes and the Rate of Profit”, Kobe University Economic Review 7: 85–99.
  • Przeworski, A. (1982) “The Ethical Materialism of John Roemer”, Politics and Society 11 (3): 289–313.
  • Przeworski, A. (1985) Capitalism and Social Democracy, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Roberts, B. ve S. Feiner (1992) “Introduction: Current Controversies in Radical
  • Economics”, içinde: Radical Economics, ed. B. Roberts ve S. Feiner, 3–13, Boston: Kluwer Academic.
  • Roberts, M. (1996) Analytical Marxism: A Critique, London: Verso.
  • Roemer, J. E. (1979) “Divide and Conquer: Microfoundations of a Marxist Theory of Wage Discrimination”, Bell Journal of Economics 10: 695–705.
  • Roemer, J. E. (1981) Analytical Foundations of Marxian Economic Theory, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Roemer, J. E. (1982a) A General Theory of Exploitation and Class, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Roemer, J. E. (1982b) “Methodological Individualism and Deductive Marxism”, Theory and Society 11 (4): 513–520.
  • Roemer, J. E. (1988) Free to Lose: An Introduction to Marxist Economic Philosophy, Cambridge, MA: Harvard University Press.
  • Roemer, J. E. (ed.) (1986) Analytical Marxism, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Roemer, J. E. (ed.) (1994) Foundations of Analytical Marxism, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Shaw, W. (1986) “Historical Materialism and the Development Thesis”, Philosophy of the Social Sciences 16: 197–210.
  • Sinclair, U. (1924) The Goose-Step: A Study of American Education, California: Pasadena.
  • Singer, P. (1979) “On Your Marx”, The New York Review of Books 26 (20): 44–47.
  • Skolimowski, H. (1967) Polish Analytical Philosophy, London: Routledge & Kegan.
  • Sraffa, P. (1960) Production of Commodities by means of Commodities, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Steedman, I. (1977) Marx after Sraffa, London: New Left Books. Studies in Marxism and Social Theory (çeşitli yıllar) Cambridge: Cambridge University Press.
  • Takamasu, A. (ed.) (1999) Analytical Marxism, Kyoto: Nakanishiya Press.
  • Van Parijs, P. (1997) “The Need for Basic Income: An Interview with Philippe Van Parijs”, Imprints: A Journal of Analytical Socialism (1) 3: 5–22.
  • Wright, E. O. (1985) Classes, London: Verso.
  • Wright, E. O. (1994) Interrogating Inequality: Essays ob Class Analysis, Socialism and Marxism, London: Verso.
  • Wright, E. O. (2004) “Grappling with Marxism: An Autobiographical Reflection”, içinde: A Disobedient Generation: ‘68ers and the Transformation of Social Theory, ed. S.Turner ve A. Sica, Thousand Oaks, CA: Sage.
  • Wright, E. O., A. Levine ve E. Sober (1992) Reconstructing Marxism: Essays on Explanation and the Theory of History, London: Verso.

Taner Beyter- Analitik Marksizm Üzerine On Ders: https://onculanalitikfelsefe.com/analitik-marksizm-uzerine-on-not-taner-beyter/

Alex Callinicos: Anglo-Sakson Marksizminin Ana Hatları: https://onculanalitikfelsefe.com/anglo-sakson-marksizminin-ana-hatlari-alex-callinicos/

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Felsefe Röportajları #8 Erhan Demircioğlu

Sonraki Gönderi

COVID-19 Günlerinde Sanal Felsefe Seminerleri İzlencesi – Alican Başdemir

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü