Drone Saldırılarının Etiği – Ryan Jenkins

//
425 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Çok azımız pasifisttir, yani çoğumuz savaş alanında birini öldürmenin en azından bazen ahlaki olarak doğru olduğunu kabul ederiz. Fakat savaşta bir kişiyi öldürmenin ne zaman hoşgörülebilir olduğuna yönelik felsefi araştırma;- askeri etik dediğimiz disiplinin bir alanı– insanların savaşta öldürülebileceği yenilikçi yollardan kaynaklı olarak ortaya çıkan endişelerden ötürü karmaşıklaşmaktadır. Örneğin  “sivil zayiat”, kimyasal silahlar veya uzaktan kontrol edilen uçaklarlar ilişkili olan özel ahlaki değerlendirmeleri düşünün. Bu yazı bunlardan toplumda önemli tartışamalara yol açmış olan sonuncusunu ele almaktadır.

“Dronelar” ya da insansız hava araçları (İHA’lar), düzenli savaş alanında ilk olarak yaklaşık on yıl önce görüldüler. Bu türdeki uzaktan öldürme düşüncesi, pek çok insanı rahatsız etse de, droneların kendi başlarına tehlikeli silahlar olup olmadıkları henüz net değildir. Bradley Strawser’ın droneların saldırı için kullanılması lehindeki argümanı açık arayla bu konudaki en iyi bilinen argümandır (Strawser’ın makalesini çevreleyen tartışmanın, onun görüşünü savunan ek argümanlarını da yayınladığını popüler basına da sıçradığı da iyi bir şekilde bilinmektedir1).  Strawser’ın argümanı şu şekildedir:

  1. “Gereksiz Risk Prensibi”: Eğer ahlaki açıdan haklı bir hedefimiz varsa, – daha önemli bir değerden fedakarlık etmeden bunu yapabildiğimiz sürece- bu hedefi gerçekleştirmeye çalışan askerlerimizin riskini minimize etmemiz gerekmektedir.
  2. Konvansiyonel kuvvetler yerine bir drone’u görevlendirmek, çoğunlukla askerlerimizin riskini azaltacaktır.
  3. Konvansiyonel kuvvetler yerine bir drone’u görevlendirmek, çoğunlukla daha büyük bir değerin feda edilmesine yol açmamktadır.
  4. Dolayısıyla, konvansiyonel kuvvetler yerine droneları görevlendirmek, bazı durumlarda gereklidir.

Bu argüman geçerlidir, yani eğer tüm öncülleri doğruysa, sonucu da doğru olacaktır. Dolayısıyla, eğer bu sonuca karşı çıkmak istiyorsak, onun öncüllerinden birine karşı çıkmamız gerekmektedir.

İlk öncül tartışma götürmezmiş gibi görünmektedir – özellikle kendimizi bir birlik komutanı görevinde hayal edersek. Eğer bunu yapmak daha büyük herhangi bir amaca hizmet etmiyorsa, neden askerlerimi gereksiz yere riske atayım ki? Benzer şekilde bir polis departmanının yerine geçirebileceği bir robot varken, bir insan bomba imhacısını görevlendirmesi de ahlaken yanlış olacaktır.

İkinci öncül de tartışmasızmış gibi görünmektedir. Bazıları drone saldırılarının operatörlerine özel bir türde zarar verdiğinden endişe etmektedir: Bir askerin adil bir şekilde savaşma becerisi, video oyunu benzeri bir drone kullanma niteliği tarafından baltalanmakta, askerlerin karakterleri bozulmakta veya özgün bir psikolojik gerginliğin öznesi olmaktadırlar. Fakat bunun tam tersi doğru görünmektedir: Askerler savaş alanlarına gönderildikleri an – hayatları tehlike altında olduğu an – onların muazzam bir stres altında oldukları gerçek anmış gibi görünmektedir. Bilakis bir drone pliotunun çevresi daha az stres oluşturmakta ve o kişiye savaş sırasında doğru kararlar alabilmek için bilgilerini tekrar tekrar kontrol edebilmesi için ekstra zaman tanımaktadır. Ve eğer gerekirse, drone pilotları klimalı bir bina yerine savaş bölgelerine taşınabilir. Her halükarda, drone pilotlarına verilen psikolojik zarar, bunun yerine insanlı görevlere gönderilenlerin başına gelebilecek zarardan kesinlikle daha azdır.

Fakat, üçüncü öncül ise tartışmalıdır. Bu öncüle yapılan bazı itirazları değerlendirelim. En bariz şekilde drone saldırılarının, masum sivillere konvansiyonel saldırılardan daha fazla zarar vermesinden endişe duyabiliriz. Fakat bu iddia kesin olmaktan uzaktır.2

İkinci itiraza eşik itirazı adını verebiliriz. Bu itiraza göre drone saldırıları, askeri saldırıların politik ve psikolojik maliyetlerini düşürmekte, dolayısıyla da askeri saldırıları daha yaygın hale getirmektedir. Ve bu durum zaman içerisinde daha yüksek zararların ortaya çıkmasıyla sonuçlanabilir.

Burada; dronelar askeri saldırıların eşiğini düşürseler bile bunun tek başına drone saldırılarının gerekçesini baltalamadığını unutmayın. Örneğin, askeri güç kullanmanın iyi olacağı bazı zamanlar olduğuna dikkat edin – örneğin bir soykırımı önleyebileceğimiz durumlar (örneğin, Ruanda, 1994). Bu tür durumlarda daha düşük bir siyasi maliyet taşıyan bir müdahale yöntemimiz olduğu için şükretmeliyiz. Her halükarda bu duruma göre ele alınması gereken bir sorundur ve kendi başına drone saldırıları ile ilgili bir sorun değildir.

Diğer bir itiraz ise çerçeveleme itirazı diyebileceğimiz itirazdır. Bu itiraz teknolojik icatların dünyayı ve birbirimizle olan ilişkimizi görme biçimimizi derinden etkilediğini iddia eder. Yani, düşmanlarımızı onur sahibi insanlar olarak görmek yerine, onları sadece jeopolitik bir satranç oyununda piyonlar olarak görmeye daha meyilli hale geliriz.  Ve bu da son derece büyük bazı değerlerin feda edilmesi anlamına gelir.

Sadece bakış açımızda meydana gelen bu türdeki bir değişim ahlaken problemli olsa bile, bunun dünyanın yeni bir özelliği olup olmadığı net değildir. Eğer öyleyse kruz füzeleri de bir süre önce aynı etkiyi yapmış olmalıdır. Ancak birçok insan, bu itirazın ima ettiği gibi, kruz füzesi saldırılarının kendi başlarına yanlış olduğunu mantıksız bulacaktır.

Diğer bir itiraz ise asimetri itirazı adını verebileceğimiz itirazdır: Pek çok insan bir savaş silahı olarak dronelar hakkında özellikle saygısız bir şey olduğunu düşünmektedir. Düşmanlarımızı drone ile öldürdüğümüzde onlara haşarat muamelesi yaptığımızı veya dronelarla yürüttüğümüz asimetrik savaşın adil olmadığını düşünebilirler. Yine, bunun bazı önemli değerlerden vazgeçmek anlamına geldiğini de düşünmemiz gerekir.

Bu itiraza yönelik bir cevap için Strawser’in orijinal argümanına geri dönebiliriz: eğer nihai hedefimiz gerekçelendirilmişse/doğruysa, o zaman onu daha güvenli bir yolsan gerçekleştirmemizin bizim açımızdan ne gibi bir problemli tarafı olabilir?  Burada droneların kullanımı açıkça kruz füzelerinin, uzun menzilli topçuların ve hatta topların, yani bir anlamda ordunun düşmanlarını çok uzak mesafeden ve daha az misilleme riskiyle öldürmesine izin veren tüm silahların kullanımından farklı değildir. Yine de, bu daha geleneksel askeri teknolojiler izin verilebilir görünmektedir.

Bu noktada, Strawser’ın başlangıçta da söylediği gibi, droneların yalnızca “savaşçıyı daha iyi korumak için onu düşmanından daha da uzaklaştıran uzun bir tarihsel yörüngenin uzantısı” (343) olduğu konusunda tatmin olabiliriz. Bu minvalde dronelar, kullanımlarını zaten ahlaki olarak kabul edilebilir bulduğumuz diğer silahlardan esasen farklı değildir.

 Notlar

Referanslar


Ryan Jenkins – “The Ethics of Drone Strikes“, (Erişim Tarihi: 17.01.2022)

Çevirmen: Berk Çakan

Çeviri Editörü: Musa Yanık

Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezun olmuştur. Şu anda Ernst&Young'da bağımsız denetçi olarak çalışmaktadır. Zihin Felsefesi ve Nörobilim başlıca ilgi alanları olmakla birlikte Bilişsel Bilimler, Evrimsel Biyoloji ve Kuantum Fiziğine de ilgi duymaktadır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Kürtaj Hakkındaki Görüşünüz Yanlış mı? Eleştirel Düşünce ve Kürtaj – Nathan Jobes & Kristina Grob

Sonraki Gönderi

Din Felsefesinin Bir Geleceği Var mı? – Graham Oppy

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü