Epistemik Adaletsizlik – Huzeyfe Demirtaş

//
1016 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Bir juri heyetinin siyah bir sanığın tanıklığını siyah insanların sıklıkla güvenilmez olduğuna inandığı için reddettiğini varsayalım. Yahut erkek yönetim kurulu üyelerinin kadın meslektaşlarının önerilerini kadınların çok mantıksız olduklarına inandıkları için reddettiklerini düşünelim. Bir kadının doğum sonrası depresyonunun doktoru tarafından yalnızca annelik hüznü (baby blues) olarak görülüp baştan savıldığını düşünelim.[1]

Yukarıdaki üç insan da çağdaş İngiliz felsefeci Miranda Fricker’in epistemik adaletsizlik dediği şeye maruz kalır.[2] “Epistemik” bilgiyle ilgili anlamına gelir. Epistemik adaletsizlik ise birisine bilen ya da bilginin aktarıcısı olması açısından yapılan bir yanlışa işaret eder; yani bir kimsenin haksız bir önyargı nedeniyle gerçekten sahip olduğu bilgi ya da makul inançlara sahip değilmiş gibi adaletsizce yargılanmasına.

Fricker epistemik adaletsizliğin iki biçimini tanımlar: tanıklıklığa özgü ve yorumbilgisel (hermeneutical). Bu makale bu epistemik adaletsizlik biçimlerini açıklayacak ve bunların nasıl önleneceği hakkındaki bazı önerileri inceleyecek.

Miranda Fricker, “Epistemic Injustice”

1. Tanıklığa Özgü Adaletsizlik

Tanıklık başkalarıyla bilgi paylaşımını içerir ve genellikle iletişimdeyken ortaya çıkar. Örneğin yön tarif ettiğimizde, haberleri aktardığımızda, bir araştırma makalesi yazdığımızda [tanıklık ortaya çıkar]. Tanıklık yalnızca mahkeme salonlarındaki ifadeler değildir. Başka insanlardan bilgi kazandığımız zamanlarda da tanıklığa güveniriz. Tanıklık, iddia edilenin doğru olduğuna inanacak iyi gerekçemiz olduğunda, tanıklık yapan kişi bildiğini iddia ettiği şeyi bildiğinde güvenilirdir.[3]

Bir konuşmacı, tanıklığının makul olmadığı gerekçesiyle değil de bir önyargı gerekçesiyle güvenilmez ya da daha az güvenilir olarak yargılandığında tanıklığa özgü adaletsizliğe maruz kalır.[4] Bu önyargılar ırkla, cinsiyetle, aksanla, yaşla vb. ilgili olabilir ve insanları ekonomi, eğitim, uzmanlık, cinsellik, hukuk, siyaset, din vb. birçok alanda etkileyebilir. Bu tür önyargılar nedeniyle oluşan tanıklığa özgü adaletsizlikler, bu adaletsizlik türünün ana örneklerini oluşturur.

Tanıklığa özgü adaletsizlik çeşitli biçimler alabilir. Örneğin bir kadın yönetim kurulu üyesinin öngörüsü erkek meslektaşlarının önyargıları sebebiyle reddedilebilir. Buna tanıklığa özgü susturma (testimonial quieting) denir. Ek olarak, bunun yerine bu kadın yönetim kurulu üyesinin güvenilmez olarak görüldüğünü bilmesi sebebiyle susması ya da iddialarını kısıtlaması da tanıklığa özgü boğma (testimonial smothering) olarak adlandırılır.[5]

2. Yorumbilgisel Adaletsizlik

İkinci tür epistemik adaletsizlik yorumbilgisel adaletsizlik olarak bilinir. “Yorumbilgisel” yorumlama ve anlamayla ilgilidir.

Cinsel tacizi düşünelim. Sürpriz gibi gelse de bu kavram her zaman var değildi. 1970’lerde bu kavram ortaya çıkmadan önce iş yerinde cinsel tacize uğramış bir kadın düşünelim.[6] Bu kadın istenmeyen cinsel tekliflerin genellikle “flört etme” biçimi ve bunları reddetmenin “mizah duygusunun eksikliği” olarak görüldüğü bir toplumda yaşar ve cinsel taciz kavramından yoksun olduğundan deneyimini yeterince anlamada veya bu deneyimi başkalarına iletecek uygun sözcükleri bulmada zorluk çeker.

Öyleyse yorumbilgisel adaletsizlik bir deneyimi yeterince anlamak ya da aktarmak için kavramların eksik olduğu durumlarla ilgilidir. Yorumbilgisel adaletsizlik, anlama ya da aktarmadaki bu başarısızlık nihai olarak insanların deneyimlerini anlamak ya da aktarmak için gerekli kavramlardan yoksun olmasına yol açan önyargılardan kaynaklandığında ortaya çıkar.[7] Bir önceki paragraftaki adaletsizlik kadınların belirli uzmanlıklardan -örn. gazetecilik, politika, akademi, hukuk gibi- kısmen dışlanmasından kaynaklanmaktadır çünkü bu durum —cinsel tacizi yalnızca flört etme biçimi olarak yorumlamada olduğu gibi— kadınların deneyimlerinin önyargılı bir şekilde yorumlanmasına yol açar.

Kimileri kavram eksikliğinin yorumbilgisel adaletsizlik için zorunlu olmadığını çünkü bu adaletsizliğin belirli bir grubun kendi deneyimlerine dair kendi yorumlarını ve bu yorumların ortaya çıkardığı kavramları diğer insanların gereksiz yere baştan savmasıyla da ortaya çıktığını savunur. Örneğin, doğum sonrası depresyon gerçek bir tıbbi durum yerine kişisel kusur olarak baştan savılabilir. Buna yorumbilgisel uyuşmazlık (hermeneutical dissent) denir.[8]

Tanıklığa özgü adaletsizlikten farklı olarak yorumbilgisel adaletsizlik bir dinleyicinin bireysel önyargısının sonucu değildir. Yani tek bir kişi yorumbilgisel adaletsizlik yapmaz.[9] Cinsel taciz örneğinde, insanların bu kavrama sahip olmamasına yol açan şey herhangi bir bireyin önyargısı değil, toplumdaki önyargılı pratiklerdir.

3. Epistemik Adaletsizliğin Yanlışı

Bilgi üretme ve yayma insan olmanın bir parçasıdır. Epistemik adaletsizlik, mağdurlarını bu etkinliklere katılımdan kısmen de olsa dışlamaya yol açar.

Epistemik adaletsizlik hem mağdurlar hem de yanlış yapanlar için ciddi pratik sonuçlara sebep olabilir. Haksızca inanılmayan mağdur belki de özgürlüğünü ya da hayatını kaybedebilir. Şirketin geleceğiyle ilgili hayati önemde bilgiye sahip olan yönetim kurulu üyesini dinlememenin vahim sonuçları olabilir.

Bunlara ek olarak epistemik adaletsizlik mağdurun kimliğini de incitir. Genellikle kendimizi bir ölçüde grubumuzun (ırksal, cinsel, dini, politik vb.)  kimlikleriyle tanımlarız. Kimliğimizin bu parçasını büyük ölçüde başkalarıyla iletişim kurarak ya da mevcut kavramsal kaynakları kullanarak inşa ederiz. Böylelikle güvenilmez olduğumuzun düşünülmesi ya da deneyimlerimizi anlamlandırmak için kavramsal kaynaklardan yoksun olmamız potansiyel olarak kendi toplumsal kimliğimizi inşa etmemizi -kendimiz olmamızı- engeller. Politikayla ilgilenen ve bunda yetenekli bir kadın sürekli politik diyalogtan dışlanırsa politikacı olma potansiyelini gerçekleştiremez.[10]

4. Epistemik Adaletsizliğin Nasıl Önleneceği

Fricker epistemik adaletsizliği önlemek için önyargıyı etkisiz kılan güvenilir karakter özellikleri -erdemler- geliştirmemizi önerir.[11]

İnsanların güvenilirliliğine dair yargıda bulunduğumuzda o insanlara yönelik potansiyel önyargıların farkında olmayı amaçlamalıyız. Konuşucuya atfettiğimiz güvenilmezliğin bir önyargıdan kaynaklandığını bulursak, bu tutumu değiştirmeye çalışmalıyız.[12]

Önyargının mağdurları deneyimlerini açık seçik belirtmede gereksiz bir zorluk çekebileceğinden onların deneyimlerinin önyargıdan sıyrılmış bir iklimde nasıl anlaşılacağını bulmayı denemeliyiz.

Kimileri bireysel çabaların yararlı olabileceklerini kabul etmekle beraber bu çabaların epistemik adaletsizliği aşmada yeterli olamayabileceğini savunur. Örneğin eğitim güvenilirliğin bir işaretidir. Fakat uygun bir eğitimden yoksun olma, eğitim için adil fırsatların yokluğu nedeniyle de olabilir. Böylece bazı insanlar toplumsal kurumlardaki temel adaletsizlik sebebiyle haksız bir şekilde güvenilmez olarak yargılanır ve bilgiyle ilgili etkinliklerden dışlanırlar.  Öyleyse çözüm sadece bireysel çabaları değil, toplumsal kurumlarda değişimi de gerektirir.[13]

5. Sonuç

Bilgili olmanın (ya da bilgili olarak tanınmanın) değeri azımsanamaz. Öyleyse bilgiyle ilgili haksızlığın —yani epistemik adaletsizliğin— kötülüğü de azımsanamaz. Ancak bu tür adaletsizlikleri gidermek ve bunlardan kaçınmak, toplumsal ve politik değişimlerle birlikte ciddi bir bireysel çaba gerektirir.


Huzeyfe Demirtaş – “Epistemic Injustice“, (Erişim Tarihi: 15.03.2022)

Çevirmen: Erim Bakkal


Dipnotlar

  • [1] İleri bir tartışma, epistemik adaletsizlik çeşitleri ve örnekleri için Medina ve Pohlhaus (2017)’ye bakılabilir.
  • [2] Fricker (2007, s. 7).
  • [3] Tanıklık epistemolojisi üzerine daha ileri tartışmalar için Green’in Tanıklık Epistemolojisi’ne (Epistemology of Testimony) bakılabilir.
  • [4] Daha özgülce, konuşmacıya bir önyargı nedeniyle uygun olandan farklı bir güvenilirlik seviyesi verildiğinde bu konuşmacı epistemik adaletsizliğe maruz kalır. Dolayısıyla konuşmacı, tanıklığının gerçekte olduğundan daha güvenilir olarak yargılanmasının sonucu olarak da tanıklığa özgü adaletsizliğe maruz kalabilir. Fricker daha güvenilir olarak yargılanan bireysel tanıklık örneklerinin tanıklığa özgü adaletsizliği oluşturmadığını savunur. Ancak nadiren de olsa bu örneklerin tanıklığa özgü adaletsizliğe eklenebileceğini kabul eder (Fricker 2007, ss. 20-21). Davis (2016) daha güvenilir olarak yargılanan tanıklığın Fricker’ın düşündüğünden daha büyük bir sorun olduğunu savunur. Davis bunun nedeninin tanıklığa özgü adaletsizliğin yanlış olmasının öncelikli gerekçesinin mağdura mağdurun olduğu biricik kişi olarak değil, yalnızca bir grubun üyesi olarak davranılması olduğunu savunur. Konuşucu (olumlu) stereotiplere dayanan (olumlu) önyargılar nedeniyle daha güvenilir olarak yargılandığında, ona olduğu biricik kişi olarak değil de yalnızca bir grubun üyesi olarak davranılır.
  • [5] Doston (2011). Bu ifadeler ve açıklamaların ötesinde, soru soranlara da haksızca davranılabilir. Örneğin kadınların sorduğu sorular haksız şekilde ilgisiz olarak baştan savılabilir (Hookway 2010).
  • [6] Cinsel taciz kavramının nasıl ortaya çıktığının tarihi için Fricker (2007, s. 149-152)’e bakılabilir.
  • [7] Fricker (2007, s. 158).
  • [8] Goetze (2018).
  • [9] Fricker (2007, s. 159). Ancak Fricker’ın da dikkat çektiği gibi “yorumbilgisel adaletsizlik bireyler tarafından yapılmasa da bu adaletsizlik kendini genellikle bireyler arasındaki gidimli değiş tokuşta (discursive exchange) gösterir” (Fricker, 2007, s. 18).
  • [10] Fricker (2007, s. 54).
  • [11] Fricker epistemik adaletsizliğin iki biçimine karşılık gelecek şekilde iki farklı karakter özelliği tanımlar ve bunlara tanıklığa özgü adalet erdemi ile yorumbilgisel adalet erdemi, der. Bir erdem yaklaşık olarak -dürüstlük, cömertlik ya da merhamet gibi- görece sabit bir karakter özelliğidir.
  • [12] Bu, tanıklığa özgü adalet erdeminin amacına ulaşabilmenin bir yoludur. Bu amaca ulaşabilecek diğer bir yol sade bir kişisel bir yakınlık kurmaktır. Belirli bir aksanın kişinin adil güvenilir kararına engel teşkil ettiğini varsayalım. Birisi bu aksana sahip insanlarla konuşabilir ya da onlarla sosyalleşebilir ki bu durum da zamanla bu engeli ortadan kaldırabilir. Basit bir kişisel yakınlık sayesinde insanların ırkı, yaşı, aksanı, vb. onların güvenirlilikleriyle ilgili olmaktan çıkabilir (Fricker, 2007, s. 96). Fricker ayrıca “güvenilirliği yargılama etkinliğimizin tamamı çok belirsiz bir hâle gelirse, yargımızı da tamaman askıya almamız gerekebilir” düşüncesini öne sürer (Fricker 2007, s. 92).
  • [13] Anderson (2012).

Referanslar


İlgili Makaleler

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü yüksek lisans öğrencisi. Genel olarak felsefeyle, özel olaraksa argümantasyon, informel mantık, metafelsefe ve genel bilim felsefesiyle ilgileniyor. Felsefe dışındaysa LoL oynamak ilgisini çekiyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Felsefi Sezgi: ‘A Priori’ Gerekçelendirme Denen Şey De Nedir? – Bruce Russell

Sonraki Gönderi

“Acı Çekebilirler mi?”: Bentham’ın Hayvanlara Karşı Sorumluluklarımıza Dair Görüşleri – Daniel Weltman

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü