Mekanistik Bilimsel Açıklama Kuramı Üzerine – Alican Başdemir

Bilim insanları, yaşam bilimlerinde fenomenlerin doğasını açıklamak için fenomenleri oluşturan mekanizmaları aydınlatmayı amaçlarlar. Son dönem çağdaş bilim felsefesinde baskın bir görüş olan mekanistik açıklama kuramı, bilimsel pratiğe içkin olan mekanizmaların doğasını ortaya çıkarma işini merkezine alır.[1] Bu makalede, mekanistik açıklama kuramını temel olarak sunmaya çalışacağım.

/
1764 Okunma
Okunma süresi: 18 Dakika

Birinci bölümde, bilim felsefesinde açıklama literatüründe mekanistik kuramı meydana getiren tarihsel arka plandan kısaca bahsedeceğim. Ardından, Yeni Mekanistler olarak nitelendirilen bilim felsefecilerinin mekanizma tanımlamaları ve mekanizmaları oluşturan metafiziksel ilişkileri ele alacağım. Son bölümde ise, modelleme temelli bilimsel pratik ile mekanizmaların ilişkisine değineceğim. Makalede amacım, son dönem çağdaş bilim felsefesinde oldukça popüler olan mekanistik literatüre kısa bir bakış sunmaktır.

1. Tarihsel arkaplan

Mantıksal pozitivizmin altın çağı olduğu dönemde, bilim felsefesinin kabul gören açıklama kuramı Hempel ve Oppenheim tarafından geliştirilen kapsayıcı yasa teorisiydi. Bu teoriye göre belli verili önkoşullar ve yasalar sayesinde, açıklama tümdengelimsel olarak çıkarsanabilirdi.[2] Örneğin, belli bir kabın hacminden ve ideal gaz yasasından (“P•V = n•R•T”) kabın içerisindeki gazın basıncı açıklanabilir. Bu kuram, açıklamanın içermesi gereken nedensel ilişki gibi önemli metafiziksel bağıntı ilişkilerini dışarda bıraktığı için sıklıkla eleştirilmiştir. Kapsayıcı yasa kuramı, nedensel olarak sağduyularımıza ters olan çıkarımları, açıklama olarak değerlendirebilir. Klasik zamansal yöne göre bir bayrağın oluşturduğu gölgenin uzunluğu, güneş ışınlarının bayrak üzerinde yaptığı açı ve bayrak direğinin boyuyla açıklanabilir[3]. Hempel’in kuramı, zamansal ya da nedensel asimetriyi temel almadığı için gölge uzunluğundan bayrak uzunluğunu çıkarsayabilir. Bu ve benzer örnekler, açıklama literatüründe nedensellik temelli metafiziksel bir dönüşe sebep olmuştur. Kimileri, bu dönüşü mantıksal “pozitivizmin üçüncü dogması” olan Hempelci açıklama teorisini aşmak olarak nitelendirirler.

Salmon’ın nedensel-mekanik açıklama görüşü, bu metafiziksel dönüşe öncülük etmiştir. Salmon’a göre açıklama, bir fenomenin dünyadaki yerini ve onu oluşturan nedenleri açığa çıkarmaktır. [4]Doğal fenomenler, fiziksel nedensel ilişkilere tabidir. Fiziksel süreçler arasındaki nedensel etkileşimler, korunumlu niceliklerin (momentum, enerji, molekül) değişimi ile gerçekleşir. Örneğin, X bilardo topunun Y topuna çarpması, Y’nin momentumunda değişim yaratacağı için X ve Y arasındaki ilişki nedensel olarak nitelendirilebilir. Nedensel-mekanik açıklama kuramı, pozitivist Hempelci kuramın göz ardı etmiş olduğu nedensel ilişkileri açıklama konusunda başarılı olmuştur. Ancak, Salmon’ın teorisi, fenomenlerin altında yatan mekanizmalara dair pek bir şey söylememiştir.

Nedensel-mekanik kuramın açık bıraktığı bu boşluğu Yeni Mekanistler olarak adlandırılan bilim felsefecileri, mekanizma temelli geliştirdikleri yeni bilimsel açıklama kuramı ile doldurmaya amaç edinirler. Bu açıdan, mekanistik açıklama kuramı, nedensel-mekanik kuramın güncellenmiş veya geliştirilmiş hali olarak adlandırılabilir.

2. Mekanizmalar

Mekanistlerin, fenomenlerin ve onları oluşturan mekanizmaların doğasını nasıl açıklarlar? Kısa görüş farklılıklarına rağmen mekanistlere göre, mekanizmaların üç ana elementi içermesi gerekir. Bunlar, parçalar, aktiviteler ve parçaların organizasyonudur.[5] [6] Parçalar, moleküler, reseptör ya da hücre gibi mekanizmaları oluşturan ana elementlerdir. Aktiviteler, bu parçalar arasında gerçekleşen nedensel ilişkilerdir. Nedenselliğin, aktivasyon, inhibisyon, düzenleme, represyon gibi aktivite fiilleriyle ilişkilendirilmesi, aynı zamanda bilimsel alanda Hume’cu zorunlu nedensellik ilişkisinden bir kopuştur. [7] Aktivitelerin parçalarla ilişkisi konusunda üç farklı görüş ön plana çıkar. Bunlardan birincisi, aktiviteleri, parçaların belli eğilim, özellik veya nedensel erkeye indirgeyen monist bir ontolojidir. Bu ontolojinin içeriği öncelikli olarak parçalar ve onların özelliklerden oluşur. İkinci görüş parçalar ve başka statik nesnelerin varlığını dinamik özelliklere ve süreçlere indirgeyen süreç ontolojisidir. Bu iki birbirine zıt pozisyondan bağımsız olarak özellik ve parçalar arasında ikiliği savunan kapsayıcı bir ontoloji de kimi mekanistler tarafından savunulmaktadır. Bireysel olarak, varlıklar ve özellikler arasında ikiliği savunan bir tutarlı bir ontoloji tasavvur edemediğimden ötürü,  parçalardan oluşan monist ideolojiyi benimsemeye yatkınım. En azından biyolojide, parçaların kendisinden bağımsız özelliklere ve süreçlere rastlamak pek mümkün görünmemekte.

Mekanizmaların diğer bir özelliği, organizasyonel olmalıdır. Bu organizasyon yapısı, uzaysal (lokasyon, yön, konformasyon vb) ve zamansal (periyod, frekans, süre vb) biçimde olabilir. Misal olarak uzaysal hafızayı ele alacak olursak, navigasyon ve yön bilgisini belleğimize kodlamamızı sağlayan uzaysal hafıza mekanizmasını oluşturan hipokampüsteki place hücrelerini ele alalım. Bu hücrelerin kendisi hiyerarşik olarak üst-seviyede yer alan mekanizma parçaları olmakla birlikte, hücrenin hafızayı işlemesini sağlayan alt-seviyedeki moleküller ve reseptörler de mekanistik parçalardır. Bu parçalar arasındaki aktiviteler (moleküllerin reseptörlere bağlanması ve iç-hücresel tepkileri harekete geçirmesi vb.) ise nedensel süreçlerdir. Mekanizmalardan kısaca bahsettikten sonra, şimdi mekanizmaları oluşturan ontik kısıtlar olarak adlandırılan metafiziksel bağıntı ilişkilerini ele alacağım.

3. Mekanizmaların Ontik Kısıtları

Mekanistler için mekanizmaların iki temel metafiziksel bağıntı ilişkisi vardır. Diğer bir deyişle, bu ilişkiler, mekanizmaların dünyadaki biçimini ortaya koyan ve bilimsel açıklamanın içeriğini belirleyen metafiziksel ilişkilerdir. Bunlar; (i) nedensel ilişkiler ve (ii) kurucu ilişkilerdir. Nedensel ilişkiler, daha önce ele almış olduğum aktivitelerin kendisini tanımlayan ilişkilerdir. Kurucu ilişkiler ise mekanizmayı oluşturan parçalar ve onların organizasyonunu tanımlar.

  • Nedensel Bağıntı İlişkileri

Parçaların nedensel ilişkileri, çoğu mekanist için müdahaleci nedensellik kuramına dayanır. [8] [9] [10]Genel ifadeyle, bir değişken/varlık (X) üzerindeki manipülasyon, -başka değişkenlerden bağımsız olarak- diğer bir değişken/varlık (Y) üzerinde değişiklik yaratıyorsa, X ve Y arasında nedensel ilişki vardır. Burada müdahale kelimesi, herhangi bir özne tarafından gerçekleştirilen bir eylemden ziyade bir süreç ya da nesne üzerindeki ilk değişime tekabül eder. Örneğin, kafein molekülünün, adenozin reseptörüne bağlanması, adenozinin sebep olduğu iç-hücresel aktiviteleri değiştiriyorsa, kafein ve adenozin reseptörü nedensel olarak birbiri ile ilişkilidir. Ancak, X ve Y arasındaki her ilişki nedensel olarak değerlendirilemez. Bu ilişkinin nedensel olması için şu koşulları sağlaması gerekir: [11]

  1. X üzerindeki bir müdahale, Y değişkeni üzerinde de değişim yaratmalıdır. Diğer bir deyişle, X değişkeni, Y değişkeninin değerini ya da olasılık dağılımını değiştirir. Değer, 0 (değişim yokluğu) ya da 1 (değişim varlığı) biçiminde değişkenin sahip olduğu değerdir. X ve Y arasında bir nedensel ilişki söz konusu olması için X’in değişimi (= 1), Y değişkeninin değişimine (= 1) sebep olmalıdır.
  2. X üzerinde veya X ile Y arasında ilk müdahale dışında herhangi bir müdahale bulunmaması gerekir.
  3. X ve Y arasında başka değişkenler olabilir ama bu X ve Y’nin öncelik sıralamasını etkilememelidir.
  4. Bu nedensel ilişki, karşı-olgusal ya da olası nedensel durumlara açık olmalıdır.
  5. X ve Y (veya X, n1, n2, n3, n4, … , Y) arasındaki nedensel yol, göreceli olarak sabit olmalıdır.

Bu koşulları sağlayan herhangi bir nedensel ilişki, müdahaleci nedensellik kuramı açısından kabul edilebilir sayılır. Örneğin, beyinde adenozin gibi ek bir molekül, kafeinin adenozin reseptörüne bağlamasını engellerse, bu durumda reseptör ve kafein arasındaki ilişki ortadan kalkar. Olası bir durumda, başka bir molekülün reseptör ya da kafein üzerindeki müdahalesi bu iki parça arasındaki ilişkiyi etkileyeceğinden karşı-olgusal olarak farklı bir nedensel ilişki yaratır.

Müdahaleci nedensellik kuramı, daha önce kısaca anlatmış olduğum nedensel-mekanik kuramın nedensellik anlayışından farklıdır. Salmon’ın nedensel-mekanik kuramı, sadece aktüel olarak gerçekleşen fiziksel etkileşim durumlarıyla kendini sınırlar. Salt fiziksel üretim temelli bir kuram, biyolojide sıklıkla rastlanan yokluk veya önleme durumlarını dışlar. Fiziksel üretim açısından, X ve Y arasındaki ilişki belli korunumlu niceliklerin (molekül, momentum ya da enerji vb.) değişimi biçiminde olmalıdır. [12]Örneğin, kafeinin adenozin reseptörüne bağlanması adenozin reseptörünün kimyasal kompozisyonunu etkileyerek iç-hücresel aktiviteleri tetikleyeceğinden ötürü, bu iki değişken arasındaki etkileşim fiziksel bir üretim içerir. Fiziksel üretim içermeyen bazı durumlar, nedensel-mekanik kurama dâhil edilmese de müdahaleci kuram açısından nedensel ilişki sayılabilirler. Fiziksel üretim için yaşamsal faaliyetleri için düzenli suya ihtiyaç duyan bir bitkiye, su vermemek onun ölümünün sebebi değildir. Çünkü, sudan yoksun kalmak ve bitkinin ölümüm arasında fiziksel bir geçiş gerçekleşmemiştir. Ancak, müdahaleci kurama göre suyun olmaması, sezgisel olarak bitkinin ölümünün sebebidir. Suyun yokluğu, aktüel olarak gerçekleşen bir fiziksel üretim olmamasına rağmen, bitkinin ölümünün nedensel olarak açıklamasını sunar.

En uygun bilimsel açıklama kuramı hangisidir?

Yeni mekanistlerin, nedensel-mekanik kuramcılarla çelişen sezgilere sahip olmasının bir diğer dayanağı da biyoloji gibi özel bilimlerde bu tarz yokluk ve önleme durumlarının sıklığıdır. Represyon, inhibisyon, baskılama gibi isimlerle adlandırılan aktiviteler, bu durumlara örnektir. Hücre döngüsünde, hücrenin çoğalmasını kontrol tp53 gibi faktörler bulunmaktadır. Bunlar hücrelerin kontrolsüzce çoğalmasını engeller. Bu faktörlerin yokluğu, hücrelerin kontrolsüzce çoğalan tümör hücrelerine dönüşümüne sebep olabilir. Burada tp53 gibi transkripsiyon faktörlerinin yokluğu, fiziksel bir üretim oluşturmasa da nedensel olarak tümör hücrelerinin oluşumu ile ilişkilidir. Bir kısmı karşı-olgusal durumlar hakkında şüpheci olan ve nedensel üretimi baz alan aktüelist kamp ile karşı-olgusalcı (“müdahaleci”) mekanist kamp arasında tartışma hala sürmektedir (Dowe, 2011) (Glennan, 2017). Bireysel olarak aktüelist kampa yakınlık duymama rağmen, yokluk ve önleme durumlarının açıklamaya çalışılan fenomenle ilişkisiz olarak görülmemesi gerektiğini düşünmekteyim. Yokluk durumlarında fiziksel bir üretim olmamasına rağmen, bu olayların kendi başına varlığı, açıklamanın içeriğine dahil edilebilecek nedensel olmayan örnekler olabilirler. Şimdi, nedensellik sorunsalının derinliklerine inmeden, makalenin bağlamına bağlı kalarak, mekanizmaları oluşturan diğer bir metafiziksel bağıntı ilişki olan mekanistik kurucu ilişkilerini tasvir edeceğim.

  • Kurucu İlişkiler

Kurucu ilişkiler ise, mekanizmayı oluşturan parçalar, aktiviteler ve bunların organizasyonunu ortaya koymaktır. Makul bir kurucu ilişki kriteri, mekanizmanın kurucu ögelerini, mekanizmaya dışsal olan diğer element ve faktörlerden ayırabilmelidir. Mekanizmaların kurucularını keşfetmek için kullanılan en yaygın kriter, Craver tarafından geliştirilmiş karşılıklı manipülasyon (mutual manipulatibility) kriteridir. [13]Karşılıklı manipülasyon, isminden de anlaşılacağı üzere, iki seviye arasında bir ilişki öngörür. Bu seviyelerden birisi alt seviyede yer alan mekanizmalardır; diğeri ise, üst seviyede mekanizmaların genel davranışları olarak açığa çıkan fenomenlerdir. Misal olarak, uzaysal hafıza bir fenomen ise onun altında yatan mekanizma, beynin hipokampüs bölgesinde yer alan belli özelleşmiş place hücreleri olarak adlandırılan hücrelerin davranışlarıdır.

Karşılıklı manipülasyon, bir seviyede yapılan müdahalenin diğer bir seviyede yol açtığı değişimin tespit edilmesiyle mümkündür. Fenomenin kendisine yapılan müdahale alt seviyede mekanizmada tespit edilebilmelidir. Mekanizmadaki bu değişim, mekanizmanın parçalarının aktivitelerinde ortaya çıkan değişim biçiminde olabilir. Örneğin, klasik koşullanma deneylerinde bir canlının iki farklı uyaran arasında ilişki kurma yoluyla öğrenebilmesi için bu uyaranların belli bir zaman aralığında sunulması gerekir. Pavlov’un köpeklerinin, zil sesi ve yemek arasında bir ilişki kurabilmesi için zil sesi ve yemek belli zaman aralıklarında art arda sunulmalıdır. Bu uyaranların farklı zaman aralıklarında sunulması tat duyusuna dayalı öğrenmeyi değiştirebilir. Farklı zaman aralıklarında sunulan uyaranlar, muhtemelen beyinde koşullanmayla ilişkili olan hücrelerin davranışlarını etkileyecektir. Diğer bir karşılıklı manipülasyon biçimi, daha sezgisel görünen aşağıdan yukarıya gerçekleşen müdahale sonucu gözlemlenen değişimlerdir. Mekanizmanın parçalarına yapılan müdahalenin, fenomendeki değişimlerini gözlemlemek, önceki (yukarıdan aşağıya) gerçekeleşen müdahale biçiminden daha olasıdır.

Deneysel biçimde dile getirecek olursak eğer, aşağıdan-yukarıya gerçekleşen deneylere, genetik diziler ya da kompozisyonlar üzerinde yapılan müdahaleler, beyin ablasyonu ya da lezyonları (beynin belli bir bölgesini çıkarmak), fizyolojik yöntemlerle biyolojik yapılar üzerinde müdahaleler, örnek olarak verilebilir. Daha önceki örnekten ilerleyecek olursak, hipokampüsün CA bölgelerini müdahale ile etkisiz hale getirmek, uzaysal ya da diğer uzun süreli bellek işlevlerini olumsuz etkileyecektir. Yukarıdan aşağıya gerçekleşen deneylere ise, koşullanma deneyindeki zamansal plan dışında, nöro-görüntüleme yöntemleri makul bir örnek teşkil edebilir. Çoğu bilişsel nörobilim deneyi, belli bir bilişsel fonksiyonu incelemek üzere, katılımcıların bu fonksiyon ile ilişkili davranışsal ya da algısal bir görevi icra ederken, beyinde belli bölgelerde gerçekleşen değişimleri incelemek üzere tasarlanırlar. Örneğin, çeşitli insan yüzleri sunulduğunda, kişilerin beyinlerinin hangi bölgelerinde etkileşim görüldüğünü incelemek yukarıdan aşağıya tasarlanmış bir deney olarak tanımlanabilir.

Bilim nasıl çalışır?

Karşılıklı müdahaleler sonucu, hangi mekanizma parçalarının, fenomenin kendisi ile ilişkili olduğu açığa çıkarılabilir. İlk bakışta karşılıklı manipülasyon kriteri, mekanizmayla ilişkili varlıklar ve ilişkili olmayanlar arasında makul bir ayrım yapmamızı sağlayabilmektedir. Bu kriter, nedensel ilişkiden bağımsız görünmesine rağmen yine de nedensel ilişkilerle bağdaştırılabilir. Bilimsel nedensellik literatüründe nedensel olarak ilişkili olan ve arka plandaki koşullar arasında bir ayrım yapılır. Astronomik cisimlerin davranışları pek çok fiziksel olay için nedensel olarak bağlantılı olsa dahi, spesifik ve lokal fenomenler için nedensel olarak ilişkili olmayabilir. Benzer biçimde kan akışı, uzaysal bellek için nedensel olarak bağlantılıdır. Ancak, kan akışı, hipokampüsteki place hücrelerinin davranışları sonucu oluşan uzaysal bellek için nedensel olarak ilişkili değildir. Karşılıklı manipülasyon, nedensel olarak fenomenle bağlantılı olabilecek ilişkili ve ilişkisiz olaylar arasında ayrım yapabilmemizi sağlar. Bu ayrım, bilim insanları için sezgisel veya pragmatik olabilir. Bilim insanların neyin açıklamaya dahil edilip edilmeyeceğine, belli pragmatik gerekçelerle karar verebilirler. Mikrofiziksel olaylar, bir biyolojik fenomen ile nedensel olarak bağlantılı görünse de, açıklamaya çalışılan lokal fenomen için gereksiz görülebileceğinden ötürü dışarda bırakılabilir. Açıklama, belli ana nedensel faktörleri içerdiği sürece geçerli sayılabilir (Strevens, 2008). Serotonin molekülünün rengi, belli depresyon durumları için nedensel olarak ilgili değildir. Ancak, serotoninin nöronlar arası geçişinde ortaya çıkan bir sorun ve bu sorunu yaratan etmenler, bu depresyon tiplerinin oluşumu için nedensel olarak doğrudan ilişkilidir. Bilim insanları, moleküllerin rengi gibi belli fenomenlerle ilgili olmayan detayları, pragmatik gerekçelerle açıklamanın dışında bırakabilirler. Bir açıklamanın, fenomenin kendisini kuran tüm detayları içermesini beklemek bilimsel pratiğe ters olacaktır.

Mekanizmaların doğasından ve onu oluşturan metafiziksel bağıntı ilişkilerinden kısaca bahsettikten sonra, mekanistik açıklamanın gerçek bilimsel pratikten nasıl beslendiğini göstermek açısından kısaca bilimsel modelleme ve modellemelerin açıklayıcı rollerini ele alacağım.

Bilimsel Modelleme ve Mekanistik Modeller

Modeller, genel anlamda ele alınacak olursa, belli bir hedef sistem, bu hedef sistemin temsili ve modelleyen kişiden oluşur. [14]Hedef sistemler, modellenen doğal fenomenler ya da durumlardır. Uzun süreli bellek, av-avcı ilişkisi, nöronların çalışma biçimleri, yüz ve nesne tanımlama gibi pek çok fenomen, modellenebilecek hedef sistemler olabilirler. Modeller, bu hedef sistemi yansıtmaya çalışan temsillerdir. Bilim insanları, bu temsilleri oluştururken modelin içeriği ve formatı konusunda akıl yürütürler.

Modelin içeriği, hedef sistem ya da onun tamamlanmamış ya da çarpıtılmış halleridir. Temsil edilen hedef sistem, doğası gereği temsilden (model) farklı olacaktır. Bu, modellerin sıklıkla soyutlama ve idealizasyon içermesiyle alakalıdır. [15] Soyutlama, hedef sistemi oluşturan detayların bir kısmını dışarda bırakmakla olur. Daha önce bahsetmiş olduğum gibi, renk ya da mikrofiziksel kompozisyon gibi bazı detaylar modellerken, dışarıda bırakılır. Aynı zamanda, pek çok model idealizasyon içerebilir. İdealizasyon, modellenen sistemin kasti olarak çarpıtılması demektir. Popülasyonların sonsuz bir biçimde çoğaldığı varsayımı, sürtünmesiz ortamlar gibi belli pek çok idealizasyon, model içerisinde yer alabilir. Soyutlama ve idealizasyon, hedef sistem ve bu sistemin temsilinin (model) farklı şeyler olması sonucu doğurur.

Modelin formatı ise, hedef sistemin nasıl modelleneceğine dair bir sorundur. Bilim insanları, belli bir hedef sistemi modellerken, diyagram, grafik, tablo, matematiksel denklemler ya da çeşitli ağ modelleri kullanabilirler. Diyagramlar gibi bazı modeller, görsel biçimdeyken; matematiksel modeller ve veri grafikleri, niceliksel formata sahiptir. Modelleyen kişi, bir fenomeni görsel olarak anlatmak istiyorsa genellikle diyagramlar başvururlar. Görsel olarak anlatımı mümkün olmayan niceliksel özellikler de grafikler ya da matematiksel yollarla temsil edilirler.

İçerik ve format konusu, mekanistik literatürde modellerin belli biçimlerde değerlendirilmesini sağlamıştır. Mekanistler, modelleri üç ana biçimde ele alırlar.[16] Bunlardan birincisi tahmini ya da fenomenal modellerdir. Tahmini modeller, ele aldığı fenomeni yani mekanizmanın genel davranışını ortaya koyabilirler. Ancak, fenomenin altında yatan mekanizma hakkında hiçbir şey söylemezler. Av-avcı modeller, belli bir habitat içerisinde zamana göre av ve avcılarının nasıl değişim göstereceğine dair niceliksel örüntüler yoluyla tahminlerde bulunabilir. Ancak, bu değişimi oluşturan asli mekanizmalar konusunda açıklama yapmazlar. Dolayısıyla, tahmini modeller araçsal olarak kullanışlı olsalar dahi, açıklayıcı değillerdir. Çünkü açıklama, salt tahminden öte olmalıdır. Mekanistlere göre açıklayıcı model, mekanizmaları açıklayabilir olmalıdır.

İkinci model tipi ise, olası modellerdir. Olası modeller, mekanizmanın kendisi hakkında bilgi sunan taslaklardır. Mekanizmayı oluşturan bazı ilişkileri ya da kurucu varlıkları açıklayabilirler. Ancak, mekanizmaya dair önemli detayları dışarda bırakmaları açısından hala mekanistik açıklama tipine uymazlar. Psikolojik modeller, olası modellerin bir çeşidi olarak düşünülebilir. Kimileri, psikolojik modelleri bir fenomenin işlevsel kısmını ele almaları açısından işlevsel model ya da açıklama olarak değerlendirir.[17] Klasik bellek modeli, bir bilginin nasıl uzun süreli hafızaya kodlanağını işlevsel olarak açıklayabilir. Ancak belleği oluşturan hücresel ve moleküler detaylar göz ardı edildiğinden, bu modeller eksik mekanistik modellerdir. İşlevsel ya da olası modeller, ancak, alt-seviyedeki mekanizmaların modellerin içeriğine dahil edilmesi ile açıklayıcı ya da mekanistik modeller olarak düşünülebilirler. İşlevsel modeller mekanizmaları göz ardı ederek kara kutular yaratırken, mekanistik modeller kara kutuların içerisinde yer alması gereken mekanistik detaylara erişim sağlar.

Üçüncü model tipi, mekanistlere göre açıklayıcı olan mekanistik modellerdir. Mekanistik modeller, fenomenleri oluşturan mekanizmaların kurucularını (parçalar, aktiviteler ve parçaların organizasyonları) ve bu kurucuların nedensel ilişkilerini, başarılı biçimde açıklayabilen modellerdir. Diyagram formatındaki modeller, genellikle parçalar, bu parçaların arasındaki aktiviteler ve bunların uzaysal organizasyonunu açıklamaya yardımcı olur. Ancak niceliksel olarak gösterilmesi gereken zamansal ilişkiler ya da zamansal organizasyon için veri grafikleri daha faydalıdır (Burnston, 2016). Genellikle tek bir model, bir mekanizmayı açıklamak konusunda yetersizdir. Bu da diyagramlar, veri grafikleri ve matematiksel modellerin bir arada kullanımı ile oluşan çoklu modeller ile daha iyi mekanistik modeller üretebileceğimiz anlamına gelir. Literatürde, matematiksel ya da salt niceliksel modellerin mekanistik ve nedensel olup olmadığı ya da idealizasyon ve soyutlamanın mekanistik modellere içkin olup olmadığı gibi tartışmalar süregelmektedir. Bu problemler bir yana, mekanistik literatürün, biyoloji, bilişsel bilim, nörobilim ve psikoloji gibi özel bilimlerde açıklama hakkında olduğu kadar modelleme konusunda da bilimsel pratikten elde edilmiş güçlü savlar öne sürdüğü inkâr edilemez.

Sonuç

Mekanistik açıklama kuramı, daha önceleri fizik disiplini ile kısıtlanmış açıklama literatüründe özellikle yaşam bilimleri ve bazı özel bilimler için yeni bir kapı aralıyor. Bu sayede açıklamanın içeriğini oluşturan fenomenler, fenomenleri oluşturan mekanizmaların doğasını getirdiği yorumla, açıklama kuramlarına yeni ontik taahhütler sunuyor. Daha önceleri, formel, linguistik ve nomolojik argümanlara sıkışmış olan açıklama kuramlarına, daha kapsayıcı bir temel sağlıyor. Bu sayede, modelleme, tahmin-açıklama ilişkisi, bilimsel keşif ve bilimsel metafizik gibi mekanizmalar üzerinden yeni bir bakış tarifliyor.

Kaynakça:

[1] Mekanistik literatürde, mekanizmalar, Kartezyen ya da Erken Modern anlayıştaki gibi sabit, makine benzeri işleyişi olan düzenekler değildir. Mekanizmalar, doğada var olan, dinamik ve istisnai durumlara tabi göreceli düzenlilikleri olan yapılar olarak tasavvur edilirler.

[2] Hempel, C. G., & Oppenheim, P. (1948). Studies in the Logic of Explanation. Philosophy of Science,15(2), 135-175.

[3] Bromberger, S., 1966, ‘Why Questions’, in Mind and Cosmos: Essays in Contemporary Science and Philosophy, R. Colodny,  Pittsburgh: University of Pittsburgh Press.

[4] Salmon, W., 1984b, Scientific Explanation and the Causal Structure of the World, Princeton: Princeton University Press.

[5] Machamer, P., Darden, L., & Craver, C. F. (2000). Thinking about mechanisms. Philosophy of Science,67(1), 1-25.

[6] Bechtel, W., & Abrahamsen, A. (2005). Explanation: A mechanist alternative. Studies in History and Philosophy of Science Part C: Studies in History and Philosophy of Biological and Biomedical Sciences,36(2), 421-441. doi:10.1016/j.shpsc.2005.03.010

[7] Anscombe, G. E. (1971). Causality and determination: An inaugural lecture. London: Cambridge University Press.

[8] Woodward, J. F. (2003). Making things happen: A theory of causal explanation. New York: Oxford University Press.

[9] Glennan, S. (2017). The New Mechanical Philosophy. Oxford, United Kingdom: Oxford University Press.

[10] Craver, C. F. (2007a). Explaining the Brain : Mechanisms and the Mosaic Unity of Neuroscience. Oxford University Press.

[11] I.b.i.d

[12] Dowe, P. (2011). The causal process theory of mechanisms. In Causality in the Sciences By P. Illari, J. Williamson and F. Russo (1st ed.). Oxford University Press.

[13] I.b.i.d

[14] Weisberg, M. (2007). Three Kinds of Idealizations. Journal of Philosophy,12, 639-659.

[15] Potochnik, A. (2017). Idealization and the aims of science. Chicago: University of Chicago Press.

[16] Craver, C. F. (2006). When mechanistic models explain. Synthese,153(3), 355-376. doi:10.1007/s11229-006-9097-x

[17] Piccinini, G., & Craver, C. (2011). Integrating psychology and neuroscience: Functional analyses as mechanism sketches. Synthese,183(3), 283-311. doi:10.1007/s11229-011-9898-4

Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden lisans ve Felsefe Bölümü’nden yüksek derecesini kazanmıştır. Calgary Üniversitesi’nde biyoloji felsefesi alanında doktora çalışmalarına devam etmektedir. Bilimsel açıklama, bilimsel metafizik, bilişsel bilimler felsefesi ve genel bilim felsefesi ile ilgilenmektedir.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Ege Özmeral- Wittgenstein’ın Geç Dönemi: Dil ve Felsefi Sorular Üzerine

Sonraki Gönderi

Bilinç Bir Beyin Süreci Midir? – U. T. Place

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü