Amartya Sen Neden Yüzyılın En Büyük Kapitalizm Eleştirmeni Olmaya Devam Ediyor? – Tim Rogan

/
1424 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Kapitalizmin eleştirileri iki türdür. İlk eleştiri türünde ahlaki ve manevi bir içerik vardır. Bu eleştiri Homo Economicus fikrini toplumsal ilişkilerin örgütleyici sezgiselliğine dayanarak reddeder. Bu anlayış insan varoluşunun  iyiye gitmesi için maddi şeylerden daha fazlasına ihtiyacı olduğunu ileri sürmektedir. Çıkarcı (ve bencil) bir güç anlayışı bizi biz yapan şeyin yalnızca küçük bir parçasıdır. Ahlaki ve manevi ilişkiler birinci derecede önemli olan kaygılarımızdır. Mesela temel ilişkilerinde adaletsizlik olduğunu hisseden toplumlar için, evrensel bir temel gelir ödemesi gibi maddi yara bantları hiçbir fark yaratmayacaktır.

İkincisindeyse kapitalizmin maddi eleştirisi vardır. Eşitsizlik tartışmalarına öncülük eden iktisatçılar bu eleştirinin başlıca savunucularıdır. Onlara göre Homo Economicus fikri, sosyal konuları ele almak için doğru bir başlangıç noktasıdır. Biz hesap yapmada kötüyüz ve biraz basit düşünüyoruz, refahın toplumlar arasında rasyonel dağılımının avantajını görmekte zorlanıyoruz. Dolayısıyla eşitsizliğin ve kontrolsüz büyümenin sonuçlarını da öyle. Yine de hesap yapan canlılarız ve en temel ihtiyacımızın maddi bolluk olduğuna inanarak önce maddi eşitsizliğin giderilmesine odaklanırız. Hele bir iyi maddi sonuçlar elde edelim, gerisi kendiliğinden gelir. 

Amartya Sen (1933 – ….)

Kapitalizmin reformu için yapılan ilk tür eleştiri eskisi gibi baskın görünmüyor. Bugünlerde ikinci tür maddi eleştiri daha da revaçta. Fikirler sayı ve şekillerle birlikte daha görünür olur. Artık ekonomi politikte maddi olmayan/manevi değerlerden pek söz edilmiyor. Bir zamanlar kapitalizmin ahlaki eleştirisini yapan Hristiyanlar ve Marksistler artık marjinal olarak görülmektedir. Faydacılık ise artık her yerde ve giderek büyüyor.

Ancak şimdi Amartya Sen var.

21. yüzyılda yapılan maddi eşitsizlikle ilgili her büyük çalışmanın Sen’e bir borcu vardır. Ancak onun çalışmaları maddi eşitsizlikle ilgili olsa da, onun için ekonomik değişimlere aracılık eden şey ahlaki çerçeveler ve sosyal ilişkilerdir gibi duruyor. Mesela açlık maddi yoksunluğun en uç noktasıdır. Ancak Sen’in savunusuna göre açlık nadiren yiyecek yoksunluğu sebebi ile ortaya çıkar.

Bir insanın neden aç kaldığını anlamak için mahsul kıtlığına değil; bundan ziyade, kıt bir ürüne olan rakip talepleri yöneten ahlaki ekonomiye bakmamız gerekmektedir. İşte buradaki asıl mesele, maddi eşitsizliğin en abartı türüdür. Ancak öyle görülüyor ki üretim ve dağıtım araçları üzerinde yapılacak küçük değişiklikler bu problemi çözmeye yetmeyecektir. Yapılması gerekilen şey ekonominin farklı özneleri arasındaki ilişkilerin düzeltilmesidir. Ancak bu olursa şeyler herkese yetecek seviyeye gelebilir.

Sen’in çalışmalarında iki kapitalizm eleştirisi birbirlerini tamamlar. Burada ahlaki endişelerden maddi sonuçlara doğru hareket söz konusu olur; iki alan birbirini tamamlar ve tekrar başa döneriz. Sen’e göre ahlaki ve maddi konularda birini diğerine tercih etmeksizin her ikisine de aynı anda odaklanarak sorunları çözebiliriz.  Kapitalizmin iki eleştirisinin ayrılığı gerçektir, fakat bu ayrımı aşmak mümkündür ve sadece ezoterik bir hamle de değildir. Sen tek bir kişidir, fakat çalışmalarını geniş bir kitle takip etmiştir; faydacı eğilimlerin baskın olduğu modern yaşam alanlarında dahi. Sen, kamu politikası eğitimi ve iktisadi eğitim müfredatında, uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarında, normalde sıkı biçimde gözlemlenen sınırları aşan niş bir düşünme biçimi yarattı.

Ancak bu sıradışı bir karizmanın veya yalnız bir deha olmanın başarısı değildir. Bu, var olan problemleri çözmek için eski fikirleri yeni fikirlerle  bir araya getiren sıradan bir insanın yenilik çabasının ürünüydü. Sen eleştiri sistemini inşa etmek için resmi örgün ekonomi eğitimi, matematik ve ahlak felsefesini kullandı. Ancak özellikle Rabindranath Tagore’un Sen üzerindeki etkisi maddi ihtiyaçlarımız ile ahlaki yaşamımız arasındaki ilişkiye dair onu daha duyarlı kılmıştı. Ve tabi ki derin bir tarihsel kavrayış, bu iki alan arasındaki ilişkinin keskin olmadığını ona göstermişti.

Unutmamak gerekir ki Tagore’un Batı Bengal Santiniketan’daki okulu Sen’in doğum yeriydi. Tagore’un öğretisi, bir kişinin maddi ve manevi varlığı arasındaki ilişki üzerinde duruyordu. Her ne kadar modern toplumlar bu ikisini karıştırmaya eğilimli olsa da ona göre, her ikisi de (maddi ve manevi varlık) vazgeçilmezdi, biri biyolojik bir zorunluluk diğeri ise kendini gerçekleştirme özgürlüğü olarak. Santiniketan’da öğrenciler, aralara sanat serpirilmiş biçimde bir doğal dünya keşfini yapısız biçimde gerçekleştriyior, kendi algısal ve ruhsal benliklerini hem ayrı hem de bütün olarak görmeyi öğreniyorlardı.

Tagore’un Batı Bengal Santiniketan’daki okulu

Sen, 1940’ların sonlarına doğru henüz genç bir ergen iken, Calcutta ve Cambridge’de iktist eğitimi almak için Santiniketan’dan ayrıldı. O dönemde ekonomi alanındaki en büyük tartışma Refah Ekonomisi Kuramı üzerineydi, ve bu tartışmalar Soğuk Savaş’ın da etkisiyle serbest piyasa ile planlı devlet ekonomi modeli arasında vuku buluyordu. Sen’in sosyal demokrasiye ilgisi vardı ancak o aynı zamanda anti-otoriterdi. 1930’ların ve 1940’ların refah ekonomisi yanlıları, devletlerin katı faydacı ilkelere yaslanarak yeniden dağıtım programlarını meşrulaştırabilecekleri konusunda şu farkı da anlamaya çalışarak ısrar ediyordu: genel fayda açısından fakir bir adamın cebindeki bir pound, zengin bir adamın cebindeki bir pounddan daha fazla fayda sağlamaktadır. Kapitalizmin gelişme dönemine dair maddi eleştirisi de buydu, Sen şöyle diyordu: Faydayı maksimize etmek herkesin paylaştığı bakış açısı değildir -bunu söylemek ve bir kamu politikası olarak uygulamak bir işkence biçimidir- ve her ne olursa olsun devletin para odaklı hareket ederek bazı soyut optimizasyon peşinde koşması kusurlu bir yöntemdir.

Rabindranath Tagore (1861 – 1941)

Ekonomik rasyonalite uygulamaları, insanların kendi yaşamlarını idame ettirmek için inşa ettikleri ahlaki tasarruflara zarar veren ve onların kendilerini gerçekleştirmelerini engelleyen gizli bir etkiye sahiptir. Ticarileşmiş topluluklarda, bireyleri iktisadi amaçlarına ulaşmak için üzerinde anlaşmaya varılmış sosyal ve ahlaki yapılar kurarlar. Bu sosyal ve ahlaki yapılar lüzumsuz ve kısıtlayıcı değildir. Bizzat onlar kararlı büyümenin dayanaklarıdır.

Ahlaki ekonomiler tarafsız, verili, değişmez veya evrensel yapılar değildir. Onlar da tartışmaya ve gelişmeye açıktır. Her bir insan, ruhsuz bir fayda makinesinden daha fazlasıdır. Burada yer alan asıl zorluk piyasa mekanizma ve davranışlarını etkileyen ekonomik-olmayan normları daha belirgin hale getirmek, ahlaki ekonomik örgütlerin hem serbest piyasa ekonomisi hem de planlı ekonomiden hangisinde daha işlevsel olduğuna odaklanmaktadır. İkili bir şekilde bir yanda ahlaki diğer yanda ise maddi olanı düşünmek zordur. Ancak bu düşünce doğuştan gelip kaçınılmaz değildir, öğrenilmiştir ve unutulabilir.

Sen bunu gören tek kişi değildi. Onun en ünlü muhatabı Amerikalı iktisatçı Kenneth Arrow, Sen’i R. H. Tawney and Karl Polanyi ile birlikte ahlaki eleştiri geleneğinde görür. Bu isimlerden her biri ekonomiyi, ahlaki ilişkiler ve sosyal davranışlar çerçevesinde yeniden ele alma konusunda kararlıydı. Ancak Sen, bunun nasıl olabileceğini diğerlerine göre daha net olarak görmüştü. Modern politik ekonominin erken zamanlarında onun ilk fark ettiği şey, ahlaki yaşantımız ile maddi gereksinimlerimizin ayrışmasının mümkün olmadığıydı. 1800’lü yıllarda Faydacılık, ahlaki şevk ve bencil hesaplamaların peşinden giderek canlanmış, birdenbire de patlamıştı. Sen günümüzde artık bu fikir ikliminin değiştiğini hissetmişti, geliştirilebilir fikir ve yaklaşımlar inşa ederek onun tekrar yeşermesine karşı konulabilirdi.

Şimdiye kadar hep iki kapitalizm eleştirisi olmuştu, fakat sadece bir tane olmalıydı. Amartya Sen yeni yüzyılın ilk büyük kapitalizm eleştirmeniydi çünkü o bunu açıkça göstermişti.

Tim Rogan– “Why Amartya Sen remains the century’s great critic of capitalism”, (Erişim Tarihi:29.05.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/why-amartya-sen-remains-the-centurys-great-critic-of-capitalism

Çevirmen: Taner Beyter

Çeviri Editörü: Talha Gülmez

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Otopoyeziz Teorisi ve Gerçeklik Sorunu – Nebi Mehdiyev

Sonraki Gönderi

Demokrasi Halka Karşı: Sosyal Bilim Gözünden Seçmenler ve Siyasetçiler – Talha Gülmez

En Güncel Haberler Siyaset Felsefesi