Özet
Makul bir ahlaki teori olarak erdem etiğine ilgi modern bir canlanma yaşadı. Bazılarının iddia ettiği gibi; birçok modern ahlaki teorinin, bireyin zararına ahlaki yükümlülüğü ve hukuku vurgulama biçiminden memnuniyetsizlik ortaya çıkmıştır (Slote, 1997, s. 175). Bu nedenle erdem etiği şu anda, etiğin önde gelen ahlaki teorilerinden biridir. Bu makale, erdem etiğinin potansiyelini makul bir ahlaki teori olarak inceleyecektir. Erdem etiği yaklaşımının temel argümanlarını ve diğer ahlaki teorilere göre sahip olduğu avantajları açıklayarak başlayacaktır. Daha sonra erdem etiğinin üç ana çeşidini tartışmaya devam edecektir: Özen etiği, Neo-Aristotelesçi erdem etiği ve eyleyen merkezli erdem etiği. Her birinin, erdemler veya erdemli kişi ile ilgili doğru eylemi birbirlerinden farklı bir şekilde nasıl tanımladıklarını açıklayacaktır. Son bölümde ise, genel bir ahlaki teori olarak erdem etiğine karşı iki ana itiraz incelenecektir. Birincisi, Simon Keller’ın (2004) iddia ettiği gibi, erdem etiği kendi kendini çürütür çünkü ileri sürdüğü düşünceler eylem için her zaman bir sebep olarak hizmet etmemelidir. İkincisi, ‘belirsizlik sorunu’ ise, erdem etiğinin eylem rehberliği olmadığını belirtir. Bu konular ışığında, erdem etiğinin diğer ahlaki teorilere göre özel bir avantajı yoktur.
Erdem Etiği
Erdem etiği, bir bireyin karakterinin ve erdemlerinin, eylemlerin doğruluğunu değerlendirmedeki rolünü vurgulayan ahlaki bir teoridir. Üç ana ahlaki teoriden biridir. Genellikle ahlaki kurallara uymayı vurgulayan deontoloji ve bir eylemin sonuçlarından kabul edilebilirliğini belirleyen sonuççuluk ile tezat oluşturur. Erdem etiği, ‘erdemli bir kişinin’ ne yapacağına dayalı olarak doğru ve yanlışın bir açıklamasını sunar. Bir eylemin ancak ve ancak, aynı koşullar altındaki erdemli bir kişinin yapacağı eylemse doğru olduğuna inanır (Oakley, 1996, p. 129). Yapılması gereken doğru şey, erdemli kişinin yapacağı şeydir. Erdemli bir kişi, karakter özellikleri erdemli olan ve herhangi bir kötülüğü olmayan bir kişidir. Erdemler, bir insanda olumlu olarak değer verilen karakter özellikleridir. Genellikle dürüstlük, nezaket ve cömertlik gibi özellikleri kapsadıkları söylenir. Öte yandan, kötülükler, olumsuz değer verilen karakter özellikleridir (Timmons, 2002, s. 270). Bu, sahtekârlık, zulüm ve bencillik gibi özellikleri içerebilir. Erdemli kişi, taklit etmek için ideal birisidir. Simon Keller’ın (2004) açıkladığı gibi, “Erdem etiğine göre, sadece erdemli kişiler gibi davranmaya çalışmamalıyız… Erdemli kişiler olmaya çalışmalıyız” (s. 224). Erdemlerde mükemmellik, zaman içinde elde edilir. Erdemler, insanların doğuştan edindiği iyi görme veya müzikal eğilim gibi doğanın mükemmelliklerinden farklıdır. Bunun yerine, daha fazla insan erdemleri uygular ve erdemli bir kişi gibi davranmaya çalışır, böylece daha çok erdemli insanlar olur.
Erdem etiğinde, iyiliğin doğruluktan önce olduğu görülebilir (Oakley, 1996, s. 138). Kişinin, bir eylemin doğru mu yanlış mı olduğuna karar vermeden önce, erdemin ne olduğuna dair bilgisi olması gerekir. Bu yüzden bir insan, doğru bir bilgiden önce iyi bir bilgiye sahip olmalı. Erdem etiği, doğru veya yanlışın deontik bir sınıflandırmasını (“yükümlülük”, “gereklilik” ve “ödev” gibi) vermeden önce, bir özelliğin bir erdem veya kötülük olup olmadığını belirleyen aretaik sınıflandırmayı (“iyi”, “yetkin” ve “erdem” gibi) kullanır (Timmons, 2002, s. 278). Bir özelliğin bir erdem veya kötülük olarak sınıflandırıldığı gerçeği, doğru veya yanlış bir eylemin belirlenmesine izin verir. Bu makale daha sonra farklı erdem etiği çeşitlerinin aretaik sınıflandırmaya karşı farklı yaklaşımları nasıl kullandığını tartışacaktır. Erdemler bu şekilde sınıflandırılacaktır, çünkü kendi başlarına değerlidirler. Bu anlamda erdem etiği, erdemlerin içsel olarak iyi olan şeyler olduğuna inanmaktadır (Oakley, 1996, s. 139). Erdemler, tek bir ana değere indirgenemeyecek şekilde değerlidir. Araçsal olarak değil, doğası gereği değerlidirler. Bu nedenle, erdem etiği, tüm iyi olan şeylerin tek bir değere indirgenebileceğini önererek monistik olma eğiliminde olan diğer ahlaki teorilerden farklıdır. Örneğin, faydacılık, tüm iyiliklerin tek bir mutluluk değerine indirgenebileceğine inanan popüler bir sonuççuluk biçimidir (Oakley, 1996, s. 140). Bir eylem, ancak ve ancak en fazla mutluluğu üretiyorsa doğrudur, çünkü bu, en önemli iyiliktir. Farklı erdem etiği çeşitleri, doğru eylemi nasıl tanımladıklarına bağlı olarak belirli erdemleri diğerlerine tercih edecektir.
Ahlaki Şizofreni
Erdem etiğinin diğer ahlaki teorilere göre en büyük avantajı, kişinin motivasyonlarını ve nedenlerini tehlikeye atmadığı için ‘ahlaki şizofreni’ kurbanı olmamasıdır. İlk olarak, çoğu ahlaki teorinin karşılaştığı ahlaki şizofreni sorunu anlaşılmalıdır. Michael Stocker (1976), ‘ahlaki şizofreni’ olarak adlandırdığı sorunu, sonuççuluk ve deontoloji gibi birçok modern ahlaki teoride tanımlar. Stocker şöyle açıklamıştır: Ahlaki şizofreni, güdüler ve nedenler arasında bir bölünmeye neden olur, bu nedenle ‘iyi bir yaşamın’ göstergesi, güdüler ve nedenler arasında uyuma sahiptir (s. 454). Eğer biri iyi bir yaşam sürmek istiyorsa, “temel değerleri tarafından hareket ettirilmeli ve ana güdülerinin peşinde koştuğu şeye değer vermelidir” (s. 454). Ahlaki bir teori kişisel güdüleri desteklemelidir. Fakat birçok ahlaki teorideki akıl yürütme, kişisel güdülerle çelişmektedir. İnsanların “doğru olanı, zorunlu olanı, [görevlerini] bu şekilde davranma nedenleri ne olursa olsun yapmalarını gerektirirler (s. 454).
Spesifik olarak, çoğu ahlaki teorinin tarafsız doğası, insanların başkalarına farklı davranmasına izin vermez. Ahlaki sezgiler tercihli muameleyi desteklese de, insanlar ailelerine ve arkadaşlarına yabancılardan farklı davranamazlar. Kişinin bir şeyi yapmak için kişisel motivasyonunun ne olduğu önemli değildir; bir kişi, motivasyonlarıyla çelişse bile, ahlaki teorinin mantığını her zaman takip etmelidir. Ahlaki teorilerdeki ahlaki şizofreni, kişilerin iyi bir hayata ulaşmasını engelleyecektir. Stocker’a göre, bu ahlaki teoriler insanların “ahlaki açıdan yoksullaştırılmış, yani asıl değerli olan şeyin derinden eksik olduğu bir yaşamla uyum içerisinde olmasına izin verir… Güdülerinden ödün vermelerine izin veren insanlar, bu nedenle, değerli olandan ciddi şekilde yoksun bir yaşama sahip olacaklardır” (s. 455).
Görevini yerine getiren herkes eğer bu eylemi yapmayı nadiren gerçekten isterse, hayat çok tatmin edici olmazdı. Ahlaki şizofreni, bireylerin, çoğu durumda sadece ahlaki teorinin mantığını takip etmekten hoşnutsuz kalacağı anlamına gelir. Modern ahlaki teoriler, değerli zevk kaynakları olan sevgi, dostluk ve topluluk gibi kişisel arayışlara izin vermez. Bu teoriler, insanların hayata getirebileceği değeri tanımaz. Stocker şöyle yazıyor: “kişisel ve kişilerarası ilişkiler ve faaliyetlerin yanı sıra ahlaki iyilik, liyakat ve erdem için başka bir değer alanı vardır” (s. 453-456). Bu değerlerin gerçekleşmesi için insanların güdülerinin uyum içinde olması gerekir.
Erdem etiği ahlaki şizofreniden kaçınır çünkü güdüleri ve nedenleri uyumlu hale getiren erdemlere izin verir. Erdem etiğinin, erdemlerin içsel olarak iyi şeyler olduğuna inandığını hatırlayın; bazı erdemlerin değerli olmasının çeşitli nedenleri vardır. Genel olarak hayatımızdaki diğer değerlerden ödün verebilecek, kapsamlı bir ilkenin yaşamak için nihai rehber olduğuna inanmaz. Erdemler etiği, sevgi, arkadaşlık ve toplum gibi özellikleri, ilgili bireylerin refahı için önemli olan erdemler olarak görür. Belirli erdem etiği çeşitleri bazen, diğer ahlak teorilerinden farklı olarak, kişisel ve kişilerarası bağlantıları sürdürmek için zorunlu olan bazı erdemlere diğer erdemlerden daha fazla değer verir. Neo-Aristotelesçi erdem etiği, bireyin refahı için neyin iyi olduğunu değerlendirir. Tabii ki, kişisel güdülere göre hareket etmek kişinin refahı için çok önemlidir, bu yüzden kişisel bağlantıları sürdürmesine izin veren arkadaşlık ve sevgi gibi karakter özelliklerine değer verir.
Açıklamaları daha iyi anlamak için şu örneği düşünün: Bir adam, bir haftalığına İzlanda’daki arkadaşını ziyaret edebilmek için son zamanlarda önemli miktarda para biriktirdi. Fakat yolculuğu için para harcamak yerine, aç insanların beslenmesine doğrudan yardımcı olmak için yerel bir evsiz barınağına her zaman bağışta bulunabilir. Parasını bu tür hayırsever çabalara bağışlamak, arkadaşını görmek için para harcamaktan kesinlikle daha fazla mutluluğa sebep olacaktır. Fakat bu kişi, arkadaşını görmek için para harcamasında büyük olasılıkla yanlış bir şey olmadığını düşünürdü çünkü parayı kendisi biriktirdi ve uzun mesafeli arkadaşını görmekten kişisel memnuniyet duyacaktı. Ahlaki şizofreniden muzdarip bir teori olan faydacılığa göre, yapılacak en doğru şey parayı bağışlamaktır çünkü en çok mutluluğun ortaya çıkmasına sebep olacaktır.
Ancak, Erdem etiği uzmanının ne söyleyeceğini düşünün. Erdemli kişi tüm erdemleri dikkate alırdı. Sevgi ve dostluğun erdemlerini göz önünde bulundururlardı. Yapılacak en doğru şeyin büyük olasılıkla, İzlanda’ya seyahat etmek olduğu sonucuna varırlardı. Bunun nedenleri, bir kişinin iyi bir arkadaş gibi davranması veya bir yolculuğa çıkarak kendi iyiliği için en iyi olan şeye göre hareket etmesi olabilir. Bu karar erdemli kişiyi tatmin eder çünkü güdüleri ve nedenleri uyumlu hale getirir. Erdem etiği, insanların iyi bir yaşam için önemli olan kişisel ve kişilerarası bağlantıları sürdürmelerini sağlar. Erdem etiği, ahlaki şizofrenin kurbanı değildir ve bu onun, diğer ahlaki teorilere karşı sahip olduğu avantajlardan biridir.
Özen Etiği
Erdem etiği yaklaşımını bu kadar çekici kılan şeyleri anladığımıza göre, şimdi de bu ahlaki teorinin bazı yaygın çeşitlerini inceleyebiliriz. Özen etiği, özen erdeminin ahlakı anlamada merkezi olduğuna inanmaktadır (Timmons, 2002, s. 282). Çoğu ahlaki teori adalet anlayışını kullanır. Benlik bir birey olarak kabul edilir ve birincil endişe, “bireysel çıkarları herkes için eşit saygıyı koruyacak şekilde korumaktır”. (Timmons, 2002, s. 283). Özen etiği ise, “ilişkinin, kişiyi ve başkalarını tanımladığı bir figür haline geldiği… (ve ahlaki kişinin) ihtiyaç algısına yanıt verdiği” bir özen anlayışı kullanır (Timmons, 2002, s. 283).
Özen etiği, Kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri sürdürmeyi ve teşvik etmeyi amaçlamaktadır. İnsanlardan ahlaki bir konuya hassasiyetle yaklaşmalarını ister. Özen etiğinde, erdemli bir kişi, özen erdemi ile hareket eden kişidir. Onlar ‘önemseyen kişi’ haline gelir. Özen etiği, bir eylemin ancak ve ancak, önemseyen birisinin aynı koşullar altında gerçekleştireceği bir eylemle aynıysa doğru olduğuna inanır. Özen etiğinin en büyük cazibesi, bir kişinin kendisine en yakın olanlara tercihli muamele etme sezgisini barındırmasıdır (Timmons, 2002, s. 282-285). Kişisel ve kişilerarası ilişkilerde ve faaliyetlerde değeri fark eder ve korur. Ahlaki şizofreni probleminden kaçınır çünkü bu tür sezgisel güdülerin akıl yürütme ile uyumlu olmasına izin verir.
Neo-Aristotelesçi Erdem Etiği
Erdem etiğinin ikinci bir türü Neo-Aristotelesçi Erdem etiğidir. Bu erdem etiği türü, Aristoteles’in çalışmalarına dayanmaktadır. Aristoteles, tüm eylemlerin bazı iyilikleri amaçladığına inanıyordu. Bazı şeyler kendi içinde ‘nihai amaçtır’ çünkü eylemler bunlar uğruna yapılır. Diğer şeylerse nihai bir amaç için bir ‘araç’tır çünkü başka bir şey uğruna yapılırlar. Aristoteles her şeyin, kendisinin ‘eudaimonia” adını verdiği daha yüksek bir iyiliğe katkıda bulunduğuna inanıyordu. Eudaimonia; kabaca mutluluk, kendini gerçekleştirme ve insan gelişimi anlamına gelir. Bu en yüksek iyiliktir çünkü diğer tüm amaçların peşinde olduğu nihai amaçtır; asla başka bir amaç için bir araç olarak değil, kendisi için takip edilir. Bu nedenle, insanlar için en iyi olan şey, eudaimonia’ya göre yaşanan hayat ya da kaba anlamıyla, mutlu olunan yaşamdır. Aristoteles, insanların; insan işlevini iyi yerine getirerek en yüksek iyiliğe ulaşabileceklerini ve onlara özel olan bu şeyin, akıl yürütme veya aklı ve mantığı kullanma yeteneği olduğunu söyler. Bu rasyonel kapasite, insanların “hangi hedefleri takip edeceklerini ve onları en iyi nasıl takip edeceklerini belirleyebilecekleri gerçekleri ve objektif nedenleri anlamalarını” sağlar (Timmons, 2002, s. 274). Erdem, eylemlerde mükemmelliği teşvik eden kazanılmış bir eğilimdir. Kişinin, insani bir işlevi yerine getirebilmesi için – aklı ve mantığı iyi kullanabilmesi için – erdemlerle uyumlu olması gerekir. Aristoteles, “insanın en yüksek iyiliği (ve dolayısıyla eudaimonia), ruhun rasyonel eylemlerinin erdemle uyumlu olduğu yaşamdır” (Timmons, 2002, s. 272-274).
Modern Neo-Aristotelesçi Erdem etiği, teorisini oluşturmak için Aristoteles’in orijinal argümanından yola çıkar. Rosalind Hursthouse’un (2003) önerdiği Neo-Aristotelesçi argümanı ele alalım. Hursthouse, insanların ayırt edici özelliğinin rasyonel kapasiteleri olduğunu kabul eder. Erdemle uyumlu bir şekilde rasyonel kapasiteyi kullanmak –yani, rasyonel kapasiteyi mükemmel bir şekilde kullanmak– insanları eudaimonia’ya ulaşmalarını sağlayacak iyi yaşama götürecektir. Hursthouse, Hursthouse’un erdemlerin gereklilikleriyle ilgili verdiği üç sava kendi kitabında yer verir:
- Erdemler sahiplerine fayda sağlar (Onun gelişmesine, var olmasına ve eudaimonic mutluluğa ulaştığı bir yaşama sahip olmasına izin verir).
- Erdemler sahiplerini iyi bir insan yapar (İnsanlar iyi yaşamak, insan olarak gelişmek ve karakteristik olarak iyi bir eudaimonic insan hayatı yaşamak için erdemlere ihtiyaç duyarlar).
- Erdemlerin yukarıdaki iki özelliği birbiriyle ilişkilidir (s.167).
Erdemler, insanların işlevlerini mükemmel bir şekilde yerine getirmelerine izin verir; insanlar işlevlerini mükemmel bir şekilde yerine getirdiklerinde eudaimonia’ya ulaşırlar. Eudaimonia en büyük iyilik olduğundan, ona ulaşmak bir insanı iyi bir insan yapar. Bu hem insanlara fayda sağlar hem de onları iyi yapar. Hursthouse, bu yaklaşımın kişisel çıkarlarla çelişmediğini vurguluyor. Bunun yerine, erdemler iyi bir yaşamın kurucusu niteliğindedir. En iyi yaşamı sürmeleri ve olabilecekleri en iyi insanlar olmaları açısından insanlara yardımcı olurlar. Neo-Aristotelesçi yaklaşımdan şunu çıkarabiliriz: Erdemler insanların gelişmesine izin veren şeyler olduğundan dolayı, erdemli bir kişiden kendi iyiliğini/refahını dikkate alacak şekilde hareket etmesi beklenir. Doğru eylem, bu anlamda, refah ile karakterizedir. Erdemli bir kişi, kendi refahına uygun bir şekilde hareket edecektir.
Eyleyen Merkezli Erdem Etiği
Bu yazıda ele alınacak olan son erdem etiği türü, Michael Slote (1997) tarafından önerilen eyleyen merkezli erdem etiğidir. Slote’a göre, erdem etik teorileri tipik olarak ‘kişi odaklıdır’, yani erdemli bir kişi olmanın ve belirli erdemlere sahip olmanın ne anlama geldiğiyle ilgilenirler (s. 177). Bununla birlikte, bir erdem etiği yaklaşımı ne kadar radikal olursa, o kadar ‘eyleyen merkezli’ olur ve kişinin iç yaşamı ile ilgilenir. Slote şöyle açıklıyor:
Radikal erdem etiği türü, eylemlerin etik karakterinin; eylemlerin nasıl, neden ve kim tarafından yapıldığından bağımsız olmadığını söyleyecektir… Eylemlerin değerlendirilmesi tamamen, bu eylemleri gerçekleştiren kişilerin (iç yaşamı) hakkında etik olarak söylememiz gereken şeyden türetilmiştir. Bu nedenle, daha radikal bir erdem etiği, Aristoteles’in görüşü (ortak bir yoruma göre) gibi sadece kişi odaklı değil, fakat eyleyen merkezlidir.” (s. 178).
Slote, eylem merkezli erdem etiğini; radikal bir erdem etiği biçimi olarak önermektedir. Hem özen etiği hem de Neo-Aristotelesçi etik, Slote’un bahsettiği kişinin ‘iç yaşamı’ ile ilgili değildir. Bu iki erdem etiğine göre önemli olan tek şey, insanların erdemli kişinin yapacağı eylemi gerçekleştirmesidir. Ancak Slote, insanların doğru eylemi gerçekleştirmek için doğru motivasyonlara sahip olup olmadıklarını görmek için kişilerin ‘iç yaşamına’ bakmaları gerektiğini söylüyor. Kişi temelli bir yaklaşım “insan eylemlerinin değerlendirmelerini – ister aretaik ister deontik olsun – bireylerin içsel özelliklerinin veya motivasyonlarının bağımsız ve temel aretaik nitelendirmelerinden türetecektir” (s. 206). Eylemin doğru olması için kişinin doğru güdüler ve özellikler tarafından yönlendirilmesi çok önemlidir. Kişinin iç yaşamı, (güdüleri ve içsel özellikleri) eylemleri değerlendirmenin temelidir.
Eyleyen merkezli erdem etiğinin farklı türleri, bir kişinin doğru eylem için doğuştan hangi özellikleri ifade etmesi gerektiğine dair farklı açıklamalara sahip olacaktır. Slote bu türlerin bazılarından bahseder. Örneğin, bir versiyon içsel güç kavramına hitap edebilir. Bu açıklama, gücü “var olmanın nihai olarak takdire şayan bir yolu” olarak ele alacaktır (s. 218). İçinde güçlü olmak için doğuştan takdire şayan bir şey olurdu. Diğer bir açıklama, ahlakı, iyilik olarak kabul edebilir. Bu açıklamaya göre, bir kişi iyi bir şey yaparsa doğru eylemi gerçekleştirmiş olurdu (s. 212-223). Eylem doğrudur, çünkü bu özellik kişinin içinden ifade edilir ve bu özellik kişiyi doğru şekilde motive eder. Bir birey sadece erdemli bir kişinin eylemlerini kopyalayamaz; doğru motivasyonlardan hareket etmelidir.
Erdem Etiğine Karşı İtirazlar
Erdem etiğine karşı iki itiraz vardır. İlk olarak, Simon Keller’ın (2004) erdem etiğinin kendi kendini çürüttüğü itirazını inceleyelim. Bir ahlaki teori, “açıklamalar verirken öne sürdüğü düşünceler arasında, bir ahlaki teorinin kendisinin eylem için güdü oluşturmaması gerektiğini söylüyorsa fakat bunu kendisi yapıyorsa” kendi kendini çürütür (s. 221). Stocker’ın ahlaki şizofrenisini hatırlayın, ahlaki teorilerin çoğunun güdüler ve nedenler arasında uyum sağlayamayacağını iddia etmişti. Bu sorunla yüzleşen ahlaki teoriler kendilerini çürütürler çünkü insanlar, önerdikleri düşüncelerin her durumda güdü oluşturmaması gerektiği konusunda sezgisel olarak hemfikirdirler.
Keller, kendi kendini çürüten teorilerle ilgili yanlış olan iki şeyi tanımlar. Birincisi, insanlara onları neyin motive etmesi gerektiğini düzgün bir şekilde söylemezler, “bu yüzden etik bir teorinin gerçekleştirmesi gereken bir işlevi yerine getiremezler” (s. 222). İkincisi, “psikolojik olarak uyumlu bir hayata” izin vermezler çünkü kişinin kendileri için önemli olan şeyle motive olmasına izin vermezler (s. 222). Keller şöyle iddia ediyor:
Erdem etiği, kendi kendini çürütmeden kaçınmak için şu iddiada bulunmalıdır: Sırf eyleminin erdemlere uygun olduğu düşüncesiyle veya tamamen erdemli bir kişi gibi davrandığı düşüncesiyle bir eylemi gerçekleştirmek için harekete geçmek, bir kişi için asla arzulanabilir bir şey değildir (s. 224-225).
Erdem etiği, kişinin motivasyonlarının bir erdemin iyiliği için davranmasını değil, fakat erdemli bir insan gibi davranmasını gerektirir. Keller, erdem etiğinin böyle bir ifadeyi yerine getiremeyeceğini söylüyor.
Keller, bu düşüncesini daha iyi açıklamak için bir düşünce deneyi sunuyor. Bu hikâyede, üç kampçı olan Arthur, Benjamin ve Christine, fırtınalı bir gecede kamaralarında kalmak için kendi çadırlarını kuramayan bir aileyi davet etmeye karar verirler. Bununla birlikte, her üç kampçının da aileyi onlarla kalmaya davet etmek için farklı nedenleri vardır. Arthur aileyi sıkıntılarından kurtarmak, Benjamin cömert olan bu olduğu için böyle davranmak ve Christine ise erdemli kişinin yapacağı şeyi yapmak istedi. Arthur, üçü arasında en iyi sebebe sahip görünüyor. Keller şöyle açıklıyor: “Arthur’un cömert ve erdemli birisine diğerlerinden daha çok benzediği açıktır… (çünkü) Benjamin ve Christine, gerçek anlamda cömert davranış olan ve başkalarının acısını dindirmek için gerekli olan birincil nedeni yerine getirmekte başarısız olmuşlardır” (s. 225-226). Arthur, gerçekten cömertlikten hareket eden ve bu nedenle en çok erdemli kişi gibi davranan kişiydi. Ama Christine, erdem etiğinin ondan istediği şeyi yaptı. Erdemli kişiyi düşündü ve erdem etiğinin istediği gibi davrandı. Ancak bu, en iyi nedenlere sahip olduğu anlamına gelmiyordu. Keller şöyle açıklıyor:
İnsanlar, bir eylemi doğru yapan şeyin, tamamen erdemli bir insanın yapacağı şey olduğunu söylemelidir, ancak tamamen erdemli bir insan gibi davranmak için bir ana güdüye sahip olmanın, tamamen erdemli bir insan gibi olma olasılığını ortadan kaldırdığını da eklemelidir. Erdem etiği, öyle görünüyor ki, kendi kendini çürütüyor…(s. 227).
İnsanlar erdem etiğinin akıl yürütmesini takip ederse – erdemli bir insanın ne yapacağını düşünür ve yaparsa – gerçekten erdemli olmayacakları açıktır. Doğru güdülere sahip olmayacaklar; erdemin iyiliği için değil, doğru eylem olduğunu düşündükleri için hareket edecekler. Bu nedenle, erdem etiği aslında kendi kendini çürütüyormuş gibi görünüyor. Doğru eylem için kriterin, sadece erdemli bir kişinin idealini taklit etmek olması tatmin edici görünmüyor. Çoğu insan, bir kişinin iyi davranması gerektiği konusunda hemfikirdir çünkü belirli bir şekilde davranmanın iyiliğini kabul ederler. Eğer bu kabul edilirse, erdem etiğinin kendi kendini çürüttüğü ve diğer ahlaki teorilere göre tercih edilmemesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itirazın her türlü erdem etiği için geçerli olmayabileceğini belirtmek gerekir. Slote’un eyleyen merkezli radikal erdem etiğini hatırlayın. Doğru eylemi değerlendirmek için bireyin ‘iç yaşamını’ göz önünde bulundurması gerektiğini söylemişti. Bir eylemi değerlendirmek için kişinin içsel motivasyonları ve özellikleri göz önünde bulundurulursa, kendi kendini çürütme görünüşte önlenecektir. İnsanlar, sadece erdemli kişiyi taklit etmek yerine, erdemin iyiliği için hareket edip etmediklerini düşünmek zorunda kalırlardı. Bununla birlikte, dikkate alınan diğer erdem etiği türleri, kişinin iç motivasyonlarına ağırlık vermezler. Fakat yine de kendi kendini çürütme itirazının kurbanı olurlar. Bu nedenle kendi kendini çürütme, erdem etiğinin her türü için olmasa da çoğu türü için geçerli bir eleştiridir. Bireyler, eyleyen merkezli gibi erdem etiğinin radikal bir türünü kabul etmeye istekli oldukları zaman sadece, bu itirazdan tamamen kaçınabileceklerdir.
Dikkate alınacak ikinci ve son itiraz, erdem etiğinin belirsizliğidir. Bu itiraz basitçe, erdem etiğinin eyleme rehberlik etmediğini belirtir; yani, kişinin ne yapması gerektiğini söyleyemez (Hursthouse, 2003, s. 28). Ahlaki çatışmayı çözemez. Erdem etiği, birisine ne yapacağını söylemiyor gibi görünüyor; erdemli bir kişi hakkında düşünmeyi ve o kişinin davranacağı gibi davranmayı söylüyor, ancak insanların bunu nasıl yapacağını nasıl bilecekleri belli değil. Bazı erdem etiği uzmanları, eğer bir kişi nasıl davranması gerektiği hakkında şüpheye düşerse, erdemli bir kişi olarak gördükleri birine sorması gerektiğini söyler. Ancak bu iki sorunu gündeme getiriyor. İlk olarak, erdemli bir kişinin nasıl tanımlanabileceği açık değildir. Belki bu kişi hayran duyulan birisi olması gerekir. Bununla birlikte, birisini takdire şayan kılan kriterler kişiden kişiye değişir ve hayranlık uyandıran bir birey aslında erdemli bir kişi olmayabilir. İkincisi, her zaman başka birinden tavsiye istemek için bir fırsat olmayabilir. Ne zaman insan ahlaki bir çatışma içindeyse, gerçekten erdemli bile olmayabilecek erdemli bir kişi aramak zorunda kalmak sakıncalı görünüyor. Her senaryoda bunu yapmak makul değildir.
Ayrıca, farklı erdemlerin gereksinimleri insanları farklı yollara yönlendirebilir. Bir erdeme göre doğru olan şey, diğerine göre doğru olmayabilir. Erdemli kişinin ne yapacağını açıklayan erdemlerin sıralaması yoktur (Timmons1 2002, s. 292). Örneğin, “Normatif Erdem Etiği” makalesinde Hursthouse (2003), “dürüstlük, incitici gerçeği, nezaketi ve merhameti (bizi işaret ederek) sessiz kalmaya ve hatta yalan söylemeye işaret eder” (s. 28). Diğer ahlaki teoriler, ahlaki çatışmayı çözmek için takip edilmesi gereken kapsayıcı bir ilke veya kural verirler. Ancak Erdem etiği bunu başaramaz. Örnekte olduğu gibi, insanlar dürüstlük erdemine ya da nezaket ve merhamet erdemlerine uyup uymadıkları konusunda bir ikilemle karşı karşıya kalırlar.
Bu itiraza yanıt olarak, Hursthouse sorunun açık olduğunu söylüyor. “Normatif Erdem Etiğinde”; sorunun, kişinin erdemleri doğru bir şekilde nasıl uygulayacağını bilmemesinden kaynaklandığını iddia eder. Hursthouse şöyle açıklar:
Akla gelecek olan ilk açıklama, bu durumda ne yapmaları gerektiğine dair ahlaki bilgiden yoksun olduklarıdır; ama neden? Ne şekilde? Erdem etiğinin stratejisine göre eksiklik, ahlaki bilgeliğin eksikliğinden, nazik (nezaketsizce) veya hayırsever (acımasız) davranmanın, dürüst olmanın ya da adil olmanın ya da hayırseverliğin eksikliğinden veya genel olarak erdem (ve ahlaksızlık) terimlerinin nasıl doğru bir şekilde uygulanacağı konusunda yetersiz bir kavrayıştan kaynaklanmaktadır (s. 29).
Erdemleri elde etmek pratik gerektirir ve bunları doğru bir şekilde nasıl uygulayacağınızı öğrenmelisiniz. Sorun açıktır: Bu soruları soran herkesin ahlaki bilgi eksikliği göstermesi dışında gerçekten bir sorun yoktur. Hursthouse, bunun en tatmin edici cevap olmadığını, ancak erdem etikçilerinin en çok vereceği cevabın bu olduğu söyler (s.29). Sonrasındaysa, filozofların, normatif etik teorileri reddetmeye başladığı etik karşıtı teoriyi tartışmaya devam eder. Bu teoriler, normatif etiğin doğru ve yanlış karar vermek için bir ‘karar prosedürü’ sağlama yeteneğini inkâr ederler (s. 31).
Erdemli bir kişinin ne yapacağını bilmeyen herkesin ahlaki bilgiden yoksun olduğunu söylemek hoş bir cevap gibi görünmüyor. Erdemlerin yol gösterici bir ilkesi veya hiyerarşisi olmadan, erdem etiğinin belirlilikten yoksun olduğu açıktır. İnsanları diğer ahlaki teorilerle aynı şekilde yönlendiremez. Bir ahlaki teorinin ahlaki çatışmaları çözmek için bir yol verememesi çok can sıkıcıdır. Bu nedenle, öz-yeterlik sorunu ile birlikte, erdem etiğinin diğer ahlaki teorilere göre tercih edilmesi için herhangi bir neden yoktur. Birçok alternatif ahlaki teori ile aynı problemlerden muzdariptir ve belirsizliği nedeniyle diğer teorilerden daha da kötüdür.
Sonuç
Sonuç olarak, erdem etiğinin üç ana çeşidi – özen etiği, Neo-Aristotelesçi erdem etiği ve eyleyen merkezli erdem etiği –, genel erdem etiğine yönelik iki ana itiraza karşı iyi durmamaktadır. Özellikle, çok sayıda erdem etiği gerçekten kendi kendini çürütür. Bazı türler bu problemden kaçabilirken (özellikle eyleyen merkezli erdem teorileri), bir bütün olarak erdem etiği; alternatif ahlaki teorilerin yanı sıra bu problemden muzdariptir. Buna ek olarak, erdem etiğinin; eylem rehberliği olmadığı için belirsizlikten nasıl muzdarip olduğunu gördük. Bu eleştiriler ışığında, erdem etiğinin diğer ahlaki teorilere göre özel bir avantajı yoktur. Etikteki diğer büyük ahlaki teoriler gibi, kendi kendini çürütmenin kurbanıdır ve makul bir ahlaki teorinin tartışmasız önemli bir özelliği olan ahlaki çatışmayı çözemez. Bu tür çatışmalar çözülmedikçe, erdem etiği diğer ahlaki teorilerden daha umut verici olarak kabul edilemez.
Teşekkür
McGill Üniversitesi'ndeki, özellikle Siyaset Bilimi ve Felsefe bölümlerindeki sayısız profesörüme etkileri ve yardımları için teşekkür etmek istiyorum. Çalışmaları ve tutkuları, akademik kariyerimin yanı sıra yazmaya devam etmem için her gün bana ilham veriyor. Ayrıca aileme ve arkadaşlarıma verdikleri destek ve teşvik için teşekkür etmek istiyorum. Yıllar boyunca pek çok insan beni etkiledi ve ilham verdi ve onların etkileri olmasa ben de böyle olmazdım.
Biyografi
Alexandra şu anda McGill Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Felsefe Ortak Onur Programında bir öğrencidir ve Cinsel Çeşitlilik Çalışmaları alanında yan dal yapmaktadır. Gelecek vadeden bir yazardır ve “Her Campus, The Prospect ve Unwritten” dâhil olmak üzere çeşitli uluslararası yayınlara düzenli olarak katkıda bulunur. Çalışmaları, “Huffington Post ve Elite Daily” gibi yayınlarda ve “McGill pre Law Review ve McGill International Review”da yayınlanan birkaç akademik eserde yer aldı. Alexandra, şu anda “McGill Ambassadors” Programının baş editörüdür ve Kanada siyasi yayını olan “the True North Times”ın editörüdür. Gelecekte, Alexandra, bir hukuk diploması almayı, sonunda ceza adalet sisteminde çalışmayı ve aynı zamanda akademik topluluğa katkıda bulunmayı umuyor. Yazılı çalışmalarının; bir gün diyalog ve tartışmanın yanı sıra, ilgili alanlarda daha fazla akademik araştırmayı etkileyebileceğini umuyor.
Kaynakça
- Hursthouse, Rosalind. Normative Virtue Ethics. Roger Crisp, How Should One Line’? Essays on the Virtues. Oxford University Press, 2003. Print
- Keller, Simon. Virtue Ethics is Self Effacing. Taylor & Francis Online. N.P., Dec. 2004. Web.
- Oakley, Justin. Varieties of Virtue Ethics. Blackwell Publishing, N.P., September 1996. Web.
- Slote, Michael, Virtue Ethics. M. Baron, P. Pettit, and M. Slote, Three Methods of Ethics: A Debate Blackwell. 1997, pp. 176-229. Stocker, Michael. The Schizophrenia of Modem Ethical Theories. The Journal of Philosophy, 73 (14). 1976. Print, pp. 453-466.
- Timmons, Mark. Moral Theory: An Introduction. Lanham, MD: Rowman & Littlefield, 2002. Print.
Alexandra M. Sakellariouv- “Virtue Ethics and its Potential as the Leading Moral Theory“, (Erişim Tarihi: 30.03.2021)
Çevirmen: Yusuf Ateş
Çeviri Editörü: Alparslan Bayrak