Evrimsel Psikolojiye Dair Yedi Yanlış Anlayış – Laith Al-Shawaf

/
3039 Okunma
Okunma süresi: 20 Dakika

Psikolojiye evrimsel yaklaşımlar, bu alanda devrim yapma ve biyolojik bilimlerle birleştirme potansiyeline sahip. Fakat hem akademisyenler hem de genel kamuda evrimsel yaklaşımın, psikoloji ve davranışa uyarlanmasını engelleyen bazı anahtar yanlış anlamalar mevcut. Bu yazı, bunların en yaygınlarıyla ilgileniyor.

Yanlış Anlama 1: Evrim ve Öğrenme, Davranışa Dair Birbiriyle Çelişen Açıklamalardır

İnsanlar, genellikle eğer bir şey öğrenilmişse bunun evrilmiş olmadığını ve tam tersini varsayıyor. Bu, üç nedenden ötürü bu meseleyi kavramsallaştırmak için yanlış bir yol.

Öncelikle, birçok evrimsel hipotez öğrenmeyle ilgili. Örneğin, insanların yılan ve örümcek korkusuna sahip olacak şekilde evrildiği iddiası insanların bu korkuyla doğdukları anlamına gelmez. Bundan ziyade, insanların yılan korkusunu diğer korkulara nazaran daha çabuk ve rahat biçimde edinmesini sağlayacak evrilmiş öğrenim mekanizmasına sahip olduğunu iddia eder. Psikolojideki klasik çalışmalar maymunların yılan korkusunu gözlemsel öğrenmeyle edinebildiğini ve bunu diğer nesnelere dair benzer korkulardan daha hızlı yapma eğiliminde olduklarını ortaya koyuyor. Aynı zamanda, maymunların yılan korkusunu öğrendikten sonra bunu unutmaları, diğer korkuları unutmalarından daha zor. Maymunlarda olduğu gibi insanlarda da yılan korkusunun evrilmiş bir özellik olduğu hipotezi bununla doğdukları anlamına gelmez. Bundan ziyade, bizim bu korkuyu bazı korkuları diğerlerinden daha kolay öğrenmemizi sağlayan biyolojik olarak hazırda bekleyen bir evrilmiş öğrenme mekanizmasına sahip olduğumuz anlamına geliyor.

İkincisi, öğrenme, beyinde örneklenen evrilmiş mekanizmalar tarafından mümkün kılınır. Öğrenme yetimiz vardır çünkü öğrenmenin gerçekleşmesine müsaade eden nörobilişsel mekanizmalarla donanmışızdır ve bu nörobilişsel mekanizmalar evrim tarafından inşa edilmiştir. Hem çocukların hem de köpek yavrularının öğrenebilmesini düşünün, fakat ikisine de aynı şeyi —mesela Fransızca ya da oyun kuramı— öğretmeye çalışırsanız sonucunda öğrendikleri şeyler farklı olacaktır. Neden? Çünkü köpeklern evrilmiş öğrenme mekanizmaları çocuklarınkinden farklıdır. Organizmaların ne öğrendikleri ve nasıl öğrendikleri, beyinlerinde yuvalanmış olan evrilmiş öğrenme mekanizmalarının doğasına bağlıdır.

Görüş kabiliyeti üzerinden yapılacak bir benzetme bu konuyu aydınlatmak için faydalı olabilir. Organizmalar, beyinlerindeki ve duyu organlarındaki görüş mekanizmaları sayesinde görürler. Görüş mekanizmalarının nasıl çalıştığını anlamak ve ne türden bir çıktı ortaya koyduklarını anlamak için bunları inşa eden nedensel sürece bakmamız gerekir; evrime. Söz konusu görüş olduğunda bu hiç de tartışmalı olmayan bir fikir; fakat aynı mantığın öğrenmeye uygulanması daha az takdir görüyor. Organizmalar öğrenir ve öğrenmek davranış için elzemdir —fakat öğrenme kökeni evrime dayanan beyin-tabanlı öğrenme mekanizmaları tarafından mümkün kılınır. Öğrenme ve evrim birbiriyle çatışan açıklamalar değildir; açıklama bakımından birbirlerinin doğal eşleridir.

Üçüncüsü, evrimi ve öğrenmeyi otomatik olarak çatışmada gibi kurgulamak bir hatadır. Çünkü, aynı analiz seviyesinde konuşlanmıyorlar; öğrenme, bir yakın açıklama iken evrim bir nihai açıklamadır. (Yakın seviye analiz bir şeyin nasıl çalıştığını açıklamaya çalışırken nihai açıklamalar neden böyle çalıştığını veya sistemin neden ortaya çıktığını açıklar). Bir şeyin evrimin ürünü olduğunu söylemek, davranışın organizmanın yaşam süresince nasıl gerçekleşeceğini ima etmez; biraz öğrenme içerebilir, hiç öğrenme içermeyebilir, ya da büyük oranda öğrenme içerebilir. Bu nedenle, bu iki türden açıklama birbiriyle uyumludur. (Belirli evrimci hipotezlerin, belirli öğrenme hipotezleriyle çatışması mümkün, örneğin belirli bir evrimci hipotez belirli bir öğrenme hipotezinin ileri sürdüğü yakın tahminlerle çatışabilir. Asıl nokta ikisinin bir çatışma içinde olmak zorunda olmadığı; evrim ile öğrenmenin tamamen uyumlu olduğu birçok örnek var. Buradaki hata, iki açıklamadan biri evrimi diğeri öğrenmeyi içerdiği için otomatik olarak çatışacaklarını varsaymak.)

Yanlış Anlama 2: Evrimin Ürünleri Doğum Anında Kendini Göstermeli (veya Gelişimin Çok Erken Sahasında Ortaya Çıkmalı)

İkinci yaygın yanlış bir anlama evrimin ürünlerinin doğum anında kendini göstermesi—veya en azından gelişimin erken safhasında ortaya çıkması gerekliliği. Fakat doğal seçilim böyle işlemez; sadece keyfi olarak seçilmiş bir doğum anında var olan adaptasyonlar inşa etmez, aynı zamanda gelişim evrelerinde gerektiği vakit açığa çıkan adaptasyonlar da sağlar. Diş, göğüsler ve yüz kılları bunun iyi birer örnekleridir. Bunların, hepsinin evrim ürünü olduğuna dair tartışma yoktur. Fakat, doğum anında kendini göstermezler. Benzer şekilde, kimse kuşların görme ve uçma kapasitesine sahip olacak şekilde evrilmiş olduğundan şüphe etmez; fakat, birçok yavru kuş bunların hiçbirini yapamaz. Bir psikolojik eğilim ya da davranışın evrimin ürünü olduğunu söylemek, onun doğum anında var olduğunu iddia etmek değildir; bundan ziyade, o organizmanın yaşamında gelişim evrelerindeki uygun dönemde türün tüm ya da neredeyse tüm üyelerinde gelişeceğini söylemektir.

Düzgün biçimde gelişebilmek için evrim ürünleri çoğu vakit belirli türden çevresel girdilere ihtiyaç duyar—bu bir sonraki yaygın hatalı algının da konusu.

Yanlış Anlama 3: Evrim Genetik Determinizmi İma Eder

Bu iddia ne kadar yaygın olursa olsun, psikolojiye evrimsel yaklaşım davranışın genetik olarak belirli olduğunu ima etmez. Bunu hakkıyla kavramanın iki yolu var.

Birincisi, tıpkı diğer hayat bilimcileri gibi, evrimsel psikologlar da zihin, beden ve beyindeki her şeyin gen ve çevre tarafından birlikte belirlendiği bir etkileşimci görüşe inanırlar.

İkincisi, evrimci perspektif çevrenin merkeziliğini vurgular, çevrenin nedensel sürecin her evresinde hayati olduğuna işaret eder: başlangıçtaki evrimsel adaptasyonlar, yaşam süreci boyunca gelişimleri ve mevcut tetikleyicileridir. Diğer bir deyişle, evrimci yaklaşım: a) adaptasyonların evriminin arkasındaki motorun zaten çevresel baskılar olduğunu, b) adaptasyonların organizmanın yaşam süresince düzgün biçimde gelişebilmesi için çevresel girdiler gerektirdiğini ve c) çevresel tetikleyicilerin adaptasyonu o anda etkinleştirmek için zorunlu olduğunu öne sürer. Evrimci perspektif, tüm zaman ölçeklerinde çevreyi merkeze yerleştirir.

Öyleyse, neden (bazı) insanlar evrimsel psikologların genetik determinist olduğuna inanmaya devam ediyorlar? Bir olasılık, eleştirenlerin adaptasyonların genetik temeli olmasıyla adaptasyonların genetik olarak belirlenmiş olduğu fikri arasında çizgi çizememesi (tüm adaptasyonların genetik temeli vardır; fakat, hepsi genetik olarak belirlenmiş değildir.) Ayrıca eleştirmenler evrim bilimciler arasında yaygın olan türe-özgü evrilmiş mekanizmaların genellikle sıfır kalıtımsallığa sahip olduğu fikrinden bihaber olabilirler. Evrimsel psikolojiyle ilgili diğer yanlış anlamalarda olduğu gibi,eleştirmenler genellikle fikirlerini alandaki birincil kaynaklarla haşır neşir olmadan formüle ediyor gibi görünüyor.

Yanlış Anlama 4: Eğer bir Davranış Kültürler arasında Farklılık Gösteriyorsa, Evrimin Ürünü Değildir

Bu fikir, sezgisel olarak mantıklı gelse de isabetsizdir. Sorun şu; evrimsel düşünüş, davranışın tüm kültürlerde aynı olacağını iddia etmez. Bunun yerine söylediği şey davranışı üreten nörobilişsel mekanizmanın tüm kültürlerde aynı olduğudur. Bu çok daha farklı bir iddiadır.

Dili ele alın. Farklı kültürlerde büyüyen insanlar farklı diller öğrenir. Bu dil kabiliyetlerinin evrimin ürünü olmadığı anlamına mı gelir? Pek değil. Bu sadece doğal seçilimin evrensel bir dil öğrenme kabiliyetini beynimize kazıdığı, fakat öğrendiğiniz dilin nerede büyüdüğünüze bağlı olduğu anlamına geliyor. Benzer şekilde, türümüzdeki herkes bizi toplumsal statüye yönlendiren mekanizmalarla donatılmıştır—fakat statü göstergeleri kültüre ve altkültüre göre değişiklik gösterdiği için, kültürümüzdeki yerel statü göstergelerine dikkat ederek büyürüz ve onlara değer verip benzemeye çalışmayı öğreniriz. Bazı bulgular, benzer süreçlerin tiksinti ve yiyecek tercihlerinde de işlediğine işaret ediyor. Sırf sonuçlar—kişinin hangi yiyeceği yediği, ya da hangi dili konuştuğu— kültürler arasında farklılık gösteriyor diye bu bunların altında yatan ve bu davranışları üreten fizyolojik mekanizmaların tüm kültürlerde farklı olduğu anlamına gelmiyor. Davranışta kültürlerarası değişkenliğin altında bu davranışları üreten nörobilişsel mekanizmaların kültürlerarası birliği yatıyor olabilir ve çoğu zaman da böyledir.

Bu tekrarlanmayı hak eden anahtar bir ayrım: Psikoloji ve davranışa evrimci yaklaşımların çoğu davranış üreten nörobilişsel mekanizmaların enformasyon-işleme yapısı düzeyinde bir evrensellik öngörür; son davranış çıktılarının kendisi düzeyinde değil.

Bunu anlamanın bir yolu yaratılmış kültüre göz atmak. Yaratılmış kültür, gruplar arasında kültürlerarası farklılık gösteren çevre girdileri ve evrensel psikolojik mekanizmaların kombinasyonundan ortaya çıkan kültürel farklılıklara gönderme yapmaktadır. Bu informal bir denklem olarak hoş bir biçimde gösterilebilir; evrensel psikolojik mekanizmalar + kültüre göre farklılık gösteren çevresel girdiler = kültüre göre değişen davranış çıktıları.

Çiftleşme stratejilerindeki kültürel farklılıklar bu konuyu aydınlatıyor. Kültürlerarası çalışmalar kültürler arası çiftleşme strateji farklılıklarının işlevsel cinsiyet oranına göre öngörülebileceğini gösteriyor. Erkek eksikliği olan ülkelerde kültür genellikle kısa vadeli çiftleşmeye doğru eğiliyor. Kadın eksikliği olan ülkelerde kültür genellikle uzun vadeli çiftleşmeye doğru eğiliyor. Neden? Bu dinamikler iktisadi terimlerle anlaşılabilir; çiftleşme piyasası daha ender cinsiyet daha fazla pazarlık gücüne sahip olduğu bir tür biyolojik piyasadır. Çünkü erkekler, ortalamada, kadınlardan daha yüksek günübirlik ilişki arzusuna sahiptir ve daha az erkeğe sahip kültürlerde kısa vadeli ilişkiye kayma eğilimi vardır. Ve çünkü kadınlar ortalamada erkeklerden daha yüksek sadık ilişki arzusuna sahip olduğu için daha az kadına sahip kültürlerde daha büyük sadakate kayma eğilmi vardır (ortalamada koşuluna dikkat edelim—her cinsiyet içinde birçok dağılım var, fakat yine de çalışmalaraçık ve sıkı bir ortalama cinsiyet farklılığı gösteriyor).

Yaratılmış kültür ile kast edilen budur; evrensel bir psikolojik mekanizma kültüre göre değişen çevresel girdilerle birleştiğinde, bu kültüre göre değişen davranışlar ortaya çıkarır. Önemli oarak, çiftleşme davranışında kültürel farklılık evrimsel açıklamakla çatışma içinde olmamakla kalmaz, evrimsel akıl yürütme kullanılarak çalışma yapılmadan önce öngörülmüştür. Bu fenomen—yaratılmış kültür— aynı zamanda dışadönüklük, deneyime açıklık ve sosyocinsellik gibi kişilik özelliklerinde kültürel farklılıkları da kısmen açıklıyor gibi görünüyor.

Sosyal bilimlerdeki geleneksel kanı, bir davranıştaki kültürel farklılıkların bu davranışın evrimsel kökeni olmadığını ima ettiğidir. Bu sezgisel olarak doğru gelebilir; fakat, bu sonuç haksızdır. Çünkü psikolojiye evrimsel yaklaşımlar davranış değil enformasyon-işleme mekanizması düzeyinde kültürlerarası evrensellik öngörür. Davranışta kültürlerarası farklılık sadece evrimsel perspektifle uyumlu olmakla kalmaz, aynı zamanda dikkatli bir evrimsel düşünmeyle a priori olarak da tahmin edilebilir.

Yanlış Anlama 5: Evrimsel Psikoloji Bireysel Farklılıklara Yeterince İlgi Göstermez

Özellikle takvimi yirmi sene önceye alırsanız bu fikirde bir tutam da olsa doğruluk payı var.

Evrimsel psikoloji türe-özgü mekanizmalar ve cinsiyet farklılığına yoğunlaşarak başladı. İlk bakışta bireysel farklılıklar—özellikle kalıtımsal olanlar— evrimsel bir perspektiften zorlu gibi görünüyor ve araştırmacıların bu konuya ciddi biçimde eğilmeye başlaması biraz zaman aldı. Bu konuda erken dönemde yayınlanmış ufuk açıcı makalelerden bazıları bu, bu, bu ve bu.

Daha yakın zamanda evrimsel psikologların bireysel farklılıklara ilgisi hızla artmasıyla biz hem açıklama hem öngörüde bir ilerleme görüyoruz. Bireysel farklılık mevzusuyla uğraşan bazı yakın zamanlı teorik makaleler şunu, şunu, şunu, şunu ve şunu içeriyor. Bireysel farklılık konusuyla uğraşan bazı yakın zamanlı empirik makaleler dışadönüklükle ilgili olan şu, cinsel kıskançlıkla ilgili şu, tiksinme ve çiftleşme stratejisiyle ilgili şu, beden kokusuyla ilgili şu, kamu malına katkıyla ilgili şu, davranışı ahlakileştirmekle ilgili şu, asalakların etkileriyle ilgili şu, ve birçok bireysel farklılık değişkeniyle ilgili olan şuKıskançlıkta cinsiyet farklılıkları ve duygular üzerine bunun gibi daha geniş makalelerde de bireysel farklılıklara adanmış bölümler olması ya da açlığın psikolojisi hakkındaki bu makale gibi bireysel farklılıklara dair hipotezler öne süren makaleler görmek de yaygın. Ve burada tamamen davranışta bireysel farklılıkların önemli bir itici gücü olan bağlam etkilerini tartışmaya adanmış bir makale var.

Evrimsel psikolojide bu konuya tüm cildin ayrıldığı durumlar vaki, kişilik psikolojisi ve bireysel farklılıklara dair elkitaplarında buna ayrılmış kısımların olması da.

Yani, evet, psikolojiye evrimsel yaklaşımlar evrensel ve cinsiyete-özgü mekanizmalarla başladı, fakat son yirmi yılda bireysel farklılıklara, cinsiyet-içi varyasyonlara vurgunun artması dahil, dair ilginin ortaya çıktığına şahit olduk.  Bu eğilim, sönümleyecek gibi durmuyor ve gelecek yıllarda kapsamının, öneminin ve empirik hasadının artması da muhtemel.

Yanlış Anlama 6: Evrimsel Psikologlar Her Şeyin bir Adaptasyon Olduğunu Düşünür

Bu şişirme haber ölmüyor—tabi bu sadece bu sahadaki asli birincil literatür yerine yanlış bilgili eleştirmenleri dinlerseniz böyle.

Yayınlanmış yazılarında evrimsel psikologlar sık sık evrimin üç tür ürün ürettiğini açıkça ifade eder: adaptasyon, yan ürün ve gürültü. Bu teorik ifadenin ötesinde, araştırmacılar aynı zamanda yan ürünler hakkında hipotezler öne sürer ve üzerinde araştırmalar yaparlar.

Örneğin, burada, burada ve burada, psikolojimizin tüm yönlerinin adaptasyon olduğunu açıktan reddeden üç makaleyi bulabilirsiniz. Adaptasyon, eksaptasyon ve spandrellere dair bu makale yan ürünleri uzun uzadıya tartışıyor. Bu makale psikolojide eksaptasyoncu bir programı nasıl sürdürülebileceği sorusunu yanıtlamaya çalışıyor. Bu, ırkçılığın bir adaptasyon değil evrimsel bir yan ürün olduğunu ve silinebileceğini iddia eden mükemmel bir çalışma. Bu makale de erkekler arasındaki cinsel fetişizmin yüksek yaygınlığının düşük cinsel uyarılma eşikleri ve tarafgir cinsel öğrenme mekanizmalarının kombinasyonunun, bir yan ürünü olduğunu öne sürüyor. Bu iki önemli evrimsel psikoloğun cinayetin bir adaptasyon değil yan ürün olduğunu savunmasının bir örneği ve burada da aynı iki yazarı (üçüncü bir ortak araştırmacıyla birlikte) eş katlinin ve evlat katlinin de yan ürünler olduğunu savunuyor. Burada, burada ve burada araştırmacıların din ve doğaüstü faillere inancı yalancı pozitife eğilimli fail-tespit mekanizmalarının, zihin teorisi mekanizmalarının ve bağlılık ilişkilerinin bir yan ürünü olarak açıklama girişimlerini görebiliriz. Ben ve çalışma arkadaşlarım yakın zamanda yeni bir evrimsel psikoloji el kitabına “The Products of Evolution” [Evrimin Ürünleri, ç.n.] başlıklı bir bölüm yolladık ve şaşırtıcı olmayan biçimde yan ürünler bu kısmın merkezi kısmını oluşturuyor.

Evrimsel psikologların eleştirileri ile evrimsel psikologların yayınlanmış çalışmalarında aslında söyledikleri şeyler arasındaki uçurum gerçekten kayda değer. Bunun şaşırtıcı olmamasının tek nedeni alana dair daha birçok yanlış anlamanın olması—bu yanlış anlamaların bazılarını burada,burada,burada ve burada görebilirsiniz.

Problemin bir kısmı, adaptasyonun ne anlama geldiğine dair felsefi bir uzlaşmazlık. Evrimsel psikologların çoğunun anladığı haliyle, adaptasyonculuk psikolojimizin hepsinin ya da çoğunun adaptasyon olduğu fikrine sadıklık değil. Bunun yerine, hipotezleri potansiyel adaptasyonlar için test etme, eğer deliller bu yönde değilse reddetmeyi içeren bir höristik ve metodolojik yaklaşım. Diğer bir ifadeyle, adaptasyonculuk test edilebilir hipotezler üreten bir araştırma stratejisi ve başlangıç noktası, belirli bir özelliğin o özellik daha araştırılmadan bir adaptasyon çıkacağına dair dini bir bağlılık değil. Bir çalışma metodu ve araştırma stratejisi olarak, bunun meyvesi çok. Sorgulanmamış bir varsayım olarak hakikaten berbat—aktif evrimsel psikologlar bunu böyle kullanmıyorlar. Gözlemciler, böyle düşündükleri için kolayca affedilebilirler, çünkü kitlelere muhataplarının görüşlerini yanlış aktarma eğilimi olduğu bilinen ünlü yazar Stephen Jay Gould gibi ünlü yazarlarca bunun böyle olduğu söylendi.

Yanlış Anlama 7: Evrimsel Psikoloji Hikayeleri Sadece İşte-Öyle Hikayeleridir

Eğer evrimsel psikolojiyle ilgili birincil literatürle haşır neşir değilseniz bu yanlış anlamaya sahip olmanız kolaydır. Bu yanlış anlaşılmadan burada bahsettim, fakat bunu bu denemenin daha geniş okuyucu kitlesi için tekrarlamak istiyorum. Bu terime aşina olmayanlar için işte-öyle hikâye anlatıcılığı, bir psikoloğun insan davranışıyla ilgili bir şey fark etmesi, bunun için münasip bir açıklama uydurması (bizim vakamızda bu evrimsel) ve sonra bu açıklamaya daha ileri bir araştırma ya da teste tabi tutmadan inanmaya karar vermesi şeklindeki bilimsel olmayan sürece atıf yapar.

Bilimde bir hipotezi test etmek için temel iki yaklaşım vardır. Birincisi yukarıdan-aşağı metottur; araştırmacılar, hipotez üretmek için bir teori kullanırlar, bu hipotezden spesifik öngörüler türetirler, ve sonra bu spesifik öngörüleri test etmeye çalışırlar. Yukarıdan-aşağı yaklaşımı kullanarak işte-öyle hikâyeciliği hatasını yapmak neredeyse imkansızdır çünkü araştırmacı a priori tahminini teori üstüne kurar. Evrimsel psikolojideki çoğu araştırma bu yöntemi benimser, teoriden başlar ve oradan devam eder.

Hipotez testi için ikinci yaklaşım aşağıdan-yukarıdır; araştırmacı insan davranışıyla ilgili bir şey fark eder, bu davranışı açıklamak için bir hipotez üretir. Sonra bu hipotezi yeni öngörüler üretmek için kullanır ve son olarak bu öngörüleri test eder. Bu yaklaşımların ikisi de bilimin normal ve üretken yaklaşımlarıdır, fakat bu ikincisi (aşağıdan-yukarı) yaklaşımın eğer araştırmacı bulduğu açıklamayı türetmek ve ondan çıkan yeni öngörüleri test etmek yerine sürecin yarısında durur ve bunu öylece kabul ederse bunun işte-öyle hikâyeciliğe düşme potansiyeli vardır.  Bunu yapan bir araştırmacı işte-öyle hikâyeciliğinden suçludur. Neyse ki, herhangi bir bilimsel disiplinde çok az araştırmacı bu büyük hataya düşer (ve benim deneyimime göre, biraz çabayla lisans öğrencilerinin bile bundan kaçınmasını sağlayabilirsiniz).

Eğer evrimsel psikolojiye dair birincil literatürü tararsanız şu iki şeyi görürsünüz; 1) birçok evrimsel psikoloji çalışması yukarıdan-aşağı metodunu benimser, böylece herhangi bir işte-öyle suçlamasına karşı bir bağışıklığı vardır. Ve 2) aşağıdan-yukarı evrimsel araştırmaların çoğu sürecin yarısında durmaz; bunun yerine araştırmacılar buldukları hipotezden özgün öngörüler üretirler ve bu özgün öngörüleri yeni empirik çalışmalarda test ederler. Bu da evrimsel psikolojideki çoğu aşağıdan-yukarı çalışmanın işte-öyle hikayeciliğine kurban gitmediği anlamına gelir.

Peki, neden bu kadar çok insan evrimsel psikolojinin sadece işte-öyle hikâyelerinden ibaret olduğunda ayak diretiyor? Potansiyel bir kısmi açıklama şöyle olabilir. İnsanlar bu izlenime kapılıyor çünkü 1) evrimsel psikoloji tarihsel bir unsuru içeriyor ve 2) geçmişe doğrudan bakamıyoruz, bu da evrimsel psikoloji tezlerinin nihai olarak test edilemeyeceği, bu yüzden de işte-öyle hikâyeleri olmasını gerektiriyor. Bu türden düşünüş çekici fakat hatalıdır—ve hipotez testinin doğasını yanlış anlar.

Öncelikle, eğer tarihsel unsura sahip bir alanda hipotez testinin nihai olarak imkânsız olduğunun doğru olduğunu varsayın, bu şu alanların hepsini yanlışlanamaz ve işte-öyle zırvalarıyla dolu alanlar yapardı: kozmoloji, astrofizik, paleontoloji, arkeoloji, jeoloji ve evrimsel biyoloji. Bu açıkça yanlıştır ve evrimsel psikolojinin tarihselliğinin onun hipotezlerini yanlışlanamaz kıldığını düşünenler için bir uyarı levhası işlevi görmelidir.

İkincisi, bu hipotez testinin doğasını yanlış anlar. Evimsel psikologlar, hipotezlerini test etmek için geçmişe seyahat etmek zorunda değillerdir—bunun yerine, hipotezleri (tam olmadığı kabul edilen) geçmiş bilgileriyle oluşturulabilir; fakat, bu tezler modern dünyada ne görmeyi beklememiz gerektiğine dair empirik öngörüler doğuracaktır. Diğer bir deyişle, bir evrimsel psikoloji hipotezi X koşul altında modern insanı test edersek ne bulacağımıza dair öngörüler üretir. Örneğin, biz tiksintinin bizi hastalıktan korumak için evrildiği hipotezini test etmek istersek, zamanda geriye gitmek ya da geçmişe dair kusursuz ve eksiksiz bilgiye sahip olmak zorunda değiliz. Bunun yerine bu hipotezi test etmek, bizim modern insanların daha fazla patojenik şeylere daha az patojenik şeylerden daha güçlü tiksinti duyup duymadığını (duyuyorlar), daha yüksek tiksinti ve daha büyük bulaşma hassasiyetine sahip olanların daha az mı hasta olduklarını (evet), insanların beden kokusundan hastalık tespit edip edemediğini (edebiliyorlar), kendi akrabasına yardım ederken tiksintinin bastırılıp bastırılmadığını (bastırılıyor), tiksintinin çiftleşme davranışında beklenilen şekilde ilişkili olup olmadığını (ilişkili), tiksintinin bağışıklık tepkisini etkinleştirip etkinleştirmediğini (etkinleştiriyor görünüyor), immünosüpresyon zamanları boyunca tiksintinin hassaslaşıp hassaslaşmadığını (hassaslaşıyor gibi duruyor) ve insanları patojen belirginleştiriciyle doldurmanın onları enfeksiyon olasılığını düşüren davranışlarda bulunup bulunmadıklarını (bulunuyorlar) görmemizi gerektirir. Evet, tiksintinin bizi hastalıktan korumak için evrildiği örtük bir tarihsel unsura sahip. Fakat bu hipotezi test etmek araştırmacının zamanda yolculuk yapmasını ya da tarihe tanıklık etmesini gerektirmiyor—test etmek araştırmacının hipotezden özgün öngörüler türetmesini ve bunları modern zamanda test etmesini gerektiriyor.

Sanıyorum ki meselenin özü bu. Evrimsel hipotezlerin kısmi tarihselliğinin onu yanlışlanamaz kıldığını düşünmek cezbedicidir, fakat bu yanlışlanabilirlik düşüncesini ve hipotez testinin doğasını yanlış anlamaktır. Evrimsel hipotezler insanlara dair modern çevrede test edilebilir öngörülerde bulunabildiği sürece—ki bulunuyorlar—fazlasıyla yanlışlanabilirler.

Sonuç

Bu yazının maksadı, psikolojiye evrimsel yaklaşımların kusursuz olduğunu iddia etmek değil. Kusursuz değiller ve iyileştirmeye kesinlikle yer var. Yine de bu yazıda tartışılan yaygın yanlış anlamalar alanın hem akademisyenlerce hem de genel kamuca kabul edilmesini engelledi. Bu kaygılar büyük oranda asılsız olduğuna göre, birçok insanın evrimsel psikolojiyi reddetmesinin asıl fazilet ve kısıtlamalarıyla ilgisi çok azdır ve bundan ziyade yanlış anlamalar temelinde yükselmektedir.

Belki de daha önemlisi, bu yanlış anlamalar bir bütün olarak psikoloji alanının ilerlemesinin önüne taş koyar, çünkü zihin ve davranış bilimi tüm potansiyeline evrimi görmezden gelerek ulaşamaz. Beynimizin evrimin ürünü olduğu gerçeğinden kaçış yoktur ve bunun zihnimizin nasıl çalıştığına dair önemli sonuçları vardır.

Bilimadamları evrim teorisinin hayat bilimlerinin bütünleyici paradigmasını olduğunu ezici biçimde kabul ederler: birçok farklı disiplini birleştirir, devasa çeşitlilikteki bulguları açıklar ve başdöndürücü derecede yenilerini öngörür. Psikoloji de bir hayat bilimidir. Bu çatı altına girmekten kendini alıkoymasının yolu yoktur.

Psikolojiye evrimsel yaklaşımlar her yıl teorik atılımlar yapmaya ve her ay yeni empirik keşifler üretmeye devam ediyor. Evrimsel psikoloji yeldeğirmenlerine saldırmak yerine, bu alandaki araştırmacıların aslında ne söylediğini ve yaptığını iyi niyetli biçimde anlamaya gayret etmek gerekir. Bunu yapan okuyucular, gördüklerinin ikincil literatürde çok sık yer alan samandan adamlardan ne kadar farklı olduğunu gördüklerinde şaşıracaklardır. Ayrıca büyüleyici bir teorik ve empirik ekin biçebilir ve insan psikolojisine yeni bir gözle bakabilirler.

Laith Al-Shawaf- “Seven Key Misconceptions about Evolutionary Psychology”, (Erişim Tarihi: 25.05.2020), Kaynak Linki: https://areomagazine.com/2019/08/20/seven-key-misconceptions-about-evolutionary-psychology/

Çevirmen: Talha Gülmez

Çeviri Editörü: Alican Başdemir

This article was first published on Areo Magazine site.

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Marcus Aurelius Kederden Kurtulmama ve Hayatımı Yeniden İnşa Etmeme Yardım Etti – Jamie Lombardi

Sonraki Gönderi

Muhammed: Avrupa Aydınlanmasının Ruhban Sınıfı Karşıtı Kahramanı – John Tolan

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü