/

Hayat Absürttür! Albert Camus’nün Başkaldıran Felsefesini Keşfetmek – Casey Scott

Hiç durup "Tüm bu olanların ne anlamı var?" diye düşündünüz mü? Şayet düşündüyseniz, yalnız değilsiniz. Bu yazıda, Albert Camus'nün hayatın absürtlüğüne dair başkaldıran felsefesini ele alıyoruz.

Absürt(lük) nedir? Fransız asıllı Cezayirli varoluşçu yazar Albert Camus için anlamsız bir evrendeki anlam arama arzumuz absürtlükten doğar. Bu yazıda, Yunan Sisifos mitinin yeniden yorumlanan bir anlatısı aracılığıyla Camus’nün absürt felsefesini, isyan etmenin ve varoluşsal bir kahraman olmanın ne anlama geldiğine dair fikirleriyle birlikte inceleyeceğiz.

Bir Filozof Olarak Albert Camus

Albert Camus 1913 yılında, o dönem bir Fransız sömürgesi olan Cezayir’de doğdu. Yoksul ama dirayetli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı. Her şeyden evvel kendisini hep bir yazar ve sanatçı olarak görmesine rağmen Cezayir Üniversitesi’nde felsefe eğitimi aldı. Bir yazar kimliği ile başarıyı 22 yaşında kaleme aldığı bir deneme seçkisi yayınladığında yakaladı; o kadar etkileyici ve yenilikçi romanlar yazmaya başladı ki 1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.

Friedrich Nietzsche gibi varoluşçu yazar ve filozoflardan ilham alan Albert Camus metinlerinde, hayal kırıklığı ve yabancılaşma gibi varoluşsal temaları irdeledi. Ki bunu insanların kendilerini (Tanrı tarafından) terk edilmiş ve anlamdan yoksun hissettikleri bir savaşın paramparça ettiği dönemde yapmıştı. Felsefeye en büyük katkısı, yaşama yönelik nihilist bir yaklaşım olan ‘absürt’lük hakkındaki görüşleri aracılığıyla oldu. Bu görüşlerini denemelerinde, romanlarında ve oyunlarında açığa vuruyordu.

Sisifos Söyleni (The Myth of Sisyphus)

“Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.”

Sisifos Söyleni (1942) – Açılış cümleleri

Albert Camus’nün ‘Absürt’ derken neyi kast ettiğini daha iyi anlamak için, öncelikle, onun absürt bir varoluş olarak gördüğü şeye gözlerimizi çevirmeliyiz. Bunun için de, aynı başlığı taşıyan bir deneme derlemesinde yayınlanan Sisifos Söyleni’ne bakmalıyız. Sisifos, ölümü iki kez alt ettiğinden ötürü kötü bir ün edinmiş Yunan mitolojik figürüdür. Sisifos doğal düzeni bozmasının bir cezası olarak Zeus tarafından bir kayayı tepeden yukarı yuvarlamaya ve sonra da kayanın tekrar aşağı yuvarlanmasını izlemeye mahkum edilmiştir. Böylesi keyfe keder ve anlamsız bir görevi sonsuza dek tekrarlamakla cezalandırılmıştır.

Camus, Sisifos’un bu durumunu bizim varoluşumuza benzetir. Bir yandan, yaşamlarımızda anlam arayışı ve arzusu içindeyizdir. Diğer yandan evren bu arayışımıza karşı sessizlik içindedir. Absürt, anlam arayışımız ve bu arayışa tatmin edici (veya mutlak) bir yanıt bulamayışımızın bir birleşimi olarak var olur.

Absürt

Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün “neden?” yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. “Başlar”, işte bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır. Onu uyandırır, gerisine yol açar. Gerisi, bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır.

(Camus, 2010, s. 24).

Çoğumuz bu hissi çok iyi bilir. Günlük rutinimiz esnasında kendimizi yeterince mutlu hissederiz, ta ki bir gün dekorlar yıkılana ve hiçbir anlam ifade etmeyen bir dünyaya bakmak zorunda kalana kadar. Filozoflar, sanatçılar ve şairler de zaten uzun zamandır bu soruyu sormaktadır: Tüm bunların anlamı ne? Ne için? Camus’ye göre bu soruya evren hiçbir yanıt vermez. Camus’nün bir tür uyanışa benzettiği şey de işte tam olarak budur, yani kendimizi içinde bulduğumuz bir çıkmazda gibi hissetmemiz. Peki ama bu durumda ne yapmalı, absürt’e karşı nasıl tepki vermeliyiz?

Camus absürt’e yönelik üç olası yanıtın (veya tepkinin) söz konusu olduğunu savunur. Ya ‘vazgeçeriz‘ (yani intihar ederiz) ya gerçek değilmiş gibi yapar ve davranırız (inkâr ederiz) ya da absürt’e karşı isyan bayrağı açarız. Camus’ya göre intihar bir kaçış anlamına geldiği için seçenek değildir; bu bir çözümün yerini tutmayan inkâr biçimidir. O, inkâr etmenin de kendine yalan söylemek anlamına geldiği için bir seçenek olmadığını iddia eder. Absürt’e karşı tek gerçek çözüm isyan etmek olmalıdır.

Varoluşsal Kahraman

Sisifosun uyumsuz bir kahraman olduğu çoktan anlaşılmıştır.”

Sisifos Söyleni

Camus’ye göre absürt kahraman, henüz absürtlüğün farkında olmayan birinden neredeyse ayırt edilemez. Herhangi bir otobüste veya metroda olup herkes gibi gündelik yaşamın rutinine devam eden bir absürt kahraman var olabilir. Bu ikisi arasındaki tak fark, absürt kahramanın absürtlüğün farkında olması ve yaşamına ona rağmen (aslında onunla birlikte) devam etmesidir. Camus, absürt’e gösterilmesi gereken en makul tepkinin ona başkaldırmak olduğunu, yani onun farkında olarak yaşamaya devam etmek olduğunu iddia eder. Bunun anlamı, evren bize hiçbir anlam sunmasa dahi yaşamaya ve anlam peşinde koşma devam etmemiz gerektiğidir. Absürt bir yaşam işte tam olarak budur.

Albert Camus, hayata değer katan şeyin de bu başkaldırı hali olduğunu ekler. Hayatın amacı, Absürt’ün farkına varmanın aracılığıyla, yaşama devam etmek ve özgürce var olmaktır. Absürt’le birlikte yaşamanın bir sonucu da, şeylerin değerini ölçebileceğimiz büyük bir terazi veya mutlak bir ideal olmadığını bilmektir. Bundan ötürü de Camus hayatlarımızı yaşama biçimimiz söz konusu olduğunda nitelik yerine niceliği tercih eder. Şayet şeylerin değer olarak pay alabileceği mutlak bir ideal yoksa o halde elimizden gelen en iyi şey, bir şeyleri yapmış olmak için yapma eylemine bir tür değer bulmaktır. Eğer bulmak mümkünse, amaç; mümkün olduğunca çok şey deneyimlemektir.

Sisifos da, tüm anlamsızlığına rağmen görevini yerine getirdiği için anlam yaratmaktadır. Camus, bundan dolayı “Sisifos’u mutlu hayal etmek gerekir.” der

Epey Duygusal!

Elbette ki herkes Camus ile hemfikir değil. Her ne kadar kişi yaşamın absürtlüğünü kabul etse bile, yaşamı kavramanın ve ona uygun tepki vermenin başkaca yolları da mümkün olabilir.

Filozof Robert Solomon (2006) Albert Camus’nün yaklaşımının “kahramanca mı yoksa çok mu duygusal?” olduğunu sormaktadır. Solomon’a göre, Camus’nün absürt’e yönelik geliştirdiği kavrayışta aşırı romantikleştirilmiş bir kendine acıma öğesi var. Camus’nün başvurduğu başkaldırı, isyan etme ve meydan okuma ifadeleri dahi (duygusal olma bağlamında) epey sanatsal bir havaya sahip gibi görünüyor. Şayet durum böyleyse o halde şairlerin, sanatçıların ve rock yıldızlarının niçin uzun zamandır Albert Camus’nün başkaldıran felsefesinden ilham aldıklarına şaşırmamak gerek. O, yaşama dair felsefi bir bakış açısı geliştirdiği gibi özgürlüğe, isyan etmeye ve hedonizme de ilham vermeyi amaçlamaktadır.

Camus’nün absürt’e yönelik geliştirdiği yaklaşımının dayandığı öncüllerinin rasyonel olup olmadığı sorgulanabilir. Hayatın bir anlamı olması için gerçekten de bir Tanrı’ya veya bizim dışımızdaki mutlak bir ideale ihtiyacımız var mı? Hem günümüz ateistlerinin birçoğu hem de bazı teistler, anlam dediğimiz şeyi daha aşkın bir bir yerden çıkarmayıp bizzat kendimizin yarattığını kabul etmektedir.

Ayrıca, absürt’ün aslında çözülme kavuşturulması gereken bir problem olup olmadığı da sorgulanabilir. Albert Camus’nün görüşlerinin yorumcusu ve filozof olan Thomas Nagel, 1971 tarihli The Absurd adlı makalesinde absürt’ün yeni (ve daha az ciddiyet içeren) bir açıklamasını geliştirir.

Niçin Bu Kadar Ciddi?

“İnsan hayatı çaba ve özen olmadan yaşanamaz, bazı şeyleri diğerlerine göre daha çok ciddiye aldığımızı/değer verdiğimizi gösteren seçimler yapmadan da olmaz. Buna rağmen, hayatlarımızın belirli bir biçiminin dışında, her zaman için, anlama sahip olmanın gereksiz göründüğü bir bakış açısına sahibizdir. Bu iki karşı konulamaz bakış açısı içimizde çarpışır durur ve hayatı absürt yapan da tam olarak budur.” Absürd – Thomas Nagel

İş yerinde, daha önce olmadığı kadar zor bir hafta geçirdiğinizi düşünün. Boyunuz kadar sorumluluklarınız ve teslim etme tarihi yaklaşan işler var; epey streslisiniz. An be an yapmanız gereken şeylerin ağırlığı ve ciddiyeti karşısında bunalmış hissediyorsunuz. Bir gece yatakta uzandığınızı, zihninizde bir şeyleri koşturup durduğunu ve şöyle düzgün bir şekilde dinlenemediğinizi hayal edin. Yataktan kalkarak semadaki yıldızları izlemek için dışarı çıkıyor ve gözlerinizin önünde uzanan binlerce yıldız görüyorsunuz, uçsuz bucaksız olan uzay diyarların küçük bir parçası karşınızda. Hem kendinizin hem de amaçlarınızın, her ne kadar şuan sizin için bir önemi olsa dahi, büyük resmi göz önüne aldığınızda o kadar önemli olmadığını fark ediyorsunuz. İçinizi bir ferahlık alıyor ve rahat bir nefes alıyorsunuz.

Bu örneğin bize işaret ettiği şey, insanların kendilerinin ötesindeki şeyleri ‘görme’ (fark etme) konusunda muazzam bir yetiye sahip olduğudur. Bireysel bir bakış açısından, hayatlarımızın ciddiyetini (önemini) görür ve bunu hissederiz. Diğer yandan, Nietzsche’nin ilahi pencereden bakmaya benzettiği gibi veya kuş bakışı diyebileceğimiz bir bakış açısı aracılığıyla da hayatlarımızı kendi dışımızdan görebiliriz. Söz konusu bu bakış açısından bakarsak, hayatlarımızın zamanın ve mekanın geniş ölçeğinde ne kadar da ufacık ve önemsiz olduğunu görürüz. İşte, Nagel’e göre de absürt: “hayatlarımızı ciddiye alma ile hakkında ciddi olduğumuz her şeyi gelişigüzel olarak keyfi, şüpheye açık olarak görme olasılığı arasındaki daimi çarpışmadan doğar.”

İronik Mesafelilik (İronik Tarafsızlık)

Nagel’e göre, tüm emeğimizi absürt’e karşı başkaldırmak için harcamamız gerekmiyor. Bu yapmaktansa, ironik bir mesafeliliğe* dayalı tutum geliştirebiliriz:

“Şayet […] herhangi bir şeyin önemli olduğuna inanmak için elimizde bir neden yoksa, o halde bu durumun bizzat kendisinin de bir önemi yoktur ve absürt yaşamlarımıza kahramanlık veya çaresizlik yerine ironiyle yaklaşabiliriz.”

İronik mesafeliliğe (veya tarafsızlığa) dayalı tutuma sahip olmak demek, kayıtsız olmak anlamına gelmez. Tam aksine, hayatlarımızı bir amaç doğrultusunda yaşamamız gerekir. Fakat bu yaparken, eylemlerimizin büyük resimdeki absürtlüğünün de farkında olmalıyız. Bu iki bakış açısı ortasında absürt olanı deneyimleriz.

Albert Camus Aracılığıyla Absürtlük Felsefesine Doğru

Şimdi, kendinize şu soruyu soruyor olabilirsiniz; hayatın absürt olduğunu sahiden de düşünüyor muyum? Belki de yaşamın özü itibariyle bir amaçlılık içerdiğini düşünüyor ve bundan ötürü de yukarıda sözünü ettiğimiz felsefelere katılmıyor olabilirsiniz. O halde (şayet bizzat sizden gelmiyorsa) bu içsel amaçlılığın kaynağının ne olduğu üzerine eğilmek isteyebilirsiniz. Hristiyan varoluşçu filozof Søren Kierkegaard’ın düşündüğü gibi aşkın bir anlam kaynağına inansak dahi, bu sefer de bu aşkın kaynağın anlamını nereden aldığı ve hayatımızın anlamının ne olduğuna yönelik kesin bir yanıt bulup bulamayacağımız gibi sorular hala kendini gösterecektir. Hatta bir adım ileriye giderek bu soruların önemli olup olmadığını dahi sorgulamaya açabilirsiniz. Ve belki de aslolanın, yaşamın bazı açılardan ve bir anlamda amaçlı ve anlamlı olduğuna yönelik bir inançta karar kılabilirsiniz.

Tüm bu söylediklerimiz bir yanda, belki de Albert Camus veya Thomas Nagel ile hayatın absürt olduğuna inanarak bir tür bağ kuruyoruzdur. Durum buysa, o halde geriye absürt hayatınızı nasıl yaşamak istediğiniz sorusu kalır. Camus’cü yaklaşımı benimseyerek absürt’e karşı çıkan bir isyan hayatı mı tercih ediyorsunuz? Yoksa Nagel’ci yaklaşımı benimseyip ironik mesafeliliğe dayalı bir hayatı mı tercih ediyoruz? Belki de absürtlük problemini oldukça abartılmış olabileceğini ve hakiki bir problem olmadığını iddia eden Solomon’a katılabilirsiniz. Vereceğiniz yanıt her ne olursa kendi Absürt felsefenizi inşa etmiş olacaksınız.


Sisfos Söyleni metninden yapılan alıntılarda, Can Yayınları’ndan çıkan çeviriden yararlanılmıştır.

*İronic Detachment: Bu ifadede yer alan detachment ifadesi, bir şeye kişisel olarak dahil olmama veya duygusal açıdan ilgi duymama hissidir. Bu kavramı, ironiye dayalı mesafeli olma olarak çevirdim. İronik tarafsızlık veya yansızlık olarak da çevrilebilir.

Casey Scott – “Life is Absurd! Exploring Albert Camus’ Rebellious Philosophy“, (Erişim Tarihi:12.02.2022)

Çevirmen: Taner Beyter

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Peter Wessel Zapffe’nin Biyografisi

Sonraki Gönderi

Beyniniz Gerçeği Hayalden Böyle Ayırır – Shayla Love

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü