/

Antinatalizm (Doğumkarşıtlığı) Nedir? – Ryan Sosna

Antinatalizm, üremenin ahlaken yanlış olduğu yönündeki epey tartışmalı bir yaklaşımdır. Ki bu da, köklü ve yerleşik ahlaki kabullerin aksine, hiç kimsenin üreme özerkliği hakkına sahip olmadığına anlamına gelmektedir.

Cinsel üreme etiği, insan deneyiminin oldukça büyük bir kısmını ilgilendirmektedir. Kürtajın ahlaken meşru olup olmadığı, çocuk sahibi olmak adına hangi üreme teknolojilerinin kullanılabileceği ve sahip olunabilecek çocuk sayısının bir sınırı olup olmadığı gibi tartışmalar tam da bu meselenin kapsamına girmektedir. Ahlak felsefenin bununla ilgili kapsamına yeni dahil olan bir diğer yaklaşım ise Antinatalizm’dir. “doğuma dair veya doğumla ilgili” anlamına gelen ve Latince natalis kelimesinden türetilmiş olan ‘Antinatalizm’, üremenin her zaman için ahlaken yanlış olduğu; ve dolayısıyla da hiç kimsenin çocuk sahibi olmaya hakkı olmadığını iddia eder. Öyle görülüyor ki bu epey tartışmalı bir iddia. Yazımızda, bu iddiayı daha genel bir yerden yani haklar bağlamında inceleyeceğiz.

Haklar Menfaatlerin Güvencesidir

İnsanlar için tartışmaya açık olmayan pek çok hakkımız vardır. Seçimlerde oy kullanma, adil yargılama, barışçıl protesto ve yürüyüş yapma, basın özgürlüğü gibi haklar kapsamları veya içerikleri her ne kadar tartışmalı olsa bile genellikle temel demokratik güvenceler olarak görülürler. Kürtaj veya yardımlı-ölüm (ötanazi) gibi diğer haklar ise çok daha tartışmalıdır. Tartışmalı olmasına rağmen söz konusu bu menfaatlerin korunması için mevzuatların olduğu ülkelerde bunlar yine de hak kapsamına dahil edilmektedirler. Söylemek istediğimiz şey, hakların herkesin üzerlerinde mutabık kaldığı şeyler olmayabileceğidir.

Tartışmalı olsun veya olmasın; bu sözünü ettiğimiz örneklerdeki hakların ortak paydası; başkalarının (hükümet, yurttaşlar) tanıması gereken menfaatlerin (oy kullanma gibi) korunması veya başkalarının (hükümet veya sağlık çalışanı) saygı göstermesi gereken uygulamalara (kürtaj veya ötenazi gibi) ilişkin haklar (muamele hakları) olduklarıdır. Yani haklar, kabaca söylersek menfaatlerin ve yetkilerin korunması demektir.

Fakat bu epey şeyi muğlakta bırakmaktadır (Hangi menfaatlerin ve hakların korunması gerekir? Herhangi bir hak başkasına devredilebilir veya haklardan feragat edilebilir mi ? Kimler – insanlar, hayvanlar veya çevre – hak sahibi olabilir? Haklar, hangi temele dayanır?). Fakat şimdilik bu kadar soru bizim için yeterli. Buraya kadar söylediklerimizden çıkarılması gereken şey, belirli türden menfaatlerin ve yetkilerin korunması anlamında hakların, ne yapmamız gerektiği ve ne yapabileceğimiz gibi meselelerdeki müzakerelerimizde özgül bir ağırlığa veya otoriteye sahip olduğudur.

Antinatalizm Üreme Haklarına Karşı Çıkmaktadır

Üreme hakları, hakların oldukça önemli bir alt kümesidir. Bu haklar, bireylerin üreme eylemlerine yönelik hangi güvencelere/korumalara sahip olmaları gerektiği veya söz konusu eylemleri yerine getirebilmek için hangi haklara sahip olmaları gerektiği ile ilgilidir. Örneğin kürtaj hakkının, bireylerin üremeye dair kendi kararlarını verebilmelerindeki menfaatlerini koruma altına aldığı için bir üreme hakkı olduğu iddia edilir. Tüp bebek gibi teknoloji yardımlı üreme teknolojilerine erişimin de bir üreme hakkı olduğu iddia edilir; fakat bu hak bireylere ancak üreme kararlarını gerçekleştirmelerine katkı sunacak müdahalelerde bulunma hakkı sunmaktadır. Dolayısıyla bazı üreme hakları ilgili kişileri üreme kararlarına dışarıdan yapılacak müdahalelerden korurken; bazıları ise ilgili kişilere kararlarını gerçekleştirmelerine yardımcı olacak müdahalelerde bulunma hakkı verir. Ancak tüm üreme hakları tartışmalı bir halde değildir. Çocuk doğurmama/çocuk sahibi olmama üreme hakkını düşünelim. Çok az insan çocuk doğurma yönünde bir ahlaki yükümlülüğümüz olduğunu düşünür; nihayetinde çocuk sahibi olmamak yasadışı değildir (Şayet bir eylemi gerçekleştirmeme hakkınız varsa, o eylemi gerçekleştirme yükümlülüğünüz de yoktur). Peki ya tam tersi bir durum olan çocuk doğurma hakkında ne düşünmeliyiz? Çocuk doğurma hakkı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 16. Maddesi’nde yer almakla kalmayıp birçok insanın kişiliği ve özerkliği için temel olduğuna inandığı bir menfaati (yani biyolojik olarak çocuk sahibi olma menfaatini) koruduğu için neredeyse tümüyle tartışmaya kapalı gibidir. Ancak birazdan ellerindeki sebepleri göreceğimiz üzere Antinatalistler bu hakkı reddetmektedir.

Antinatalistler Üremeye Dair Ahlaki ve Yasal Hakları Birbirinden Ayırmaktadır

Antinatalistler zaten üreme hakkının her türünü reddetmektedir. Seküler toplumlardaki yaygın bir durum ahlaki ve yasal haklar arasında ayrım yapılması yönündedir. Çoğu insan, kişinin partnerini (tabi ki ilişkinin tek eşliliğe dayalı ve ortada bir zorlama içermediği varsayılırsa) aldatmaya ahlaken hakkı olmadığı konusunda hemfikirdir; bundan dolayı da bu davranış yaygın olarak onaylanmamaktadır. Ancak çoğu insan herkesin partnerini aldatmaya yasal olarak hakkı olduğu konusunda hemfikirdir, çünkü aksi takdirde bu davranış ceza hukuku kapsamına girerek cezalandırılabilirdi (burada medeni bir birey olmayı bir kenara bırakıyorum); ki bu da birçok kişiye aşırı zalimce gelecektir. Dolayısıyla çoğu kişi, yasal bir hakkı olsa bile hiç kimsenin partnerini aldatmak konusunda ahlaki bir hakka sahip olmadığı konusunda hemfikirdir. Öyle görülüyor ki bunlar yani ahlaki ve yasal haklar, farklı türden haklardır.

Bu nokta, Antinatalistlerin, kimsenin çocuk sahibi olma hakkı olmadığı yönündeki iddiasını bir bağlama oturtmamıza yardımcı olacaktır. Çağdaş bir Antinatalist filozof olan David Benatar, çocuk sahibi olmak için (kısmi/sınırlı) bir yasal hakkımız olduğunu kabul etmektedir (Benatar, 102-09). Şayet böyle değil de aksi durum olsaydı yani ürememek gibi yasal bir sorumluluğumuz olsaydı; devlet bu yükümlülüğü yerine getirmekle görevli olurdu; ki Benatar bu tür (dışarıdan devlet eliyle gibi) müdahaleleri kabul edilemez görmektedir. Bununla birlikte Benatar çocuk sahibi olmak gibi ahlaki bir hakkımız olduğunu da reddetmektedir. Dolayısıyla Antinatalizm, zorunlu olarak hiç kimsenin üreme hakkı olmadığını iddia etmek anlamına gelmemektedir. Benatar gibi daha ılımlı Antinatalizm savunucuları, ahlaken yanlış olsa dahi herkesin herkesin üremek için (kısmi/sınırlı) yasal hakkı olduğunu savunmaktadır.

Bu da bizi oldukça önemli bir soruyla karşı karşıya bırakıyor: Antinatalistler niçin üremeye ahlaken hakkımız olmadığını iddia etmektedir?

Antinatalistler Üremenin Zararlarına Odaklanmaktadır

Benatar gibi Antinatalistler üremenin ahlaki bir hak olmadığına söylemektedir çünkü ürememe yönünde ahlaki bir yükümlülüğümüz vardır ve bu da üreme hakkının olmamasını gerektirir (eğer x eylemini gerçekleştirmemek gibi ahlaki bir yükümlülüğünüz varsa, o halde bu eylemi gerçekleştirmeye ahlaken hakkınız yoktur) (Benatar, 102). Antinatalistlere göre ürememe yükümlülüğü, üremenin, dünyaya gelenlere ahlaki üreme hakkına kıyasla daha büyük zararlar vermesine dayanmaktadır.

Bu yanıt Antinatalistlerin iki katmanlı bir argüman geliştirmeleri gerektiğine işaret etmektedir. İlk olarak; üremenin dünyaya gelenlere zarar verdiği ve bu zararların (iddia edilen) ahlaki üreme hakkına kıyasla daha ağır bastığı gösterilmelidir. İkinci olarak ise (iddia edilen) üreme hakkının temeli yani onu gerekçelendiren şey tespit edilmelidir; çünkü ancak bu yapıldığı takdirde üremenin zararlarının üreme hakkının koruma/güvence altına almayı amaçladığı menfaatlerden daha ağır bastığı gösterilebilir. Bu durumda, Antinatalizm’in, üremenin her zaman için ahlaken yanlış olduğunu ve üremenin ahlaki bir hak olmadığını iddia eden cinsel üreme etiği kapsamındaki bir pozisyon olduğunu söylemek mümkündür.


Benatar, D. (2013). Better never to have been: the harm of coming into existence. Clarendon Press.


Ryan Sosna – “What Is Anti-Natalism?“, (Erişim Tarihi: 19.12.2023)

Çevirmen: Taner Beyter

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Nietzsche Hristiyanlıktan Nefret mi Ediyordu? – Luke Dunne

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü