Ateistler Doğaüstüne İnanabilir mi? – Berat Mutluhan Seferoğlu

/
1628 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Ateistlerin çoğunun doğaüstü iddialara karşı genel olarak şüpheci olduklarını görüyoruz. Hatta ateizmi tanımlarken tanıma Tanrı inancının yanı sıra diğer bütün “doğaüstü” inançların da reddini dahil edenler hiç de az değil. Ancak bu ne kadar doğru? Bir ateist, doğaüstü iddiaları doğru kabul edemez mi?

Bu soruya yanıt vermeden önce iki şeyden bahsetmem gerekiyor. İlk olarak burada sadece ateizmin Tanrı’nın varlığı ile ilgili olanlar dışındaki doğaüstü iddiaların reddini gerektirip gerektirmediği sorusuyla ilgileniyorum. Yani ateizmin asgari olarak reddedilmesini/inanılmamasını gerektirdiği şeylerin neler olduğu sorusuna yanıt arıyorum.

İkinci olarak da doğal/doğaüstü/doğal olmayan kavramlarının nasıl tanımlanmaları gerektiği sorusu hakkında kısaca bir şeyler söylemeliyim. Bazı felsefeciler doğal/doğaüstü ayrımının keyfi ve kullanışsız bir ayrım olduğunu düşünür. Çünkü neyin doğal bir varlık, özellik, ilişki vesaire olduğu sorusuna verilen tüm yanıtların çeşitli sıkıntıları bulunur (Bu tartışmayla ilgilenenler Keith Augustine’in ‘A Defense of Naturalism’ adlı yüksek lisans tezinin birinci bölümüne bakabilirler). Ben burada bu çetrefilli tartışmayı çözüme kavuşturmak yerine doğaüstü şeylerin paradigmatik örneklerinden bahsederek ateistlerin bunlara inanmalarının mümkün olup olmadığı sorusuna yanıt arayacağım. Örneğin hiçbir fiziksel nedene dayanmayan saf zihinsel varlıklar olarak ruhlar ve hiçbir fiziksel nedene/mekanizmaya sahip olmadan evrendeki fiziksel olayları etkileyebilen psişik güçler -şayet varsalar- doğaüstü kategorisine kolayca dahil edeceğimiz şeyler olurlardı. Bunu söyleyebilmek için doğal/doğaüstü ayrımını apaçık bir şekilde yapmamıza ve bütün varlıkları bu iki kategori altında değerlendirebilecek net kriterlere sahip olmamıza gerek yok.

O halde sorumuz şu olmalı: Bir ateistin ruhların ya da bahsettiğim türden psişik güçlere inanmaması gerekir mi? Her şeyden önce bir ateistin ruhlara inanamayacağı neden, pek çok ateist tarafından bile, iddia edilir? Ruhların varlığı yönünde sağlam kanıtların olmaması ya da karşıt yönde kanıtların olması nedeniyle bu şeylerin var olduklarının ateistlerce kabul edilmemesi gerektiği düşünülüyor olabilir. Ruhlar ve psişik güçler hakkındaki bu tutum bence makul olsa da ateistlerin bu nedenden dolayı doğaüstü şeylere inanamayacaklarını söylememiz gerekmez. Bunun aksini iddia edebilmemiz için doğaüstü inançlara inanmanın ateizmin tanımı tarafından dışlandığını, ateizmin tanımıyla çeliştiğini söylememiz gerekiyor. Ancak ateizmin tanımı -ateizmin bir inanç olup olmadığı yönündeki tartışmaları bir kenara bırakırsak- sadece tek bir doğaüstü varlık türüne inanmamayı gerektiriyor: Tanrı’ya. Doğaüstü inançların reddini ateizmin tanımına dahil etmemiz için ya bunu açıkça yapmamız, ya da ateizmin tanımına bu reddi gerektirdiği düşünülen bir ekleme -mesela kanıtı olmayan şeylere inanmamak gibi bir ekleme- yapılması gerekir. Ancak ateistlerin pek çoğunun -kuşkusuz- kanıta dayanmayan ve hatta irrasyonel olan inançları vardır. Bu durum söz konusu kişilerin ‘gerçek ateistler olmadıklarını’ gösterir mi? Elbette hayır. Ateistlerin bazı inançları kanıtlara dayanmasa veya irrasyonel olsa da bu söz konusu inançların ateizmle tutarsızlık gösterdiği anlamına gelmez. Ateistlerin inanamayacağı bir şeyin ateizmin tanımıyla direkt çelişmesi -yani Tanrı’nın varlığını gerektirmesi- gerekir. Yani önemli olan doğaüstü şeylerin var olması için Tanrı’nın var olmasının gerekip gerekmediğidir.

Basit bir düşünce deneyi yapalım. Diyelim ki ezeli bir maddi evren ve bu evrende ezeli, doğaüstü varlıklar olan, ruhlar var. Bu ruhlar kudret ve bilgi olarak yaklaşık insan seviyesindeler. Maddi evrende değişikliklere neden olabilmekle beraber bir evren yaratamamaktalar. Böyle bir senaryo kendi içinde tutarlı görünmektedir. Üstelik, bu senaryoya göre Tanrı diyebileceğimiz herhangi bir varlık da yoktur. Bu evrendeki ruhlar evrenin varlığının ve özelliklerinin nihai anlamda nedeni değildir. Oysa Tanrı, kendisi haricinde her şeyin -veya en azından evrenin- var olmasının nedeni olan kişisel bir varlıktır. O zaman diyebiliriz ki ateizm, direkt olarak doğaüstünün reddini gerektirmez. Tanrı var olmasa bile doğaüstü şeylerin var olmaları en azından mantıken mümkün görünmektedir. Tanrı’nın olmadığı bir evrende ateizm doğru olurdu. O halde ateizm doğruyken doğaüstü varlıkların olması mümkünse ateizm doğaüstü varlıkların reddini gerektirmemeli.

Bu sonucun anlaşılması önemlidir. Çünkü pek çok ateist, ateist olmalarının ardından natüralizmi/doğalcılığı -yani sadece doğal şeylerin var olduğunu ve hiçbir doğaüstü şeyin olmadığını iddia eden görüşü- sanki ateizmle aynı paketin içinde gelmiş gibi kabul ederler. Halbuki natüralizmin ateizmin doğru olmasını gerektirmesi nedeniyle natüralizmin temellendirilmesi ateizmin temellendirilmesini dolaylı yoldan sağlasa da tam tersi söz konusu değildir. Yani natüralizm ateizmden ayrı olarak temellendirilmeye muhtaçtır. Bu, aynı zamanda Tanrı’nın varlığı lehindeki bazı argümanları savunan teistler açısından da dikkate değer bazı sonuçlar doğurur. Tanrı’nın varlığı lehindeki en ilginç argümanlardan bazıları, doğaüstü fenomenlerden yola çıkarak (cinler, melekler, medyumlar, paranormal olaylar vb.) Tanrı’nın varlığına ulaşmaya çalışır. Ancak ateizmin doğaüstü inançlarla uyumlu olduğu doğruysa Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için doğaüstünü kanıtlamak yeterli olamaz. Teistler, kanıtladıklarını düşündükleri doğaüstü fenomenlerin aynı zamanda teistik bir Tanrı’ya işaret ettiğini -en azından söz konusu fenomenlerin Tanrı’nın varlığını daha muhtemel kıldığını- göstermek zorundadırlar.

Bu sonuç, elbette ateistlerin ruhlara ve diğer doğaüstü şeylere inandıkları anlamına gelmiyor. Çoğu ateist Tanrı’ya inanmamak için sahip olduklarına benzer gerekçelerin onları doğaüstüne de inanmamak konusunda haklı çıkardığını düşünür. Bu doğru da olabilir. Ben bu yazıda sadece ateizmin kapsamının daha doğru bir şekilde belirlenmesi halinde ateizmin natüralizmi gerektirmediğini ve Tanrı inancı dışındaki pek çok doğaüstü inançla uyumlu olduğunu göstermek istedim. Bu yazının yazarı olarak natüralizmin mevcut alternatifler arasında hem bilimsel hem de felsefi açıdan en güçlü görüş olduğuna inanıyorum. Yani ateizmden daha spesifik bir görüşü savunuyorum. Teizmle beraber doğaüstücülüğün her çeşidine karşı çıkıyorum.

Umarım bu yazı pek çok ateiste kabul ettikleri görüşün salt ateizmin ötesine geçmiş, daha kapsamlı ontolojik iddialarda bulunan natüralizm olduğunu göstermiştir. Ateizmin ‘mütevazı’ tanımlarını kullanan pek çok ateistin kendi felsefi görüşlerinin farkında olmadıklarını ve ateizme nazaran savunulması çok daha zor olan natüralizmi benimsemeleri nedeniyle kendilerini güç bir pozisyona ittiklerini düşünüyorum. Bu ateistlerin ya natüralizmin doğru olduğu yönündeki iddiadan vazgeçmeleri, ya da ateizmin yanı sıra benimsedikleri natüralist görüşü de bilimsel/felsefi argümanlarla gerekçelendirmeleri gerekir.

Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde lisans eğitimine devam etmektedir. Başta metafizik ve din felsefesi olmak üzere felsefenin çoğu alanıyla ilgilenir. Felsefe dışındaki ilgi alanları evrimsel psikoloji, metal müzik ve RPG oyunlarıdır.

3 Yorum

  1. Naturalizm doğaüstuculuge oranla nasıl daha bilimsel olabilir ki? Bilim doğaüstü hakkında konuşabilir mi ki onu reddetsin ve onu başka bir kuramdan daha az kabul edilebilir kilsin? Bu makalede popülist bir saçmalığın tekrarını görüyoruz.

    • Bir felsefecinin cümlelerini literal anlamıyla yorumladığında bir felsefecinin yapamayacağı kadar basit bir hata görüyorsan o cümleyi principle of charity ile yorumlaman gerekir. Böyle yorumladığında ilgili cümle açıkça bazı bilimsel bulgularımızın gayri natüralistik görüşleri savunmayı zorlaştırdığı imasını görebilirsin.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Zamanın Bir Başlangıcı Olmalı mıdır? – Zikri Yavuz

Sonraki Gönderi

Facebook Aldatmacası: Kim, Nasıl, Niye? – Talha Gülmez

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü