Beş Önemli Eseriyle Karl Marx – Scott Mclaughlan

/
1108 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Karl Marx, “hiçbir peygamberin sakalsız başarılı olamayacağını” iddia etti. Kapitalizmi “vampir” şeklinde tasvir etti ve başka bir yerde de “artık değere olan kurt adam açlığıyla [kapitalizmin], sadece ahlaki sınırları değil, aynı zamanda iş gününün azami fiziksel sınırlarını da ihlal ettiğini” öne sürdü. Herkes Karl Marx’ı, Marksizm’i ve Marksistleri duymuştur. Ancak çok az kişi Marx’ın çalışmalarını okumuştur. Kilit fikirlerine dair temel bir anlayış, en önemli beş eserine kısa bir girişle elde edilebilir.

Marx’ın Yabancılaşma Teorisi: 1844 El Yazmaları

Aynı zamanda Paris El Yazmaları veya 1844 El Yazmaları olarak da bilinen 1844 Ekonomik ve Felsefi El Yazmaları, Marx tarafından 1844 yazında yazılmış dokuz not defterinin derlemesinden oluşur. Aslında basılmalarını amaçlasa da sonradan başka projelere yöneldi. 1844 El Yazmaları 1932 yılında nihayetinde düzenlenip basıldı.

El yazmaları, Marx’ın siyasal iktisat eleştirisinin başlangıç noktası olsa da bölük pörçüklerdir ve birbirleriyle çok da iyi bağlantılı değillerdir. O dönemde okuduğu siyasal iktisatçılardan alıntılardan oluşur. Fakat aynı zamanda kendi düşünceleri ve eleştirel analizleriyle dolulardır. Bu esas fikirler arasında da Marx’ın yabancılaşma kavramı vardır.

Karl Marx, sanatkarlığın ve yaratıcılığın bizi insan yapan şeyler olduğuna inanıyordu. Diğer yandansa kapitalist çalışma biçimi, işçiyi fazlasıyla sınırlar ve nihayetinde yok eder. Marx’a göre fabrika emek sistemi, işçiyi kendi emeğinden yabancılaştırır ve bir makinedeki çark olarak alır.

Marx’a göre işçinin kendi emeğinden yabancılaşması, kapitalizmin değiştirilemez bir olgusudur. Kapitalist üretim biçiminde, “emeğin, işçinin dışında olduğunu” iddia eder ve dolayısıyla da işçiyi doğaya, kendisine ve diğerlerine yabancılaştırır. Marx’a göre insanlar, yaratıcı varlıklardır; yaratıcı emek, “tür varlık”larının[1] merkezindedir.

Kapitalist üretim biçiminde Marx, insanın “kendisini olumlamadığını ancak yadsıdığını, mutlu değil mutsuz hissettiğini, fiziksel ve zihinsel enerjisini özgürce geliştirmediğini ancak bedeninin çürüttüğünü ve zihnini mahvettiğini” öne sürer. Tür varlığından yabancılaşmış insan, sadece meta üretmek için çalışarak ve kendi fiziksel ihtiyaçlarını karşılama dürtüsü altında bir hayvan seviyesine indirgenir.

Din Üzerine Marx: Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi

Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi’nin giriş bölümü, Karl Marx ve Arnold Ruge’un radikal Paris gazetesi Deutsch-Franzosische Jahrbücher’de 1844 yılında yayınlanmıştır. 1844 El Yazmaları gibi bu kısa yazı da burjuva toplumunun geniş kapsamlı bir eleştirisini sunmaktadır. Önemli olarak, Marx’ın şimdilerde ünlü olan din analizinin genel hatlarını ortaya koyduğudur denemedir.

Marx’ın Jahrbücher’deki giriş denemesi, din sorusuna yöneltilmiş bir dizisi yazısından biriydi. Ancak Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, konu üzerine en çok bilinen söz olan “din, toplumların afyonudur” sözünü de barındırır.

Yine de bu ünlü öbeği tek başına almak, Marx’ın gerçekten dediği şeyi yanlış temsil etmektir. İlk olarak, 1843’te, afyon bir ilaçtı, rahatlatıcıydı ve ağrı kesiciydi. Bugün “uyuşturucu” terimiyle bağdaştırdığımız, sokaklarda satılan uyuşturucu değildi. Bu anlamda, Marx’ın ünlü nüktesi, afyonun toplumsal işlevini ve dolayısıyla da dini meşru bir toplumsal fenomen olarak tanıdı.

Marx, dinin “toplumların afyonu” olduğunu yazmadan önce dinin “ezilen yaratığın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz durumların ruhu” olduğunu iddia etti. Dolayısıyla dini öylece, düşünmeden yok saymıyordu. Ne de inançlı insanların eroinman olduklarını söylüyordu. Dini anlamak için kişinin, dinin ortaya çıkışına sebep olan toplumsal şartları anlaması gerektiğini söylüyordu.

Karl Marx, Tanrı’nın insanları değil, insanların Tanrı’yı yarattığına inanıyordu. Dolayısıyla, dine olan eleştirisi, dünyanın ve toplumsal sorunların bir eleştirisiydi. Marx’a göre tarihin doğrudan görevi, dini özgürleşme ve siyasi özgürleşme çağrılarını insanın özgürleşmesi amacıyla bir hareket halinde birleştirmekti.

Marx’ın Başyapıtı: Kapital, Cilt 1

Das Kapital: Kritik der politischen Oekonomie ilk olarak 1867’de basıldı. Marx’ın yaşadığı sürede basılan tek büyük teorik çalışmasıydı. İngilizce’de Capital, Volume I (Türkçede de Kapital’in ilk cildi) olarak daha iyi bilinen kitabın, kapitalizmle ilgili söylediği birçok şey vardır. Yine de kapitalizmin günlük hayatta nasıl işlediğini tarif etmez. Bunun yerine, kapitalizmin “hareket kanunları”nın soyut bir çalışmasıdır.

Karl Marx, büyük bir edebi kişilikti ve Kapital de Dante’nin Inferno’suna, Balzac’a ve Shakespeare’e göndermelerle doludur. Kapital, vampirlerden ve kurt adamlardan bahseder, dönemin önemli kişiliklerini taşlar ve Marx’ın diyalektik metodunu zekice sergiler. Bununla birlikte, kitabın yapısını takip etmek biraz zordur.

Marx’ın kendisi de Fransızca baskının ön sözünde, ilk birkaç bölümün en özverili okuyucuyu bile zorlayacağını kabul etmiştir. Yine de Marx’a göre Das Kapital, yeni bir ekonomi politik bilimini temsil ediyordu. Metotlarını gerekçelendirerek şöyle yazdı: “Bilime giden rahat bir yol yoktur ve sadece dik yollarının yorucu tırmanışlarından korkmayanların bilimin parlak zirvelerine ulaşma şansı vardır.”

Marx’ın metodu oldukça orijinaldir. İlk olarak, soyutlamalar seviyesine yükselmeden ve gözlemlerine dayalı temel kavramsal fikirler oluşturmadan önce “yerde” gözlemler sunar. Marx daha sonra bu soyut fikirleri yüzey seviyesine indirerek “yerde” gördüğü gerçekliği açıklar.

Kitabın birinci amacı, kapitalist üretim biçiminin aslında nasıl çalıştığına ışık tutmaktır. Marx, kapitalist üretim biçiminin gelişimini yöneten hareket yasalarını ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Bu da pratikte, kapitalist üretim biçiminin saf bir halde bir soyutlama olarak incelendiği anlamına geliyordu.

Kapital’in ilk cildi bir yetenek gösterisi. Metalardan, değişimden ve paradan emek sürecine ve “artı(k) değer”in üretimine, iş gününe, “sermaye birikimi”ne ve “ilkel birikim”in sırrına kadar birçok konuyu kapsar. Das Kapital, Karl Marx’ın başyapıtıdır.

Marx’ın Hareket Çağrısı: Komünist Manifesto

“Komünist Parti Manifestosu,” Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından, yaklaşan devrim beklentisiyle yazılmıştır. Aslen 1848’de basılan küçük kitapçık Komünist Manifesto, Marx’ın eylem odaklı siyasi düşüncesini anlamak için klasik bir metindir. Kitap; radikal, tartışmacı ve kısa. Hepsinin ötesinde, Manifesto siyasi bir metin.

Marksist teorinin en temel hali, Manifesto’nun okuyucusuna açık, tutarlı bir nesirde sunulur. Burjuvazi (kapitalist sınıf) ve proletarya (mülksüzleştirilmiş ve işçi sınıflar) açık ve karşıt güçler olarak açıklanır. Önemli olarak Marx, kapitalizmin kendi doğası ve mantığı gereği, kendi eksenine maddi kaynaklar ve emek getirmek ve yeniden üretimini sağlamak için sürekli tüm dünyaya genişlemesi gerektiğini gösterir.

Dahası, Manifesto kapitalist topluma can veren iki temel çelişkiyi de öne çıkarır. Bir yanda, işçi sınıflar zenginlik üretirken kapitalist sınıflar bu zenginliğe el koyar. Diğer yanda ise işçi sınıfı tarafından üretilen zenginliğin hacmindeki muazzam büyüme, işçi sınıflarının hızlanan yoksullaşmaları ile ilişkilidir. Basitçe, zengin daha da zenginleşirken fakir daha da fakirleşir.

Marx ve Engels, burjuvazinin “tarihteki devrimci rolü”nü detaylandırır. Kapitalist üretimin devasa güçlerinin, “Mısır piramitlerini, Roma su kemerlerini ve Gotik katedrallerini” fazlasıyla aştığını öne sürerler. Manifesto, burjuvazinin eşsiz bir biçimde insan faaliyetinin neler başarabileceğini gösterdiğini iddia eder. Ancak Marx ve Engels’in vizyonu, proletaryanın da devrimci bir sınıf olacağıdır.

Bu anlamda, Manifesto’nun ana iddiası, burjuvazinin bilfiil “kendi mezar kazıcılarını ürettiği”dir. Endüstrinin yoğunlaşması ve büyümesi ile proleter işçiler ne kadar çok bir araya gelirse devrimci bir birliktelik için kapasiteleri de o kadar çok olur. Marx, “bütün ülkelerin işçileri”nin “zincirleri dışında kaybedecek bir şeyleri” olmadığını söyler. Aynı zamanda da “kazanacak bir dünyaları vardır.”

Karl Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i

Manifesto’nun önemine rağmen Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i, Marx’ın en önemli politik eseridir ancak aynı zamanda da en az okunan eserlerindendir. “Brumaire” bir tarihe işaret eder: 2 Aralık 1851. Bu, “gülünç ve bayağı” Louis Bonaparte’ın, III.  Napoléon olarak Fransa’nın ilk başkanı olmak üzere diktatörlüğü ele geçirdiği tarihtir.

Kitap, bir devrim ve karşı devrim hikayesidir. Bir Fransız siyasi tarihi çalışmasıdır ancak aynı zamanda da bir politik analiz çalışmasıdır. Metin, tiyatral metaforla, parodiyle ve iğneli nüktelerle dolu olarak kendi başına bir edebi harikadır. Politik sahnenin yüksek dramasının namlı bir açıklaması olan 18. Brumaire, Karl Marx’ın en zekice gözlemlerinden bazılarını içermektedir.

Özellikle de şu ünlü görüşü: “[İ]nsanlar kendi tarihlerini yaparlar. Ancak diledikleri gibi yapmazlar; kendilerinin seçtikleri şartlar altında değil, zaten var olan şartlar altında yaparlar.” Buna dayanarak Marx, şunu öne sürdü: “Bütün ölü kuşakların gelenekleri, yaşayanların beynine bir kâbus gibi çöker.”

18. Brumaire, yaklaşan sosyal devrimin, “geçmişin şiiri”ne dayanmaktansa kendi siyasi dilini oluşturması gerektiğini söyler. Dolayısıyla, kitap, debrimci beklendiler hakkında bir açıklama olduğu kadar tarihsel metodun bir ifadesidir de. Metin, en iyi haliyle, sermayenin ve sınıfın nesnel yapılarının bir sonuca varıncaya kadar savaştıklarını ve sınıf çıkarlarının sembolizm ve dil aracılığıyla nasıl temsil edildiğini tartışıyor.

Önemli olarak, 18. Brumaire, burjuvazi ve proletarya arasındaki büyük mücadelenin gerçekte asla kendini çıplak, saf bir biçimde ortaya koymadığını gösteriyor. Metin, günlük siyasetin anlaşılması için kişinin, görünenin ötesine bakıp siyasi gerçekliği şekillendiren sınıf etkisini açığa çıkarması gerektiğini gösterdiği için Marx’ın en önemli eserlerinden biridir.


[1] “Tür varlığı” (bazen “varlık türü” veya “tür özü” olarak da çevrilir; İng. “species being”; Alm. “Gattungswesen”), Marx’ın, insanların doğayı ve kendi doğalarını oluşturma ve şekillendirme yeteneğini vurgulamak amacıyla, aslen “insan doğası” kavramı yerine kullandığı bir terimdir.


Scott Mclaughlan – “Karl Marx in 5 Important Works“, (Erişim Tarihi: 14.09.2022)

Çevirmen: Çağan Fırtına

TOBB Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı'nı tamamladı, şu an ODTÜ İngiliz Edebiyatı yüksek lisans öğrencisidir. 18. yüzyıldan günümüze İngiliz edebiyatı en büyük tutkularından. Sosyoloji, psikoloji ve siyaset felsefesi ile akademik olarak ilgili. Orta seviye Almanca bilgisine sahip.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Diğer Zihinler – Anita Avramides (Stanford Encyclopedia of Philosophy)

Sonraki Gönderi

Etikçinin Alet Çantası: Kant’ın Kategorik Buyruğu – Amanda Adie

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü