Camus’nun Absürdizm’i: Sisifos Söyleni – Erik Van Aken

///
3974 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Gerçekten önemli olan bir tek felsefi problem vardır; intihar. Hayatın yaşanmaya değer olup olmadığı konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. Albert Camus

“İntihar etmeli miyim?” sorusunun, felsefedeki temel soru olduğunu söylemek küstahça görünebilir. Fakat intihar meselesi, Camus’nun başlıca insan sorunu olarak gördüğü şeye dayanır; yani: Hayatımızın bütünüyle absürt olduğu düşüncesi. Bu yazı, Camus’nun 1942 tarihli Sisifos Söyleni’nde yer alan absürt kavramının kökeni ve sonuçlarını özetleyecektir. [1]

1. Absürt ve Onun Kökeni

Elbette ki saçma diyebileceğimiz birçok şey vardır: yersiz bir şaka, çirkin bir ifade veya bir kot pantolonun fiyatı. Fakat bunlar Camus’nun “absürt” derken kastettiği şeyler değildir. Camus için absürt, iki şeyin birleşiminden oluşur: Dünyanın olmasını istediğimiz hali ile gerçekte olduğu hali.

Dünyanın olmasını istediğimiz hali, adil ve insaflı olan insan doğasının bir parçası gibi görünüyor. İşte tam da bu yüzden dünyanın adil ve insaflı olmasını istiyoruz: Kötülüğün cezalandırılmasını ve erdemliliğin ödüllendirilmesini istiyoruz. Ayrıca niçin iyi insanların başına kötü şeyler kötü insanların başına iyi şeyler geldiğini, niçin burada olduğumuzu, akıbetimizin ne olacağını, her şeyin ne anlama geldiğini anlamak isteriz.

Gerçekte olanların ne olduğuna gelince ise; kötülükler cezalandırılmaz iyilikler ödüllendirilmez, kötü insanlar iyi şeyler yaşar iyi insanlara kötü şeyler olur ve tüm bunları anlayamayız. Evet anlamlandıramayız; Camus’a göre nasıl anlamlandırmamız gerektiğini bile anlayamayız.

Camus’un absürt(lük) anlayışının hem metafiziksel hem de epistemolojik yönleri vardır. Metafizik bir tez olarak absürt; insan zihni ile kayıtsız bir evren arasındaki karşı karşıya geliştir: Var olan, “arzulayan (isteyen) zihin ile onu hayal kırıklığına uğratan dünya”dır (50). Epistemolojik bir tez olarak ise absürt; anlama arzumuz ile bilgi ve anlayışımızın temel sınırlarını vurgular.

2. Absürtün Kaçınılmazlığı

Temel insan problemini teşhis ettikten sonra, Camus, yüzünü bu teşhisin seyri ve sonuçlarına çevirir: Yani, absürt ile yüz yüzeyken yaşayıp yaşamayacağımız ve nasıl yaşayacağımızı belirlemeye.

Sisifos Söyleni, her şeyden evvel bir varoluşçuluk eleştirisidir. Özellikle Kierkegaard, Jaspers ve Heidegger gibi düşünürlerin Tanrı’ya veya aşkın olana başvurarak saçmalığın üstesinden gelme girişimlerine yönelik bir eleştiri. Camus, söz konusu bu düşünürlerin, hayatın bir şekilde absürt olduğunu kabul ettiklerini fakat, aynı zamanda bu absürtlüğe dair bir çözüm önererek de kendileriyle çeliştiğini savunur. (çünkü böyle yaparlarsa hayat saçma değildir demektir)

Mesela, özündeki anlam eksikliği sebebiyle Kierkegaard hayatı son derece absürt bulur. Tanrı inancının nihayetinde kişinin hayatına anlam kazandıracağını ileri sürer ve “bir inanç sıçraması” yapmamızı teklif eder. Camus ise, varoluşçuların, “kendilerini ezen şeyi tanrılaştırdıklarını ve kendilerini zayıflatan şeyde umuda tutunmak için sebep bulduklarını” iddia ederek bu kaçış biçimine karşı çıkıyor (24).

Camus, aşkın itirazları da reddeder; onun için absürt; “bizim ile dünya arasındaki (boşanma veya) boşluk’tur”, kaçınılmaz insan halini temsil eder. Görüldüğü gibi; Camus, suni bir dindarlık umudu yerine keskin bir absürt farkındalığı ve bir tür isyan tavsiye etmektedir.

3. Absürtlük ve Mutluluk: Sisifos Söyleni

Yunan mitolojisinde Sisifos; tanrılar tarafından kocaman bir kayayı bir dağdan yukarı itmek, bunu yaparken de kayanın sürekli aşağı doğru yuvarlanması izlemek ve bu görevi sonsuza kadar tekrar etmek gibi anlamsız bir işi yapmaya mahkûm edilmişti.

Bütünüyle alelade, abes ve saçma işlerle dolu bir hayat olarak Sisifos’un durumu, kendi yaşamlarımızda karşılaştığımız boşunalığı (ve absürtlüğü) göstermek içindir. Camus, bir kişinin hayatının alelade bir rutine dönüşebileceğini ileri sürüyor:

Sabahleyin kalkmak, tramvaya binmek, büroda ya da fabrikada dört saat çalışmak, yemek, tramvay, dört saat daha çalışma, yemek, uyku ve pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi hep aynı ritim üzere… (Camus A. , Sisifos Söyleni, 2013, s. 24)

Buna rağmen Camus için Sisifos’luk acınak bir şey değildir: Sisifos, absürdlükle yüz yüze yaşamayı seçtiği için “absürt kahramanı” temsil etmektedir. Bu “yaşamayı seçiş” bir farkındalık ve bilinç meselesidir; çünkü Sisifos tutum ve tavrı sayesinde kendisini bu mahkumiyetten kurtarabilir ve mevcut durumunda herhangi bir değişiklik yapmadan onun üstesinden gelebilir. Sisifos, mahkumiyetinin tam anlamıyla farkındadır: Tanrılar tarafından ona dayatılan bu kader ve varoluşun mutlak (ve kaçınılmaz) boşunalığının tümüyle bilincindedir. Fakat tutkusu, özgürlüğü ve isyanı Sisifos’u, onu, onu ezmeyi amaçlayan mahkumiyetten daha güçlü kılar.

Biraz tuhaf görünse bile Camus, Sisifos’un mutlu olduğunu söyler. Sisifos, kayasını iterek yani “kendi işini” yaparak (123) var olmaktan keyif almaktadır. Belki de elindeki kaya ile dağa tırmanmak zamanla iyi bir hale gelir: Belki de, bir zamanlar kayanın ağırlığı altında gerilen kaslar şimdi onu daha kolay tutuyordur; belki de, kaya o kadar zarif ve incelikli bir şekilde yukarı doğru hareket ediyordur ki, onu itme eylemi bir sanat eserine dönüşmüştür.

Sisyphus özgürlüğü sayesinde tanrılara karşı isyandadır ve farkında olduğu tutkulu bir yaşam ile tanrıların anlamsız mahkumiyetine direnmektedir. Kaya, dağ, gökyüzü ve toprak artık ona aittir ve onun dünyasıdır. Sisifos’un mevcut durumunu değiştirmek için hiçbir umudu yoktur, fakat buna rağmen kendisine verilen ve elinde olan her şeyi kullanmaktadır.

4. Sonuç

Camus’un “İntihar etmeli miyiz?” sorusuna verdiği cevap “hayır”dır. Camus absürtlüğe direnmemiz ve kendimizi suni/sahte umutlara teslim etmemiz gerektiği konusunda ısrarcıdır. Nihayetinde bir anlamı olmasa dahi hayatın yaşanabilir olduğunu savunur.

Hayatlarımızı, absürdün sonuçları olarak “tutku”, “özgürlük” ve “isyan”la yaşamayı seçmek bize kalmıştır. Veyahut ya yanlış bir ümide teslim oluyoruzdur ya da hiç yaşamamayı seçiyoruzdur. Tutkularımızı ve saçma özgürlüğümüzü kucaklayıp yani, bize verilmiş olan her şeyi kullanma arzusuyla dünyaya atılabiliriz.

Absürtlüğe yola açan metafiziksel ve epistemolojik gerilimle asla barıştıramasak ve uzlaştıramazsak dahi; nihayetinde asıl “amacın” “yaşamak” olduğunu unutmamalıyız (65).

Notlar

[1] Sisifos Söyleni’nden başka alıntılar da yapacak ve bunları metinde belirteceğiz. İlk alıntı 3. sayfada yer alır.


*The Myth of Sisyphus’u “Sisifos Miti” veya “Sisifos Efsanesi” yerine Türkçe yazında, özellikle de edebiyatta, yaygın kullanım olan “Sisifos Söyleni” olarak çevirdik.


Erik Van Aken– “Camus on the Absurd: The Myth of Sisyphus“, Erişim Tarihi: 05.05.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

1 Yorum

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Ahlak Felsefesi Açısından Bir Vejetaryenlik Savunusu: Vejetaryenizmi, Etik Olarak Nasıl Temellendiririz? – Taner Beyter

Sonraki Gönderi

Etik ve Mutlak Yoksulluk: Peter Singer ve Efektif Altruizm – Brandon Boesch

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü