/

Carnap’a Karşı Heidegger: Hiçlik Metafiziği – Roy Sorensen

Sessizliğin sesini işitmek

Heidegger ve Carnap’ın meşhur tartışması, metafiziğin gerçek bir anlam taşıyıp taşımadığı veya tamamen anlamsız bir saçmalık olup olmadığı sorusu etrafında şekillenmiştir. Carnap, metafizikçileri “müzikal yeteneği olmayan müzisyenler” olarak nitelendirmiş ve bilimin tüm anlamlı soruların yanıtlarını bize verebileceğini öne sürmüştür. Öte yandan, Roy Sorensen; Heidegger’in, neden hiçbir şey yerine bir şeyler olduğu ve sessizliğin bize ‘hiçbir şeyin’ doğası hakkında ne öğretebileceği gibi en derin sorularımızdan bazılarını cevaplamak için metafiziğin gerekli olduğu konusunda ısrar ettiğini yazmıştır.

Martin Heidegger, 1932’deki ‘Metafizik Nedir?’ isimli açılış konuşmasını şu soruyla tamamlar: “Neden hiçbir şey yerine bir şeyler vardır?” Kısa bir sessizlik olur.  Profesör Heidegger’ın dinleyicileri sessizliği işitti mi? Yoksa hiçbir şey işitmediler mi? Mantıksal pozitivist olan Rudolph Carnap, döneminin fizikçilerine uyarak bu sorulara şöyle bir cevap getiriyor: Biz yalnızca sesi işitiriz. Sessizlik sesin yokluğudur. Bu yüzden kimse sessizliği işitemez. Martin Heidegger’a göre ise fizik metafiziğe riayet etmelidir. Metafizik, bir varlık envanterinin ötesine geçer. Evrenin tam bir tanımı sonu gerektirir: Daha da ötesi yoktur. İşte bu son, metafiziğin başlangıcıdır.

İngilizce konuşan herkes “be (var olmak)” fiilinin nasıl kullanılacağını bilir. Bu nedenle bir dil bilgisi uzmanı onun günlük kullanımına özen gösterir. Var olan tüm insanlar varlığı bilirler. Bu yüzden, bir metafizikçi var olmanın günlük deneyimine özel bir önem atfeder.

Kara Orman’daki kış kulübesinde, Heidegger sessizliğin tadını çıkarmaktadır. Aldığı zevk sadece işitmeden kurtulmanın getirdiği rahatlama ile sınırlı değildir. Kar ve yalnızlık sayesinde Heidegger hiçliği işitir.

Sessizliğin sesi yoktur. Hiçliğin kendisini örten bir görünüm perdesi yoktur. Sessizliği işitmek hiçliğin doğrudan algılanmasıdır.

Sessizlik tek kulakla işitilebilir. Fakat Heidegger iki kulakla tek bir sessizliği işitir. Heidegger’ın konuşmasının sonundaki sessizlik ise yüzlerce kulak tarafından işitildi. Dinleyiciler kadar sessizlik yerine, herkes tarafından işitilen tek bir sessizlik vardır.

Sosyal sessizliğin ölçeği daha da artırılabilir.  Papa II. John, 2 Nisan 2005’te saat 21.37’de öldü. Tam olarak bir yıl sonra Polonya’da ulusal bir saygı duruşu gerçekleştirildi. Ülke genelinde aynı sessizlik işitildi. Aynı zamanda bir karanlık anı da yaşandı. Mumlar söndüğünde gece çökmüştü. Işığın yokluğunun bir görüntüsü vardır: KARANLIK. Buna karşılık, sessizliğin sesi yoktur. Hiçliğin kendisini örten bir görünüm perdesi yoktur. Sessizliği işitmek hiçliğin doğrudan algılanmasıdır.

Heidegger’ın öğretmeni Edmund Husserl’a ders veren Franz Brentano’nun iddiaları kasıtlı/niyetli zihinsel durumların her zaman geçişli olduğunu yönündeydi. Düşündüğün vakit her daim bir şeyi düşünürsün. İşittiğin vakit her daim işittiğin bir şey vardır. Eğer sessizliği işitiyorsan işittiğin şeyin bir hiçlik olması mı gerekiyor?

Brentano’nun kasıtlılık/niyetlilik ilkesini eleştirenler yokluğun bir algı nesnesi olabileceğini reddederler. Onlara göre, işitmek saymak gibidir. Genellikle sayılan bir şeyler vardır. Ancak bazen geçişsiz olarak sayarız. Bir öğrenci, Almanca sayıları doğru sırayla sıralayarak Almanca sayabildiğini gösterir: eins, zwei, drei, . . .

Ama kaç sessizliğin işitildiğini saymayız. ‘The Joke’ adlı eseri düşünün (Joseph Haydn’ın Mi bemol Yaylı Çalgılar Dörtlüsü, Op. 33 No. 2). Müzik durur. Seyirci alkışlamaya başlar. Fakat tam bu esnada beste devam eder. Ne kadar garip! Birkaç yanlış sonun ardından, izleyiciler müzisyenlerin şaka yaptığını fark ederek gülmeye başlar. Çoğu dinleyici sessizliklerin sayısının izini kaybeder. Ancak müzisyenler performanslarını koordine edebilmek için sessizlikleri saymak zorundadır. Arızalı bir işitme cihazı olan bir kişi, kaç kez işitemediğini sayabilirken sessizliklerin sayısını aklında tutamayabilir. Sağır bir kişi ise sessizliği işitemez.

Heidegger, kararlılıkla Brentano’nun ilkesini benimser. Belirli bir korku ile “serbest dolaşan” kaygı arasındaki fark, kaygının görünürdeki amaçsızlığı değildir. Kaygı —hiçliğe— yöneliktir. Hayatınız, yaşam öncesi geçmişiniz ile yaşam sonrası geleceğinizdeki hiçlikler arasında bir sandviç haline getirilmiştir. O sandviçin içinde başka hiçlik grupları da vardır—hayatınızın İsviçre peynirindeki düzensiz delikler. Bu küçük hiçlikler duyular için erişilebilirdir. Deliklere dokunulabilir bile. Yalnızlık, nostalji, Hiçliğe kadar sayarak gider bu. Ayrıca Hiçliğe kadar geri sayım yapmak da mümkündür. ‘Varlık ve Zaman’da Heidegger her şeyi zamanın içine yerleştirir. Zaman içinde olan herhangi bir şeyin o zamanda—veya herhangi bir zamanda—var olması bir zorunluluk değildir. Bu nedenle varlıkların tamamen yokluğu da mümkündür.

Rudolph Carnap,  ‘Varlık ve Zaman’ı yeni ünlenen yazarıyla tartıştı. Ortak bir zeminleri vardı: cevapların deneyimle açıklanması gerekiyordu. Heidegger ve Carnap, epistemolojik soruların çoğunun bu gereksinimi karşılamadığı konusunda hemfikirdiler. İkisi de ‘Dış dünyayı nasıl kanıtlayabiliriz?’ ve ‘Başka zihinlerin olduğunu nasıl bilebilirim?’ sorularını sözde sorular olarak nitelendirerek görmezden geldiler.

Carnap ‘Metafizik Nedir?’i okuduktan sonra, hiçliklerden Hiçliğe kurulan herhangi bir köprüyü hiçbir yerden Hiçbir yere kurulan bir köprüyle bir tuttu.

Heidegger ve Carnap neyin deneyim sayılacağı konusunda hemfikir değildi. Carnap, deneyim ile deneyimden elde edilen çıkarımlar arasındaki farkın üzerinde durmuştur. İnsan müziği işitir, müzisyenleri değil. Müzisyenlere ilişkin çıkarımlara işitsel duyular aracılığıyla varılır. Aynı zamanda duyu verilerinin yokluğu sebebiyle de birtakım çıkarımlarda bulunuruz. Sesi işitemediğimizde bu başarısızlığı sesin yokluğuna bağlarız. Deneyimlerimlerden bahsederken ‘Şu an için bana öyle geliyor ki______’ formatına sadık kalınmalıdır. Bu formatta iletilen bilgi herhangi bir çıkarıma dayanmaz (örneğin, seyirciden birinin işitsel duyuma dayanarak silah duyduğunu bildirmesi gibi). Hata yapmanın tek yolu çıkarım yapmaktır. Bu nedenle, belirlenen format çerçevesinde verilen ifadeler, dünyaya ilişkin tüm bilgiler için aksiyom görevi görecek kesinliğe sahiptir.

‘Metafizik Nedir?’i okuduktan sonra Carnap, hiçliklerden Hiçliğe kurulan herhangi bir köprüyü hiçbir yerden Hiçbir yere kurulan bir köprüyle bir tuttu. ‘Hiçbir şey’, ‘her şey’ ve olumsuzluğun birlikte kullanılmasıyla tanımlanabilir: ‘Hiçbir şey işitildi’ demek ‘Her şey işitilmedi’ demekle aynı anlamına gelir. ‘Hiçbir şey’ yalnızca bir niceleyicidir ve bu nedenle hiçbir şeye atıfta bulunmaz. Sessizliği işitmek, hiçbir şeyi işitmemek değildir. Heidegger, temsilin yokluğunu yokluğun temsili sanmaktadır.

Carnap’ın birçok fizikçi meslektaşı, hiçbir şeyin doğrulamasının olamayacağı konusunda hemfikirdi. Carnap, 1932’de Heidegger’i eleştirmek üzere “Metafiziği Aşmak”ı yazdığında da bu düşünceyi sürdürdü. Carnap, kesinlikle Heidegger’ın ‘Neden hiçbir şey yerine bir şeyler vardır?’ sorusuna yanlış bir cevap verdiğini iddia etmez. Zira Carnap’a göre, ortada bir soru bile yoktur.

Soru, doğrudan yanıtlarından birini (minimal ancak eksiksiz bir yanıtı) doğrulama isteğidir. Soru soran kişi olası tüm doğrudan yanıtları sergiler ve buyurur: Doğru olanı seçin! Neden sorusu için olası cevaplar nedenlerdir. ‘Güneş neden var?’ sorusunun doğru açıklaması nükleer füzyona uğrayacak kadar büyük bir cisme dönüşen bir gaz bulutunun varlığıdır—bu gaz bulutundan kalan bir miktar artık madde ise gezegenleri oluşturmuştur. Fakat aynı açıklama ‘Neden hiçbir şey yerine bir şeyler vardır?’ sorusuna getirilemez. Bu kapsamlı neden sorusu, bir şeyin neden başka bir şey açısından var olduğunu açıklamamıza izin vermez. Böylece, Carnap—tıpkı tüm metafizik “soruları” gibi—“felsefenin temel sorusunun” da bir soru olmadığı sonucuna varmaktadır.

Çoğu metafizikçi, Carnap’ın anlam doğrulama kriterini sorgulamaktan kaçınmazlar: bir ifade, ancak ve ancak deneyim veya hesaplama yoluyla doğrulanabilirse anlamlıdır. Bir ifadenin yalnızca çeşitli diğer ifadelerle birleştirildiğinde bir tahmin ima ettiğinin söylenmesine itiraz ederler. Bu bütüncülük her ifadeyi deneyimden uzaklaştırır.

Doğrulama kriterini kabul edenler bile deneyimin ‘Ölümden sonra deneyimler vardır’ ifadesini doğrulayıp doğrulayamayacağı konusunda hemfikir değildiler. Viyana Çevresi’nin lideri Moritz Schlick şunları yazmıştı: “Kendi bedenimin cenazesine tanık olmayı kolayca hayal edebiliyorum” (Aklını kaçıran bir öğrenci tarafından öldürülmesinden hemen sonra yayınlanan bir makaleden). Carnap, Schlick’le aynı fikirde değildi. Ancak Carnap, deneyimlerin ‘Ben telepatik biriyim’ ifadesini doğrulayabileceğine inanıyordu. Meslektaşlarından bir kısmı bu görüşe katıldı, bir kısmı ise karşı çıktı.

Bazıları rüyaları alternatif bir alemin algıları olarak görmektedir. Diğerleri ise rüyaları çevrimdışı sahte deneyimler olarak değerlendirir. Aynı şey güniçi dalgınlıklar, kaçıkların halüsinasyonları ve mistiklerin vizyonları için de geçerlidir.

Bazı Sovyet psikiyatristler, muhaliflerin deneyimlerini ciddiyetle dikkate almadılar. R. D. Laing; “Deneyimin Politikası” (1967) adlı eserinde, Amerikalı psikiyatristlerin şizofrenlerin tedavisinde benzer bir yaklaşım izlediğini savundu. Hastaları, deneyimlerini gerçeğe uygun hale getirmek için ilaç almaya zorlandı. Harvard psikoloğu Timothy Leary ise diğer Amerikalıların sıradan deneyimlerin egemenliğini sarsan ilaçları almamaya zorlandığını savundu.

İronik bir biçimde, Carnap’ın benimsediği bilimsel yaklaşım Heidegger’in haklı olduğunu öne sürüyor.

En açıklayıcı deneyimler hangileridir? Carnap uzayı tartışırken, Albert Einstein’ın Güneş gibi kütlesi büyük cisimlerin yakınında bükülen uzay teorisini destekleyen astronomik deneylere başvurmuştur. Heidegger ise uzayı, bir köylünün mesafeyi yol boyunca kaç pipo tütün içmesi gerektiği üzerinden ölçmesi üzerinden tartışmaktadır. Bu durum bizi ‘Sessizliği mi işitiyoruz, yoksa sadece işitmeyi mi beceremiyoruz?’ sorusunu yanıtlama konusunda karamsarlığa sürükleyebilir.

İronik bir biçimde, Carnap’ın benimsediği bilimsel yaklaşım Heidegger’in haklı olduğunu öne sürüyor. 2023 yılında, filozof Ian Phillips bilim insanları Rui Zhe Goh ve Chaz Firestone ile birlikte işitmeyi yöneten ilkelerin hem ses hem de sessizlik için aynı şekilde çalıştığını gösteren ortak bir makale yayınladı. Algısal ilkelerin işleyişi yanılsamalar aracılığıyla ortaya çıkar.  Örneğin tek bir ses, toplam süresi kendisine eşit olan iki sesten daha uzun gibi görünür. Tamamen benzer bir şekilde, tek bir sessizlik, toplam süresi kendisine eşit olan iki sessizlikten daha uzun gibi görünür. Başka bir yanılsamadaysa, sessizlik sesle aynı arka planı paylaşır. Daha büyük bir sessizlik/ses içine gömülü iki ton, rastgele gürültüye göre daha uzak gibi algılanır. Kendiniz dinlemek için şu adresi ziyaret edebilirsiniz: https://perceptionresearch.org/silence.


Roy Sorensen – “Heidegger vs Carnap: The metaphysics of nothing“, (Erişim Tarihi: 09.10.2023)

Çevirmen: Asmin Elif Karaçöp

Çeviri Editörü: Yiğit Aras Tarım

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

BIV Şüpheci Argümanı – Fatih S. M. Öztürk

Sonraki Gönderi

İki Gelenek Arasında: Özgür İrade ve Determinizm – Atilla Akalın & Berk Celayir & Taner Beyter

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü