“…’dan başka bir şey değil” İndirgemeciliği İyi Bir Bilim Değildir: Bir Nörobilimci Olarak Niçin İndirgemeciliği Reddediyorum? – Patrick McNamara

//
1650 Okunma
Okunma süresi: 9 Dakika

Nörobilimcilerin “benlik bir illüzyondan başka bir şey değildir” veya “özgür irade yoktur” veya “zihin ve bilinç, beyin aktivitesinden başka bir şey değildir” veya tüm bunların en iyisi “din bir yanılsamadır, çünkü beynin yanlış ateşlemelerinden başka bir şey değildir” şeklindeki iddialarını hepimiz görmüşüzdür. Fakat nörobilimsel bir perspektiften bu abartılı iddiaları kabul etmesi zordur. Bu tür iddiaları destekleyen veriler ayrıntılı bir biçimde incelendiği zaman, “benlik algısı, (başlangıç koşullarına göre) gelişmiş ventromedial prefrontal beyin aktivitesi ile önemli ölçüde ilişkilidir” veya “dini bilişin? bir yönü mezokortik dopaminerjik devrelerdeki dopaminerjik aktivitenin artan seviyeleriyle ilişkilidir” vb. daha mütevazı iddiaları desteklemektedir.

Kısacası, “…’dan başka bir şey değil” iddiaları, aslında kimi zihinsel ya da bilişsel süreçlerin beyin aktivitesi bağıntılarına ilişkin iddialardır. Verilen herhangi bir ileri seviye bilişsel sürecin bölgesel beyin aktivasyon örüntülerindeki bir miktar değişiklik ile ilişkili olması, elbette, söz konusu bölgesel beyin aktivite örüntüsünün, o bilişsel süreç hakkında bilmeniz gereken her şeyi açıkladığını göstermez.

“X sadece…” gibi deflasyonist iddiaların ardındaki bariz düşünce, kısmi gerçeklerin daha büyük, daha eksiksiz ve daha temel gerçekleri tamamen açıklayabileceğidir. Fakat çoğu durumda temel gerçek bütün ile ilgilidir ve bütünler kendilerini meydana getiren parçalarına ayrılarak basitçe açıklanamaz. Herhangi bir bilimsel araştırma veya çalışma alanındaki her bir araştırma seviyesinde bir miktar gerçeklik ve özerklik vardır. Açık olanı belirtmek gerekirse: Su, hidrojen ile oksijen molekülleri ayrı ayrı düşünüldüğünde onların sahip olmadığı bir şeye sahiptir. Bir davranış, kültürel bir norm, zihinsel bir deneyim ve bilişsel bir sürecin hepsi, bileşenlerine ayrıldığında bu fenomenlerde bulunamayan bir şeye sahiptir. Bütün, özellikle davranış alanında, her zaman parçalarının toplamından daha büyüktür.

Bu nedenle, bütünün parçalara ayrılması yoluyla fenomeni anlamaya girişen indirgemeci program, değerli ve gerekli bir program olmasına rağmen, her zaman büyük ölçüde eksik kalmak zorundadır. Bir nesnenin veya sürecin doğasını gerçekten kavramak için aslında onun parçalarını anlamanız gerekir, ancak aynı zamanda bu parçalar bir araya getirildiğinde ve zaman içinde doğru şekilde etkileşime girdiğinde neyin ortaya çıktığını da anlamanız gerekir. Eğer önemli olan tek şey parçalar olsaydı, onların etkileşimlerinden ortaya çıkan bütünleri görmezden gelebilirdik; fakat bunu yapmak aslında gerçekliğin son derece önemli yönlerini gözden kaçırmamıza neden olur. Çünkü “beliriveren” bütünler, tipik olarak kendilerini meydana getiren parçaların güçlerine indirgenemeyen ve -prensipte bile- bu parçalardan tahmin edilemeyen eşsiz nedensel özelliklere sahiptir.

Örneğin müzik, dünyada işitsel kortikal ateşlemelerin kendi başlarına yapamayacağı şeyleri yapabilir. Kortikal işitsel nöronların uyarılması (belirli bağlamsal koşullar altında) müzikal bir deneyimi tetikleyebilir; fakat bu deneyim, sonrasında, işitsel kortikal ateşleme kalıplarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve hiçbir zaman ilişkilendirilmemiş olan aşağı yönde etkileri (örneğin ağlama veya sevinçten zıplama arzusunu) tetikleyebilir. Dahası, beliriveren entiteleri/şeyleri görmezden gelmeyi seçersek evrende alışılmışın dışında olan veya yeni varlığa gelen tüm şeyleri kaçıracağız, ki gerçek bilim böyle yapılmamaktadır. Böylece, “…’dan başka bir şey değildir” indirgemeci programı, özü itibariyle eksiktir. Beliriveren bütünlerin benzersiz nedensel özelliklerini zorunlu olarak görmezden gelir ve evrende gerçekten yeni olan hiçbir şeyi “görmez”.

Birçok başka bilişsel nörobilimcinin benden önce işaret ettiği gibi (bkz. Gazzaniga, 2012; Badre vd., 2015; Jonas, E. ve Kording, K. 2017; ve Krakauer vd., 2017), “…’dan başka bir şey değildir” şeklindeki indirgemeci program, nörobilimin amaçları bakımından, ki bu amaçları insan zihinsel fenomenlerini anlamayı içerecek şekilde ele alırsak, umutsuz bir girişimdir. Nörobilimciler öncelikli olarak beyinle ilgilendiklerinden, biz zorunlu olarak zihinsel fenomenlerin hem yukarıdan aşağıya hem de aşağıdan yukarıya nedensel etkileriyle ilgilenmekteyiz. Ve zihinsel fenomenleri, bu süreçlerin parçalarının incelenmesi ile öngörülemeyen yeni davranış zincirlerini başlatma kabiliyetine sahip gerçek süreçler olarak ele almadan, zihinsel fenomenlerin nedensel etkilerini belirlemenin rasyonel bir yolu yoktur. Örneğin beynin, çevresini kontrol etme yeteneğini en üst düzeye çıkarmak için, genellikle dış dünyanın gelecekteki beklenen durumlarını simüle eden bir tür “tahmin makinesi” gibi davrandığını varsayalım. “Beklenen çevresel koşulları simüle etme” zihinsel sürecini, hayal gücü, hafıza, planlama vb. bileşenlerine ayırıp sadece bu parçaları ayrı ayrı inceleyecek olsaydık, bu simülasyonun sonucunu tahmin etmemiz mümkün olmazdı. Neyi tahmin ettiğini ve bu tahminlerin isabetli olup olmadığını görmek için tüm simülasyon sürecine bakmamız gerekirdi.

Başka nörobilimciler, indirgemeci iddiaların ciddiye alınabilmesi için, birkaç göz korkutucu itirazın üstesinden gelmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Zihinsel fenomen X, en az üç nedenden dolayı kendisinin alt bileşeni olan beyin bağlantılarıyla tanımlanamaz. (1) Tipik olarak X ile ilişkili olan beyin aktivite örüntüsü, bağlama bağlı olarak (“bağlamsal etkiler”) Y ile de ortaya çıkabilir. (2) Zihinsel fenomen X, beyin aktivite örüntülerinin çoklu yolları aracılığıyla gerçekleştirilebilir (“çoklu gerçekleştirilebilirlik”). Aslına bakılırsa, beyin hasarından sonra bazı işlevlerin iyileşmesi bu yüzden olanaklıdır. Davranışları tam olarak yeniden öğrenebiliriz çünkü daha önceden hasarlı dokuyu kullanan karmaşık davranışları desteklemek için hasar görmemiş dokuyu kullanabiliriz. (3) Parçaları olmayan bazı zihinsel fenomenler vardır (“zihinselin yalınlığı”); öyle ki prensipte herhangi bir şeye indirgenemezler. Örneğin, şimdiki anda tek bir birleşik bilinç olarak hepimizde var olan öznel deneyim, basit ve parçasızdır. Hepimiz her türden içsel çatışmaları deneyimliyoruz, ancak bir an durup basit bir biçimde öz-farkındalık eylemiyle meşgul olduğumuzda, hepimiz kendimizi basit bir şekilde var olan ve farkında olan birleşik bir benlik olarak deneyimliyoruz. Normal şartlarda, bir kişi kendisini tek bir varlık veya entite olarak deneyim eder. Bu birleşik, bütüncül arka plan farkındalığı –“Ben” deneyimi– basittir ve tanımlanabilir hiçbir parçası yoktur. Yine de bu, tartışmalı bir şekilde kişisel kimliğin merkezindedir ve aynı zamanda “farkındalık” ve meditasyon gibi diğer önemli zihinsel fenomenlerin anahtarı olabilir.

İndirgemeci programa karşı sık sık dile getirilen itirazlar (bağlamsal etkiler, çoklu gerçekleştirilebilirlik ve zihinsel olanın yalınlığı) benim görüşüme göre inandırıcı olsa da, indirgemeci dünya görüşünde gerçekten tuhaf olan şeyi gözden kaçırmaktadır. İndirgemeci kişi, sağduyuya dayanan indirgemeci olmayanların kendilerine ait nedensel güçlere sahip beliriveren zihinsel durumlar olarak gördükleri her şeyin aslında bağımsız olmayan, nedensel etkiden yoksun, maddi entitelerden başka bir şey olmadığını söylemek ister. Onlar için “madde” a priori olarak zihinsel olanı dışlar. Madde onlar için tek gerçek Gerçektir, çünkü her şey nihayetinde ona indirgenebilir. Yine de, her birimiz bu tür zihinsel durumları günlük olarak deneyimlediğimiz için, zihinsel olanın var olduğunu, indirgemeye direndiğini ve bağımsız nedensel güce sahip olduğunu biliyoruz. Öyleyse madde sahiden zihinsel durumlardan daha mı gerçek? Zihinsel durumlardan daha temel ya da daha nihai mi? Nereye götürdüğünü görmek için indirgemeci argümanı takip edelim. Zihinsel durumlar, beyin aktivite örüntülerinden başka bir şey değildir. Beyin aktivite örüntüleri kimyasal reaksiyonlardan başka bir şey değildir. Kimyasal reaksiyonlar kuantum fenomenlerinden başka bir şey değildir. Kuantum fenomenleri …’den başka bir şey değildir? Fakat kuantum fenomenleri tam olarak nedir? Kuantum fenomenlerinin zihinsel fenomenler olduğunu söyleyemesek de, kuantum fenomenlerinin indirgemeciler tarafından hayal edilen tuhaf bir şekilde durağan “madde” olduğunu da söyleyemeyiz. Kuantum fizikçilerinden kuantum fenomenlerinin gerçekte ne olduğunu açıklamalarını istediğimizde, sadece omuz silkip birbirlerine “Kapa çeneni ve hesapla” diyorlar. Bu “…’dan başka bir şey değil” stratejisi insanı, indirgemeciler tarafından hayal edilen nihai, gizemli olmayan zemine değil, kuantum fenomenleriyle ilişkili derin gizemlere götürür.

İndirgemeciler “…’dan başka bir şey değil” yolunu seçtiklerinde nörobilimi kötüye kullanma eğiliminde olmalarına rağmen, yine de indirgemecilik veya nörobilim olmadan yapamayız. Bilimde hem indirgemeci hem de indirgemeci olmayan stratejilere ihtiyacımız vardır. Kuantum alanının keşfi, tartışmasız insan ırkı için, nörobilimciler tarafından keşfedilen her şeyden çok daha değerli bir keşiftir. İndirgemeci stratejileri, özellikle bilim yasalarının birleştirilmesi ve uzlaştırılması gibi daha rasyonel bir şekilde yeniden formüle edildiklerinde hemen reddedemeyiz ve reddetmemeliyiz. Açık gerçek şu ki, her türden üst düzey zihinsel aktivitenin güvenilir beyin bağıntıları vardır. Görevimiz bu bağıntıların neden var olduğunu keşfetmektir. Eğer zihinsel durumların kendileriyle özdeş değillerse, bunlar nedir? Ve ne yapıyorlar? Sadece önceden var olan zihinsel bir sinyalin gelip ifade edilmesine mi imkan veriyorlar? Bence değil. Şahsen, mevcut nörobilim verilerinin, beynin yalnızca bir filtreleme veya ayarlama aygıtı olduğu fikrini reddetmemizi mümkün kıldığını düşünüyorum. Bunun yerine, zihinsel olanı mümkün kılan beynin kendisiyle ilgili bir şey vardır. Onsuz zihinsel bir hayata sahip olamazdık. Zihinsel yaşam, karmaşık bir şekilde, fakat şu ana kadar en iyi hipotezleri öne süren biz nörobilimcilerin dikkatinden kaçan bir şekilde beynin işlevine bağlıdır. Sanki halihazırda akıl tarafından keşfedilebilen hakikatlerden oluşan zihinselleştirilmiş bir evrenin içerisinde bulunuyoruz. Bu durumda beyin, “madde” dediğimiz hakikati keşfeden zihinsel şeyle kaplı ya da ondan oluşmuş olarak anlaşılacaktır ki; bu madde, hakikatleri yalnızca açıklamak yerine anlamaya ve onlara saygı duymaya çalıştığımızda bu hakikatleri kavramak ya da idrak etmek için benzersiz bir şekilde hazır bir durumdadır.


Patrick McNamara, Northcentral Üniversitesi’nde Psikoloji Profesörü ve Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Nörobilim Doçentidir.

[Patrick McNamara Parkinson hastalığının nöropsikolojisi ve uyku tıbbındaki konular üzerine araştırma yapmaktadır. Din psikolojisi ve nörolojisinde birçok yayına imza atmış, dinin nörobilimi üzerine birçok kitap yazmış, ortak yazarlık ve de editörlük yapmıştır. Boston Üniversitesi’nden Davranışsal Nörobilim alanında doktora derecesi ve Katolik Pastoral Teoloji alanında yüksek lisans derecesi almıştır. Din Biyokültürel Araştırma Enstitüsü’nün yanı sıra Religion, Brain and Behavior dergisinin kurucularından biriydi. En son kitabı Religion, Neuroscience and the Self: A New Personalism 2020’de Routledge tarafından yayınlandı.]


Referanslar

  • Badre, D., Frank, M.J., and Moore, C.I. (2015). Interactionist Neuroscience., Neuron 88, 855–860.
  • David Chalmers, The Conscious Mind, (Oxford: Oxford University Press, 1996)
  • Michael S. Gazzaniga, Who’s in Charge? Free Will and the Science of the Brain, 2nd edition (Ecco Press, 2012) 
  • E. Jonas and K. Kording (2017). “Could a neuroscientist understand a microprocessor?” PLoS Comput. Biol. 13, e1005268.
  • J.W. Krakauerr, A.A. Ghazanfar, A. Gomez-Marin, M.A. MacIver, and D. Poeppel,  Neuroscience Needs Behavior: Correcting a Reductionist Bias. Neuron. 2017 Feb 8;93(3):480-490. doi: 10.1016/j.neuron.2016.12.041. Review. PMID:28182904
  • Thomas Nagel, T., (1974) “What Is It Like to Be A Bat?” Philosophical Review, 83: 435–450.

Patrick McNamara – ““Nothing but…” Reductionism is Not Good Science: Why I as a neuroscientist reject reductionism.“, (Erişim Tarihi: 15.08.2022)
Çeviri:
Eren Aydoğan

Çeviri Editörü: İbrahim Yeşua Özçelik

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

1 Yorum

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Afrikalı Ubuntu Etiği – Thaddeus Metz

Sonraki Gönderi

Doğrudan Gerçekçilik ve Fıçıdaki Beyin Argümanı – Michael Huemer

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü