Doğrudan Gerçekçilik ve Fıçıdaki Beyin Argümanı – Michael Huemer

Bu yazıda, Doğrudan Gerçekçilerin, şüphecilikteki fıçıdaki beyin argümanından nasıl kaçınabileceklerini açıklayacağım.

/
1090 Okunma
Okunma süresi: 11 Dakika

1. FB (Fıçıdaki Beyin) Argümanı

Bir besin fıçısında canlı tutulan ve istenilen her türlü uyarımı verebilen güçlü bir bilgisayara bağlı bir beyin hayal edin. Bilgisayar, beyine yirmi birinci yüzyıldaki bir hayatın simülasyonunu vermek üzere kodlanmış olsun. Bu kodlama, beynin sanal dünyada ne yapmaya çalıştığını anlamak için beyinden çıkan verileri okuyabilip uyarım modelini buna göre değiştirebiliyor. Böylece bu beyne her şey yirmi birinci yüzyıl toplumunda yaşayan normal insanlara nasıl görünüyorsa öyle görünüyor. Peki, soru şu: şu anda beyninizin böyle bir fıçıda olmadığından nasıl emin olabilirsiniz?

Felsefi şüpheciler bu durumun etrafımızdaki dünya hakkında hiçbir şey bilmediğimizi gösterdiğini söylüyor. Not: Bu konudaki ilginç yan, dışımızdaki dünyaya dair düşüncelerimizin mutlak kesinliğe sahip olmaması değildir. Bu, bence, şaşırtıcı değildir çünkü bu, aslında zaten olan şey. İlginç olan yanı şudur ki dış dünya hakkındaki düşüncelerimizi gerekçelendirebilecek pek de haklı nedenlerimiz yoktur (örneğin dünyanın bize göründüğü gibi olduğunu düşünmek için bile iyi bir nedenimiz yok).

Kuşkucu argüman der ki:

  1. Dış dünyanın varlığı hakkındaki (olumlu) düşünceni destekleyecek iyi bir nedenin varsa FB olmadığına dair de iyi bir neden sunmak zorundasın.
  2. FB olmadığına dair sunabileceğin iyi bir nedenin yok.
  3. O hâlde, dış dünyanın varlığı hakkındaki (olumlu) düşünceni destekleyecek herhangi iyi bir nedenin de yok.

2. Kapanış İlkesi Karşıtı İtiraz

Öncül (1), gerekçelendirme için kapanış ilkesinin bir uygulamasıdır (“P doğruysa ve P, Q’yu gerektiriyorsa Q da doğrudur” ilkesi).

Bazı filozoflar kapanış ilkesini reddeder. Not: Mesele, P doğruysa ve P, Q’yu gerektiriyorsa Q’nun doğru olmasının gerekliliği vs. değildir. Doğru, açıkça, bellidir. Ancak “gerekçelendirme”, “doğru”dan farklıdır ve dolayısıyla doğru, açıkça belliyse bile gerekçelendirmenin kapanışı karşılayamayabileceği düşünülebilir.

Fred Dretske’den bir örnek: Hayvanat bahçesinde siyah-beyaz çizgili, küçük atlara benzeyen bazı hayvanlar gördünüz diyelim. Üzerinde “Zebralar” yazan bir tabelanın arkasındalar. Bu durumla ilgili diğer her şeyin de normal olduğunu kabul edelim. Şimdi, tabelanın arkasındaki hayvanların hangi hayvanlar olduğunu biliyorsunuz değil mi?

Evet, onların zebra olduğunu biliyorsunuz (düşüncenizle uyuşuyor). Ama şunu bir düşünün: bu senaryoda, gördüğünüz hayvanların hayvanat bahçesi yetkilileri tarafından ziyaretçileri kandırmak için siyah ve beyaza boyanarak zekice gizlenmiş katırlar olmadığından emin olabilir misiniz?

Drestske’ye göre cevap; hayır. Çünkü onların zebra olduğunu düşünmenizi sağlayan şeyler, zekice gizlenmiş katırlar olmadıklarını göstermiyor. Örneğin; at şeklinde, siyah beyaz çizgili ve zebra tabelasının arkasında olmaları, zebra olduklarına dair güçlü bir kanıt olabilir. Ancak bu kanıt, bütün sayılan argümanların onlar için de geçerli olmasının mümkün olması sebebiyle, gördüklerinizin zekice gizlenmiş katırlar olmadıklarını yine de kanıtlayamıyor!

Kapanış ilkesine bir karşıt örnek: bu hayvanların zebra olduğuna dair gerekçeyesahip olsanız bile (zebra olmak, zekice gizlenmiş ya da başka şekillerde katır olmamak demektir) yine de onların zekice gizlenmiş katırlar olmadığına dair bir gerekçeye sahip olamazsınız çünkü onların zekice gizlenmiş katırlar olmadığına dair bir kanıtınız yok.

Dolayısıyla, Dretske’ye göre, şüphecinin argümanı (1) yanlıştır. Yani, FB olmadığımızdan emin olmadan da dış dünya hakkında bir şeyler bilebiliriz.

3. Sorudan Kaçmaya Yol Açan Bir Savunma

Dretske’nin örneği, gerekçelendirmenin zorunluluğa ihtiyaç duymadığını gösteriyor. Çünkü P’nin, Q’yu gerektirdiği bir durumda P için bir gerekçelendirmeye sahip olabilir ancak Q için olamayabilirsiniz.

Ama durun; bu tam olarak örneğin gösterdiği şey değil ki. Dretske’nin örnek hakkında söylediği asıl şey, zebra olmalarına dair kanıt, tek başına gizlenmiş katırlar olmalarına karşıt bir konum alamaz. Ancak buradan (başka bir şey katır olmadıklarına dair bir kanıt olabileceği için) katır olmadıklarına dair kanıtlar olmadığı düşüncesini de çıkaramayız.

Dolayısıyla, gerekçelendirme için Kapanış‘ı savunmanın bir yolu şudur: P’nin kanıtlanması, doğrudan Q’nun doğrulanmasını gerektirmez. Daha ziyade, P doğrulandığında ve bu durumda P, Q’yu gerektiriyorsa P’nin kendisi Q’yu doğrular. Bu, Kapanış‘ın neden doğru olduğunun en doğal açıklamasıdır, özellikle de P’nin kanıtının Q’nun da kanıtı olması gerektiği fikrini (Dretske’ye göre) yok saydıktan sonra.

Ancak burada Peter Klein (kendisi benim doktora danışmanımdır) tarafından belirtilen bir problem var. Eğer Kapanış İlkesi’ni yukarıdaki gibi savunuyorsak, şüphecinin ikinci argümanını savunması için bir sorusu olacaktır. İkinci argüman, FB olmadığımıza dair bir gerekçelendirmeye sahip olmadığımızı iddia ediyor. Ama neden? Neden sadece gözlerimi aşağı çevirip bedenime bakarak, kollarımı ve bacaklarımı görerek, yani FB’de olmayan şeyleri görerek FB olmadığımı çıkaramıyorum?

Şüpheci der ki: eğer iki ele sahip olduğuma dair bir gerekçelendirmeye sahipsem, iki elim olduğuna dair olan inanç, “Ben bir FB değilim” de dahil olmak üzere, her şeyi gerekçelendirmek için kullanılabilir ve bu sebeple Kapanış İlkesi doğrudur. Bu noktada şüphecinin söyleyebileceği tek şey “FB olmadığıma dair olan inancımı bu yolla gerekçelendirermem çünkü henüz iki ele sahip olduğum düşüncesini gerekçelemiş değilim.” olur. Buradan da açıkça görülür ki ikinci argümanlarını gerekçelendirmek için kendi çıkarımlarıyla çelişmek zorunda kalacaklar. Yani şüphecinin argümanı esasen soruyu cevaplamaktan kaçmaktır.

4. Şüpheci İçin Daha İyi Bir Savunma

Düşündüğünüzde, Dretske’nin de Klein’ın da şüpheciye karşı cevaplarının işe yaraması mantıksız gibi duruyor.

Bir analoji kuralım. Kuantum mekaniğinde birkaç ilginç fenomenimiz olsun ve kanıt için iki farklı yaklaşımımız olsun: Kopenhag Yaklaşımı (ki gözlemcinin gerçekliği yarattığı gibi, gerçekliğin belirsizliği gibi çılgınca şeyleri vardır) ve Bohm’un Yaklaşımı (tamamen anlaşılırdır.). Bir fizikçi A’nın gözlemlenmiş bir kuantum mekaniksel fenomene dayanarak Kopenhag yaklaşımını savunduğunu varsayalım. Fizikçi A’ya karşılık Fizikçi B der ki: “Yavaş ol bakalım. Bütün bu kanıtlar Bohm’un Yaklaşımı ile açıklanabilir. Kopenhag teorisini kabul edeceksen Bohm’un teorisinde neyin yanlış olduğunu açıklamak zorundasın.”

Kulağa mantıklı geliyor. Ancak fizikçi A’nın Dretske okuduğunu hayal edin, yani gerekçelendirmenin zorunlu olmadığını biliyor. Diyecektir ki: “Haklısın, Bohm’un teorisini göz ardı edemem. Ancak bu önemli değil zira gerekçelendirme, zorunlu değil. Bildiğim kadarıyla Bohm haklıydı ancak, hâlâ Kopenhag Yaklaşımı’nın doğru olduğunu biliyorum.”

Ya da fizikçi A’nın Klein’ı okuduğunu varsayalım, böylelikle bilir ki eğer kapanış ilkesi doğruysa bu P doğrulandığında P’nin gerektirdiği herhangi bir şeyin de doğrulandığını gösterir. Böylelikle der ki: “Tamam, belki Bohm’un teorisini göz ardı etmem gerekiyordur fakat eğer Kopenhag doğruysa direkt olarak onu göz ardı edebilirim de. Kopanhag teorisi doğru, dolayısıyla Bohm yanlış. Ve eğer bu argümanı reddedeceksen, sorudan kaçıyorsun demektir.”

Sezgisel olarak, bu yanıtların hiçbiri işe yaramamalıdır. Bohmcu “şüpheci”, bu kadar kolay gözden çıkarılamaz. Bu da en azından tartışmalı bir şekilde FB şüphecisine benziyor- FB şüphecisi kendini yukarıdaki örnekteki Bohmcu fizikçinin yaptığına benzer bir şey yapıyormuş gibi göstermek ister.

O hâlde şüphecinin argümanını bunu akılda tutarak yeniden formüle etmeye çalışalım. Şüphecinin şöyle bir şey düşünmesini öneriyorum:

1’. Herhangi bir kanıt için birbiriyle karşılaştırılan iki açıklama verildiğinde, kanıt ancak bir açıklamayı diğerine tercih etmek için güçlü, bağımsız bir nedeniniz varsa bir açıklamayı diğerinin önüne geçirir.

Not: “Bağımsız neden”, sorudaki hipoteze bağlı olmak zorunda değildir.

2’.  FB Hipotezi ve Gerçek Dünya Hipotezi (Gerçek dünyayı normal olarak algıladığımız) duyusal deneyimlerimiz için karşılaştırılan iki farklı açıklama olsun.

3’. Gerçek Dünya Hipotezi’ni FB Hipotezi’ne tercih etmemiz için hiçbir güçlü, bağımsız bir nedenimiz yok.

Yorum: Eğer böyle bir nedeniniz varsa, ne olduğunu anlatmayı deneyin. Yapması gerçekten zordur.

4’. Sonuç olarak, duyusal deneyimlerimiz, Gerçek Dünya Hipotez’ini gerekçelendirmez.

Buradan, Gerçek Dünya Hipotezi vs. için gerekçelendirme yapamadığınızı çıkaracaklardır. Bu, şüpheci için, FB argümanının en iyi formülasyonudur çünkü bu, amaçlarına hizmet eder ve Dretske ve Klein’ın eleştirilerinden kurtulmalarını sağlar.

5. Doğrudan Gerçekçinin Kaçışı

Ön tanımlar:

Epistemolojik Doğrudan Gerçekçilik: Algının bize dış dünya hakkındaki belirli görüşlerimiz için temel (çıkarımsal olmayan) gerekçelendirmeler sağladığı görüşü.

Epistemolojik Dolaylı Gerçekçilik: Algının, kendi duyusal deneyimlerimiz (veya ‘fikirler’, ‘zihinsel imgeler’, ‘duyu verileri’, vb.) hakkındaki gerekçelendirilmiş görüşlerimize dayanarak dış dünya hakkındaki belirli görüşlerimiz için bize yalnızca çıkarımsal gerekçelendirmeler sağladığı görüşü.

Tarihte, Dolaylı Gerçekçilik filozoflar arasında daha yaygın bir görüştür, çoğu bunu varsaymaktadır. Bunun için Descartes, Locke, Hume ve Russell’a bakabilirsiniz. Ancak Doğrudan Gerçekçilik -genel olarak da kabul gördüğü üzere- sağduyulu bir görüştür.

Şimdi, şüphecinin argümanının, yukarıda formüle ettiğimiz şekliyle aslında yalnızca dolaylı gerçekçilere yönelik olduğuna dikkat edin. Dolaylı Gerçekçi, normal algılayış esnasında edindiğimiz temel kanıtın öyle böyle edindiğimiz deneyimler olduğunu düşünür. FB senaryosu, bu kanıt için karşıt bir açıklama sunar.

Ancak Doğrudan Gerçekçi, normal algılayış esnasında edindiğimiz kanıtın, dış dünyanın öyle böyle oluşu ile alakalı olduğunu düşünür. Zihinsel durumlarla ilgili önermelerden fiziksel nesnelerle ilgili çıkarımlar yapmak zorunda değilsiniz. Epistemolojik olarak, (görünüşte) doğru olduğunu algıladığınız dış dünya verilerinden (önermelerinden) başlamanız gerekir. Ve tabii ki, bu nedenle, FB hipotezi bu kanıtları açıklamaya bile girişmez.

4’te formüle edilen FB argümanı, Doğrudan Gerçekçilere cevap vermez; şüphecinin konuştuğu gerçekçinin Dolaylı Gerçekçi olduğunu varsayar.

6. İtirazlar

Bu, sorudan kaçmak mı?

Doğrudan Gerçekçiliğe başvurmuş oldum ki o şüpheciliğe karşıdır. Bu, sorudan kaçmak mıdır?

Bu cevabın amacını anlamanız şartıyla, cevap hayır. Yukarıdaki açıklamalar, bir şüpheciye dış dünya hakkında bilgi sahibi olduğumuzu kesin olarak göstermez ve göstermesi de beklenmez (ki bu muhtemelen imkansızdır). Ancak, şüphecinin karşıt argümanını çürütmektedirler. Yani, şüphecinin argümanının başarılı olmadığını gösterirler (şüpheci, dış dünya hakkında bilgi sahibi olmadığımızı gösterememiştir). Eğer sağduyulu görüşten yola çıktıysanız şüpheci size fikrinizi değiştirmeniz için geçerli herhangi bir neden sunamamıştır.

Bu, dogmatik mi?

Çok gerçekçi bir halüsinasyon olarak açıklanabilecek bir duyusal deneyim yaşadığınızı varsayalım. Örneğin, çok fazla LSD aldıktan sonra hayalet görür gibi oldunuz. Doğrudan Gerçekçinin görüşüne göre bu durumda gerçekten bir hayalet olduğuna inanmalı mısınız? Sonuçta görünüşte algıladığınız şeye inanmakta temelde haklısınız, bu nedenle uyuşturucunun neden olduğu bir halüsinasyon hipotezini çürütmek zorunda değilsiniz.

Soruya cevap, hayır. Doğrudan Gerçekçiliğin makul ve ılımlı versiyonu, algısal deneyimlerin dış-dünya verilerine (önermelerine) güvenmek için temel olan ancak reddedilebilir bir gerekçe sağladığını savunur. Bu savunma, görünüşlerden şüphe duymak için belirli bir gerekçeniz olmadığı sürece, bunun için herhangi bir argümana ihtiyaç duymadan, size öyle görünen şeylere inanmakta haklı olduğunuzu söyler.

LSD/hayalet olayında, halüsinasyon hipotezlerini dikkate almalısınız çünkü halüsinasyon gördüğünüze dair belirli bir gerekçeniz var. Öbür yandan, şüpheci FB olasılığından bahsettiğinde, FB olduğunuza dair hiçbir belirli gerekçeniz yoktur, dolayısıyla bu hipotezi görmezden gelebilirsiniz gibi duruyor.


[*bkz: “Direct Realism and the Brain-in-a-Vat Argument,” Philosophy & Phenomenological Research 61 (2000): 397-413.]


Michael Huemer – “Direct Realism and the Brain-in-a-Vat Argument”, (Erişim Tarihi:25.08.2022)

Çevirmen: Arda Batın Tank

Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan

Yeditepe Üniversitesi Fizik bölümünde lisans eğitimine devam etmektedir. Zihin felsefesi, doğa felsefesi, genel bilim felsefesi ve etik felsefedeki başlıca ilgi alanlarıdır. Psikoloji, sosyoloji ve antropoloji başta olmak üzere sosyal bilim dallarıyla da yakından ilgilidir.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

“…’dan başka bir şey değil” İndirgemeciliği İyi Bir Bilim Değildir: Bir Nörobilimci Olarak Niçin İndirgemeciliği Reddediyorum? – Patrick McNamara

Sonraki Gönderi

Tabağındaki Yüz: Tabağımdaki Mutlu Sömürü – Berk Efe Altınal

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü