Diğer Zihinleri Anlayabilir Miyiz? Romanlar ve Hikâyeler Hayır Diyor – Kanta Dihal

//
1162 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Cassandra panjurun aralığından süzülüp çıplak göğsüne dökülen güneş ışıklarıyla uyandı. Kollarıyla beraber kalkan göğsüyle gerinirken güneşi selamladı. Yataktan kalkıp üstüne bir tişört geçirdi, ince kumaşından meme uçları oldukça belli oluyordu. Merdivenlere yöneldi ve memelerini hoplata hoplata aşağı indi.

Bu mübalağa içeren alıntı bir süredir Tumblr’da dolaşıyor. Bu alıntı, Amerikan podcastçi Whitney Reynolds’un “Kadınlar, erkek bir yazarın sizi betimleyeceği şekilde kendinizi betimleyin.” diyerek paylaştığı viral olan bir meydan okumaya 2018 yılının Nisan ayında gelen bir yanıtla tekrardan gün yüzüne çıktı.

Bu meydan okuma hassas noktaya dokundu. Birçok insan kitaplardan kadınların korkunç derecede cinsellleştirildiği paragraflar toplayabildi. Bazılarımız yazdığı her roman ‘Baş karakter sıradan bir adam fakat gerçekten güzel birçok kadın onunla yatmak istiyor.’ olarak özetlenebilecek Haruki Murakami’yi hatırladı. Bazıları J.M. Coetzee ve onun çeşitli ‘İngiliz edebiyatında kadrolu erkek profesör güzel kadın öğrencisiyle yatar.’ kurgularını hatırladı. Bu,  birçok iyi edebiyat ürününün kadın bedenini mükemmel detaylandırılmış betimsel anlatımlarla ifade ederken kadın zihnine dair oldukça yoksul bir kavrayışa sahip erkek yazarlarla dalga geçme yolumuzdu.

Bu nedenle diğer zihinlerin işleyişini haritalamanın felsefi projesinin bir gerçeklik kontrolüne ihtiyacı var. Eğer diğer insanlar bile kavrayışımızın ötesindeyse hayvanların, yapay zekanın veya uzaylıların deneyimlerini anlamak için umut var mıdır?

Ben edebiyat eğitimcisiyim. Binlerce yıllık edebiyat tarihi boyunca yazarlar kendileri gibi olmayan Diğerlerini (büyük harfle D) anlamaya çalışmış ve bunu iletmekte başarısızlığa uğramıştır. Kurgu yazmak yazarın hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir deneyimdir. Ve kurgular bize tekrar tekrar gösteriyor ki diğer insanların zihnini hayal etme kapasitemiz oldukça sınırlıdır.

Feminizmin ve Postkolonyalizm’in yazarların kendileri gibi olmayan karakterleri sistematik olarak yanlış tanıttıklarını belirtmesini gerektirdi. Görünüşe göre erkek yazarlar hala çoğu zaman ikna edici kadın karakterler sunmakta sıkıntı yaşıyorlar. Aynı sorun yazarlar kendilerinden farklı etnik kökene sahip bir figür sunmaya çalıştıklarında da ortaya çıkıyor ve çuvallıyorlar.

Mesela ‘kahve koyusu cilt?’ Hangi etnik kökenli insandan bahsettiğini anlamak için kahvene ne kadar süt koyduğunu bilmem mi gerekir? Yazarların daha koyu ciltli insanları tarif etmek için yiyecek metaforları kullanmaya devam etmesi hem bu renkte insanları anlamadıklarını hem de bu metaforları kullanmanın ne anlama geldiğini anlamadıklarını gösteriyor.

Tersine, kısa bir süre önce bazı yayımcıların Koreli-Amerikalı yazar Leonard Chang’in The Lockpicker (2017) adlı romanını, beyaz okuyucuların Koreli-Amerikalıları anlama eksikliğini karşılayamadıkları için reddettiğini öğrendik. Bir editörün mektubuna göre ‘Chang, ‘Korelileri ve Koreli-Amerikanları geri kalanımızdan ayıran detaylardan hiç birini vermedi.’, ‘Mesela aynaya baktığı sahnede onun çekik gözlerini nasıl gördüğünü göstermiyorsunuz.’ Görünen o ki beyaz olmayan bir karakteri anlamakta gösterilen her türlü başarısızlık beyaz olmayan yazarın hatasıydı.

Kurgu bize insan dışı varlıkların zihinlerinin de aynı şekilde kavrayışımızın ötesinde olduğunu gösteriyor. Bilim kurgu yıldızlar arası uzay yolculuğu ve iletişimin en fantastik tasvirlerini sunar fakat insan biçimcilik yaygındır. Dünya dışı akıllı yaşam küçük yeşil adamlar (ya da yazar 20. yüzyıl jeopolitiği hakkında özelllikle ilkel bir noktaya işaret etmek istediğinde küçük sarı veya kırmızı adamlar) olarak tasvir edilir. Böylece uzaylı akıllar yazarların temelde kendinden farklı olan insanlara uyguladıkları aynı tahmin ve varsayımlara maruz kalmıştır.

Örneğin insan ve uzaylı aklının birleşmesine bakalım. Çinli bilim kurgu yazarı Liu Cixin Üç Cisim Problemi (2008) ile başlayan üçlemesiyle tanınmıştır. 2014’de İngilizce çevirisi çıktı ve bu baskıda her kitapta dipnotlar mevcut çünkü Çince’den İngilizce’ye çevrilemeyen bazı kavramlar var ve İngilizce okuyanlar karakterlerin dürtülerini anlamak için bu dipnotlara ihtiyaç duyuyorlar. Ama bu üçlemede farklı bir güneş sisteminden uzaylılar da var. Ancak çeviride onların dürtülerinin dipnota ihtiyacı yok.

Üçleme harika olsa da ben bu durumu çok ilgi çekici buluyorum. Bu gezegende bu romanın anlaşılmasını engelleyen bir dilsel-kültürel engel var. Bir de dünya dışı varlıkların zihinlerini anlayabilmek için aslında kaç tane dipnotla uğraşmamız gerektiğini hayal edin.

Yapay zeka tasavvurlarımızda da insan biçimcilik fantezileri hakimdir. Yapay zekanın en yaygın tasviri onu robotlarla birleştirmektir. Yapay zekalar metalden adamlardır. Ve basının Bristol’de icat edilmiş bir robot sürüsü hakkında haber yapması veya haberin Lordlar Kamarası tarafından yayınlanmış olması önemli değil, basın bu haberleri terminatör imgesiyle doldurarak yayınlayacaktır. Tabi insanlar bu zeki robotların onlarla sevişmek istediğini hayal etmiyorlarsa; bu durumda bu robotlar metal dekolteli hoppa kadınlardır. Bu, film sanatlarında Fritz Langs’ın Metropolis (1927) filminden güncel televizyon dizilerine Westworld (2016) kadar süren bir trenddir. Kurguda insan dışı varlıkları nasıl tasvir ettiğimiz aslında bizim insanlar olarak birbirimizi ne kadar az anladığımızı gösteriyor.

Bütün bunlar somutlaştırmanın birbirimizi anlamada çok önemli olduğu fikrini destekler. Yazarların başka türleri başarısız bir biçimde betimlerken ortaya çıkan gülünç durumlar yazarın kendi bedeniyle karakterin bedeni arasındaki farktan kaynaklanır. Başkası olmanın nasıl bir şey olduğunu eğer hissedemezsek onu akılda canlandırmamız zordur. Jurassic World (2015) filminde topuklu ayakkabılarla bir T-rex’i geçen bir kadını izlemekten her ne kadar keyif alsam da bu sahneyi yazan insanın kadın bedenine sahip olmak hakkında bir insan da olsa bir Tiranozor da olsa hiçbir fikri olmadığını anlıyorum.

Hikayeler merhamet ve empati öğretebildiği için bazı insanlar, yapay zekaların insanları anlamalarına yardımcı olmak için onların kurgu okumalarına izin vermemiz gerektiğini savunuyor. Fakat ben merhamet ve empatinin diğer zihinleri derinlemesine kavrayışa dayalı olduğu fikrine katılmıyorum. Elbette bazı kurgu girişimleri birbirimizi anlamamızı sağlamaya çalışır. Ancak bir başkası olmanın nasıl bir şey olduğuna dair empati kurmak ve umarım ki onları öldürmek ve yok etmek istememek için bir bakıştan daha fazlasına ihtiyacımız yok. Amerikalı filozof Thomas Nagel’in 1974’te iddia ettiği gibi bir insan yarasa olmanın nasıl bir şey olduğunu anlayamaz çünkü özünde insana yabancı yaratıklardır: onların duyusal araçları ve hareketleri bizimkinden tamamen farklıdır. Fakat Nagel’e göre ‘parçaları’ hayal edebiliriz. Bunun anlamı, yarasa zihinlerini anlamaktaki eksikliğimize rağmen bir yarasanın zarar görmesini engellemenin yollarını bulabiliriz hatta internetteki sevimli videolarda görebileceğiniz gibi terk edilmiş bir yarasa yavrusunun bakımını yapabiliriz ve onu büyütebiliriz.

Nagel’in “yarasa olmak” metaforu zihin felsefesinde oldukça ünlüdür.

Problem şu ki bir an için göz attığımız şeyin daha büyük kısmını fark etmiyoruz. Bir kadın, farklı renkte bir insan ya da bir dinozor hayallerimizin ve anlayışımızın sınırlarına işaret etmedikçe fark etmiyoruz. Diğer insan zihinleri anlayışımızın ötesinde olduğu sürece insan dışı varlıkların zihinleri de kesinlikle aynı durumda olacak.

Kanta Dihal- “Can we understand other minds? Novels and stories say: no”, (Erişim Tarihi:10.04.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/can-we-understand-other-minds-novels-and-stories-say-no

Çevirmen: Gökçen Bilgin

Çeviri Editörü: Can Kalender

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Birileri Başkalarından Daha Uzun Yaşıyorsa Ölüm Adaletli Değildir – Keith Frankish

Sonraki Gönderi

Olmayan Şey Üzerine Büyük Kavgamız: Siyasi Spektrum Diye Bir Şey Yok – Hyrum Lewis

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü