Evren’in Büyüklüğü Tanrı’nın Var Olmadığını Kanıtlar mı? – Emily Thomas

/
1509 Okunma
Okunma süresi: 3 Dakika

Bilim adamları artık Evren’in en az iki trilyon galaksi içerdiğini biliyorlar. Burası dünyanın en büyük dinleri kurulduğunda sahip olduğumuz Evren anlayışından çok daha farklı, akıl almaz derecede büyük bir yer. Peki, son birkaç yüzyılda yapılan astronomik keşiflerin din üzerinde etkisi oldu mu? 

Son birkaç on yılda ateizmi savunmanın yeni bir yolu ortaya çıktı. Michael Martin ve  Nicholas Everitt gibi din filozofları, Hristiyan Tanrı’nın yaratmasını beklediğimiz Evren’i düşünmemizi ve onu gerçekte yaşadığımız Evren ile karşılaştırmamızı istediler. Burada bir uyumsuzluk olduğunu savunuyorlar. Everitt, Evren’in ne kadar büyük olduğuna odaklanıyor ve bunun bize klasik Hristiyanlık Tanrısı’nın var olmadığına inanmamız için bir neden verdiğini savunuyor.

Bunun nedenini açıklamak için biraz teolojiye ihtiyacımız var. Geleneksel olarak, Hristiyan Tanrısının insanoğluyla derinden ilgilendiği düşünülür. Yaratılış (1:27) şöyle der: “Tanrı insanlığı kendi suretinde yarattı.” Mezmurlar (8:1-5) der ki: “Ey Rabbimiz … Soruyorum kendi kendime: “İnsan ne ki onu anasın, ya da insanoğlu ne ki ona ilgi gösteresin? Nerdeyse bir tanrı yaptın onu, başına yücelik ve onur tacını koydun.” Ve tabi John (3:16), Tanrı’nın insanlara, oğlunu bize olan sevgisinden verdiğini açıklar.

Bu metinler Tanrı’nın insan odaklı olduğunu göstermektedir; insanoğlu Tanrı gibidir ve Tanrı, bize çok değer verir. Burada Hristiyanlığa odaklansak da bu iddialar diğer tek tanrılı dinlerde de bulunabilir.

İnsan odaklı olmayan bir evren

Eğer Tanrı insan odaklıysa insanların belirgin bir şekilde öne çıktığı bir Evren yaratmasını beklemez miydiniz? İnsanların Evren’in büyük bir kısmını işgal etmesini beklersiniz. Ama içinde yaşadığımız Evren bu değil. İnsanlar çok küçüktür ve uzay, Douglas Adams’ın bir zamanlar dediği gibi, “büyüktür, gerçekten büyüktür”.

Bilim adamları, gözlemlenebilir Evren’in, yani Evren’in görebildiğimiz kısmının, yaklaşık 93 milyar ışık yılı olduğunu tahmin ediyor. Tüm Evren, gözlemlenebilir Evren’in en az  250 katıdır.  

Kendi gezegenimiz güneşten 150 milyon kilometre uzakta. Dünya’ya en yakın yıldızlar olan Alpha Centauri sistemi dört ışık yılı uzaklıktadır (bu yaklaşık 40 trilyon kilometredir). Galaksimiz Samanyolu, 100 ila 400 milyar  yıldız içerir. Gözlemlenebilir Evren ise yaklaşık 300 sekstilyon yıldız içerir. İnsanlar bunun çok çok küçük bir kısmını işgal eder. Dünya gezegeninin kara kütlesi, bu uzay okyanusunda bir damladır.

Adams’ı özetlemek gerekirse, Evren gerçekten çok eski. Belki 13 milyar yıldan daha eski. Dünya yaklaşık 4 milyar yaşında ve insanlar yaklaşık 200.000 yıl önce evrimleştiler. Zamansal olarak konuşursak, insanların Evren’de var olduğu süre, Evren’e kıyasla göz açıp kapama süremiz kadar.

Açıkça, insan odaklı bir Tanrı’nın yaratmasını beklediğimiz Evren türü ile içinde yaşadığımız Evren arasında bir tutarsızlık var. Bunu nasıl açıklayabiliriz? Elbette en basit açıklama Tanrı’nın var olmadığıdır. Evren’in mekansal ve zamansal büyüklüğü bize ateist olmak için bir neden verir.

Everitt’in dediği gibi:

Modern bilimin bulguları teizmin doğru olma olasılığını önemli ölçüde azaltıyor çünkü Evren, teizm doğru olsaydı olmasını beklediğimizden çok farklı duruyor.

Başka açıklamalar ne diyor?

Uyumsuzluğa en basit cevabın ateizmin olması, başka açıklamaların mümkün olmadığı anlamına gelmez. Belki Tanrı vardır ancak insanları daha erken ya da daha büyük ölçekte yaratmama gerekçelerini bilemeyiz. Tanrı ne de olsa gizemlidir.

Belki de gossamer bulutsusu gibi bulutsular, insanlık dışı ölçekte işlenmiş bazı estetik amaçlara hizmet ediyordur. Ya da belki Tanrı vardır ama düşündüğümüz kadar insan odaklı değildir. Belki de Tanrı kayalara ve kozmik toza insanlardan daha fazla değer veriyordur.

Bu rakip açıklamaların sorunu, mevcut hallleriyle tatmin edici olmamalarıdır. Tanrı’nın küçük insanları devasa bir yerde yaratması için nedenler olduğunu ima ederler ama nedenini tam olarak açıklamaktan milyonlarca mil uzaktalardır. Galaksilerin ağırlığı ve yılların baskısı bizi ateizme doğru sürüklüyor gibi gözüküyor.


Emily Thomas-Does the size of the universe prove God doesn’t exist?“, (Erişim Tarihi: 12.09.2021)

Çevirmen: Çağan Arda Kurban

Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde lisans eğitimi görmektedir. Sinirbilim, antropoloji, evrimsel biyoloji, evrimsel tıp, biyoetik ve bilim felsefesi ilgi alanlarındandır. Kahve yapmayı ve içmeyi sever.

3 Yorum

  1. Evrende insanı konumlamdırirken onun zaman ve mekana kayıtlı varlığını düşünüyorsunuz. Oysaki insan zaman ve mekana bağlı olmakla birlikte kavrayabildigimiz kadariyla evren insanın ilminde zihni bir varlık olarak sıgışmaktadır. İnsanI anlamak için çöldeki Kum kıyaslaması yapılamaz. O alemleri içine alan bir alemdir.

  2. Önüne gelen makaleyi çeviriyorsunuz. Ne alakası var evrenin büyüklüğünün ateizme yol açabileceği. Belki tanrı çok büyük olduğunu göstermek için insana bir fırsat olarak evreni bu kadar büyük yarattı. Belki diğer gezegenlerde yaşayan maddi olmayan varlıklar var. Bence evrenin bu kadar büyük karmaşık olması tanrının aleyhine değil lehinedir.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Farabi’nin Psikolojisi ve Epistemolojisi – Luis Xavier López-Farjeat (Stanford Encyclopedia of Philosophy)

Sonraki Gönderi

Öncül Analitik Felsefe’nin 5. Sayısı Çıktı!

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü