İdealizm (Bölüm 1): Berkeley’in Öznel İdealizmi – Addison Ellis

///
1352 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Editör Notu: Bu içerik, Addison tarafından kaleme alınan felsefi idealizme dair iki yazının ilkidir. İkinci yazı olan Kant’ın Transandantal İdealizmi’ni okumak için buraya tıklayın.


Çoğu zaman gerçekliğin nasıl bir şey olduğuna bazı bilgilerimiz olduğunu düşünürüz. Örneğin, tam karşımda bir bilgisayar ekranı olduğu veya oturduğum yerden kalkıp da buzdolabına nasıl gideceğim bana açık görünür. Fakat bilgisayar ekranının ve buzdolabının doğası nedir? Sağduyu bize bunların birtakım fiziksel şeyler olduğunu ve zihinlerimizin, belki de evrim gibi bir süreçle, bunlar hakkında bilgi sahibi olmaya ve bunlara göre hareket etmeye adapte olduğunu söyler.

Bunun aksine idealizm, gerçekliğin nasıl bir şey olduğu ve neye benzediğinin zihnin çalışma biçimine bağlı olduğu yaklaşımıdır. Felsefe tarihinde idealizmin çok farklı versiyonları vardır ve biz, üç farklı bölümde en önemli üç idealizm biçimini inceleyeceğiz: Berkeley’in öznel idealizmi, Kant’ın transendental idealizmi ve Hegel’in mutlak idealizmi. Bu üç idealizm biçiminin ilki ile başlıyoruz, yani George Berkeley’in öznel idealizmi.

1. Berkeley’in Öznel İdealizmi Lehine İki Argüman

İrlandalı 18. yüzyıl filozofu George Berkeley, esse est percipi, yani “var olmak algılanmış olmaktır” der. Erken modern dönemdeki birçok filozofa göre, siyah bir köpeği algıladığımda, temsili bir (zihinsel) duruma sahip olurum. Yani, zihnim fiziksel bir şeyden, köpekten etkilenir ve bu, zihnimin köpeğin zihinsel bir temsilini oluşturmasına neden olur. Öyleyse algıladığım şey, temsil edilen şeyin varlığını çıkarsadığım bir temsilden ibarettir. Buna dolaylı realizm (gerçekçilik) denir.

Berkeley, bu geleneksel düşünceye şu şekilde meydan okur1: İlk olarak, bir temsilin dünyadaki bir nesneyi doğru bir şekilde temsil ettiğini kabul ettiğimizde, bunu temsilin nesneye bir şekilde benzediği varsayımıyla yaparız. Fakat Berkeley, idealarımızın diğer idealardan başka bir şeye benzediğini söyleyecek durumda olmadığımızı iddia eder. Berkeley’e göre, ideaları maddi nesnelerle karşılaştıramayız; çünkü maddi bir nesnenin bilgisine sahip olmak, onu bir idea aracılığıyla bilmemizi gerektirir. Böylece, karşılaştıklarımız sadece ideaların kendileridir ve hiçbir zaman maddi şeyler değildir.

Eğer Berkeley haklıysa, biz hiçbir zaman herhangi maddi bir şeyin bilgisine sahip olamayız, yalnızca kendi idealarımızı (veya düşünce, kavram ve fikirlerimizi) bilebiliriz. Bu, Berkeley’in maddenin var olduğuna inanmaya yetkimiz olmadığını, bu durumda var olan tek şeyin zihinler, idealar ve Tanrı olduğunu savunduğu daha büyük eleştirel yaklaşımının bir parçasıdır. Berkeley, bazen adına öznel idealizm denilen bir görüş ileri sürmüştür: Öznel, çünkü var oldukları söylenebilecek şeylerin yalnızca algılandıkları sıradaki idealar olduğunu iddia eder. Böylece siyah köpeğim, yalnızca ben şu anda siyah köpeğimin ideasına sahipsem vardır. Eğer dükkana girerken köpeğimi arkamda bırakırsam, o artık var olmaz. Yani onun varlığı, tamamen bir öznenin onu algılamasına bağlıdır.

Berkeley, yukarıdaki benzerlik argümanına ek olarak realizm ve materyalizme yönelik eleştirilerini güçlendirmek için, maddenin (aslolan, temel şey olmasının) imkânsız olduğunu savunur.

Temel fikir şu şekildedir: Madde, zihinlerimizden bağımsız olarak var olan fiziksel şeyler olarak tanımlanır. Biz genelde maddeyi, gerçekliği meydana getiren şey olarak düşünürüz ve bu şey (madde), biz onu algılasak da algılamasak da var olmalıdır. Yani, maddeyi, tasavvur edilmeden veya algılanmadan var olan şey olarak düşünürüz. Fakat bir idea olmaksızın maddeyi asla algılayamayız/tasavvur edemeyiz. Öyleyse de, maddeyi tasavvur edilmeyen bir şey olarak düşünemeyiz. Hatta bunu söylemek saçma olurdu; çünkü maddeyi tasavvur ederken zorunlu olarak bir ideayı tasavvur ediyoruz ve kesinlikle tasavvur edilmemiş bir ideayı tasavvur edemeyiz. Eğer bunlar doğruysa, Berkeley’e göre, tanımlandığı şekliyle madde imkânsızdır2. Eğer madde imkânsızsa, hiçbir maddi nesne yoktur ve sadece zihinler, idealar ve Tanrı imkân dahilinde vardır.

2. Öznel İdealizme Dair Problemler

Eğer Berkeley haklıysa ve şeyler yalnızca bir zihin tarafından algılanan idealar olarak var oluyorsa, bizimki gibi bilgi sahibi zihinler var olmadan önce dağlar ve hayvanlar gibi fiziksel nesneler asla var olmamıştır. Berkeley’e göre şeyler yalnızca algılandıkları ölçüde var olduklarından (esse est percipi) ve milyonlarca yıl önce hiçbir zihin var olmayıp hiçbir şeyi algılamadığından, Berkeley haklıysa, milyonlarca yıl önce hiçbir şey var olmazdı. Bu, doğrudan doğruya sağduyu ve güvenilir bilimsel dünya görüşümüzle çeliştiğinden, pek makul bir düşünce değildir.

Ancak Berkeley, idealarımızın biz onlara sahip değilken (veya sahip olmayı bıraktığımızda) bile Tanrı’nın zihninde var olmaya devam ettiğini öne sürerek böylesi bir problemden kaçınabilir. İdealara, özellikle de algısal idealara sahip olduğumuzda, bunlar zihnimize göre edilgen gibi görünürler. Yani, algıda hangi idealarla karşılaşacağımız konusunda çok az seçeneğimiz var gibi görünüyor; çünkü idealar edilgendir, kendi kendilerine neden olmazlar. Ek olarak, idealar her zaman bir zihin tarafından sahip olunduğundan ve zihinlerimiz basitçe kendi idealarını üretmediğinden (onları edilgen olarak alırız), onlar bize başka bir zihin tarafından verilmiş olmalıdırlar. Bu nedenle, Berkeley (i) Tanrı’nın var olduğuna ve (ii) idealarımızın kökeninin, Tanrı’nın zihni olduğuna inanır. Eğer bu doğruysa, tüm idealarımız nihayetinde Tanrı’nın zihninde olduğundan, köpeğimin onu algılamayı bıraktığımda basitçe varoluştan çıkmadığı şeklinde bir iddia öne sürülebilir.3

3. Sonuç

Bu yazıdan üç önemli ders çıkarmamız gerekiyor. İlk olarak, idealizm, gerçekliğin nasıl olduğunun zihnin nasıl olduğuna bağlı olduğu görüşüdür. İkinci olarak, idealizmin bir versiyonu olan Berkeleyci öznel idealizme göre, var olan her şey idealar, bu ideaları barındıran zihinler ve Tanrı’dır.4 Üçüncü ve son olarak da, Berkeley’in görüşü sorunsuz olmasa dahi öne sürdüğü argümanları dikkat çekici ve ciddiye alınmaya değerdir.


Dipnotlar

  • (1) Daha açık olmak gerekirse, Berkeley hem doğrudan hem dolaylı realizmin ikisine de karşı çıkar. Geleneksel felsefi jargonda, realizmi zihinden bağımsız bir gerçeklik görüşü olarak tanımlamak yaygındır. Eğer realizm bu anlama geliyorsa, hiçbir idealist, realist değildir. İlginç bir şekilde Kant’ın transendental idealizminde göreceğimiz gibi, Kant’ın transendental realizm dediği şey ile ampirik realizm arasında ayrım yapılabilir. Kant, aynı anda hem ampirik olarak bir realist hem de bir transendental idealist olabileceğine inanır.
  • (2) Bkz. Hylas ve Philonous’un Üç Diyaloğu’ndan İkinci Diyalog.
  • (3) Tartışma ve eleştiriler bundan ibaret değildir. Bir sonraki bölümde göreceğimiz gibi, Kant’ın, Berkeley’in öznel idealizmine yönelik başka itirazları da vardır.
  • (4) Tanrı, bir tür ruh ya da zihindir fakat bizim gibi sonlu değil, sonsuzdur.

Referanslar


Addison Ellis – Idealism Pt. 1: Berkeley’s Subjective Idealism”, (Erişim Tarihi: 06.02.2023)

Çevirmen: Mustafa Calp

Editör: Taner Beyter

Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü son sınıf öğrencisi. İlgi alanı zihin felsefesi ve Daniel Dennett ile Paul Churchland'ın bilinç ile ilgili görüşleri üzerine çalışıyor. Felsefede ilgisini en çok çeken konu ise bilincin gizemi.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Semantik Dışsalcılık – Rachel Bourbaki

Sonraki Gönderi

Felsefeciler Dayanışma Yayınında!