Kitap İncelemesi: “Peygamberliğin İspatı: Haber Delili” Kitabının Metodolojik ve Felsefi Eleştirisi – Yasin Şahin

//
5178 Okunma
Okunma süresi: 36 Dakika

Giriş [1]

Altay Cem Meriç’in “Peygamberliğin İspatı: Haber Delili” kitabı gerek sosyal medyada, gerekse akademik camiada tartışılan, incelenen, belki de yazarın bile beklemediği kadar dikkat çeken bir eser oldu. Eser kanaatimce bu popülariteyi hak edecek şekilde güçlü ve çok yönlü örnekleri, sistematik ve argümantatif yapıyı, yoğun bir emeğin mahsulü olduğu bariz olan tarih araştırmalarını barındırıyor.[2] Ancak ne yazık ki bu eseri eleştirel biçimde ele alan bir değerlendirme yazısına rastlayamadım. Bu yazı, kitaptaki birtakım felsefi ve metodolojik hataları ortaya koymayı hedefliyor. Kitaptaki argümanların temelinde yer alan ikincil tarihsel kaynakların genel olarak güncel olmaması (Kaynak Problemi), kitaptaki Fetanet ve Samimiyet Delillerinin Hz. Muhammed’in peygamberliğini temellendirmek için yeterli olmaması (Samimiyet ve Fetanet Delillerinin Yetersizliği) ve son olarak Hz. Muhammed’in nübüvvetinin ispatı için kullanılan diyagramdaki eksiklikler (Diyagram Problemi) olmak üzere üç problem üzerinden Meriç’in eserini eleştireceğim.

Bir iklimdeki entelektüel atmosferin gelişimi, karşılıklı eleştiriler aracılığıyla tartışma etiğine uygun bir etkileşim zemininin inşa edilmesiyle mümkündür. Bu eleştiri metnini kaleme alırkenki en büyük amacım da, bu gelişime katkı sunmaktı. Şahıslar değil meseleler etrafında kümelenen tartışma alanları inşa etmemiz gerekiyor, bu anlamda yazdığım metinle ilgili dönütlerinizi ve karşı eleştirilerinizi bekliyor olacağım. Şayet bu türden geri bildirimler alma şansım olursa, bu yazımla ilgili karşı eleştirileri Öncül Analitik Felsefe Dergisi’nde (hakkaniyet açısından aynı ortamda aynı okuyuculara ulaşabilmek açısından) yayın sürecine alabileceğimizi ilgili editörlerden aldığım söz çerçevesinde paylaşmak isterim.

1. Kaynak Problemi

Meriç’in eserindeki argümanlar, büyük oranda Batılılar tarafından yazılan İslam tarihi kitaplarına dayanıyor (Yazımızın sonundaki tabloya bakınız). Bununla birlikte eserde Muhammed Hamidullah veya Mehmet Apaydın gibi Müslüman siyer yazarlarının kitaplarına atıflar az da olsa bulunuyor. Elbette yoğun biçimde Batılı İslam tarihçilerinin eserde kullanılması bilinçli bir tercih. Bu seçimin ardında yatan sebep, Meriç’in Batılı kaynaklara duyduğu güvenden ziyade İslami ilimlerde ihtisas sahibi olmayan ya da gayrimüslim olan okuyucu kitlesini ikna etmektir.[3]  Nitekim, Meriç’in anlattığına göre; ‘‘…Okuyucu özellikle gayrimüslim ise bir Müslüman yazarın tarihi işine geldiği gibi aktararak manipüle ettiğine dair bir güvensizlik yaşıyordur.’[4] Bu soruna karşın, batılı yazarların büyük kısmının Müslüman siyer yazarlarından beklenen ‘‘İslami hassasiyetleri’’ taşımayacağı için olduğunca batılı kaynaklardan alıntılar yapılır. Örneğin Müslüman bir yazar Hz. Muhammed’i bir peygamber olarak kabul ettiği için, siyer rivayetleri arasında Peygamberin erdemli bir yönünü vurgulayan zayıf bir tarihsel veriyi otantik olarak kabul edilebilir. Yani kişinin dini hassasiyetleri, onun “objektif’” tarihçi perspektifini zedeleyebilir. Fakat Müslüman olmayan bir yazardan böyle bir hassasiyet taşıması beklenmez. Aksine Hz. Muhammed’in “erdemsizliği”ne yönelik yorum ve tarihsel anlatıları öne çıkarması şaşırtıcı olmaz. Böylece Meriç, İslami hassasiyetleri sahip olmayan, hatta alenen İslam düşmanlığı yapan bir takım Batılı yazarlar üzerinden[5] Hz. Muhammed’in nübüvvetini temellendirerek kaynak bakımından kendini epistemik anlamda daha güçlü bir zeminde tuttuğunu düşünür. Ancak kanaatimce Meriç’in bu yaklaşımı hem seçtiği kaynakların büyük oranda güncel olmaması (1.a.) hem de batılı İslam tarihçilerinin motivasyonlarına yönelik ön kabulünden (1.b.) ötürü birtakım metodolojik problemleri beraberinde getiriyor.

1.a. Kaynakların Güncelliği

Meriç’in kitapta atıf yaptığı ikincil tarihsel kaynakların önemli bir kısmının güncel olmaması, Batılı İslam tarihi ve sosyal bilimlerdeki pek çok gelişmelerden habersiz ve teknik olarak yeteri kadar güven vermeyen bir kaynakça problemini doğuruyor. Bu bağlamda Batı’da erken dönem İslam tarihi yazıcılığının nasıl geliştiğini dikkatlice incelememiz gerekiyor. Bilhassa 1970’lerin sonrasında gelişen revizyonist İslam tarihi yazıcılığı, Edward Said’in Oryantalizm’i ve Post-Kolonyal teori sonrasındaki gelişmeler Batı’da gelişen İslam tarihinin dönüşümünde önemli roller oynamıştır. 1970 sonrası Avrupa ve ABD’de gelişen İslam Tarihi Yazımı geleneği bir asır önce Avrupa’da yapılan İslam araştırmalarında bulunan pek çok ön kabul ve açıklama modelinin eksik veya hatalı olduğunu öne sürer. Bu bağlamda kitaptaki kaynak problemi dikkat çekmeye başlıyor. Nitekim Emile Dermenghem, Abraham Geiger, Leone Caetani gibi pek çok değerli İslam tarihçisine atıf olsa da eserdeki argümanların kaynağının hatırı sayılır bir kısmının bu eleştirilerden önce yazılan “eski” kaynaklardan oluşması her halükârda önemli bir problem oluşturuyor.

Belirttiğim üzere, kaynaklar arasında çağdaş dönemde yazılan Hz. Muhammed kitaplarına pek rastlanmıyor, öyle ki atıf yapılan onlarca biyografi içinden en güncel olanlar Hazleton[6] (doğ. 1945) ve Armstrong (doğ. 1944)’a[7] ait.

Buna karşılık, Fred McGraw Donner[8], Sean W. Anthony[9], Gabriel Said Reynolds[10], Stephen J. Shoemaker[11] ve Juan Cole[12] gibi yazarların; telifi olan, güncel ve akademik kitapların kaynak olarak kullanılmaması eserin kaynak değerini düşürüyor. Elbette ismini zikrettiğim yazarların çoğunun Türkçe çevirisi olmadığı gibi Türkiye’de siyer üzerine uzmanlaşmış pek çok ismin dahi bu eserlere atıf yapmaması gibi bir gerçeği de göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Ek olarak, bu yazarlara atıf yapılmaması eserde geçen her tarihsel vakanın yanlış olduğu anlamına da gelmiyor. Örneğin Hz. Muhammed’in bir tüccar olması, Müslümanların başındaki askeri ve siyasi lider olması, yaşadığı coğrafya ve zaman gibi ana hatlarda bu çağdaş yazarlar da Meriç’in naklettiği Batılı İslam tarihçileriyle mutabık. Ancak atıf yapılan eserlerin önemli bir kısmının güncel olmaması, sözüm ona “Batılı” İslam tarihçilerine pek çok atıfın epistemik değerini düşürüyor. Bu yazarların hangi konularda güncelliğini koruyamadıkları, hangi atıfların tarihsel anlamda çağdaş dönemde kabul görmediğini ele almak bu yazının sınırlarını fazlasıyla aşacaktır. Yine de Meriç’in atıf verdiği İslam tarihçilerinin güncelliğini, yazarların ve eserlerin tarihleriyle birlikte detaylı biçimde incelediğim bir tablo ve bu tabloya dayalı kısa bir değerlendirmeyi yazımızın sonuna ekledim (“Tablo 1”).

1. b. Meriç’in Batılı İslam Tarihçileri Hakkındaki Ön Kabulün Problemleri

Fakat buraya kadar eleştirdiğimiz noktadan daha da önemlisi, yazarın, oryantalist geleneğin tek tip “Müslüman hassasiyetlere” sahip olamayacağı gibi bir önermeyi peşinen kabul ederek kitaptaki argümanları kuruyor olması. Bu oryantalistlerin Hz. Muhammed hakkındaki olumlu ifadelerini kendi ifadesiyle, bir tür “düşman itirafı’’ olarak görüyor.[13] Her ne kadar teoride Meriç’in yargısı doğru gibi dursa da pratikte bu durum kitapta yansıtıldığı kadar tek tip ve indirgeyici değil. Bunun başlıca sebebi insanların herhangi bir işe başlarken motivasyonlarının, duygularının, düşüncelerinin tek bir kalıba sıkıştırılmayacak kadar farklı olmasıdır. Özellikle sosyal bilimlerle uğraşıyorsanız, insanlar hakkında masa başında yapılan çıkarımların pratikte sanıldığı kadar geçerli olmayacağı barizdir.[14]

Kanaatimce benzer bir durum Hz. Muhammed’in hayatını araştıran oryantalistler ve onların oluşturduğu farklı gelenekler için de geçerli. Biraz daha açık olmak gerekirse, kaynak olarak kullanılan oryantalistlerin pek çoğu Meriç’in iddia ettiği kadar sözüm ona Müslüman hassasiyetlerden uzak değiller. Tam aksine benzer hassasiyetlere sahip oldukları söylenebilir. Örneğin eserde sıklıkla atıf yapılan Lesley Hazleton, Annemarie Schimmel ve Karen Armstrong gibi araştırmacılar İslam’a önemli ölçüde sempati beslerken -yine eserde en sık atıf yaptığı yazarlardan- William Montgomery Watt gibi araştırmacılar daha da ileri giderek Hz. Muhammed’i kutsal bir insan olarak tahayyül ettiği bir dini çoğulculuk modeli geliştiriyor.[15]

Bunun sebebi her bir araştırmacının tarih boyunca farklı motivasyonlarla, farklı beklentilerle veya arayışlarla Hz. Muhammed’in hayatını yazmasından kaynaklanıyor. Aydınlanma dönemi öncesinde Batılı araştırmacıların büyük bir çoğunluğu Meriç’in ön kabulüyle örtüşecek biçimde Hristiyanlığı haklı çıkarmak, Hz. Muhammed’in deccal veya şeytani bir varlık olduğunu ortaya koymak üzere İslam hakkında araştırmalar yapıyordu.[16] Çağdaş dönemde dahi bu motivasyona sahip oryantalistler mevcut olsa da bu tarz yaklaşımlar bir hayli zayıflamış olmakla birlikte, alternatif pek çok motivasyon mevcut. Özellikle Aydınlanma Dönemi’yle birlikte birçoklarının da birbirinden çok daha farklı ve çeşitli motivasyonlarla çalıştığı vakidir.[17] Avrupa’da Katolik Kilisesi’ne karşı hesaplaşma içinde olan, Aydınlanma Dönemi’nin değerlerini öne çıkarmaya çalışan pek çok aydın veya oryantalist Hz. Muhammed’i devrimci, rasyonel ve büyük bir lider olarak yeniden kurgular. Çağdaş dönemde ise İslamofobi gibi problemlerden ötürü Müslümanları savunan yazarlar da gayrimüslim olmalarına rağmen Avrupa’daki aşırı sağ gruplara yanıt verme, dini çoğulculuk adına Müslümanların haklarını savunmak gibi motivasyonlarla Hz. Muhammed’in erdemli yönünü ortaya çıkaran eserler kaleme alabilir. Bu eserlerde Hz. Muhammed’in erdemli yanları öne çıkarılır, onu şehvetin ve savaşın peşinde ömrünü tüketen kıyamet alameti olan deccal olarak tahayyül etmez, aksine adalete ve doğruluğa adanmış bilge bir lider olarak yansıtırlar. Bu yeni bakışın dönemin tartışmalarından bağımsız, objektif bir Hz. Muhammed portresi çizdiği söylenemez. Elbette bu biyografilerin yanlış olduğu, tamamen ideolojik kavgalar uğruna yazıldığı anlamına gelmiyor. Vurgulamak istediğim bütün bu süreçte insanların siyasi, kültürel ve dini bağlılıkları son derece etkili olmasıdır. 

2. Samimiyet ve Fetanet Delillerinin Yeterli Olmaması

Meriç, kitabında Samimiyet ve Fetanet Delilleri’nin bir arada Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu kabul etmek için yeterli sebepler olduğunu iddia ediyor. Samimiyet Delilleri, Hz. Muhammed’in Allah’tan vahiy aldığına inanan iç tutarlılığa sahip ya da samimi bir insan olduğunu ispatlamaya yönelik iken Fetanet Delilleri, Hz. Muhammed’in farkında olmadan yalan söylediğini yanlışlamaya, bipolar, şizofreni, sara hastalığı gibi patolojik problemlere sahip olmadığını temellendirmeye çalışır.[18]

Dolayısıyla, Meriç bu kitaptaki tezleri çürütmek isteyen kişi için şöyle bir metot çizmesi gerektiğini belirtiyor: “…Tezlerin çürütülmesi için öncelikle mucize delillerinin teker teker çürütülmesi ve akabinde, haberi getiren kişinin ‘yalancı’ olduğunu söylüyorsa yalanın hangi çeşidi olduğuna karar vermesi ve onunla ilgili muhalif delillerimizi teker teker çürütmesi (yani Fetanet, Samimiyet ve Mucize Delillerini) gerekir ki tutarlı bir örgü ile kitabımıza itiraz etmiş olsun.”[19] Kitapta kurduğu argümanları arasındaki ilişkiyi Meriç, “Zincirin gücü, en zayıf halkanın gücü kadardır.[20] metaforuyla açıklar. Dolayısıyla kitabın ana tezi olan “Hz. Muhammed, Allah’ın gönderdiği bir peygamberdir’’ iddiasına karşı çıkmak için Mucize, Fetanet ve Samimiyet Delillerinden oluşan üç argüman kategorisi de teker teker yok edilmelidir. Meriç özellikle Fetanet ve Samimiyet Delillerinin bir arada düşünüldüğünde nübüvveti ispatlamak noktasında yeterli olduğunu iddia etmektedir. [21]

Buna karşı, ben, “Mucize Delilleri’’ olmaksızın Fetanet ve Samimiyet Delilleri’nin bir arada düşünüldüğünde dahi Hz. Muhammed’in peygamberliğini ispatlamakta yeterli olmadığını iddia edeceğim. Bu iddiamın temelinde diğer dini liderlerin hayatlarıyla Hz. Muhammed’in hayatının en azından ana ölçüde benzerlik göstermesi yatıyor. Nitekim, aşağıda da daha detaylı biçimde açıklayacağım üzere, Bahaullah, Joseph Smith, Osho gibi diğer pek çok dini ya da spiritüel lider Hz. Muhammed’inkine benzer dini tecrübeler yaşıyor, bu dini tecrübe uğrunda hayatlarını dahi feda edebilecek çabalar sarf edebiliyorlar ve –her zaman olmasa da– onun gibi siyasi, sosyal ve diplomatik başarılar elde ediyorlar. Bir diğer ifadeyle Meriç’in Samimiyet ve Fetanet Delilleri başlığı altında ele aldığı; siyasi ve askeri başarılar, kişinin dini yaymak üzere sarf ettiği çabalar ve fedakarlıklar gibi pek çok argümanı aslında diğer dini liderler için de öne sürmek mümkün. Sonuç olarak diğer dini liderlerin yaşamları Hz. Muhammed’in hayatına paralel benzerlikler taşıdığı için diğer dini liderler için de Samimiyet ve Fetanet Delillerini öne sürmek mümkündür.

Sözünü ettiğimiz bu problemin esas kaynağı aslında kitapta karşılaştırmalı analizin Hz. Muhammed’in nübüvvetini tespit edebilecek kadar güçlü olmaması. Her ne kadar Meriç, Cengiz Han ve Büyük İskender gibi kişilerin hayatını Hz. Muhammed’inki ile kıyaslayarak bir savunu kurduğunu iddia etse de bu karşılaştırmalar birkaç cümleden ileri gidemiyor.[22] Buna ek olarak kanaatimce bu karşılaştırmalar büyük siyasi liderlerden ziyade Pavlus, Buda, Osho veya Joseph Smith gibi dinler tarihindeki önemli insanlar üzerinden olmalı. Nitekim, bu kişiler de Hz. Muhammed gibi dini iddialarla ortaya çıkıyorlar, dini kimliği öne çıkan topluluklara liderlik yapıyorlar ve bu dini öğretilerin merkezinde bir hayat sürdürüyorlar. Bu durum da karşılaştırmanın zeminini güçlendiriyor. Kısacası Meriç, tarihten dini kimliği merkezde olan farklı kişilerin detaylı biçimde karşılaştırmalı analizlerin yapıldığı bir argümantasyon oluştursaydı, Hz. Muhammed’in diğer dini liderlerden ne ölçüde benzeştiği ve ne ölçüde ayrıştığı daha sarih biçimde ortaya çıkabilirdi. Böylece argümanlar Hz. Muhammed’in özgünlüğü üzerinden daha güçlü bir yapıya sahip olabilirdi.

Diğer dini liderlerin Hz. Muhammed ile benzerliklerini daha da somutlaştırmak adına Mormonizmin tarihsel lideri Joseph Smith ve pek çok araştırmacı tarafından Hıristiyanlığın asıl kurucusu olarak kabul edilen Pavlus’un hayatları üzerinden fazlasıyla yüzeysel de olsa Samimiyet ve Fetanet delilleri çıkarmak mümkün.

Joseph Smith kutsal kitap anlatısını yenileyerek merkezi ABD olan bir dini anlatı kuruyor. Hitabı kuvvetli ve karizmatik bir lider olduğu için pek çok kişiyi arkasından sürükleyerek ABD’deki bir eyaleti kendi dini grubunun hakimiyeti altına alıyor. Bugün halen son derece güçlü ve dayanışmacı bir yapıya sahip olan Mormon cemaati, ABD’deki en güçlü dini akımlardan biri olmayı başarmış durumda. Eyaletlerinde kendileri tarafından kurulan bir üniversite dahi var. Joseph Smith her ne kadar Hz. Muhammed gibi savaşlara katılmamış olsa da siyasi ve sosyal anlamda yüksek bir karaktere sahip olduğu için kitleleri peşinden sürüklemiş, ABD hükümetiyle bir takım diplomatik problemleri halledebilmiş ve hâlen aktif olan güçlü bir topluluğun kurucusu olabilmiştir. Bu kişi kendi dinini yaymak adına pek çok şahsi menfaatten feragat de ettiğine göre onun hem samimi hem de akli dengesi yerinde biri olduğunu söylememiz mümkün gözüküyor. Çünkü –Meriç’in uyguladığı kriterlere göre– hem dünyevi pek çok menfaatten feda ediyor hem de akli dengesi yerinde olmayan birine göre oldukça başarılı bir kariyer yürütüyor.[23]

Bir diğer örnek olan Pavlus, Hz. İsa’nın ölümü ardından Şam’da Hz. İsa’yı gördüğü dini bir tecrübe –Şam Vizyonu– sonucu Yahudi olmayan toplulukların –gentilelerin– da Hz. İsa’nın dinine girmesi için başta Anadolu’daki şehirler olmak üzere Akdeniz bölgesinde çeşitli yolculuklara çıkmış, pek çok sefer suikast girişimlerine ve kovuşturmalara uğrasa da inancını yaymaktan vazgeçmemiştir. Bu süreçte Antakya cemaati başta olmak üzere pek çok farklı topluluğa yazdığı mektuplar Hristiyanlık teolojisini oluşturan kurucu metinler olarak kabul edilmiştir. Hristiyan olmayan din felsefecisi Antony Flew’in Pavlus hakkında belirttiği gibi: “Dinin içeriğiyle ilgili hemen hemen tüm tartışmalar, parlak bir felsefi zihne sahip olan ve ilgili tüm dillerde konuşup yazabilen Aziz Pavlus tarafından üretilmiştir.’’[24] Şam Vizyonu’nu yaşayan ve kendisinin İsa’nın reenkarne hali olduğunu iddia eden Pavlus, Meriç’in kriterlerini kullanırsak deli olamayacağına göre ya bir sahtekardır ya da gerçekten de Hz. İsa’yla mistik bir ilişkisi olan kilise azizidir.[25]

Elbette burada Pavlus ve Joseph Smith’in bütün hayatına dikkat eden bir anlatı kurmadım, zaten böyle bir girişim bu yazının sınırlarını da aşacaktır. Maksadım, diğer dini liderlerin hayatlarından da Samimiyet ve Fetanet Delilleri’nin çıkarılabilmesinden hareketle Meriç’in iddia ettiği gibi –Mucize Delili olmaksızın– Samimiyet ve Fetanet Delilleri’nin Hz. Muhammed’in nübüvvetini ispatlamakta başarılı olamayacağını göstermekti.

Yine de bu itiraza karşı çıkabilmek için üç yol mümkün gözüküyor: Birincisi, bu kişilerin (Joseph Smith, Pavlus vb. dini liderlerin) sahtekâr olduğunu, iddialarına yalan karıştırdığına yönelik örnekler, karşı anlatılar geliştirilebilir. Ancak bu kanıtlanması zor bir durum çünkü Pavlus’un da Joseph Smith gibi liderlerin yaydığı dini inançlar konusunda sarf ettiği eforlar, fedakarlıklar tarihsel olarak açık duruyor. Bir diğer ifadeyle samimi ve aklı baliğ oldukları ortada olan bir durum.

İkinci olarak, Pavlus ve Joseph Smith gibi kişilerin de kutsal bir varlıkla bir etkileşim sonucu dini bir tecrübe yaşayabilecekleri bir tür dini çoğulculuk ya da kapsayıcılık modeli kurulabilir. Böylece diğer dini liderlerin de dini deneyimler yaşaması beklendik durumlar olacaktır, hatta onlar için de Samimiyet ve Fetanet Delilleri savunulabilir hale gelecektir. Ancak birbiriyle zıt iddialara sahip farklı dini inançları aynı anda kabul etmek birtakım felsefi problemlere sebep olacaktır. Örneğin Joseph Smith’in peygamber olarak kabul edilmesi İslam’ın en güçlü akidelerinden birini, Hz. Muhammed’in son peygamber olmasıyla çelişmektedir (Hatmi Nübüvvet)[26] (Veya Hristiyanlık’taki teslis inancı, İslam’ın kabulleri ile bağdaşmamaktadır). Bu zıt iddiaların sayısını arttırmak mümkün ancak dini çoğulculuk savunusunun bunun gibi problemlerle karşılaşacağının anlaşılması açısından yeterli olduğunu umuyorum.

Son olarak, Hz. Muhammed’in diğer dini liderlerden ayıran özgün yönlerini vurgulayan bir savunu kurulabilir. Böylece Hz. Muhammed’in diğer dini liderlerle karşılaştırmada öne çıkaracak bir kategori oluşturulabilir ve böylece nübüvvet ispatı daha güçlü bir zemine yerleşir. 

3. Diyagram Problemi

Meriç, her ne kadar bir diyagram kurmasa da kitapta izlediği muhakemeden hareketle Peygamber’in şahsiyetini değerlendirmek üzere şöyle bir diyagram oluşturmak mümkün:

Kutsal Varlık (Cebrail) — Hz. Muhammed’in Zihni — Hz. Muhammed’in Sözleri, Halleri ve Fiilleri

Üç ana unsurdan oluşan bu diyagrama göre Kutsal Varlık tarafından Hz. Muhammed’in zihnine yansıyan her ne ise, o, bunu etrafındaki insanlara anlatıyor. Meriç de kitabında Hz. Muhammed’in kutsal bir Varlıktan mesajını aldığını Hz. Muhammed’in sözleri, halleri ve fiillerinden hareketle temellendiriyor. Diyagramdaki Hz. Muhammed’in fiilleri ve sözleri üzerinden, kutsal varlık ile Hz. Muhammed arasında bir ilişki olduğunu iddia ediyor. Yani kutsal bir varlığı temellendirerek Hz. Muhammed’in peygamberliğini temellendirmek yerine tam tersi bir sıralama üzerinden, Hz. Muhammed’in hayatından kutsal bir Varlığa olacak şekilde, nübüvvet ispatı yapılıyor.[27] Her ne kadar bu, temeli itibariyle güçlü ve tutarlı bir diyagram olsa da birtakım teolojik ve felsefi problemler barındırmaktadır. Bu şablonun üç sebepten eksik olduğunu iddia edeceğim:

  • (3.a.) Monoteistik tanrının diyagramda doğrudan temellendirilmemesi ,
  • (3.b.) Kutsal Varlığın mahiyetinin şablonda belirtilmemesi ve
  • (3.c.) diyagramın Hz. Muhammed’in karakterini indirgeyici biçimde ele alınması.

3.a.  Monoteistik Tanrı Tasavvurunun Yer Almaması

İlk olarak, Hz. Muhammed’in vaaz ettiği dini anlayış, monoteistik bir tanrı tasavvurunu kendi inancının en merkezi öğelerinden birini oluşturur. Nihayetinde, Hz. Muhammed’in vahiy kaynağı tanrı. Ancak bu şablon “en iyi ihtimalle” Hz. Muhammed’in kutsal bir Varlıktan bir mesaj aldığını destekleyebilir, monoteistik bir tanrıdan vahiy aldığını değil. Bir diğer ihtimalse, bunun, materyalist ya da natüralist inançları oldukça güçlü olan biri için Hz. Muhammed’in hayatını sadece gizemli, ilginç bir noktaya dönüştürdüğüdür. Sonuç olarak Meriç, kitapta iddia ettiği üzere tam olarak nübüvveti temellendirememektedir.

Meriç’in bu diyagramdan hareketle nübüvveti “tam olarak’’ temellendir(e)memesinin ardındaki yatan sebep natüralist ya da materyalist bir dünya tasavvurunu aşan teistik bir tanrı tasavvuru ortaya koymamasıdır. Bir kişinin, nebinin varlığına inanabilmesi için tanrıya da inanması gerekir ancak Meriç, bu kitapta direkt olarak nebinin yani Hz. Muhammed’in yaşamı üzerinden peygamberliği ispatlayabileceğini öne sürüyor. Onun ifadesiyle ‘’Direkt nübüvvet iddiasını, müşahede ettiğimiz dünyadaki gözlemlerimiz üzerinden’’ temellendirir.[28] Tanrıya dair argümanları direkt olarak sunmamaktadır, sadece Hz. Muhammed’in hayatından hareket ederek tanrıya veya nübüvvete ulaşabileceğimizi iddia etmektedir. Ancak sadece tek bir kişinin tarihsel yaşantısından hareketle metafiziksel inançların temellendirilmesi felsefi olarak zordur. Özellikle kutsala dair hiçbir inancı olmayan, varlığı, bütün insanlık tarihini natüralist, materyalist biçimde açıklayan kişi için Hz. Muhammed’in zorluklara göğüs geren başarı dolu hayatı mucizelerin, meleklerin, vahyin, tanrıların yer aldığı “kutsal’’ bir nitelik ifade etmez. Natüralist, her şeyi kendi inançları doğrultusunda açıklamak istediği gibi Hz. Muhammed’in hayatını da natüralist bir açıklama getirmeye çalışır. 

Bu açıklama, Hz. Muhammed’in insanlık tarihinde oldukça önemli, belki de en önemli şahsiyet olması şeklinde olacaktır fakat bu nihayetinde onun tanrı ile iletişim kuran bir peygamber olduğu anlamına gelmez. Bu kişi için Hz. Muhammed’in hayatlarıyla Marcus Aurelius, Büyük İskender, Cengiz Han, II. Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatları arasında büyük farklar yoktur aslında. Büyük İskender’in askeri ve siyasi başarıları, küçük bir krallıktan büyük bir Akdeniz imparatorluğu kurması natüralist için kutsal bir şey değilse Hz. Muhammed’in elde ettiği başarılar da kutsala atıf yapmasını gerektirecek bir hayat değildir. En nihayetinde zikredilen her kişi tarihte neredeyse olağanüstü olanı başarmış oldukça bilge ve dâhi, siyasi ve askeri liderlerdi ancak hiçbirini açıklamak için “kutsal” kategorisine başvurulmasına gerek duyulmaz. “Kutsal” kategorisi yerine, bu başarılı liderlerin farklı ve özel karakter özelliklerine sahip olması, yaşadıkları tarihsel dönemlerin kendi lehlerine işlemesinden doğan “şans faktörü” de alternatif açıklama modelleri olabilir. Nitekim zikrettiğim özellikler ve daha fazlası tarihteki her başarılı şahsiyeti öne çıkartan ortak faktörlerdir. “Farklı ve özel” karakterlerden kastım, adanmışlık, idealizm, rekabet, hırs, sezgisel zekâ gibi özelliklerin bazı insanlarda özel bir şekilde toplanmasıdır. Tarihsel dönemin kendi lehine işlemesi küresel ya da yerel ekonomik, politik ve sosyal yapıların, aktörlerin tarihsel karakterin amaçlarını gerçekleştirmesi yönünde devam ediyor. Bu süreç, tarihsel şahsiyetin iradesinden bağımsızdır ve tesadüfi biçimde olur. Bizans İmparatorluğu ve Sasani İmparatorluğunun zayıfladığı dönemde, Müslüman topluluğun Bizans ve Sasani topraklarını kolaylıkla fethetmesi, bahsettiğimiz durumun bir örneğidir[29]. İslam fetihlerinden önce Bizans ve Sasani İmparatorluklarının zayıflaması, Müslümanlardan bağımsız biçimde gerçekleşmiştir ve süreç Müslümanların lehine işlemiştir. Dolayısıyla bu gibi seküler faktörler yoluyla Hz. Muhammed’in başarı dolu hayatı açıklanması mümkündür.

Diğer yandan bütün dünyayı, tarihi, canlılığı, ahlakı vs. kutsala başvurmadan açıklayabilen bir insan için Hz. Muhammed’in hayatının da kutsalın dışında kalması imkânsız değildir, onun için Hz. Muhammed en iyi ihtimalle kendi dünya görüşü çerçevesinde açıklanamayan küçük bir nokta olarak kalacaktır. Dolayısıyla “sadece” Hz. Muhammed’in “destansı” hayatından hareketle nübüvvete iman etmek ‘“yeterli’’ bir sebep değildir. Elbette, altını çizmem gerekir ki Meriç’in ortaya koyduğu argümanlar nübüvvete olan inancı destekleyici nitelik taşır, Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu düşünmemiz için bazı gerekçeler sunabilir ancak “direkt’’ olarak insanlara vahiy gönderen bir tanrıya yönelik argümanlar ileri sürülmezse bütün bu argümanları nübüvvete yönelik yeterli deliller olarak görmemiz neredeyse imkansızdır.

Bu noktada muhtemel bir itiraz olarak “Mucize Delilleri’’ne başvurulabilir. Çünkü Mucize Delilleri Büyük İskender, Mustafa Kemal Atatürk gibi tarihsel şahsiyetleri de aşacak şekilde ancak kutsal bir varlığa atıfla açıklanabilecek delillerdir.[30] Bu bağlamda Meriç, “geleceği tahmin etmek” [31], “normal bir insanın bilemeyeceği tarihsel bilgilere ulaşabilmek” [32] gibi normal insanların bilmesinin imkansıza yakın bilgilerin Hz. Muhammed tarafından bilinebileceğini iddia eder. Bunları natüralist temelde açıklamak da oldukça zor olacağı için Hz. Muhammed’in nübüvvetini ikna edici argümanlar olarak görülebilir ancak Hume’un mucize eleştirisi bu itiraza yanıt olabilir.

Hume’a göre mucize “bir doğa yasası ihlali”[33] olmasından ötürü hiçbir mucizeye dair delil kabul edilemez.[34] Nitekim, Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesi veya Hz. Muhammed’in ayı ikiye bölmesi olaylarında fark edileceği üzere mucizenin insanın tüm deneyimlerini aşan bir yapısı vardır. Ancak Hume’a göre “bilge bir insan, inancını delillerle orantılar”.[35] Dolayısıyla hayatı boyunca hiçbir ölünün dirildiğine şahit olmayan insanın ölünün dirilmediğine dair deneyimlerinin oranı, ölünün dirildiğine dair alınan haberin epistemik doğruluk değerini fazlasıyla düşürecektir. Çünkü insanın hayatı boyunca hiçbir zaman ölünün dirilmediğine dair binlerce delili varken ölünün bir kişi tarafından diriltildiğine dair delili sadece yazılı rivayetlerdir. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in mucize haberlerine karşı bir natüralist de Hume’cu bir itirazda bulunabilir. Dolayısıyla inancını delille oranlayan “bilge insan” mucizeyi her halükârda reddetmelidir. Ek olarak, Mucize Delili’ni Hume’cu bir şekilde reddetmiş olsa dahi natüralist biri evrendeki her şeyi açıklığa kavuşturmak zorunlu değildir. Nitekim siyasi, ahlaki ya da dini her dünya görüşü her şeyi tutarlı ve eksiksiz açıklama gücüne sahip değildir. Her görüşün handikapları, açıklayamadığı noktalar mevcuttur. Örneğin teistler için kötülük problemi, ateistler için bilincin doğası en nihayetinde bir gizem olarak kalacaktır ancak açıklanamayan noktaların olması direkt olarak bu görüşleri reddetmek için yeterli sebep değildir. Benzer biçimde Mucize Delilleri de bir natüralist için en kötü ihtimalle birer kara kutudur: tuhaf, esrarengiz ve ilginç ancak nübüvvete inanmaya ikna edecek kadar güçlü değil. (Belki de amaç, “direkt” deliller ile her şeyi açıklayan bir dünya görüşü yerine eldeki verilerle yaklaşık olarak en doğru ve en iyi açıklama gücüne sahip olan dünya görüşünü tespit etmek olmalıdır. Bu yaklaşım çağdaş felsefede giderek daha çok benimsenen bir epistemik pozisyondur).

Kısacası her ne kadar Meriç eseri için, “bu eserde kullandığımız metodun, Aydınlanma sonrası oluşan metafizik tenkitleri aşan bir yapısı olduğunu[36] iddia etse de bu eser kanaatimce Aydınlanma sonrası metafizik eleştirileri aşamamaktadır. Özellikle dünya görüşünü temelde ateist ya da natüralist bir metafiziğe dayandıran kişiler için Hz. Muhammed’in hayatını Meriç’in yansıttığı şekilde okumak ancak bir şaşkınlık, hayret uyandırabilir ve belki de kendi inançlarına yönelik ufak soru işaretleri oluşturabilir ancak bütün metafizik inancını değiştirecek kadar güçlü bir delil sunmaz. Belki de Meriç’in kitap boyunca sürekli atıf yaptığı gayrimüslim oryantalistler Hz. Muhammed için oldukça övgü ve hayranlık dolu ifadeler kullanmalarına rağmen hâlen Müslüman olmamalarının bir sebebi de budur.

3.b. Kutsal Varlığın Mahiyetinin Bilinmemesi

Birinci problemle bağlantılı olarak, kutsal varlığın mahiyeti Meriç’in argümanlarında Hz. Muhammed’in hangi kutsal Varlık ile iletişim halinde olduğunun bilinmemesinden ya da bunun muğlak olmasından kaynaklanıyor. Aslında bu da Meriç’in konuşmacı olarak katıldığı Güncel Kelam Tartışmaları’nın müzakere kısmında dile getirdiği bir problem: O, “Hz. Muhammed’in kötü bir melekten vahiy alma” ihtimalinden, bu ihtimali hesaba katmadan kitapta nübüvveti temellendirdiğinden bahsediyor.[37] İlk bakışta tuhaf gibi görünen bu problem ancak deccal, yalancı peygamber(ler) gibi bir takım teolojik kavramlar dikkate alındığında daha anlaşılır kılınabilir.

Meriç’in diyagramındaki bu Varlık belirsizse, Hz. Muhammed vahyi kimden almış olabilir? Bu kutsal Varlık monoteistik tanrı tasavvurundan ziyade politeist tanrılar, kusurlu tanrı yahut tanrısal varlık olmayan kutsal varlıklar da olamaz mı? Örneğin Hz. Muhammed, bu mesajı Tanrı dışındaki başka bir kozmik güçten almış olabilir. Ancak bütün bu kabullerin de birtakım başka problemler taşıdığını ifade etmem gerekir. Bu bağlamda, bahsettiğim belirsizlik “Hz. Muhammed’i kandırmak isteyen şeytani bir Varlık mı yoksa tanrı tarafından gönderilen mükemmel bir Varlık mı?” sorusunu da gündeme getiriyor. “Varlık”, baştan beri belirsizse, varlığın mahiyetine yönelik pek çok ihtimal açık hale gelir.

Bu probleme de sebep olan husus, söz konusu şablonda açıkça ifade edilmeyen ancak şablonun içinde saklı olan bir ön kabulden kaynaklanıyor: “Hz. Muhammed’in kutsal bir kaynaktan bilgi alması = Hz. Muhammed’in monoteist bir tanrı tarafından gönderilen İslam dininin peygamberi olması.” Ancak Hıristiyanların geliştirdiği pek çok teolojik yaklaşım ya da doğu dinlerinde benimsenen pek çok çeşitli yaklaşım, Hz. Muhammed’i kutsal bir kaynaktan mesaj alan özel bir insan olarak kabul etmesine rağmen Müslümanların anladığı biçimde monoteistik bir tanrıdan direkt olarak (bugün Arapça ifade edilen) mesajlar alan bir peygamber tasavvur etmemektedir. Elbette gayrimüslimler tarafından geliştirilen bu felsefi-teolojik yaklaşımların kendi içlerinde yaşadıkları çeşitli eksiklikler, tutarsızlıklar ya da bilgisel yanlışlar bulunuyor ancak bunların canlı biçimde tartışıldığı teolojik bir tartışma zemini Hz. Muhammed’in kimliğine ilişkin tartışmaları daha zengin ve canlı kılacaktır.

Bu bağlamda önemli ölçüde Hıristiyan teolojisinden kaynak alan pek çok farklı yaklaşımlar örnek gösterilebilir. Örneğin Kur’an’ın ilk İngilizce tercümelerinden birini yazan George Sale’e göre, Hz. Muhammed’in ilgi ve yetenekleri tanrı tarafından Hıristiyanları tekrardan ayağa kaldırmak, uyanmalarını sağlamak ve Arabistan’da beliren bu yeni tehdit için tekrar harekete geçmelerini sağlamak üzere kullanılmıştı.[38] Yani günün sonunda Hz. Muhammed’in kutsal bir kaynakla ilişkisi kabul edilirken Hz. Muhammed’in peygamberliğini otantik kabul etmeyen Hıristiyan bir anlayışı bulunuyor.

George Sale’den daha realist ve tutarlı bir anlayışa sahip gibi görünen William Montgomery Watt ve Hans Küng gibi çeşitli teologlar tarafından geliştirilen Hıristiyanlık kaynaklı olmakla birlikte Hz. Muhammed’i birer peygamber ya da kutsal bir insan olarak kabul eden daha pek çok çeşitli yaklaşım da bulunuyor.[39] Nitekim bu kişiler Hıristiyan olmalarına rağmen Hz. Muhammed’i peygamber kabul ediyorlar. Aynı anda teslisi ve Hz. Muhammed’in peygamberliğini içeren Hıristiyan merkezli dini bir çoğulculuğu savunuyorlar. Bu noktada diyagram, Hz. Muhammed’i bir peygamber olarak kabul edip Hıristiyanlığın doğru din olduğunu iddia eden çeşitli teolojik anlayışlara bir cevap vermiyor. Kısacası bu kutsalın mahiyetini ve dini çoğulculuk problemlerini hesaba katmayan bir diyagram mevcut.

3.3. Hz. Muhammed’in Şahsiyetine Yönelik Mümkün Yargıların İndirgeyici Biçimde Sunulması

Meriç, Hz. Muhammed hakkındaki diyagramı “samimi ya da değil’’, “deli ya da deli değil’’ gibi görece siyah beyaz mantığın hâkim olduğu yargılar üzerinden kuruyor. Hz. Muhammed için “Samimi olduğu kısımlar fazla ancak kendi nefsine göre davrandığı yerler de var” ya da “Hem samimi değil hem de akli anlamda sorunları bulunuyor” gibi farklı iddiaların entegre edilmiş versiyonları diyagramda yer almıyor. Örneğin bir insan “Hz. Muhammed’in patolojik sıkıntılardan ötürü bir şekilde Allah’tan vahiy aldığını ancak bu patolojik sıkıntılarla dolu zihnine zaman zaman kendi nefsi arzuları girdiği için kendi lehine olan hükümler verebildiğini” söyleyebilir. Böylece aynı anda onun hem samimi olduğunu hem de zaman zaman kendi nefsinin lehine yönelik hareketlerde bulunduğunu iddia edebilir. Elbette bu iddianın da kendine göre birtakım sıkıntıları bulunuyor çünkü büyük oranda samimi olduğuna yönelik veriler bulunuyorsa, samimi olmadığı anların neye göre belirleneceği ve neden bu anlarda samimi olmadığı açıklanması gerekebilir.

Küçüklüğünden beri büyüye ve sihre olan merakından ötürü Dan Vogel’ın oluşturduğu sınıflandırma bu bağlamda yol gösterici olabilir: 

  • 1. Büyüye inanıp inanmadığı belli olmayan, ancak kâr, güç ve prestij için hile kullanarak büyünün kelime dağarcığını ve araçlarını kullanan şarlatan.
  • 2. Büyüye inanan, ancak sunumunu geliştirmek ve başkalarını güçlerine daha kolay ikna etmek için zaman zaman hile kullanan samimi şarlatan.
  • 3. Çeşitli nedenlerle gerçekten büyü yapabildiğine inanan hayalperest sihirbaz.
  • 4. Hile kullanmadan büyü yapan, ancak inancını anekdotsal kanıtlarla destekleyebilen samimi sihirbaz.
  • 5. Doğaüstü yeteneklere sahip, doğayı kontrol eden, mucizeler yaratan gerçek büyücü.[40]

Sonuç olarak, bu tarz daha farklı iddiaların birbirine karıştığı, gri noktaların vurgulandığı bir diyagram önerilebilir. Böylece Hz. Muhammed’in şahsına yönelik mümkün iddialara dair daha sahici bir idrakle yaklaşmamız mümkün olacaktır.

Ek 1: Altay Cem Meriç’in Kaynak Verdiği İslam Araştırmacılarının Listesi

Metindeki 1.1. eleştirimde, Meriç’in kullandığı kaynakların önemli oranda güncel olmadığını belirtmiştim. Bu eleştiri bağlamında eser boyunca doğrudan ya da dolaylı olarak İslam tarihini konu edinen kitap listesini oluşturdum. Bu kitap listesinin Meriç’in atıf yaptığı bütün kitapları kapsamadığını belirtmeliyim. Bizans tarihi veya orta çağ tarihi kitaplarının güncelliği, bu kitapların hangi yıllarda nasıl yazıldığını müstakil bir bölümde incelemek gerekecektir. Buradaki tablo 1.1. eleştirisinin de yöneltildiği İslam tarihi ve ilahiyatıyla ilgili kitapları kapsıyor. Bu tabloyla Meriç’in kullandığı kaynakların güncellik değerini daha detaylı biçimde sorgulayacağım.

Eserlerin ilk basım yılına göre 1960’dan önce yazılanlar güncel eser vasfını yitiriyor. 1960 sonrasında sosyal bilimlerin Orta Doğu Araştırmalarına eklemlenme süreci[41], oryantalizme yönelik eleştirel tavırların somut biçimde artması[42], revizyonist İslam tarihi metodolojisinin ortaya çıkması[43] gibi İslam araştırmalarında metodolojik, akademik ve siyasi anlamda pek çok farklı gelişmenin yaşanmasından ötürü 1960 yılı eserlerin güncelliğini belirleyen kritik bir dönem. Aşağıdaki tabloya göre 44 eserden 24’ü 1960’tan önce yazıldığı için güncel kaynak değerini taşıyamıyor. Bununla birlikte doğrudan Hz. Muhammed’in hayatını konu edinen güncel kaynak sayısıysa 9.[44] Dolayısıyla bilhassa kitabın belkemiğini oluşturan Hz. Muhammed’in hayatı için yapılan analizlerde güncel kaynak problemi bulunuyor. Yine de güncel olmayan kaynaklar arasında Julius Wellhausen, Richard Bell ve Ignac Goldziher gibi klasikleşmiş ve halen önemini korumaya devam eden araştırmacılar bulunduğunun altını çizmem gerekir. Avrupa ve ABD’de gelişen İslam araştırmalarında bu araştırmacılar halen okunmaya, tartışılmaya ve atıf almaya devam edilmektedir. Nitekim güncel kaynağın olmaması direkt olarak kaynakta verilen bilgilerin yanlış olduğu anlamına da gelmiyor. Ancak bilhassa alanında uzman olmayan bir yazarın güncel kaynaklara başvurmaksızın yaptığı gelişigüzel pek çok atıf dikkatli okuyucular açısından oldukça önemli soru işaretleri doğuruyor. Bu, alanında uzman olmayan bir yazarın spontane biçimde Halil İnalcık, Niyazi Berkes ve Bernard Lewis’in eserlerine atıf vererek Osmanlı modernleşmesi üzerine bir metin yazmasına benzer. Yazarlar alanında uzman, tanınmış ve paradigma-kurucudur ancak eserleri üzerinden çokça zaman geçmiş, kendilerine pek çok eleştiri yöneltilmiştir. Dolayısıyla yalnızca bu kişilere atıf yapılan bir eser, okuyucusunda metnin doğruluğuna yönelik pek çok şüphe ve soru işaretleri yaratacaktır. Benzer biçimde, Meriç’in her ne kadar güncel atıf eksikliği kitaptaki her atıfı yanlışlamasa da kitaptaki alıntıların epistemik değerini düşürüyor.

Tablo 1: Kitapta Atıf Yapılan Eserlerin Listesi

YazarYaşadığı DönemEser İsmiEserin İlk Basım Tarihi
Karen Armstrong1944-….İslam Peygamberinin Biyografisi Hz. Muhammed1991
Karen Armstrong 1944-….Tanrının Tarihi1993
Thomas Walker Arnold1864-1930İslam’ın Tebliğ Tarihi1896
Thomas Bauer1961-….Müphemlik Kültürü ve İslam2011
Thomas Bauer 1961-….Neden İslam’ın Ortaçağı Yoktu?2018
M. Jonathan Bloom1973-….Kağıda İşlenen Uygarlık2001
R. V. C. Bodley1892-1970Hazreti Muhammed1946
Leone Caetani1869-1935İslam Tarihi 1-21905-1926
Emile Dermenghem1892-1971Hz. Muhammed ve Risaleti1955
Anne Pieter Reinhart Dozy1823-1883İslam Tarihi1863
Ignaz Goldziher1850-1921Hadis Kültürü Araştırmaları?
Ignaz Goldziher 1850-1921İslam Kültürü Araştırmaları?
Ignaz Goldziher 1850-1921Klasik Arap Literatürü?
Richard Hames Horatio Gottheil1862-1936Bir Hristiyan Bahira Efsanesi1903
Frank Griffel1965-İslam’ı Düşünmek2018
Wael B. Hallaq1955-İmkansız Devlet2012
Lesley Hazleton1945-2024İlk Müslüman2013
Philip K. Hitti1886-1978Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi1937
G. S. Marshall Hodgson1922-1968İslam’ın Serüveni1975
Washington Irving1873-1859Muhammed’in Haleflerinin Hayatları1850
M. J. Kister1914-2010İlk Dönem İslam Tarihi Üzerine Makaleler1980
Ira M. Lapidus1937-İslam Toplumları Tarihi1988
Bernard Lewis1916-2018Hata Neredeydi?2002
Bernard Lewis 1916-2018İslam’ın Siyasal Söylemi1993
Bernard Lewis 1916-2018Ortadoğu’da Irk Kavramı ve Kölelik1990
Bernard Lewis 1916-2018Tarihte Araplar1950
D. S. Margoliouth1858-1940Muhammed ve İslam’ın Yükselişi1905
Louis Massignon1883-1962Doğuş Devrinde İslam Tasavvufu1922
William Muir1819-1905Kur’an Mahiyeti, Öğretisi ve Kitabı Mukaddeslerle İlgili Tanıklığı1858-1861
De Lacy O’Leary1872-1957İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri1922
Johannes Pedersen1883-1977İslam Dünyasında Kitabın Tarihi1946
Ernest Renan1823-1892İslam Terakkiye Mani midir?1883
Maxime Rodinson1915-2004Muhammed1961
Joseph Schacht1902-1969İslam Hukukuna Giriş1950
Annemarie Schimmel1922-2003Hz. Muhammed1985
William Montgomery Watt1909-2006Hz. Muhammed Peygamber ve Devlet Adamı1961
William Montgomery Watt 1909-2006Hz. Muhammed Medine’de1956
Julius Wellhausen1844-1918Arap Devletleri ve Çöküşü1902
Julius Wellhausen 1844-1918İslamiyet’in İlk Devirlerinde Dini-Siyasi Muhalefet Partisi1901
Hartwig Hirschfeld1854-1934New Researches into The Composition and Exegesis Of the Quran1902
Richard Bell1876-1952The Qur’an1937-1939
Sir William Muir1819-1905The Life of Mahomet1858
Gustav Weil1808-1889Historisch-Kritische Einleitung in den Koran1844
François Deroche1952-….La transmission écrite du Coran dans les débuts de l’Islam2009

Dipnotlar

  • [1] Bu metni yazma sürecim boyunca değerli geribildirimleri ve düzeltmelerinden ötürü sevgili arkadaşım İftihar’a ve Yusuf’a teşekkürü borç bilirim.
  • [2] Her ne kadar yazı boyunca yer yer Meriç’in kitabına atıflar yapsam da yazıdaki eleştirilerin tam olarak anlaşılması için kitabın okunması ya da kitabın temel mantığının anlatıldığı videoların izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bkz: 1.Giriş – Peygamberliğin İspatı – Haber Delili, Neden Müslüman Oldum?
  • [3] Meriç, Altay Cem. Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 2th ed. Türkiye: İnsan Yayınları, 2022.19.
  • [4] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 18.
  • [5] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 19.
  • [6] Hazleton, Lesley, İlk Müslüman. Kitabix, İstanbul, 2017.
  • [7] Armstrong, Karen, İslam Peygamberinin Biyografisi Hazreti Muhammed. Koridor Yayıncılık, İstanbul, 2005.
  • [8] Donner, Fred M. Muhammad and the Believers. Harvard University Press, 2012. http://books.google.ie/books?id=YM8RBAAAQBAJ&printsec=frontcover&dq=fred+donner&hl=&cd=2&source=gbs_api.
  • [9] Anthony, Sean W. Muhammad and the Empires of Faith, 2020. http://books.google.ie/books?id=RSzJDwAAQBAJ&printsec=frontcover&dq=sean+antonhy&hl=&cd=1&source=gbs_api.
  • [10] The Qur’an Seminar Commentary / Le Qur’an Seminar: A Collaborative Study of 50 Qur’anic Passages / Commentaire collaboratif de 50 passages coraniques. Berlin: De Gruyter, 2016.
  • [11] Shoemaker, Stephen J. The Death of a Prophet: The End of Muhammad’s Life and the Beginnings of Islam, University of Pennsylvania Press. 2011.
  • [12] Cole, Juan. Muhammad. Bold Type Books, 2020. http://books.google.ie/books?id=x8BWxwEACAAJ&dq=juan+cole&hl=&cd=1&source=gbs_api.
  • [13] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 19.
  • [14] 20. yüzyıldaki Avrupa ve Amerkia’da gelişen İslam araştırmalarındaki değişimler için bkz.: Bulut, Yücel. Oryantalizmin Kısa Tarihi. Türkiye: Küre Yayınları, 2024. 153-161.
  • [15] Montgomery Watt’ın (ve diğer batılı İslam araştırmacılarının) dini çoğulculuk anlayışı için bkz.: Tolan, John. Faces of Muhammad. Princeton University Press, 2019. http://books.google.ie/books?id=UO2SDwAAQBAJ&printsec=frontcover&dq=%C4%B1mages+of+muhammad&hl=&cd=10&source=gbs_api. 241-258
  • [16] Kalın, İbrahim. “Batı’daki İslâm algısının Tarihine Giriş”. Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, sy. 15 (Aralık 2003): 1-51. 3-11.
  • [17] John Tolan, “Muhammad: an anticlerical hero of the European Enlightenment | Aeon Ideas,” Aeon, April 8, 2021, https://aeon.co/ideas/muhammad-an-anticlerical-hero-of-the-european-enlightenment.
  • [18] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 134.
  • [19] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 135.
  • [20] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 135.
  • [21] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 409.
  • [22] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 266.
  • [23] Joseph Smith’in hayatı için bkz.: Bushman, Richard L. “Joseph Smith | Biography & Facts.” Encyclopedia Britannica, August 1, 2024. https://www.britannica.com/biography/Joseph-Smith-American-religious-leader-1805-1844.
  • [24] Flew, Antony, and Roy Abraham Varghese. There Is a God. Harper Collins, 2009. http://books.google.ie/books?id=zbL66ePcjpQC&printsec=frontcover&dq=antony+flew&hl=&cd=2&source=gbs_api.
  • [25] Pavlus’un hayatı için bkz.: Denova, Rebecca. “Paul the Apostle.” World History Encyclopedia, December 11, 2023. https://www.worldhistory.org/Paul_the_Apostle/.
  • [26] Daudi, Khalid Zarafullah. “Literatür, Hatm-i Nübüvvet.” TDV İslâm Ansiklopedisi, 1997. Accessed September 1, 2024. https://islamansiklopedisi.org.tr/hatm-i-nubuvvet.
  • [27] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 21.
  • [28] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 21
  • [29] Donner, Fred M. Muhammad and the Believers. Harvard University Press, 2012. http://books.google.ie/books?id=YM8RBAAAQBAJ&printsec=frontcover&dq=fred+donner&hl=&cd=2&source=gbs_api. 27.
  • [30] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 409.
  • [31] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 425-434.
  • [32] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 435-464.
  • [33] Hume, David. İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma. Çeviren: Ferit Burak Aydar. Türkiye: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2022. 114.
  • [34] Hume, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma. 115.
  • [35] Hume, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma. 110.
  • [36] Meriç, Peygamberliğin İspatı: Haber Delili. 21.
  • [37] “128- Peygamberliğin İspatı: Haber Delili, Altay Cem Meriç, Yusuf Şevki Yavuz,” May 4, 2023. Erişim: 25 Ağustos, 2024. https://www.youtube.com/watch?v=KbFPdH5KJxE.
  • [38] Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi. 77.
  • [39] Tolan, Faces of Muhammad. 241-258.
  • [40] Vogel, Dan. Joseph Smith: The Making of A Prophet. United States: Signature Books, 2004. http://books.google.ie/books?id=KXAmAQAAIAAJ&q=dan+vogel&dq=dan+vogel&hl=&cd=1&source=gbs_api. xii.
  • [41] Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi. 153.
  • [42] Oryantalizm kelimesinin 29. Uluslararası Oryantalistler Kongresi’nde tedavülden kaldırılması ve Edward Said’in oryantalizm eleştirileri bu sürecin en önemli göstergelerinden biri olsa gerek. Oryantalsitle Kongresi için bkz.: Czeglédy, K. “THE XXIXth INTERNATIONAL CONGRESS OF ORIENTALISTS.” Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae 28, no. 2 (1974): 288–90. http://www.jstor.org/stable/23657444.
  • [43] Çolak, Yaşar. “İslâm Tarihi Çalışmalarının Batı’daki Tarihsel Gelişimi Üzerine”. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6/11 (Eylül 2019), 89-124. 112.
  • [44] 9 Eser: İslam Peygamberinin Biyografisi Hz. Muhammed, Tanrının Tarihi, İlk Müslüman, İslam’ın Serüveni, İlk Dönem İslam Tarihi Üzerine Makaleler(?), İslam Toplumları Tarihi, Muhammed (Rodinson), Hz. Muhammed (Annemarie Schimmel), Hz. Muhammed: Peygamber ve Devlet Adamı.

Yazar: Yasin Şahin

Editörü: Mehmet Mirioğlu


Kitap İncelemesi: “Allahsız Ahlak Olabilir mi?” Kitabının Eleştirisi (Enis Doko) – Talha Gülmez

Kitap Analizi: Ahlak Felsefesinde Tanrı Nerede? (Cemre Demirel) – Musa Yanık

Kitap Analizi: Bilim Her Şeyi Açıklayabilir mi? (John C. Lennox) – Musa Yanık

Kitap Analizi: “Aklın Üç Yüzü” (Nazif Muhtaroğlu) – Musa Yanık

Kitap Analizi: “Araştırmanın Alfabesi” (Yasin Ramazan) – Melinda Gülsüm Esen

Kitap Analizi: Makinedeki Hayalet / Zihin Felsefesine Giriş (Erhan Demircioğlu) – Taner Beyter

Kitap Analizi: Madde ve Bilinç / Zihin Felsefesine Güncel Bir Bakış (Paul M. Churchland) – Taner Beyter

Kitap Analizi: Keşke Hiç Olmasaydık / Var Olmanın Kötülüğü (David Benatar) – Taner Beyter

Kitap Analizi: Analitik Felsefe Nedir? (Hans-Johann Glock) – Taner Beyter

Kitap Analizi: Hans Reichenbach, Fizik Felsefesi’ne Giriş / İstanbul Konferansları – Taner Beyter

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

7 Yorum

    • 1. Sakif heyetine namaza dair rivayeti reddeden 20 tane büyük enstitülerde çalışan tarihçi kaynaği verir misin? Hatta kolaylaştiralim kaynaklariyla 10 tane versen yeter. Şimdiden teşekkür ederim.

      2. Bati tarihciliginde yaşanan paradigma değişikliğinin tarih metodolojisi bakımından daha ileri ve gelişmiş olduguna dair kaynak verebilir misin? Bu paradigmanin tarih diye bir bilim dali kabul edip etmedigini de bu paradigma degisikliginin etkisini kitapta yer alan en azından bir tarihi aktarım üzerinden gösterir misin? Çok teşekkur ederim.

      3. Kuranda 23 yillik surekli bir vizyona dair veri yok iddian, bir dil bilgisi gerektiren ” biz’ ” kelimesinin anlamına dair dili bilmedigini belli edecek biçimde itirazın yetmez gibi bir de pozitif olarak bu hadislerden çikariliyor biciminde gerekcelendirilmemis iddian, oryantalistleri aktariyor cünkü oryantalistleri tarihi gerceklik için yegane otorite kabul ediyor türü iddialarin, buna dair argumani cikarim haline getirirken atladiğin onculler geregi formel olarak kusurlu bir çikarim insa etmen ve bir mekanda gerçeklesen olaya dair o olayın öznelerinin gorüs ayriligi olmadan aktardigi tarihi verileri hiç gerekçe gosterilmeksizin sirf felsefi supheyle reddini rasyonalize etmeye calismak gibi yaz yaz bitmeyecek cürretli iddiaların ad hoc bir elestiri yazdigini gösteriyor bence. Yani elestirinde kullandigin kabullerini tutarlilik adina metodolojik olarak devam ettirsen elinde ne tarih diye bilim kalir ne de rasyonel herhangi bir tartismanin mumkün zemini. O revizyonist güncel tarihcilerinin tarihi verilerine ayniyla yaptigin elestirileri yapmamak için hic bir gerekçe yok. Yeni akademisyenlerimiz paradigma değiştirdigine göre eski akademisyenlerin calismalari bir çirpida silinicek kafasi ciddi hic bir kafa tarafindan dillendirilmez. Ve sen butun elestiriyi bunun uzerine insa etmissin. Kuran disinda diger tarihi verilerle hesaplasmaktan bunlar eski paradigmanin elenmis verileri soylemiyle yüzeysel olarak kurtulacagina da ancak o söyledigin lise duzeyi okurlarini ikna edersin. Daha fazlası için daha fazla emek.

  1. Yasin Şahin bey kesinlikle şu eleştiri metnini okumalı: https://smallpdf.com/fr/file#s=a4e9c1fe-b48f-4e49-80ac-e2fa14fd8942

    Yazar Kuran dışı kaynakları zaten hatabi olarak kullandığını itiraf ediyor. Kuranın kaynak olarak yeticeğini söylüyor. Fakat burada kitabı çürüten şey, Kuran’dan ‘haberin keskinliği’ için hiçbirşey çıkmaması. Ve bu, dramatik şekilde bütün kurguyu bozuyor ve kitabın Achilles topuğu diyebiliriz.

  2. altay bey’in kitap kurgusuna bayılmıştım. ancak retorik ağırlıklı bir kitap olması ki kötü bişey değil, ancak biraz zeki insanları darboğaz edebiliyor. eleştirilerin 2 tanesini yerinde buldum. eline sağlık yasin.
    böyle eleştriler kitabı daha kaliteli versiyona evriltip, uzun yıllar başucu kitabı olabilecek nitelikte. eleştirilere makul cevaplar gelmediğinde ise tam tersi.

  3. Biz de elestiriyi elestirelim o zaman.
    Her ne kadar başlarda bir şeyler vaadetse de sonlara doğru eleştirmenin ortalama bir okuyucu bile olamadigi söylemleriyle ortaya cikiyor. Ne temel argümantasyon semasini anlamış ne de temel önermeleri destekleyen delillerin içerigini kavrayabilmiş. Eleştirmen samimiyet delilini
    1. hz. Muhammed her daim samimi, dürüst, çıkarcı olmayan bir adamdı.
    2. Böyle olan her adam peygamberdir
    :. (3) Ohalde hz. Muhammed peygamberdir.
    Seklinde bir delil zannetmis; fetanet delilini ise
    4. hz. Muhammed çook zeki olaĝanustu yetenekli ve basarili biriydi.
    5. Boyle biri ancak peygamber olabilir
    :. (6) o halde hz. Muhammed peygamberdir seklinde anlamìsa benziyor. Oysa elestirdigi kitabının yazari kitapta uzun uzun anlattigi yetmedigi gibi defalarca bu arguman òrgusune dair video da cekti adam hala diger dini liderlerle karsilastirsana ne alaka cengiz han diyor. Veya “tarihi sahsiyetlerin başarıları onların kutsalliğina delil degildir” minvalinde eleştiri getiriyor acik acik. Başarıdan hareketle bir ispat var saniyor. Basarinin fetanetin ispat kumesinin delilleri/argumanlari oldugunu anlayamamis. Ve bu anlayamama bildigin kitabin temelini anlayamama demek. Buna dair o kadar savrulmus ki elestirmenin anlama yetenegine ve felsefi yeterliligine dair nerdeyse önyargi olustu elestirinin sonlarina dogru.

    Hele hele sonlara dogru sirf elestiri noktalari cok gozuksun diye hic bir anlami olmayan elestiriler yapmis. Bu soylemleri de temel argumantasyonu anlamadigini gösteriyor tabi. Bir kez de biz açıklayalım:

    Elestirdigin yazar “Bir adam cikiyor 23 yildir melek goruyorum surekli irtibattayiz hayatimi ona gòre yasiyorum diyor karsinda.” diyor ve bu ònermeye muhatap olan bizlerin ister ateist ol ister materyalist ister putperest ol, bu ònermeyi kuran adamin bu ònermesiyle kuran kişinin tarihte oynadigi rol, ònermenin de felsefi vs. önemi geregi yuzlesmen gerektigini ifade ediyor. Ne diceksin bu adama diye soruyor yazar? Neden böyle bir adam çıktı tarihte ve bu adamı bir tarihi fenomen olarak nasil yorumlayacagız?

    A. Bu adam hasta, gercekte olmayan bir seyler goruyor ve kendi de inaniyor diceksin bu durumda iddiasinda samimi ama hastaligi dolayisiyla haber yanlis olucak. Yani kurdugu önermenin epistemik kaynaklarinda sorun vardi diceksin. Duyusu ya da akli melekesi yerinde değil gibi. Yazar bu duruma fetanet delilleriyle itiraz ediyor.

    B. Bu adamin akli melekesi ve duyuları yerinde ama sahtekar, görmedigi halde, kendisi görmedigini bildigi halde cesitli sebeplerle (buyuk ihtimal cikarlari icin) yalan soyluyor. Bu durumda samimiyet delili geliyor iste. Adamin kendisinin de bu duruma inandigini ispat ediyor. Samimiyet delilleri bunun icin serd ediliyor. Adam cok mubarek, asla cikarlarina gore is yapmaz sadece peygamberde olacak bir ahlak var demiyor yazar bu argumantasyonda.

    Elestirmene düşen hayir abi bir de c. Şikki var ve o da adam hem sahtekar değil yani gercekten 23 sene melek diye bir sey gordu ve buna inandi hem de akli başı yerinde duyulari saglam biriydi dolayisiyla halusulasyon veya benzeri bir sey gorup gercek de sanmadi ama gene de bu adam 23 senedir melek görüyorum dediginde yanlis bir önerme kurmus oldu. Yazar da diyor ki nasil yanlis olacak. Hem önermesini yanlis kilacak epistemik yollarinda sikinti yok hem de onermeye dair özne olarak kisisel dahli yok. Önerme nasil yanlis oluyor kuzum. Keşke buna dair üc beş kelam etseydin.

    Elestirmen zaten somut bir c sıkkiyla itirazda bulunmamiş. “Ya c sikki varsa” demekten başka bir sey dememis yani. Yapabilse yapardi diye dusunuyorum. C sikki olarak bir kisi, bu tarihi kisi ve onermesi hakkinda yargiyi askiya alabilir falan demek de bu kapsamda oluyor. Ayrica temel argumani anlayan biri *asla ama asla* c sikki olarak hem sahtekar hem de hasta olabilir bunu niye irdelemedin demez. Bunu soyleyince elestiri yapiyorum sanmaz. Zaten biri argumani çurutuyor her ikisini niye soylemedin diye elestiri nedir ya. Öncül dergisine gercekten bu seviyede bir elestiri yazisi yakismadi. Hic mi kimse uyarmadi yahu.

    Ayrica elestirinin basinda temel argumanin öncüllerine itiraz olacak sandim. Onlara da itirazda bulunmamiş. Sadece itiraz edilebilir demekten öteye gitmemis.

    Bekledigimiz; bak bu tarihi verin yanliş veya şu yazarı kaynak göstererek yaptigin şu aktarim yanliş demek yerine hatta en azindan buna dair bir örnek vermek yerine aktarim kaynaklarin güncel degil yanlis olabilir demis. Bu felsefi olarak hiçbir sey dememektir. Potansiyel olarak yanlislik iddiasi malumun ilamıdır. Bu soylem hatabidir. Bir sey soylemeden soylemis gibi yaparak rakibin pozisyonunu zedelemeye calisiyor bildigin. Gercek bir elestiride bak bu aktarimin yanlis, bak bu yazardan aktardin ama bu guncel literaturde elenmiş bir söylem ya da veri denmeliydi dişe dokunur bir elestiri için. Çağdaşlaşmayla alakalı berkesi kaynak veren elestirilmez. Berkesin elenmiş söylemini elestirilere ragmen saglammis gibi kullanan elestirilir. A, b dir diyen 2002de yazilmis eser varken neden 1933de yazilmis eseri kullandin diye bir elestiriyi en azindan ben makul bulmuyorum. Ayrica bu tercihi hala makul kilan sebepleri var yazarin. Eserinde acıklıyor. Bence modern literature hakim degilsin demeye getirmis ama bu kadar curretkar soylemde bulunmak istememis anlasilan.

    Özetle eleştirmenin, iddialarini delillendirmekten çok daha güçlü bir bicimde kitabin temel argumantasyonunu anlamadigini delillendirmiş oldugu soylenebilir.

    En azindan saygili bir dille yazilmiş. Örnegin kullandigi bu saygılı dili, biz okurları için ona dair onun kitabi bilerek çarpittigina değil de kitabi çesitli sebeplerden ötürü eksik anladigina delil oldu. Sirf sondaki ek 1 icin bile ellerine sağlık denebilir, diyorum: ellerine sağlık.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Bilinç: ‘Gerçek’ Olmayan Şeyleri Nasıl Deneyimleyebilirim? – Philip Goff

Sonraki Gönderi

Panpsişizm – David Skrbina (Internet Encyclopedia of Philosophy)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü