Orta Çağ’ın Paganlara Yaklaşımından Ne Öğrenebiliriz? – John Marenbon

/
965 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Herkesin dindar olduğu Orta Çağ’ın Hristiyan Avrupa’sı gibi bir yerde Hristiyan olmayanların ahlaki duruşuna nasıl yaklaşılırdı? Herkesin gerçek olarak kabul ettiği inancı paylaşmayan insanlar, yine de erdemli olabilirler miydi?

Orta Çağ Hristiyanları, Antik Çağ’dan gelen bir kültürle eğitilmişlerdi. Antik Roma’nın ve Yunanistan’nın kahramanlarına, şairlerine ve filozoflarına hayranlık duymayı öğrenmişlerdi. Örneğin; Lucretius, Regulus, Cato, Virgil ve Aristoteles erdemli kişiler olarak görülürdü. Fakat aslında Hristiyanlık öğretisi bu duruma ters düşüyordu. Bütün insanlar ilahi yardım olmadan erdemli olamayacak ve tutarlı hareket edemeyecek şekilde İlk Günah’tan[1] etkilenmişti. Bahsedilen ilahi yardıma ulaşmanın yolu imandan geçiyordu ki bu da paganlarda eksik olan şeydi. Dahası, eğer bu paganlar hakikaten erdemli olsalardı Tanrı’nın onları lanetlemesi de adil olmazdı. Nitekim İncil’de de iman etmeyenin kurtulamayacağı söyleniyordu. Bu durum, paganların Orta Çağ Hıristiyan düşünürlerine teşkil ettiği problemin genel çerçevesidir.

Albertus Magnus ( ? -1280)

Augustine[2] bu probleme net ancak acımasız tipik bir çözüm getirmişti. Demişti ki paganların erdemi gerçek değil sadece görünüştedir. “City of God” adlı eserinde neden erdemlerinin gerçek olmadığını göstermek için paganların sözde kahramanlıklarını inceler. Mesela Roma kralı Tarquin’in tecavüzüne uğradıktan sonra kendini öldüren Lucretia’yı gururuyla hareket etmekten suçlu bulup kınar. Yine de Augustine’nin Orta Çağ boyunca gördüğü muazzam saygınlığa rağmen, çoğu düşünür pagan geçmişi hakkında bu kadar sert bir yargılamadan kaçınmanın yollarını bulmaya çalışmıştır.

Bu yollardan bir tanesi Mesih’ten öncesinde ve sonrasında yaşamış paganlar arasında keskin bir ayrım yapmaktı. Mesih’ten önceki Yahudilerin de Tanrı tarafından seçildiği ve pek çoğunun kurtuluşa erdiği kabul edilmişti. Yahudi peygamberlerin Mesih’in geleceğinden haberleri olmasına rağmen sıradan Yahudiler bu konuda müphem bir anlayışa sahiptiler ya da muhtemelen liderleri neye inanıyorsa onlar da ona inanıyordu. 12. yüzyıldan itibaren bazı düşünürler bilge ve erdemli paganların da peygamberlik veya sorgulama vasıtasıyla aynı kaynaktan bilgiye sahip olduğunu ileri sürmüştü çünkü falcılar Mesih’in geleceğine ve insanları ikna edeceğine dair kehanette bulunmuştu.

Örneğin Peter Abelard[3] pek çok paganın hayli erdemli olduğu konusunda emindi. Dolaylı olarak Platon’un İdeal Devlet’ini ve İlk Çağ filozoflarının bu tarz erdemli şehirler kurduğunu biliyordu. Hatta münzevi olanlar bile kendi döneminin kesişlerinin ancak hayal edebileceği seviyede bir hayat yaşamıştı. Abelard, Mesih’ten önceki filozofların da Hristiyan olduğunu ve adaletin gereği olarak Tanrı’nın onları kurtaracağını ileri sürmüştü. Thomas Aquinas[4] İlk Çağ filozoflarını doğrudan sıradan Eski Ahit dönemindeki Yahudilerle kıyasladı. Yahudiler gibi filozoflar da Mesih’in gelişi hakkında tam bilgi sahibi değillerdi ama gerçeği bilme pozisyonunda olan kimsenin inançlarını kabul etmeye istekli oldukları için bu “dolaylı iman” ile kurtarılabilirlerdi. Dolaylı imanla Mesih’ten sonra yaşayan paganları kurtarmanın yolunu bulamamıştı ancak Abelard, Aquinas ve pek çok diğerleri paganların erdemli bir hayat yaşamaları gerektiğini böylece Tanrı’nın onlara bir aracı, içsel aydınlanma veya mucizeyle hidayeti bahşedeceğini ileri sürmüşlerdi.

Bahsedilen probleme farklı bir bakış açısı da “politik” bir erdem geliştirmektir. Şöyle ki paganlar da erdeme sahip olabilirdi ancak bu kendilerini kurtuluşa götürmezdi. Böyle bir perspektif Tanrı’nın adaletini insan anlayışı için oldukça zorlaştırır. 14. yüzyılın başlarında Duns Scotus ve William Ockham gibi düşünürlerin ahlaktan Tanrı’ya ulaşmaktansa Tanrı’nın idraki aşan iradesini temel alarak ahlaki doğruculuğu savunmaları şaşırtıcı değildir. Ockham, erdemi seviyelere ayırır. Zirvesindeyse kahramanca bir erdem, kişinin insan doğasını aşarak iyi bir sebep için acı çekmeyi göze alması vardır. Ockham, bu seviyelerin zirvesi de dahil olmak üzere Hristiyanlara olduğu gibi paganlara da açık olduğu konusunda ısrarcıdır. Adaletsiz davranmaktansa yakılmayı göze alan bir pagan Hristiyan bir şehit gibi kahramandır. Ancak yine de bu kahramanlık cennet gibi bir ödülle mukabele görmeyecektir.

Dante[5] tüm Orta Çağ yazarları arasında paganların erdemi meselesinden en çok etkilenen ve rahatsız olanıydı. Paganların erdemi ve kurtuluşun sınırları arasında bir ayrım yapmıştı. Cehennemden arafa olan yolculukta Dante’nin rehberi bize tüm erdemleri anlatan ancak iman etmediği için kurtulamayan Virgil’dır. Virgil, Dante’ye rehberlik etmediği vakitte Limbo’da, cehennemin kıyısında, aralarında Antik Çağ’ın kahramanları, filozofları ve şairleri olan diğer erdemli paganlarla kalmaktadır.

Limbo, Dante’nin perspektifinden hoş bir mekan gibi görünebilir ve kesinlikle oradaki ruhlar cehennemin başka bir yerinde işkence görüyor değildir. Ancak yine de lanetlenmişlerdir ve bu “umutsuz bir arzu” ile yaşamaktır. Dante’nin hassas bir okuyucusu olan Boccaccio, bu laneti intihara sürükleyebilecek kadar korkunç olarak tanımlamıştır. Aquinas gibi Dante de erdemli paganlarını kurtarmak için dolaylı inanç fikrini kullanabilirdi fakat o bunu yapmamayı seçti. Ayrıca Aquinas’ın uygun gördüğü; İndus’un kıyısında doğup erdemli bir hayat yaşayan ama Mesih’i duymayan bir paganın inançsızlıkla suçlanamayacağı dolayısıyla kurtuluşa ereceği fikrini de net bir şekilde reddetti. Dante, pagan dünyasını, felsefesini ve şiirini ancak onların erdem ve bilgeliğini, Hristiyan inancından ve kurtuluşundan izole ederek değerli kılabildi.

Dante’nin putperestleri üzüntüyle mahkûm etmesi, bir yandan da hayran olması, diğer pek çok Orta Çağ düşünürünün daha uzlaşmacı tutumları, entelektüellerin bugünkü laik, diğer dinlere karşı hoşgörülü toplumlarda karşılaştığından çok farklı bir sorundan kaynaklanıyor gibi görünebilir. Ama aslında altta yatan genel sorun bugün 1000 yıl öncesine göre çok daha acildir. Hayatları bizimkinden farklı inanç ve ideallerle yönetilenler insanları nasıl anlayıp yargılayacağız?

John Marenbon- “What can we learn from the mediaeval attitude to pagans?”, (Erişim Tarihi: 13.06.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/what-can-we-learn-from-the-mediaeval-attitude-to-pagans

Çevirmen: Anonim

Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan


Çevirmen Notları:

  • [1] Original Sin, insanın cennetten kovulmasına sebep olan günah.
  • [2] (354-430) Hristiyan itikadının kurulmasında önemli role sahip Afrikalı teolog, düşünür.
  • [3] (1079-1142) Özgün bir dil felsefesi ve mantık kuramı geliştiren Fransız teolog.
  • [4] (1225-74) Hristiyanlığın kurumsallaşmasına büyük katkı sağlamış teolog.
  • [5] (1265-1321) İtalyan ozan ve siyasetçi. En bilinen eseri, ahirete yapılan bir yolculuğu anlattığı İlahi Komedya’dır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

ABD Ceza Adaleti Sisteminde Yanlış Olan Ne?: “Injustice for All” Kitabı Üzerinden Bir İnceleme – Talha Gülmez

Sonraki Gönderi

Panteizm – William Mander (Stanford Encyclopedia of Philosophy)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü