Olmak Ya Da Olmamak: Felsefi Seri Katiller – Katherine Ramsland

///
177 Okunma
Okunma süresi: 4 Dakika

Bazı katiller entelektüel kavramlardan motive oluyorlar; diğerleri ise bunu daha sonra anlıyor.

Rusya’nın “Satranç Tahtası Katili” Alexander Pichushkin, yakın zamanda hayranlarından biriyle nişanlanacağına dair bir haber yaptı. Röportajlarında, artık hapishanede geçirdiği zamanı felsefe okumak için kullandığını da sözlerine ekledi. Bu, beni bu tür entelektüel iddiaları olan diğer seri katilleri düşünmeye sevk etti.

Pichushkin, 2007 yılında 49 cinayet ve üç cinayete teşebbüsten hüküm giymişti. Hemşerisi olan cani Andrei Chikatilo’nun rekorunu kırmak istediği için (kendisinin iddia edilen kurban sayısı 56, mahkûmiyet aldığı kurban sayısı ise 52) 11 tane daha cinayet işlemesi gerektiği konusunda kararlıydı. Pichushkin, bir satranç tahtasındaki kare sayısı olan 64’ü hedeflemişti. Lakabı da zaten buradan geliyor.

Şu anda Pichushkin, Polar Owl mahkûm kolonisinde hücre hapsinde ömür boyu hapis cezasını çekiyor. Görünüşe göre nişanlısı, kendisinin insanları nasıl “Tanrı’nın eli” olarak öldürdüğünü anlattığı mektuplardan hoşlanıyor. Pichushkin, bu misyonunun yanı sıra “cinayete karşı” olduğunu iddia ediyor. Kendi eylemlerini tanrısal bir buyruğa verilen yanıt olarak görüyor. Kendisinin bu konudaki ifadesi aynen şu şekilde “Benim durumumda pişmanlık sadece gereksiz değil, yanlış. Çünkü ben başka seçeneğim olmadığı için öldürdüm.”

Pichushkin, hapishane hayatının “gri günlerle” dolu olduğundan sızlanır. Zor olan, “kendimden sorumlu olamamamdır” der. Böylece felsefeye döner: “Hayatı inceledim. Çocukluğumu ve gençliğimi geliştirebilseydim cinayet işlemezdim. Buna gerek olmazdı. Zorluklar olsa da ailem temelde normaldi. Bana zarar veren toplumdu.”

Cinayetleri hakkında ise şunları söyler: “Her zaman tek bir sebep için öldürdüm. Yaşamak için öldürdüm, çünkü birini öldürdüğün zaman, yaşamak istiyorsun.”

Kendisi tıpkı son zamanlarda sahte açlık greviyle haber olan Moors Katillerinin hayatta kalan üyesi Ian Brady gibi konuşuyor. Brady ve Myra Hindley, 1960’ların başında İngiltere’de pek çok çocuğu birlikte öldürmüştü.

O zamanlar Brady, Suç ve Ceza ve Ecinniler gibi klasiklerin yazan olan Rus yazar Fyodor Dostoyevski’nin hayranıydı. Her iki kitap da bir suç planlamaya takıntılı birini konu alıyor. Brady ayrıca Marquis de Sade ve Friedrich Nietzsche’yi de beğeniyordu.

Suç ve Ceza’da Raskolnikov karakteri, başkalarını yöneten kanunlardan “üstün” olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. Sonuçları olmadan birini öldürebileceğine inanıyordu. Bu, kendisinin de ahlaki açıdan üstün olduğuna inanan Brady’ye ilham verdi.

Hindley ile tanıştıktan sonra Brady, onu ahlakın göreceli olduğuna ikna etti. Kendilerine suçla değer katma önerisinde bulundu. Bir gün Brady bir çocuğu öldürmeleri fikrini öne sürdü. Hindley de ona itaat etti. Sonra da tekrar ve tekrar itaat etmeye devam etti.

Tutuklanmalarından ve mahkumiyetlerinden sonra Brady, suçu “çoğunluğun sahip olmadığı ve cesaret edemediği şeyi deneyimlemeye bilinçli olarak susamış yalnız kâşif için heyecan verici bir girişim” olarak tanımladığı The Gates of Janus adlı kitabı yazdı. Cinayete konusundaki fikirleri ise şu şekildeydi, “bilimsel olarak bakıldığında, bir insanın ölümü, dünyadaki herhangi bir hayvanın ölümünden daha önemli değildir.”

Ona göre seri katiller “bir koyun olarak onlarca yıl yaşamaktansa bir gün aslan olarak yaşamayı” seçen insanlardır. Onlar “çoğu normal toplumda kaçınılmaz olarak bir başarısızlıktır”. Bu tür insanlar sabırdan yoksundur ve can sıkıntısından kaçınırlar. Cinayet işlediklerinde, söz konusu eylemi “normal” olarak kabul ederler ve insanlığın geri kalanı ise onlar için “normal altıdır”.

Entelektüel eğilimli bir başka seri katil de caz müzisyeni Melvin Rees, Jr., namı diğer “Seks Canavarı” idi. 1950’lerde, “derin düşünürler” caz ve varoluşçu felsefeyi benimsediğinde, Rees, Fransız filozof Jean-Paul Sartre’ın fikirlerini alarak onları son derece ekstrem bir noktaya taşıdı.

Sartre, kendi kimliğimizi nasıl tanımladığımızdan bizi sorumlu kılan seçim yapma özgürlüğü ile doğduğumuzu öne sürüyordu. Rees bu fikirleri özümsemiş ve onları bir mantra olarak benimsemişti. Amfetaminlerin etkisi altındayken Rees, aşktan cinayete kadar hayatın sunduğu her türlü yoğun deneyimi yaşamaya can attığını arkadaşlarına söylemişti.

Kısa süre sonra dört kişilik bir aile ortadan kayboldu. Daha sonra öldürülmüş olarak bulundular, cesetleri Maryland ve Virginia’da dağılmıştı. Bu olaylar diğer bazı cinayetlerle ve sonunda Rees ile bağlantılıydı. Rees mahkûm edildi ve ölüm cezası aldı.

Hapishanede Rees, Dostoyevski’nin ağır romanı Karamazov Kardeşler’in adeta içine gömüldü ve Tanrı’yı bulduğunu iddia etti. 1966’da bir yargıca artık ölüm cezasına itiraz etmek istemediğini belirtti; kendisini koruyucusu olan İsa Mesih’in ellerine bırakacaktı. Avukatı, bu kararı vermesini mümkün kılacak cezai ehliyete sahip olmadığını düşündü.

Rees’in kapsamlı bir psikiyatrik testten geçmesine karar verildi ve bütün psikiyatrlar, kendisinin davası açısında ehil olabileceğini, ancak şu anda psikoz hastası olduğunu söyledi. Bunun üzerine Rees akıl sağlığı koğuşuna kapatıldı.

1985’te 56 yaşında olan Rees, Richmond Times-Dispatch için muhabir Bill McKelway ile bir röportaj yaptı. Uzun saçlı, sakallı ve neredeyse dişsiz, sık sık sadece pencereden dışarı bakan bir tavır sergiledi. Bu görüşmesinde bir kadını öldürdükten sonra, Nietzsche’nin Zerdüşt’ü gibi göğe baktığını ve onu yere sermesi için Tanrı’ya meydan okuduğunu itiraf etti. Ama ayaklarının üzerinde kalmıştı. Bu canının istediğini yapabileceğinin bir işaretiydi.

McKelway, cinayetlerin vicdanına yük olup olmadığını sorduğunda Rees bu fikri reddetti. “Bunun için affedildim” demekle yetindi.

Sekteye uğratılmış katiller için felsefenin tesellileri iyi bir kaynak olabilirmiş gibi görünüyor.


Katherine Ramsland – “To Be or Not To Be: Philosophical Serial Killers”, (Erişim Tarihi: 13.04.2023)

Çevirmen: Berk Çakan

Çeviri Editörü: Ufuk Yazlık

Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezun olmuştur. Şu anda Ernst&Young'da bağımsız denetçi olarak çalışmaktadır. Zihin Felsefesi ve Nörobilim başlıca ilgi alanları olmakla birlikte Bilişsel Bilimler, Evrimsel Biyoloji ve Kuantum Fiziğine de ilgi duymaktadır.

1 Yorum

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Yapay Zekâ ve Çağdaş Felsefe: Heidegger, Jonas ve Cıvık Mantar – Masahiro Morioka

Sonraki Gönderi

İnsanlar Neden Yanlış Şeylere İnanır? – eugyppius

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü