Koşullu ve Koşulsuz Arzular, Tanrı’nın İsteği ve Kurtuluş – Alexander Pruss

/
315 Okunma
Okunma süresi: 3 Dakika

Şu üç durumu değerlendirin:

  • 1. Bob, Alice’in onunla çıkmak isteyip istememesini umursamıyor. Ve eğer Alice istiyorsa onunla çıkmak istiyor.
  • 2. Carl, Alice’in arzularının gerçekleşmesini istiyor. Ve Alice ile çıkmak istiyor
  • 3. Dave, Alice’in onunla çıkmak isteyip istememesini umursamıyor. Ve Alice istemese bile Alice’le çıkmak istiyor.

Flört partnerleri olarak Dave ürkünç, Bob kayıtsız ve Carl en iyisi gibi görünüyor.

İşte Dave’in ve Bob’un Alice ile çıkmak yönündeki arzularını şöyle niteleyebiliriz:

  • Bob’un arzusu koşullu.
  • Dave’in arzusu koşulsuz.

Peki ya Carl’ın arzusu? Bence onun arzusu ne koşullu ne de koşulsuz. Onun için basit arzu diyebiliriz.

Üç arzu da Alice’in ilgisizlik belirtisiyle farklı şekilde etkileşime giriyor. Bob’un koşullu arzusu onu, Alice ile çıkmaktan vazgeçmeye itiyor. Dave’in ürkütücü arzusu değişmiyor. Öte yandan Carl, aksi yöndeki kanıtlara rağmen Alice’in ilgilendiğini umuyor ve Alice’i onunla çıkmaya ikna etmeye çalışmak için, belki orta derecede belki aşırı derecede, harekete geçmeye motive oluyor.

Carl, Alice’le çıkma arzusunun ve Alice’in onunla çıkma arzusunun ikisinin de yerine getirilemeyeceğini kesin olarak öğrenirse ne olacağı sorulabilir. O zaman, arzular esasında, iki yoldan birine gidebilir: ürkünç biri olur ya da pes eder. Pes etmek açıkça doğru davranıştır. Ancak dikkat edelim ki pes etmenin onu, Alice ile çıkmaktan vaz geçirmesi gerekiyor; Alice ile çıkma arzusundan vaz geçirmesine gerek yok (ancak bu arzu, Alice’in ilgisinin olmadığını öğrendikten sonra da çok uzun sürerse, Carl’ın hayatını alt üst etme eğilimindedir).

Kişinin her durumda kendi aruzlarını Tanrı’nınkilere göre ayarlaması oldukça dindar bir şeymiş gibi görünüyor. Bir “şey,” birinin kurtuluşudur. Bir kişi, Alice ile çıkmaya paralel üç tutuma sahip olabilir:

  • 4. Koşullu: Barbara, eğer Tanrı isterse kurtarılmayı arzular. Ancak Tanrı’nın isteyip istememesini umursamaz.
  • 5. Basit: Charlotte kurtarılmayı arzular. Tanrı’nın isteğinin yapılacağını arzular ve Tanrı’nın, kendisinin kurtuluşunu istemesi için dua eder.
  • 6. Koşulsuz: Diana, Tanrı istemese bile kurtarılmayı arzular. Tanrı’nın isteyip istememesini umursamaz.

Barbara’nın tutumu kayıtsızdır ve, Tanrı ile birlikte olmak istemediğinden, Tanrı’ya karşı bir sevgi eksikliği gösterir. Diana’yı kınamak Dave’den daha zordur ancak yine de tutumu hatalıdır. Charlotte ise doğru tutuma sahiptir.

Yani, her şeydeki arzularımızı Tanrı’nınkine göre ayarlamalıyız demek, bütün arzularımızın koşullu olması gerektiği anlamına gelmiyor. Bence Charlotte gibi olmalıyız demek oluyor: Bir uyum, ayarlama arzulamalı.

Ve Tanrı’nın öncülü ile Tanrı’nın nihai isteği arasında yapılması gereken bir ayrım daha var. Klasik açıklama şudur: İncil, Tanrı bütün insanların kurtarılmasını ister dediğinde (1. Timoteos 2:4), bu, Tanrı’nın öncül isteğidir. Bu, Tanrı’nın diğer faktörlerden bağımsız olarak istediğidir. Ama Tanrı’nın sevgisinin ve Tanrı’nın adaletinin ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmesi nedeniyle (gerçekten, Tanrı’nın sevgisi onun adaletidir), Tanrı da öncül olarak onu reddedenlerin kendisinden ayrı olmasını ister. Sonuç olarak Tanrı’nın, bu öncül arzularını ortaya koyarak, bazılarına, yani Tanrı’yı reddedenlere, lanet etme arzusu vardır. Barbara, Charlotte ve Diana hakkında söylediklerimin Tanrı’nın nihai iradesi için geçerli olduğunu düşünüyorum. Tanrı, zorunlu olarak her şeyi ve sadece iyilik istemektedir. Kurtuluşun sadece koşullu olarak iyi bir şey olduğu ve dolayısıyla, Tanrı’nın öncül olarak istediği şekilde, kurtuluşu ancak koşullu olarak arzulamak mantıksız görünmüyor. Ancak Charlotte’ın yaklaşımının da savunulabilir olduğunu düşünüyorum. Charlotte sonsuza kadar Tanrı ile birlikte olmayı arzular ve Tanrı ile birlikte olmanın iyi bir şey olmasını arzular.


Alexander Pruss– “Conditional and unconditional desires, God’s will, and salvation“, (Erişim Tarihi: 03.08.2021)

Çevirmen: Çağan Fırtına

TOBB Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı'nı tamamladı, şu an ODTÜ İngiliz Edebiyatı yüksek lisans öğrencisidir. 18. yüzyıldan günümüze İngiliz edebiyatı en büyük tutkularından. Sosyoloji, psikoloji ve siyaset felsefesi ile akademik olarak ilgili. Orta seviye Almanca bilgisine sahip.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Yalan Söylemenin Grotius Görüşü – Alexander Pruss

Sonraki Gönderi

Mantıksal Olarak Karmaşık Niyetler – Alexander Pruss

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü