/

Peter Singer’ın Yaklaşımına Göre Türcülük Nedir? – Ryan Alexander

Peter Singer türcülüğü, bir varlığın ahlaki statüsünün mensubu olduğu türe, yani ne tür bir varlık olduğuna göre değiştiğini söyleyen görüş olarak tanımlar.

Peter Singer, Hayvan Özgürlüğü (1975) kitabında şöyle bir ifade kullanır: “Çoğu insan türcüdür.” Bu, Singer’ın insan dışı canlılara yani hayvanlara da önemli bir ahlaki değer atfetmemiz gerektiğini savunduğu belirleyici bir dönüm noktasıdır (Singer, 9). Singer’ın iddiası oldukça çarpıcı. Ona göre “Türcülük” kulağa yalnızca ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi kınanması gereken bir ayrımcılık biçimi gibi gelmekle kalmıyor. Singer, hayvanları rahatlığımız ve zevkimiz için kullanmama önerisine kulak asmamamız halinde gündelik yaşamlarımızı ciddi biçimde değiştirmekle ilgili olan bir ayrımcılık biçiminin de suç ortağı olacağımızı iddia söylüyor.

Yazımızda, Peter Singer’ın bu iddiayı temellendirmek için ileri sürdüğü bir argümana bakacağız. İddia o ki, çoğu insan, tür üyeliğinin tek başına bir varlığın ahlaki statüsü hakkında ve ona ne kadar ahlaki değer atfedileceği üzerinde hiç bir etkisi olmadığını kabul etmediği için türcülük yapmaktadır.

Türcülük, Irkçılık ve Cinsiyetçilik Gibidir

Ahlak felsefesinin yaptığı şeylerden biri de ahlaki topluluğun, yani ahlaken değerlendirilip göz önüne alınmayı hak eden varlıklar grubunun sınırlarını çizmektir. Bazı apaçık meseleler hakkında herkes hemfikirdir: Taş ve sopalar ahlaki topluluğun mensubu değildir, aynı bulaşık makineleri ve spatulalar gibi. Fakat insanlar ahlaki topluluğun kesinlikle üyesidirler, hatta pek çok kişi kedi ve köpekler için de aynı şeyler söyleyecektir. Bazı flu bölgelerdeki durumlar ise çok daha tartışmalıdır. Şayet kediler ve köpekler ahlaki topluluğa üye iseler, kemirgenler ile kabuklu deniz canlıları da üye midir? Peki ya çevre (yani doğa)? Çevre, ahlaki topluluğun bir üyesi midir, yani mesela “koruma” gibi ahlaki sorumluluklarımızın olduğu bir şey midir o?

Hangi varlıkların ahlaki topluluğun üyesi olduğuyla ilgili problemin çözülebileceğini kabullenmiş olsak dahi bu sefer de ahlak felsefesinin yapması gereken bir diğer şey daha olacaktır; o da ahlaki topluluğun üyelerinin çıkarlarını (yani menfaatlerini) sıralayabilmekle ilgilidir. Örneğin, köpekler ile kediler ahlaki topluluğun üyeleri olarak görülseler bile, çoğu insan, bizim (insan olarak) çıkarlarımızın onların (insan dışı hayvanlar) çıkarlarından daha ağır bastığını savunacaktır. Benzer bir iddia çocuklar için de söz konusu olabilir: Elbette çocukların çıkarları her zaman için ve her koşulda yetişkinler ile aynı ahlaki ağırlığa sahip değildir. Bu türden örnekler, ahlaki topluluk üyeleri arasında çıkarları sıralamanın itiraz edilemez olduğuna işaret etmektedir.

Ayrımcılığın Başka Bir Biçimi

Fakat çıkarları sıralamanın her yolu için aynı şey geçerli değildir. Irk ve cinsiyeti düşünün. Bir cinsiyetçi, kadınların kadın oldukları için daha yüksek standartları aşmaları gerektiğine inanabilir; veyahut bir ırkçı, birinin ten renginin bir işe alınıp alınmamasında önemli bir kriter olduğuna inanabilir. Her iki durumda da kişiye dair bir olgu (kadının cinsiyeti ve erkeğin ırkı gibi) ahlaki adillik ve uygunluk meselesinde varılan kararı etkileyen temeldir. Ama buradaki problem şu ki her iki olgu da (cinsiyet ve ırk) böylesi ahlaki meselelerle ilgili bir şey değildir. Sahip olunan biyolojik cinsiyet daha yüksek standartları aşmaya yönelik hiçbir şey için temel değildir, aynı şekilde ırk da işe girmeyi hak edip etmemekle alakasızdır. Şayet tersini düşünüyorsanız bu iki meselede de ayrımcılık yapmış olursunuz: ki bu, kişinin hak ettiği ahlaki muamelenin ne olduğuna karar verirken onunla ilgili alakasız olgulara başvurmak anlamına gelir.

Singer türcülüğün de bir tür ayrımcılık olduğunu savunuyor. Ona göre bir türün üyesi olmak, üyenin sahip olduğu ahlaki statüsü hakkında temel oluşturan veya ahlaki açıdan önem taşıyan bir nitelik değildir. İşte bundan ötürü de sahip olunan çıkarları önemine göre sıralarken üye olunan türe bakmak (sırf insan türünden olduğum için keyfime düşkünlüğüm kedilerimin sahip olduğu ahlaki değerden daha önemlidir gibi) cinsiyet ve ırka bakmak kadar ahlaki açıdan yanlıştır.

Singer’ın niçin böylesi bir akıl yürütmeye sahip olduğuna yakından bakalım.

Tür Üyeliği Ahlaken Belirleyici Olan Nitelik Değildir

Singer, bir türe üye olmanın, ahlaki açıdan belirleyici bir nitelik olmadığını iddia ediyor. Şunu söylemek istiyor, bir öznenin sahip olduğu ve ona sahip olmasından ötürü belirli çıkarlara/menfaatlere de sahip olduğunu söylememize gerekçe sunan bir nitelik (veya özellik) ahlaki açıdan belirleyici ve önemlidir. Mesela bilinçli olmak ahlaki açıdan belirleyici ve önemli bir niteliktir çünkü her bilinçli varlığın haz peşinde koşmak ve acıdan kaçınmak gibi çıkarları vardır; söz konusu bu çıkarlar ahlak felsefesinde yaygın olarak iyi / kötü değer yargılarıyla ilişkili bir konuma sahiptir. Aynı şekilde rasyonellik de ahlaki açıdan belirleyici ve önemli bir niteliktir çünkü her rasyonel varlık, ahlaki topluluğun parçası olmanın farklı türden yolları için gerekli olan eylemleri iradi olarak yapabilir ve sorumluluk üstlenebilir (ki bunlar da ahlaki topluluğun parçası olmanın farklı yollar için gerekli şeylerdir).

Singer tür üyeliğini de ırk üyeliği ve cinsiyet üyeliği ile aynı kümeye yerleştirmek istiyor, ki bunların ahlaki açıdan belirleyici ve önemli nitelikler olmadığını görmüştük. Fakat ırk ve cinsiyetten farklı olarak türler ahlaki açıdan belirleyici ve önemli olan bazı kapasitelere ve çıkarlara işaret edebilirler: Mesela, bir canlının kedi olduğunu öğrenmek acı çekebildiğini ama dil kullanamadığını anlamak için yeterlidir; aynı şekilde bir canlının insan olduğunu öğrenmek onun tipik olarak hem acı çekebilme kapasitesine hem de dil kullanabilme kapasitesine sahip olduğunu anlamak için yeterlidir (Çev. not: acıya duyarlı olmak hem bir kapasitedir hem de acı çekmemek iyi olduğu için bir çıkar ile ilişkilidir). O halde, şayet türcülük bir önyargı ise muhtemelen ırkçılık ve cinsiyetçilikten bile daha büyük bir önyargıdır; çünkü ırkçılıkta ve cinsiyetçilikte olduğu gibi ahlaki kararlar verirken tümüyle keyfi değildir (Çev. not: Irkçılık ve cinsiyetçilik keyfi ve ahlaken alakasız olgulara dayalı bir ön yargı iken, türcülük acıya duyarlı olmak ve yetilere sahip olmak gibi ahlaken ilişkili ve belirleyici şeylere rağmen -çünkü hissedebilen hayvanlar duyarlı, kapasite ve yetilere sahiptir- edinilen bir ön yargıdır; bu da onu daha kötü yapmaktadır). Türcülük tartışmalarındaki kapasite, yeti ve çıkarlar bir öznenin ahlaki açıdan belirleyici, önemli veya ilgili belirli çıkarlara sahip olup olmadığı hakkında bize bir şeyler söyler.

Tam da bu aşamada sorumuz çok daha hararetli bir hal alıyor: Singer, türcülüğün tam olarak hangi noktada ahlaki yanlışlığa düştüğünü düşünüyor?

Türcülük İddiasının Temelinde, Singer’ın Savunduğu Çıkarların Eşit Gözetilmesi İlkesi Yatar

Singer’a göre türcülük, insanların haz peşinde koşmaya yönelik çıkarlarına ağırlık vermek için hayvanların acıdan kaçınmaya yönelik mevcut çıkarlarını görmezden gelmeye çalıştığında bocaladığını düşünmektedir. Buradaki meseleyi anlamak için Singer’ın savunduğu çıkarların eşit olarak gözetilmesi ilkesine bakmak gerekir:

Bir eylemden etkilenen her canlının çıkarı gözetilmelidir ve diğer canlıların benzer çıkarlarıyla aynı ağırlık verilmelidir. (Singer, 5; vurgu bana ait).

Bu ilkede yer alan en kritik ifade çıkarlar gibi duruyor. Singer’ın savunduğu şey, her hayvanın çıkarı ile her insanın çıkarının ahlaki açıdan eşit olduğu değildir. O, keseli hayvanların oy kullanma hakkı veya insan hakları tanımamız gerektiğine inanmıyor (Singer, 2). Bundan ziyade onun savunduğu şey şu: acıdan kaçınma ve haz peşinde gitme gibi (ki insan ve insan olmayan hayvanların çıkarları bu konuda benzerdir) ilgili çıkarlar yeterince benzer olduğunda, tür üyeliğinin tek başına örneğin acıdan kaçınmaya yönelik insan çıkarlarını hayvanlarınkinden daha üstün tutmak için bir temel olamayacağıdır. Bunun aksini varsaymak türcülüktür çünkü bu, aynı ırk ve cinsiyet mensubiyetinin tek başında çıkarları sıralamak ve birini diğerinin önüne koymak için meşru temeller olduğunu varsaymak gibidir.

Marjinal Vakalar Argümanı Türcülükte Yanlış Olan Şeyi Açığa Vuruyor

Aslında bu argümanlar kulağa yeterince makul geliyor; düşünsenize niçin benim zevkim kedimin acısından daha öncelikli olsun ki? Singer bu ilkeyi, sıklıkla, marjinal vakalar argümanı olarak bilinen oldukça güçlü bir argümanla desteklemektedir. Scott Wilson, hayvan etiği üzerine kaleme aldığı o etkileyici makalesinde bu argümanı oldukça kısa ve öz bir şekilde bize sunmaktadır:

  • Hem tüm insanların hem de yalnızca insanların tam ve eşit bir ahlaki statüyü hak ettiği (dolayısıyla da hiçbir hayvanın tam ve eşit bir ahlaki statüyü hak etmediği) sonucuna varmak için, hem tüm insanların hem de yalnızca insanların sahip olduğu ve böyle bir iddiaya gerekçelendirebilecek (ahlaki bağlayıcılığı veya ilişkisi olabilecek) bir P niteliği olmalıdır.
  • Yalnızca insanların sahip olduğu bu herhangi bir P niteliği, (bazı) insanların sahip olmadığı bir niteliktir (marjinal vakalar* gibi)
  • Tüm insanların sahip olduğu bu herhangi bir P niteliği, (çoğu) hayvanın da sahip olduğu bir niteliktir.
  • O halde, hem insanların ve hem de yalnızca insanların tam ve eşit bir ahlaki statüyü hak ettiği iddiasını savunmanın hiçbir yolu yoktur.

(Çev. not: *marjinal vakalar: örneğin rasyonelliğin tüm insanlardan bulunan bir P niteliği olduğunu düşünürüz, ama ileri özel gereksinimli bireyler, bebekler veya bitkisel hayattaki insanlar da rasyonellik bulunmaz. Bu açıdan, ileri özel gereksinimli bireyler, bebekler veya bitkisel hayattaki insanlar, marjinal vakaları oluşturmaktadır. Rasyonellik, iletişim kurma, acıdan kaçınma ve duyarlı olma, anılara sahip olma vb birçok P niteliğine bazı insanlar sahip değilken (marjinal vakalar), bazı hayvanlar sahip olabilmektedir. Demek ki bu P niteliği, insanları diğer canlılardan ayırt eden ve onlara ayrıcalıklı bir ahlaki statüsü sunan temel olamaz. Argüman bu zemin üzerine kuruludur.)

Bu argüman bize türcülüğün keyfi ve alakasız bir temele dayandığı için yanlış olduğunu göstermektedir. Öncül 1 bize, şayet bir tür olarak tüm insanlar tüm diğer hayvanlardan daha yüksek bir ahlaki statüyü hak ediyorsa, o halde bu durumu bize gösteren ve temel sağlayan ahlaki açıdan belirleyici ve önemli bir niteliğe (Bu nitelik rasyonellik, dil yetisi, yüksek bilişsel düzeyde düşünebilme veya başka bir şey olabilir) sahip olmaları gerektiğini söyler. Diğer yandan Öncül 2 bize, tüm insanların söz konusu bu niteliğe sahip olmayacağını çünkü tüm insanların bilişsel olarak aynı olmadığını söyler. Öncül 3 ise, her bir insanın sahip olduğu ve paylaştığı ahlaki statüyü açıklamak için duyarlı olmak/hissedebilir olmak gibi başka bir nitelik öneriliyorsa da, bu sefer de insan olmayan hayvanların çoğunun bu niteliğe sahip olduğuna işaret eder.

Buradan çıkan sonuç şudur, ya tüm insanlar aynı ahlaki statüye sahip değildir ya da benzer çıkarlar söz konusu olduğunda insanlar ile hayvanlar aynı/ortak ahlaki statüyü paylaşırlar. Tıpkı ırkçılık ve cinsiyetçilikte olduğu gibi türcülük de aslında bir önyargıdır, çünkü o da hayvan ile insan çıkarları arasına sağlam ve ilkelere dayalı bir sınır çizemez.


Ryan Alexander – “What is Speciesism According to Peter Singer?“, (31.03.2024)

Çevirmen: Taner Beyter

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Çıktı: “Bilimin Sınırları: Bilim Neyi, Ne Kadar, Nasıl Bilebilir?”

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü