Postmodern Muhafazakarlık: Söyleşiler – Iona Italia & Matt McManus

//
1128 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Ortak platformumuzda yayınlanan bu açık mektupta, Matt McManus, ilk kitabı olan “Modern Post-Modern Muhafazakarlığın Yükselişi: Neoliberalizm, Post-Modern Kültür ve Reaksiyon Politikası”nın merkezi tezini ana hatlarıyla ortaya koyar ve daha sonra bir dizi cevaplar verir. Eğer henüz bu mektubu okumadıysanız, yazıyı okumaya devam etmeden önce bunu yapmanızı tavsiye ederim.

McManus’un ana fikri, Donald Trump, Victor Orbán ve Jair Bolsonaro gibi sağcı popülist liderlerin -bunlara Narendra Modi’yi de ekleyebilirim- rasyonalist, liberal geleneği reddettiğidir. Saydığımız isimler bunun yerine kendilerini, gelenekleri ve değerleri ilerici seçkinler veya başka sevilmeyen gruplar tarafından aşındırılmış belirsiz bir ulus veya topluluğun savunucusu olarak nitelendiriyor. Trump’ın “alternatif gerçekler”i ve ana akım medyanın “yalan haberler”ini reddetmesi onun postmodern hassasiyetini göstermektedir; tıpkı postmodern muhafazakarların Yahudiler, Pakistanlılar, üçüncü sayfa köşe yazarı olan Müslümanlar, Çinliler ya da umursanmayan entelektüeller hakkındaki komplo teorisi imaları gibi. Bu muhafazakarlık bilime, bilhassa iklim bilimine, olan seviyesiz saygısızlığı, gerçekliğin poz kesmek ve uydurmadan daha az önemli olduğu, hikayeler dünyasında birbiriyle yarışan söylemleri kontrol etme arzusu nedeniyle postmoderndir.

McManus, ateşli savunuculuktan şüpheciliğe dek uzanan çalışmalarında karşıt görüşlü tartışmalara daha derinden ve sağlıklı katkılar sunmak için eleştiriler getiriyor, çünkü muhafazakarlar ve liberaller “Bu dünyada birlikte yaşıyorlar ve onu paylaşmak için bir yol bulmalılar”.

Cevaplar

Nate Hochman, “Özgürlükten Sonra”

Nate Hochman, Postmodern Sağ’ın “hakikatin, erdemin, ahlakın doğasını anlamak için paylaşılan bir çerçevenin” yitirilmesinin ürünü olduğunu öne sürüyor. O bu durumdan muhafazakar görüşleri, değerlerin geçerli bir ifadesi olarak değil, “tartışmaya değmeyecek kadar yanlış, mantıksız ve ahlakdışı” olarak gören Sol’un kültürel hegomanik hoşgörüsüz tutumunu sorumlu tutuyor. Hochman’a göre medya ve eğitim kurumlarımızın kanaat önderleri, hakikati aramaktan ziyade kabilesini savunarak Sağ’da oluşacak eşit derecede kabileci bir tepkiyi kışkırtıyorlar. Sonuçta da çağdaş politika adalet arayışı yerine rakip kimlik grupları arasındaki nihilistik bir savaş ve “açıkça kendine hizmet eden bir iş” oluyor.

Declan Leary, “Muhafazakârlık: Modern Öncesi, Modern Sonrası, ve Diğerleri.”

Leary, McManus’un “gerçeği rasyonalizmle sınırlandırdığını” iddia ediyor. Leary’e göre Matt, miyopça Trump ve Bolsonaro gibi politikacılara odaklanarak sıradan insanlardaki muhafazakârlığın sonsuz çekiciliğini incelemeyi unutuyor. Leary’e göre bu dünya görüşünü felsefi argümanları inceleyerek anlayamayız. Aslında muhafazakarlık tehdit altındaki vatan, iş, kültür, değerler gibi şeylerin savunulmasıyla alakalıdır ve daha da önemlisi bunlar insanların kimlik duygusu ile karmaşık bir şekilde ilişkilidir. Söylem ve kurgunun girdabına yakalanmaktan uzak bir biçimde, çoğu muhafazakar, yaşamlarına anlam katan ve gelenekleriyle uyumlu somut şeyleri savunmak, korumak istiyor: “bir toprak parçası, bir inanç, bir iş veya ev- bunların hepsi postmodern dünyada kaybedilme riskiyle karşı karşıya”

Jonathan Church, “Neoliberalizm” Postmodern Muhafazakârlık İçin Şüpheli Bir Günah Keçisidir.

Church, neoliberalizm teriminin tarihsel kökeninin izini sürererek belli belirsiz bir kavram olarak görüldüğünü ve bu kavramın, “Eleştirmenlerin yaşadığımız toplum hakkında sevmediği her ne ise.” onu tanımlamak için kullandıklarını açıklığa kavuşturmak için uğraşır. Onun eleştirisi, Markus’un dünyamızın bireylere karşı adalet pahasına piyasaları korumak için kurulmuş olduğu fikrine odaklanır. Church hem hiyerarşik meslek yapılarını hem de zenginliğin mirasını “ekonominin teşvikleriyle ilgili olduğu” gerekçesiyle savunuyor haklarla ilgili değil, ve ona göre bu nedenle “Toplumun daha iyi işlemesi için gerekli teşvikleri nasıl yaratırız?” sorusunu sormamız gerekir. (Jonathan Church’ın söz konusu fikirleri için şu söyleşiyi okuyabilirsiniz.)

Samuel Kronen, “Postmodern Muhafazakarlık: Patoloji mi, Tepki mi?”

Kronen, McManus’un postmodern muhafazakarlık tanımını zekice ve doğru bulur, ancak McManus’un bu fenomenin yükseliş nedeni ve onunla nasıl mücadele edileceğine dair önerilerinden kuşku duyuyor. Kronen için sağcı popülizm ve Donald Trump’a destek, en azından kısmen, azınlık kimliklerini överken kültürel miraslarından gurur durmak isteyen çoğunluğun üyelerini şeytanlaştırmak isteyen ilerici çifte standartçılığın sonucudur. Çoğulculuğun ve farklılığın arttığı bir atmosferde bu aşağılamanın hedefi olmak, çoğunluk grupların üyelerini tehdit altında hissettirmektedir. Kronen için çözüm şu; kültürel kanaat önderlerimiz  -özellikle medya ve büyük şirketlerdeki-, evrenselliği tutarlı bir biçimde desteklemelidir. Bu, bütün kesimleri kültürel ve politik reform için beraber çalışmaya teşvik edecektir.

Sahil Handa, “Thiel ve Taleb: Postmodern Muhafazakârların Yeri”

Sahil, McManus’un postmodern muhafazakarlığa öncelikli olarak odaklanmasını kültür savaşlarındaki bir cepheyi savunma meşguliyeti anlamına gelen “nefret odaklı bir kimlik politikası” olarak eleştiriyor. Bunun yerine o, kişisel ve bireysel kimlikler üzerine büyük anlatılara odaklanan, “Sanal gerçeklik, gerçeklik ve algoritmalarla harmanlanmış insan kimliğinin yerini almadan” önce nostalji özlemi çeken iki “pür rasyonalizm” şüphecisini kıyaslıyor: Nassim Taleb ve Peter Thiel. Epey farklı olan bu iki figürün kıyaslanması, “dünyanın var olan problemlerine tek bir çözümün varlığından şüphelenen he ideolojinin… geçmişe bakmak zorunda olduğu” şeklindeki sonucunu güçlendirmektedir.

Matt McManus’tan Bir Not

Sizi arkadaşlarınızdan daha iyi tanımladıklarından beri düşmanlarınızı dikkatli seçmeniz gerektiğini söylüyorlar. Eğer durum buysa, postmodern muhafazakarlık hakkındaki çalışmalarım farklı yetenekteki muhafazakarlar ve liberallerden ilginç ve kışkırtıcı eleştiriler alabildiği için şanslı. En çok göze çarpan şeylerden biri, söz konusu eleştiri yazılarında ifade edilen görüşlerin çeşitliliğidir. Declan Leary, eserlerimde, modern anlam ve kimlik arayışlarının ne ölçüde tehdit altında olduğunu küçümseyen, örtük bir rasyonalist önyargı olduğunu savunan, esprili ama derin bir eleştiri hazırladı. Samuel Kronen politik Sağ hakkındaki eleştirilerime büyük oranda katılıyor ama insanları tam olarak nerede yoldan çıkardıklarını görmem için kendi ideolojik yoldaşlarıma daha fazla dikkat kesilmemi tavsiye ediyor. Nate Hochman şu an Sağ’da gördüğümüz kabileciliğin, Sol’un başına buyruk kabileciliğine bir tepki olduğunu savunuyor. Jonathan Church, postmodern kültürün katalizörü olan neoliberalizm hakkındaki kısmını yeterince açıklamadığını ve tuhaf bir biçimde taraflı olduğunu söylemesine rağmen değerli görüyor; daha evvel ki Quillette makalesi eleştirisini tekrarlıyor. Son olarak da Sahil Handa, bazı entelektüel trendelerin göstergelerine daha yakından bakmamın geçmişin neden bu fenomene saygınlık kazandırdığı ve onu daha fazla çekiciliği kıldığını gösterdiğini savunuyor.

Bu eleştiriler şaşırtıcı bir biçimde savunuculuktan kuşkuculuğa dek uzanmaktadır. Bu görüşlerin her birini sırasıyla ele alacak daha kapsamlı bir cevap hazırlıyorum.

Bu arada tüm bunların yanı sıra, çalışmalarımı yazarken çok az dikkat çeken ilginç bir noktayı vurgulamak istiyorum: postmodern muhafazakarlığın düşüşü. Birçok zeki eleştirmen, bir tür değişim sürecinde yaşadığımızı fark etti. En ateşli iddialar bile Sol ve Sağ kategorilerin – simya ve feodalizmle gibi – tarihin lük yığınında kaldığını, eskidiğini ve şimdiye uygun olmadığını savunuyor. Sanırım bazı küçük ayrıntıları atıyor olabiliriz, çalışmalarıma verilen yanıtları okurken statükonun yavaşca sardığı ve nihilistik tansiyonların yükseldiği konusunda hem fikiriz.

Şu anda gördüğümüz dramatik rahatsızlıklardan kaçınılabileceğini düşünen herkes şimdi geriye dönük olarak saf görünüyor: dünyada yanlış olan çok fazla şey var. Büyük değişikliklere ihtiyaç var ve ümit ediyorum ki buna benzer diyalog ve tartışmalar, izlenmesi gereken yol konusunda bazı ip uçları sağlayacaktır.

Bu Mektupları Cevaplamak

Mektup konsepti, kamu yararına olan konularda yüksek kalitedeki bire bir yazışmalar için halka açık bir forumdur. Sitedeki yönlendirmeleri takip ederek bu “Açık Mektuplar”ın herhangi bir bölümüne abone olabilir veya yanıt verebilirsiniz. Bu türden daha fazla tartışma okumak veya tartışmalara katılmak isterseniz, McManus’un “Mektup ile Eleştirel Teori” topluluğuna katılın. Alternatif olarak, doğrudan Matt’e de yazabilirsiniz.

Iona Italia & Matt McManus- “Postmodern Conservatism: A Conversation”, (Erişim Tarihi: 18.06.2020), Erişim Kaynağı: https://areomagazine.com/2020/06/14/postmodern-conservatism-a-conversation/

Çevirmen: Taner Beyter

Çeviri Editörü: Hüma Nur Çalışkan

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

“Felaket” ve Yakın Seviye Teori – Bryan Caplan

Sonraki Gönderi

Felsefe ve Sahte-felsefe – Jonathan David Garner

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü