Profesöre Sorun: Singer, Regan ve Francione Arasındaki Farklar – Gary Steiner

/
1634 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Hayvan etiği üzerine üç ana teorisyen olduğu söyleniyor -Singer, Regan ve Francione. Bu üçü arasındaki önemli farklılıkları açıklayabilir misiniz?

Peter Singer bir faydacı düşünürdür, faydacılara göre en fazla sayıda varlık için en fazla faydanın, hazzın ya da mutluluğun sağlanması ahlaki  açıdan önemi olan tek meseledir. Singer’ın 18. yüzyıldaki öncüsü Jeremy Bentham, hangi varlıkların ahlaki statüye sahip olduğu sorusuna, önem taşıyan faktörün bir varlığın düşünebilmesi veya dili kullanabilmesi değil, acı çekme yetisine sahip olması olduğu şeklinde yanıt vermiştir.  Bunu yaparak Bentham, sadece insanların ahlaki değere sahip olduğu şeklindeki yaygın düşünceyi sorgulamıştır: Pek çok hayvan hissedebilir olduğu için (yani hazzı ve acıyı deneyimleyebildikleri için), hayvanların çıkarları yaptığımız eylemlerde ahlaki bir zorunluluk olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

Peter Singer

Ahlaki sorunlara bu şekilde yaklaşmak, hayvanların çıkarlarının eşit olarak gözetilmesinin gerekli olduğu çıkarımına ulaştırılabilir. Fakat Bentham, ölümün hayvanlar için, insanlar için olduğuna kıyasla daha az zarar demek olduğunu söyleyerek devam eder ve bu yüzden insanların hayvanları öldürmesi ve yemesi uygundur; dahası, Bentham insanlar tarafından yemek için öldürülen hayvanların doğal şekillerde ölen (burada muhtemelen yırtıcı hayvanlar tarafından öldürülmeyi kastediyor) hayvanlardan daha iyi bir durumda olduklarını öne sürer.

Singer, Bentham’ın savlarını reddetmez, bunun yerine bu savları daha net bir hale getirir. Singer, tıpkı Bentham gibi, insan-harici hayvanların uzak geleceği tasarlayamadıklarını ve bu yüzden ölerek temelde bir şey kaybetmediklerini söyler; hayvanların acı çekmemekte çıkarları bulunur, fakat varlıklarını sürdürmekte çıkarları bulunmaz. Bu yüzden, Singer endüstriyel hayvancılığı oldukça üzücü bulmakla beraber, hayvanları yememek konusunda kesin bir ahlaki gerekliliğin olmadığına inanır. Hayvan Özgürleşmesi kitabında, sadece insani bir şekilde yetiştirilmiş ve acı verilmeden öldürülmüş hayvanları yemekte olan bir kişiye saygı duyabileceğini belirtir . Bunun sonucu olarak, Singer insanlar ve insan-harici hayvanlar arasında temel bir ayrım yapar. insanlar birer bireydir, ancak diğerleri (en azından kendilik bilinci gibi kapasitelerden yoksun olanlar) yerleri doldurulabilir kaynaklar olarak kullanılabilirler. İnsanlar, hayvanlara nazaran daha fazla acı çekme yetisine (ve daha fazla mutluluk yetisine) sahiptir çünkü insanlar, diğer hayvanlardan farklı olarak, hazları, acıları, projeleri, olayları kavramsallaştırabilmekte ve bunlar üzerine düşünebilmektedir. Bu nedenle, faydacılar başlangıç noktasında hayvan çıkarlarını ahlaki hesaplamada insan çıkarlarıyla yan yana değerlendirmek gerektiğini öne sürerken, Singer’ın faydacılığı insanların yerinin diğer hayvanlara göre ayrıcalıklı bir konumda olduğu bir ahlaki olarak değer taşıyan varlıklar hiyerarşisi çizmektedir.

Tom Regan belirli bilişsel ve deneyimsel kapasitelere sahip her varlığın içkin ahlaki değere sahip olduğunu öne süren deontolojik ve mutlakçı bir yaklaşıma sahiptir. Regan, bu düşüncesinde, içkin ahlaki değerin mutlak ve çiğnenemez bir değer olduğu ve acı ve haz kapasitesiyle bir ilgisi olmadığını öne süren Kant’tan yola çıkar. Belirli varlıklar, asli doğalarında bulunan mükemmeliyetten ötürü, mutlak ahlaki saygıyı hak ederler ve asla salt araçlar olarak değerlendirilmemelidirler.

Tom Regan

Kant’a göre, yalnızca rasyonel varlıklar ve bu varlıkların tamamı içkin değere sahiptir ve mutlak ahlaki saygıyı hak etmektedirler, sadece ahlaki yasa üzerine düşünebilen ve içkin değer düşüncesini anlayabilme kapasitesine sahip varlıkların tamamı içkin değere sahiptir. Böylece Kant’a göre, insan-harici hayvanlar içkin değere sahip değildir ve araçsal değere sahip nesnelerdir. Rasyonel varlıklar ise birer ‘şahıs’tır ve bütün ve doğrudan ahlaki konuma sahiptir. Kant için, hayvanların ahlaki değeri dolaylıdır: Hayvanlara kötü davranmaktan kaçınmalıyız, ancak hayvanlar kendi içlerinde ahlaki bir değere sahip oldukları için değil, basit bir şekilde hayvanlara kötü davranmamız insanlara da kötü davranmamızın önünü açabileceği için.

Regan; Kant’ın etiğe mutlakçı ve deontoljik yaklaşımında kullandığı temel terimleri ve Kant’ın faydacılığa yaptığı eleştirileri takip eder. Fakat Regan, Kant’ın yaklaşımını, Kant’ın sadece rasyonel varlıkların içkin ahlaki değere sahip oldukları yönündeki varsayımını sorgulayarak yeniden değerlendirir. Regan’a göre Kant’ın hatası, bütün ve doğrudan ahlaki konuma sahip olmak için rasyonel fail olmak gerektiğini sanmasıydı. Regan’a göre, doğrudan ahlaki endişenin kapsamı ahlaki failleri olduğu kadar ahlaki müteessiri de kapsamalıdır. Ahlaki statü soyut ahlaki kuralları ve içkin değer düşüncesini düşünebilme kapasitesine değil, bir-yaşamın-öznesi-olma kapasitesine göre belirlenmelidir. Bir varlığın bir-yaşamın-öznesi-olması, inançlara, arzulara, gelecek hissine, duygusal hayata, belirli hedeflere yönelik davranabilme yetisine ve ‘zamanda süregiden bir psikofiziksel kimliğe’ sahip olması anlamına gelir. Başka bir deyişle, kendi yaşamı kendisi için bir anlam ifade eden her varlık -bu anlam dilsel bir rasyonaliteye sahip olan insanlarınki ile aynı olmasa da- bir-yaşamın-öznesidir ve içkin ahlaki değere sahiptir.

Regan’ın yaklaşımı hayvanların ahlaki statüsünü insanlarınkiyle eşit olarak tanıma vaadinde bulunuyormuş gibi gözükür: Hayvanlar ve insanların her biri denk içkin ahlaki değere sahip olduklarından insanlara (ahlaki failler) ve hayvanlara (ahlaki müteessirler) farklı ahlaki değerler atfetmenin hiçbir zemini olamayacağını ileri sürer. Fakat nihayetinde Regan, tıpkı Bentham ve Singer gibi bir ahlaki hiyerarşi varsayar. Ahlaki statünün, varlıkların gelecekte sahip olacakları tatmin fırsatları için bir işlev olduğunu öne sürer. Eşit içkin değer ilk bakışta sadece zarar görmeme hakkı sunar. Ancak bu hak Regan’ın cankurtaran botu senaryosu gibi durumlarda çiğnenebilir. Bu senaryoda, bir grup insan ve bir köpek aynı cankurtaran botundadır ve diğerlerini kurtarmak için içlerinden birisini denize atmak gerekmektedir. Regan’a göre, bu durumda her bir insan köpeğe göre gelecekte daha fazla tatmin fırsatlarına sahiptir, bu yüzden sorgulanamaz bir şekilde kurban edilmesi gereken köpektir. Dahası, köpeklerin sayısı sonucu herhangi bir şekilde etkilemez; Regan’a göre böylesi durumlarda bir insanı kurtarmak için bir milyon köpeği kurban etmek kabul edilebilirdir. Singer gibi, Regan da endüstriyel hayvancılık gibi uygulamaları, hayvanlara çok büyük acılar çektirdikleri için üzücü bulur; ve yaklaşımı hayvanların çıkarlarını eşit olarak gözetmek için faydacılığa göre çok daha fazla potansiyele sahiptir. Fakat Regan nihayetinde en azından ikisi arasında bir çıkar uyuşmazlığı algılandığında insanların diğer hayvanlara göre ahlaki olarak ayrıcalıklı olduğu fazlasıyla geleneksel bir ahlaki hiyerarşiyi yeniden kurar.

Gary Francione hem Singer hem de Regan’ın yaklaşımlarından unsurlar alır ve ahlaki hiyerarşiyi tümden ortadan kaldıran deontolojik veya mutlakçı bir duruşu savunur. Singer gibi, Francione da hissedebilirliğin (haz ve acı durumlarını deneyimleyebilme kapasitesi) ahlaki statü için tek uygun kriter olduğunu öne sürer. Ve Regan gibi, Francione da ahlaki değerin içkin olduğunu yani gerekli tecrübi kapasitelere sahip bütün varlıklar tarafından eşit olarak paylaşıldığını öne sürer. Ancak Singer ve Regan’dan farklı olarak Francione, bir varlığın sahip olduğu bilişsel kapsamlılığın ahlaki statüyle ilgili değerlendirmelerle tamamıyla ilişkisiz olduğunu öne sürer. Bir varlık ya hissedebilirdir ve bu sebeple diğer tüm hissedebilir varlıklarla eşit olarak mutlak içkin ahlaki değere sahiptir ya da bir varlık hissedebilir değildir ve bu yüzden herhangi bir ahlaki statüsü bulunmaz. Varlıkların bir-yaşamın-öznesi olmasının ahlaki değere sahip olmak için yeterli olduğunu ancak gerekli olmadığını öne süren (örneğin bilince sahip olmamakla birlikte dağlar ya da ekosistem de aynı düzeyde ahlaki öneme sahip olabilir) Regan’ın aksine Francione hissedebilirliğin doğrudan ahlaki statüye sahip olmak için hem yeterli hem de gerekli olduğunu öne sürer; Francione, hissedebilir canlıların hissedebilir olmayan canlılara zarar verilemeyeceği şekillerde zarar görebileceklerine inanmaktadır. Herhangi bir hissedebilir canlının çıkarlarının diğer hissedebilir canlının çıkarlarından daha önemli olduğunu öne sürebileceğimiz herhangi bir keyfi olmayan sebep (sözgelimi, bir tanesinin rasyonel olarak daha gelişmiş olması gibi) olamayacağına inanır.

Gary Francione

Francione, tüm hissedebilir canlıların çıkarlarının diğer hissedebilir canlıların çıkarlarıyla eşit olarak gözetilmesi gerektiğini öne sürer. Bir köpeğin çıkarları bir insanınkiyle eşit şekillerde göz önünde bulundurulmalıdır. Bu, bir köpeğe bir insana davrandığımızla aynı şekilde davranmamız gerektiği anlamına gelmez; örneğin bir köpeğin çıkarlarının eşit olarak gözetilmesi köpeğin oy hakkına sahip olması ya da ehliyet alabilmesi anlamına gelmez; ancak bir köpeğin acı çekmemekteki çıkarını bir insanın acı çekmemekteki çıkarıyla eşit olarak değerledirmemiz gerektiği anlamına gelir. Dahası, Singer ve Regan’ın kabul etmediği bir şeyi kabul etmemiz gerekir: bu da, her bir hissedebilir varlığın sadece acı çekmemekteki çıkarını değil, aynı zamanda varlığını sürdürmekteki çıkarını da kabul etmenin gerekliliğidir. Ölüm, bir insan için ne kadar büyük bir zararsa bir hayvan için de o kadar büyük bir zarardır, bu yüzden bir insanın yaşamının insan-harici herhangi bir hissedebilir varlığın yaşamından daha fazla ahlaki değere sahip olduğunu öne sürmek için herhangi bir zemin mevcut değildir.

Francione kendi konumunun sonuçlarını belirginleştirmek için bir acil durum senaryosunu örnek verir. Eğer yanmakta olan bir evin önündeysek ve içerden sadece bir insan (diyelim ki çocuğunuz) ya da bir köpeği kurtarma şansınız varsa, Francione’a göre köpektense insanı kurtarmamız gerektiğini söyleyen herhangi bir prensip mevcut değildir. Köpeği kurtarmak yerine insanı kurtarmış olabiliriz, fakat bu insanla köpeğe oranla daha hızlı özdeşleşme kurmamızdan kaynaklanır, insanın köpeğe göre kurtarılmayı daha fazla hak etmesinden kaynaklanmaz. Dahası, Francione insan ve hayvan çıkarları arasındaki çatışmaların büyük bir çoğunluğunun bu tarz bir ‘aciliyet’ doğasına sahip olmadığını; fakat bizim çatışma durumlarına bu tarz bir acil durumdaymış gibi yaklaştığımızı ve böyle yaparak hayvanların insan arzularını doyurmak için tahakküm altına alınmasını rasyonalize ettiğimizi özenle anlatır.

Francione, hayvan çıkarlarının eşit bir şekilde değerlendirilmesini güvence altına alacak ve insanları hayvanların üstüne yerleştiren geleneksel ahlaki hiyerarşiden kaçınmamızı sağlayacak tek yolun hayvanlara birer mülk statüsü veren yasaların ortadan kaldırılması olduğunu öne sürer. Hayvanlar yasal olarak mülk olarak sınıflandırıldığı müddetçe hayvan çıkarları asla insan çıkarlarıyla eşit olarak görülmeyecektir. Hayvanların mülk olduğu görüşünün kökenleri, hayvanlar üzerinde insan egemenliğine dayanan Hristiyan ve Lockçu düşüncelerdedir.

Hayvanların mülk statüsünün kaldırılması, endüstriyel hayvancılık gibi uygulamaların kaldırılmasının ötesinde bir takım zorunluluklar gerektirecektir. Bu, insan arzularını doyurmak için gerçekleştirilen tüm hayvan kullanımlarının terk edilmesini gerektirir; insan tüketimi için hayvanların öldürülmesi, giyim ve diğer insan arzularını doyurmak için çeşitli materyalleri elde etmek için hayvan yetiştiriciliği, hayvanların deneyler için ve insan eğlencesi için kullanılması uygulamaları sonlandırılmalıdır. Francione’un abolisyonizmi, ev hayvanı (pet) uygulaması da dahil her türden evcilleştirmenin sonlandırılmasına kadar varır, çünkü bu tarz pratikler temelde hayvanları insan egemenliğine tabi kılmaktadır.

Bu tür uygulamaları tamamen sonlandırma çağrısını yapan Francione’un abolisyonizmi, hayvanlara iyi davrandığımız müddetçe onları kullanıyor olmamızın bir sorun teşkil etmediğini öne süren refahçılığa doğrudan karşı çıkan bir duruştur. Refahçılar, hayvan deneylerini ya da hayvanların insan tüketimi için katledilmesini, bu uygulamaları insani şekillerde gerçekleştirebileceğimizi öne sürerek meşrulaştırırlar. Francione, bu tarz uygulamaların içkin bir şekilde insani olamayacağını ve hayvan çıkarları ile insan çıkarlarının eşit bir şekilde gözetilmesiyle temel bir şekilde uyumsuz olduğunu öne sürer.


*Gary Steiner, Pennsylvania, ABD’de yer alan Bucknell Üniversitesinde Felsefe Profesörüdür. 1987 yılından beri bu okulda ders vermeyi sürdüren Steiner, Anthropocentrism and Its Discontents: The Moral Status of Animals in the History of Western Philosophy (İnsanmerkezcilik ve kapsamadıkları: Batı Felsefesi Tarihinde Hayvanların Ahlaki Statüsü), Animals and the Moral Community: Mental Life, Moral Status, and Kinship (Hayvanlar ve Ahlaki Topluluk: Zihinsel Yaşam, Ahlaki Statü ve Akrabalık) ve Animals and the Limits of Postmodernism (Hayvanlar ve Postmodernizmin Sınırları) isimli kitapların yazarıdır.

Çevirmen: Berk Efe Altınal

Kaynak: http://theabolitionist.info/article/ask-the-prof-the-differences-between-singer-regan-and-francione/


Not: Bu içerik ilk kez 1 Ocak 2014 tarihinde https://abolisyonistveganhareket.org sitesinde yayınlamıştır.

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Büyük Bilimin Gözlerimize Çektiği Perde: ENCODE’dan ENCODE Benzeri Projelerin İyi Bir Fikir Olmadığını Öğrendim – Michael Eisen

Sonraki Gönderi

Hayvan Sömürüsüne İlişkin Montreal Deklarasyonunu Neden İmzalamadım – Gary Francione

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü