Teoloji ve Analitik A Posteriori – Edward Feser

//
1898 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Filozoflar geleneksel olarak analitik ve sentetik önermeleri birbirlerinden ayırırlar. Analitik bir önerme onu oluşturan kavramlar arasındaki ilişkilerden dolayı doğru veya yanlıştır. Bilinen bir örnek “Tüm bekarlar evli değildir.”dir, bu önerme doğrudur çünkü evli olmama kavramı bekar olma kavramının içinde yer alır. Sentetik bir önerme ise onu oluşturan kavramlar arasındaki ilişkilerin ötesinde başka bir şeyden dolayı doğru olur. Mesela “Bazı bekarlar yalnızdır.” önermesi, belirli bir kavramsal ilişki sonucu değil, bekar olmakla yalnız olmak arasındaki koşullu bir ampirik ilişkiden dolayı doğrudur.

Diğer yandan ikinci bir geleneksel ayrım da, a priori şekilde bilinebilir ve a posteriori şekilde bilinebilir önermeler arasında yapılan ayrımdır. A priori önermeler duyusal deneyimlerden bağımsız olarak bilinebilen şeylerdir. Klasik bir örnek, “2+2=4” gibi matematiksel önermelerdir. A posteriori bir önermeyse deneyime dayalı olarak bilinebilir. Mesela “Otoparkta iki tane araba bulunur.”

Kant bu kavramların kombinasyonlarının 4 farklı önerme sınıfına ayrılabileceğini söylemiştir;

  • 1. Analitik a priori
  • 2. Analitik a posteriori
  • 3. Sentetik a priori
  • 4. Sentetik a posteriori

1 ve 4 numaradakiler nispeten dikkate değer olmayan önermelerdir. “Bütün bekarlar evli değildir.” analitik önermesi kesinlikle a priori olarak bilinebilirdir, çünkü evli olmamanın bekar olma kavramı içerisinde bulunduğunu biliyoruz. Bunun doğru olduğunu belirlemek için deneyim ve gözleme başvurmamız gerekmez, yalnızca kavramları bilmemiz yeterlidir. “Bazı bekarlar yalnızdır.” önermesi ise açıkça a posteriori’dir çünkü bize bu önermenin doğruluğunu yalnızca gözlemlenebilir olgular göstermektedir. Yani kavramları anlamak yeterli değildir.

3 nolu sınıflandırma elbette Kant’ın en fazla ilgilendiği sentetik a priori sınıflandırmasıdır. Bu tür önermeler yalnızca onları oluşturan kavramlar arasındaki ilişkilerden dolayı doğru olmayabilirler, ancak yine de deneyim verisine dayanmadan da bilinebilirler. Kant hem bu tür önermelerin nasıl mümkün olduğunu görmenin zor olduğunu düşünüyordu, hem de doğal düzenin bilgisinin mümkün olduğu varsayılırsa mümkün olması gerektiğini öne sürüyordu.

Immanuel Kant (1724-1804)

Kant’ın sentetik a priori önermelerin mümkün olduğunu görmenin zor olduğunu düşünme nedeni Hume’un ampirisizminin imalarıyla ilgilidir. Örneğin Hume, şeyler arasındaki zorunlu nedensel bağlantıların, nedensel etki veya gücün etkisinin zorunlu olduğu yönünde hiçbir izlenimimiz (Hume’un kullandığı terminoloji anlamında) olmadığına göre, a posteriori olarak bilenemeyeceğini göstermişti. Fakat o aynı zamanda nedensellik ilişkisinin analitik olmadığını, nedenler ve etkilerin “gevşekce bağlantılı ve ilişkisiz” olmaları sebebiyle prensipte herhangi bir etkinin veya hiçbirinin bir nedeni takip edebileceğini göstermişti. Bu nedenle bilinebilir olmaları için nedensel ilişkiler sentetik a priori olmaları gerekmektedir. İşte böyle bir bilginin nasıl mümkün olduğunu göstermek Kant’ın sisteminin başlangıç noktasıdır.

Doğal olarak Skolastik Aristotelesçiliği savunan biri olarak ben Hume, Kant ve diğer erken modern dönem felsefecilerinin bu meseleyi ortaya koyma tarzlarına ve özellikle de ulaştıkları sonuçlara katılmıyorum. Ancak bu benim asıl konum değil. Bu yazının Kant’ın söylediği başka birşeyle ilgisi var. Bu da aslında 2 nolu sınıflandırmadaki şeylerin yani analitik a posteriori önermelerinin olamayacağı ile ilgili. Analitik önermeler zorunludur ve zorunlu önermeler de Kant’a göre a priori olarak bilinebilirdirler.

Ama kimin için bilinebilirlik? Augustine, Anselm ve Aquinas gibi klasik teistler tarafından anlaşıldığı şekliyle “Tanrı vardır.” önermesini düşünün. Bunun apaçık bir önerme olup olmadığı sorusuna dair Aquinas şöyle söylemektedir;

Bir şey iki yolla apaçık olabilir: bir şey ya kendi içinde apaçıktır ancak bizim için apaçık değildir ya da hem kendi içinde hem de bize apaçıktır. “İnsan bir hayvandır.” önermesi apaçık bir önermedir çünkü yüklem öznede bulunur, yani hayvanlık niteliği insan özüne aittir. Bu nedenledir ki, yüklem ve öznenin niteliği herkes tarafından bilinirse, önerme herkese apaçık olacaktır. Bununla beraber yüklem ve öznenin niteliğinin bilinmediği bazı durumlarda, önerme kendi içinde apaçıktır, önermenin yüklem ve öznesinin anlamını bilmeyenler içinse değildir. Dolayısıyla diyorum ki, “Tanrı vardır.” önermesi kendi içinde apaçıktır, çünkü yüklem özne ile aynıdır ve Tanrı aynı zamanda kendi varlığıyla aynıdır. Şimdi, Tanrı’nın özünü bilmediğimiz için, önerme bizim için apaçık değildir, dolayısıyla bu önermenin bizim tarafımızdan daha iyi bir şekilde bilinen şeyler aracılığıyla kanıtlanması gerekmektedir: Tanrı’nın etkileriyle. (Summa Theologiae I.2.1)

Aquinas’ın son cümlede yer alan ifadeleri De Ente et Essentia’deki ilk neden kanıtlaması gibi argümanlar yoluyla özü varlığından farklı olan herşeyin, özü varlığı ile özdeş olan bir nedene sahip olması gerektiğini savunur. (Bu, benim de “Five Proofs of the Existence of God” kitabımda savunduğum Thomistik Kanıt’tır.) Söz konusu kanıtlama şeylerin nihai nedeninin varlığını diğer şeylerden alarak var olan bir şey olamayacağını, şeylerin kendi özünün nedeni olan bir şey yoluyla var olması gerektiğini göstermektedir.

Thomas Aquinas (1225-1274)

Böylece Tanrı bizzat kendi içinde varlık (being itself) olduğu için Tanrı’nın özünü bilmek O’nun var olduğunu bilmeyi de gerektirecektir. Bu anlamda “Tanrı vardır.” önermesi de, analitik bir önerme gibi doğruluğu apaçık bir önermedir. Ancak bunu bilmemizin yegane nedeni deneyimlediğimiz şeylerden yola çıkıp akıl yürüterek şeylerin nihai nedeninin böyle bir öze sahip olduğuna ulaşmış olmamız. Bu nedenle ona a posteriori bir şekilde ulaştık. Ona ulaşmanın da tek yolu bu. Sınırlı idrakımız nedeniyle Tanrı kavramımız sadece Tanrı kavramını anlayarak, “kestirme yoldan”, onun varlığının bilgisine ulaşmamızı sağlamak için epey kusurludur. (Yani diyebilirsiniz ki ontolojik argüman başarılıdır, ancak bizim gibi sınırlı idraka sahip varlıklar için başarılı değildir.)

Az önce alıntı yaptığım metinde Aquinas, “maddi olmayan özlerin uzayda yer almadığı” önermesini “yalnızca alimler için apaçık olan” şeylere örnek olarak gösteriyor. Bir a priori önermeyi oluşturan kavramların a priori bilgisine sahip olmak için belirli bir entelektüel kavrayışa sahip olmak gerekir. Alim olmayan biri bunu ancak alim birinin otoritesine dayanarak bilebilirdi. Ancak alim olmayan kişi, en azından prensip olarak yeteri kadar bilgi edindikten sonra a priori bilgiye sahip olabilir. Bunun gibi bir durum Kant bunu kabul etmekte isteksiz olsa da, bizi analitik a posteriori bir önermenin gerçek bir örneğinin olduğunu kabul etmeye itebilir.

Ancak yine de “Tanrı vardır.” önermesi Aquinas’ın görüşüne göre bu örnekten farklıdır; bu önermenin a priori bilgisine sahip olmamak sadece yeterince ilim sahibi olmamanın bir sonucu olamaz. Hiçbir öğrenim süreci doğal yetileriyle insan aklının Tanrı’nın var olduğunu a priori olarak bilinebilir kılamaz.   Biz insanlar Tanrı’nın var olduğunu ve onun özünün tam olarak bilinebilmesi halinde onun varlığının bilgisine de mükemmelen sahip olunmasını sağlayacak türden bir şey olduğunu a posteriori olarak bilebiliriz.  Böylece “Tanrı vardır.” önermesinin analitik olarak doğru olduğunu biliriz ve herkes bunun a priori yolla bilinebilir olduğunu onu oluşturan kavramları yeterince iyi kavrarsa anlayabilir. Ancak yeterince iyi bir kavrayış sahibi değiliz, bu nedenle de söz konusu önermeyi bu şekilde bilemiyoruz. Dolayısıyla, bu durumda açıkça analitik a posteriori bir önerme örneğine, en azından insanların bilişsel sınırlılıkları göz önünde bulundurulursa, sahibiz.

Bu özel örnek doğal teolojiden, Tanrı’nın doğası ve özü hakkında felsefi argümanlardan kaynaklanan ve vahiy dışındaki bilgi birikimimizden, gelmektedir. Ancak tamamen felsefi yollarla ulaşılamayan Tanrısal doğa hakkındaki önermeleri içeren ve sadece Tanrı tarafından özel olarak vahyedildiyse bilinebilir olan başka örnekler de ilke olarak vahyi teolojiden gelebilirdi. Teslis doktrini buna bir örnektir. İlahi özü mükemmel bir şekilde kavrayabilseydik, Tanrı’nın bir ilahi doğada üç Kişi olduğu iddiasının “Bütün bekarlar evlenmemiştir.” önermesi kadar zorunlu ve apaçık olduğunu görebilirdik. Ancak idrakımız kusurlu olduğu için bunun bilgisine dolaylı olarak doğal teoloji yoluyla, yani felsefi argümanlarla, “Tanrı vardır.”a ulaştığımız gibi ulaşamayız. Doğaüstünün yardımına ihtiyacımız var. Söz ettiğimiz bu yardım mucizelerin de gösterdiği gibi ilahi vahiy yoluyla gelir, bilhassa da Mesih’in öğretisiyle. Bu da yalnızca a posteriori olarak bildiğimiz bir şey. Yani tekrar söylemek gerekirse, açıkça analitik a posteriori olan önerme örneklerimiz vardır.

Edward Feser- “Theology and the analytic a posteriori”, (Erişim Tarihi: 16.06.2020), Erişim Kaynağı: http://edwardfeser.blogspot.com/2020/06/theology-and-analytic-posteriori.html?m=1

Çevirmen: Taner Beyter

Çeviri Editörü: Berat Mutluhan Seferoğlu

1 Yorum

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Heidegger vs. Carnap: Mantık Metafizik İle Nasıl Anlaşmazlığa Düştü? – Sam Dresser

Sonraki Gönderi

İyi Felsefe, Doğası Gereği Zor ve Anlaşılmaz mıdır? – Keith Frankish

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü