Veganizm Her Zaman İçin Et ve Süt Ürünlerinden Kaçınmaktan Ziyade Ahlaki Bir Yaşam Sürmekle İlgili Olagelmiştir – Kate Stewart & Matthew Cole

/
874 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

İngiltere’deki bir iş mahkemesinde “etik veganizm” felsefi bir inanç olarak kabul gördü. League Against Cruel Sports tarafından etik vegan olduğu gerekçesiyle işinden kovulduğu iddia edilen vegan Jordi Casamitjana’nın açtığı davada, baş yargıç Robin Postle, “etik veganlığın felsefi bir inanç olarak kabul edilmesinin büyük oranda makul” olduğuna hükmetti.

Postle’ın verdiği bu karar söz konusu davanın sonucunu etkilemiyor ve dava devam ediyor; fakat bu karar etik veganlığın 2010 Eşitlik Yasası uyarınca koruma altına alınan bir nitelik olarak kabul edildiği anlamına geliyor: Yani etik vegan olan bir bireye karşı ayrımcılık yapmak yasa dışıdır. Fakat sıradan bir vegan olmak ile bunun arasında fark nedir?

“Vegan” kelimesi 1944 yılında Leicester/İngiltere’de yaşayan Donald Watson ve müstakbel eşi Dorothy Morgan tarafından icat edildi. Aynı yıl Watson ve arkadaşları The Vegan Society’yi kurdu. Topluluğun ilk yayınlarına dair yapılan araştırmalar, onların ana odak noktasının hayvan sömürüsünü/istismarını sona erdirmek olduğunu gösteriyor.

1944 yılında Vegan Society’nin kuran öncü; Donald Watson. The Vegan Society

Veganizm doğduğu günden beridir etikti. Watson 1946 yılında şöyle yazmıştı:

İnsanlığın varoluşu, günümüzde hayvanlara karşı var olan akıl almaz zalimliğe (zorunlu olarak) bağlı değildir.

Vegan Derneği 1950 yılında, veganlığın ilk resmi tanımını kabul ederek yıllık genel kurullarında bunu karara bağladı ve Vegan Derneği Kuralları’nda şöyle ifade etti:

(veganizm) insanın hayvanları sömürmeden yaşaması gerektiği doktrinidir.

Vegan Topluluğu’nun ilk dönemlerinin bir diğer önemli ismi olan Leslie Cross 1954 yılında, “dokuz kısa kelimenin bu kadar büyük bir reformu ileriye taşımasının ender rastlanan bir şey olduğunu ve bu başarının yeni bir dünya ve içinde yaşaması için yeni insanlar getireceğini” belirtti.

Veganizm bu doğrultuda ele alındığında, Postle’nin verdiği hüküm açık bir şekilde mantıklı görünüyor. 2010 Eşitlik Yasası, bir şeyin (hukuken) koruma altına alınan bir inanç olması için bir fikir olmaktan ziyade gerçekten benimsenmesi ve kişinin yaşamının veya davranışlarının önemli bir yönüne denk düşmesi gerektiğini ifade eder. Fakat söz konusu karar, bu koşulu karşılamak için “veganizm” yerine “etik veganizm” terimini kullanmaktadır. İlk veganlar, veganlık tanımlarına etik bir ek daha eklemeye gerek duymamışlardı; peki o halde biz niye ekleyelim? (“veganizm”e niçin “etik veganizm” diyelim?)

Böylesi bir durum olmasının, yani veganizm yerine etik veganizmin kullanılmasının sebeplerinden biri; son yıllarda komuoyunda veganlığın büyük ölçüde yalnızca diyetle ilgili bir biçimde öne çıkmasıdır. Özenli çalışmayan medya, veganizmin etik köklerine veya Cross’un meşhur bireyler ve toplum için dönüştürücü potansiyeline dikkat çekiyor. Şüphesiz ki veganizm son yıllarda hem profil hem de popülarite olarak keskin bir artış yakaladı; mesela Büyük Britanya’daki veganların sayısı 2014 ve 2019 yılları arasında tam dört katına çıktı.

Veganuary Pledge projesinin uygulamaya konmasıyla vegan sayısı 2014 yılında yaklaşık 3.000 kişiyken 2020’de bu sayı 350.000’in üzerine çıktı. Ana akım süpermarketler ve restoranlar, vegan – veya “bitki bazlı” – ürünleri seri bir biçimde piyasaya sürüyor. Çoğunlukla “vegan” olarak tanımlanan ve hayvansal içerik içermeyen bu ürünlerin sayısındaki (ve popülaritesindeki) büyük artış, bu sözcüğü icat eden hareketin ahlaki yaklaşımını su götürmez bir şekilde yansıtıyor değil.

Yeni “Yeşil Hücum”

Bu hiçbir yerde, fast food şirketlerinin vegan(ların) parasına yönelik mevcut “yeşil hücumu”ndan daha belirgin değildir. KFC’nin yeni vegan burgeri, ünlü sloganı “parmak yalatan vegan burger” şeklinde tanıtılıyord. Bir KFC İngiltere görevlisi bu ürünü tanıtmak adına şöyle söylüyordu:

KFC Albay’ı bir süredir herkesi masasına buyur etmekle meşguldü; artık veganlar, flexitaryenler ve kızarmış tavuk severlerimiz beraberce Orijinal Tarifimizin tadını çıkarabilir.

Dışardan bakılınca, “yeşil hücum” tümüyle eşitlikle ilgilidir. Fast food devleri kapılarını veganlara açıyor ve ana akım yeme alışkanlıklarındaki “vegan (diyetleri) dışlamayla” mücadele ediyor. Fakat bu türden bir metalaştırma yoluyla veganizm, kurucularının (hayatımızdan çıkarmak için) mücadele ettiği ürünlerle yan yana konuyor. Bu durumda da veganizm yalnızca bir menü seçeneğinden ibaret olarak tercih ediliyor.

Böylesi bir durumda, vegan veya bitki bazlı diyet uygulayan kişiler paralarını fast food mağazalarında harcayabilmektedir. Bu ise, veganlığın, metalaştırılmış ve etikten ayrıştırılmış bir biçiminin daha görünür hale geldiği noktada diğer hayvanların sömürülmesini görünmez kılma gibi ironik bir etkiye sahiptir.

Etik veganlar, Watson’ın 1946’da yazdığı gibi, fast food devlerini hayvanlar üzerindeki “akıl almaz zalimliğin” çağdaş failleri olarak görebilir. Veganlığın son zamanlardaki metalaştırılma girişimleri, Cross’un “yeni bir dünya” vizyonunu daha uzak bir manzara kılıyor- diğer yandan bu, kârlarının büyük kısmı hayvan sömürüsünden gelen şirketler için sağlam bir ticari anlam taşıyor.

Etiğe Odaklanmak

Bu bağlamda ele alındığında Postle’ın verdiği karar çok daha anlamlıdır. Söz konusu bu karar, yaygın kullanım ve “yeşil hücum” piyasasında veganlığın etikten nasıl ayrıştığına da ışık tutuyor. Bu haliyle de, kapitalizmin, uygulamada olan herhangi bir pratiğine meydan okuyan toplumsal hareketleri bir araya getirmekte ne kadar başarılı olduğuna dair bir başka uyarı sinyali niteliği taşıyor.

Diğer yandan söz konusu bu karar vegan hareketi, sahip olduğu etik temeller için Birleşik Krallık’ta daha önce hiç tatmadığı bir kamuoyu meşruiyeti ile donatıyor. En önemlisi de bu; veganizm üzerine tartışma ve sohbetlerimizde diğer hayvanların sömürülmesine yönelik etik itirazı şüphesiz bir şekilde tekrar merkeze aldığımıza işaret ediyor.


Kate Stewart & Matthew Cole – “Veganism has always been more about living an ethical life than just avoiding meat and dairy“, (Erişim Tarihi: 19.08.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Evrim: Laboratuvarda Yetiştirilen ‘Mini Beyinler’ Bir Mutasyonun İnsan Zihnini Yeniden Yapılandırmış Olabileceğini Gösteriyor – Itzia Ferrer & Per Brattås

Sonraki Gönderi

Bildiklerinizin Doğru Olduğunu Nereden Biliyorsunuz?: Epistemoloji Sayesinde! – Peter Ellerton

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü