Bertrand Russell ve ‘Herkes İçin Felsefe’ Meselesi – Laura D’Olimpio

/
1570 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Genel okuyucu kitlesi için erişilebilir felsefi düşünceler üretme girişiminde bulunan felsefeciler olarak karşılaştığımız ilginç sorulardan biri, herkesin ‘felsefe yapabilmesi ya da yapması’ gerekip gerekmediği sorusudur. 

Bazı felsefeciler, felsefeyi akademi ya da üniversite ortamında bırakmak istemektedir. Oysa diğerleri, modern felsefenin gerilemesinin, bu konunun araştırma üniversitelerinde kurumsallaştırıldığı 19. Yüzyılın sonlarına doğru başladığını iddia eder.  Felsefeyi, yalnızca ciddi bir çalışma konusu olmaya uygun gören felsefeciler, hem felsefenin değerinin toplum tarafından bilinmesini engellemiş hem de büyük bir desteği kaybetmişlerdir.

The Conversation ve Cogito Philosphy Blog’a katkıda bulunanlar gibi, kamusal alanda çalışan filozoflar, ‘herkes için felsefe’ savını savunacaktır.

Bertrand Russell’ın ‘Meslekten Olmayanlar için Felsefesi’

Bertrand Russell 1946’da felsefenin ‘genel eğitimin bir parçası’ olması gerektiği görüşünü savunduğu Meslekten Olmayanlar için Felsefe başlıklı bir deneme yazarak şunu ileri sürmüştür:

Teknik becerilerin öğrenilmesine engel olmadan kolayca ayrılabilecek küçük bir zaman diliminde bile felsefe, öğrencilerin hem bir insan hem de vatandaş olarak değerini oldukça artıracak olan şeyler verebilir.

Clare Carlisle, Russell’a atıfta bulunarak şöyle yazar:

Russell, evrenin anlamı ve değerine yönelik soruların varoluşsal, ahlaki ve düşünsel aciliyeti olduğunu ortaya koyarak bir yaşam tarzı olarak benimsenen felsefenin antik kavrayışını yeniden canlandırmaktadır. (Elbette bu terimlerle kastettiğimiz şeyin ne olduğu, felsefecilerin uğraşması gereken başka bir meseledir.)

Bu noktada felsefeye yönelik düşünceyi, bir uygulama olarak görüyoruz; bizim yaptığımız bir şey ve her rasyonel insan için faydalı olan bir düşünme biçimi. Rusell’ın dediği gibi:

Belirsizliğe tahammül etmek zordur fakat diğer erdemlerin çoğu da öyledir. Her erdemin öğrenilmesi için uygun bir disiplin vardır ve askıya alınmış yargıların öğrenilmesi için en iyi disiplin felsefedir.

Russell, duygusal konular hakkında daha nesnel düşünmeye yardımcı olacak felsefenin, ‘meslekten olmayan’ okuyuculara öğretilebileceğini düşünmektedir. Carlisle, kişi stresli ahlaki bir ikilemle karşı karşıya değilken ya da duygusal bir anında hızlı bir karar vermesi gerekmediğinde bunu yapmanın daha kolay olduğunu kabul etmektedir.

Şimdiye kadarki ana fikir, felsefi düşünme alışkanlığını uyguladığımızda bunda git gide daha iyi olacağımızdır.

Gençlerle Felsefe

Geçenlerde Yeni Zelanda, Wellington’da düzenlenen 2016 Avustralya Felsefe Okulları Derneği Fedarasyonu’nun (FAPSA) konferansına katılmıştım ve herkese, özellikle de gençlere ne tür felsefelerin öğretilmesi gerektiği fikri etrafında dönen konuşma beni çok etkilemişti.

Bu konferanstaki tüm konuşmacılar ve katılımcılar, 3-17 yaşları arası okul çağındaki çocuklara felsefeyi bir ders olarak sunma konusunda kararlıydı. Ben daha önce Çocuklar için Felsefe (ÇİF) ve gençlere felsefe öğretmenin faydaları üzerine yazmıştım.

Şöyle ki ÇİF, öğrencilere, yalnızca eleştirel düşünme becerilerinde değil, aynı zamanda ilgili, ortak çalışmaya dayalı ve yaratıcı düşünme becerilerinde de öğrenme ve pratik yapma şansı sunmaktadır. ÇİF bunu, uygulayıcıları tarafından tercih edilen Araştırma Topluluğu (CoI) pedagojisini kullanarak yapar. Bu Araştırma Topluluğu, öğrencilerin diğer öğrencilerle kapsamlı ve demokratik tutum içerisinde diyaloğa girmesini de kapsamaktadır. Bu türden diyaloglar, sınıflarda yaşa uygun felsefi metinler ve teşvik edici materyaller kullanılarak öğretmenleri tarafından kolaylaştırılmıştır.

Fakat her öğrenci felsefenin tümünü çalışmalı mı?

FAPSA Konferansı’nda Birmingham Üniversitesinden Michael Hand tarafından sunulan bir bildiri, belki de her öğrencinin ‘tüm’ felsefeyi çalışmaması gerektiği iddiasında bulunuyordu. Hand şöyle dedi:

Yalnızca felsefede değil, akademik çalışmanın tüm alanlarında neyin kültürel değere sahip olduğu ile neyin sadece profesyonel ilgi için olduğu arasında bir ayrım vardır.

Hand’in gençlere felsefe eğitimi vermeyi ve aynı zamanda okul çağındaki çocuklar için bunu bir seçenek olarak sunmayı savunmasını dikkate almak gerekmektedir. Hand, felsefenin müfredata bir seçenek olarak dahil edilmesini savunmanın ‘kolay’ olduğunu belirtir çünkü;

  • Tıpkı diğer akademik konular gibi felsefe de doğası gereği değerli bir etkinliktir.
  • Tıpkı diğer akademik konular gibi felsefe de entelektüel erdemleri beslemesi ve nitelikli düşünmeyi geliştirmesi açısından araçsal olarak değerlidir.

Ancak felsefenin müfredatta zorunlu bir ders olarak yer almasını savunup savunamayacağımız sorulduğunda bunun her öğrenciye başka türlü elde edemeyecekleri belirgin bir fayda sağladığını kanıtlamamız gerekir.

Felsefe çalışarak kazanılan belirgin fayda

Carrie Winstanley’in bu türden bir iddiayı savunduğunu dikkate alın. Winstanley, Hand ile birlikte düzenledikleri bir kitapta, diğer dersler de eleştirel düşünme yetilerini öğretseler bile öğrencilere eleştirel düşünme yetilerini öğreten en iyi alanın felsefe olduğunu çünkü eleştirel düşünmenin felsefenin özü olduğunu iddia etmektedir.

Felsefe, çocukların etkili eleştirel düşünürler olmalarına yardımcı olmak için mümkün olan en iyi alandır. Felsefe, öğrencilere nedenlerin nasıl değerlendirilmesi, önermelerin nasıl savunulması, terimlerin nasıl tanımlanması, bilgi kaynaklarının nasıl değerlendirilmesi ve argümanlar ile kanıtların doğruluğuna nasıl karar verilmesi gerektiğini diğer disiplinlerden daha iyi bir şekilde öğretebilen bir disiplindir.

Ancak eğer diğer alanlar da eleştirel düşünme yetilerini öğretiyorsa neden zaten kalabalık olan bir müfredatta felsefeye yer açalım?

Hand bu meseleyi değerlendirir ve öğrenciler için eşsiz bir biçimde faydalı olacak şeyin, ahlak felsefesi ve politik felsefe çalışmak olduğunu ileri sürer. Hand bize şunu söylemektedir:

“Elbette ahlak felsefesi ve siyaset felsefesi bize en iyi yaşayış şeklini söylemez. Fakat aldığımız kararlar ve gerçekleştirmeye çalıştığımız hedefler hakkında daha derin ve dikkatli bir şekilde düşünme olanağı verir. Bununla birlikte, seçimlerimizi yapmamız ve hedeflerimizi gerçekleştirmemiz için gereken belli başlı ahlaki ve politik sınırları gerekçelendirirler.”

Hand şu sonuca varır:

Ahlak felsefesi ve siyaset felsefesi, bu alanları çalışanlara, nasıl yaşayacakları ve kendi tavırları üzerindeki ahlaki ve politik sınırlar hakkında akıllıca düşünebilmenin ayırt edici faydasını verir… [ve] herkesin bu faydaya yönelik güçlü bir ilgisi vardır çünkü herkes nasıl yaşaması gerektiği problemi ile ahlaki ve politik sınırlara uyma sorumluluğuyla yüzleşmektedir.

Tartışmadaki bu sonuç, felsefenin diğer alanları (estetik, formel mantık, epistemoloji ve ontoloji) ilave ya da isteğe bağlı ekstralar olsa bile okullarda ahlak ve siyaset felsefesini zorunlu bir ders olarak öğretme fikrinin lehinedir.

Herkes için felsefe

Konu kimin felsefe yapması gerektiğine gelince, hayatlarından çıkardıkları anlam üzerine düşünen sorumluluk sahibi yurttaşlar olarak herkesin bunu ‘deneyebileceğine’ inanıyorum. Evet, felsefe, uzman kişilerin yetiştirildiği üniversite ortamına en uygun alandır. Evet, felsefe, sınıflardaki çocuklarla da yapılabilir. Ve evet, felsefe kesinlikle, farklı yeterlilik seviyelerinde de olsa, herkesin yapabileceği ve yapması gereken bir şeydir.

Fakat aynı zamanda, Hand’in özellikle ahlak felsefesine ve etiğe odaklanmasını da anlayışla karşılıyorum. Etikten bahsetmişken, felsefeciler, dikkatli düşünme yetilerinin karmaşık ve zor durumlara nasıl yararlı bir biçimde uygulanabileceğini gösterebilecekleri kamusal alandaki yerlerini yeniden kazandılar.

Elbette bu ahlaki ikilemler için ‘tek bir mükemmel cevap’ yok ama eleştirel, ilgili, yaratıcı ve ortak çalışmaya dayalı düşünme yetileri, en kötü cevapları geçersiz kılma açısından değerlidir. Bu türden felsefi düşünme yetileri aynı zamanda karar veren kimselerin, insanların yaşamlarını etkileyen yaygın sorunlarla ilgilenmesine, kamusal kavrayışa ulaşmalarına ve daha iyi ilkelere yönlenmelerine yardımcı olur.

Felsefi tartışmaları okullara ve kamusal alanlara doğru genişletmek, insan aklını sürekli meşgul etmiş, temel olarak önemli ‘büyük’ soruların dikkatli bir şekilde ele alınmasını teşvik etmek ve desteklemektir. Ve esas olarak bugünlerde, söz konusu sorular bireysel özerkliğimizi ve kolektif insanlığımızı etkilediği için ahlaki ve politiktir.


Laura D’Olimpio – “Bertrand Russell and the case for ‘Philosophy for Everyone“, (Erişim Tarihi: 04.02.2022)

Çevirmen: Zeynep Vuslat Yekdaneh

Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Bilimin Ahlaki Sezgilere Dair Söyleyecek Neredeyse Hiçbir Şeyi Yoktur – Michael Mitchell

Sonraki Gönderi

Erdem Etiği – David Merry

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü