//

Charles Darwin: Hayatı ve Çalışmaları Hakkında Beş Önemli Nokta – Luke Dunne

Charles Darwin’in bilimsel çalışması, canlıların düzeni hakkındaki anlayışımızda nasıl bir devrim yaratmıştır?

Charles Darwin’nin, yeryüzündeki yaşamın şimdiki halini nasıl aldığına dair teorisi ve bunu oluşturan nedenleri dile getirmesi, onun devrimci ve kalıcı olduğunu kanıtlamıştır. Çoğu biyolog ve biyoloji filozofları, Darwin’den sonra yeni biyolojik teorilerin ortaya konulamayacağını kabul etmektedir.  Bu husus, son derece geniş ve kapsamlı felsefi etkileri ve önceden çok az örneği olan olağanüstü bir başarıdır.

Bu makale, düşüncesini şekillendiren bazı felsefi etkilere vurgu yaparak, Darwin’in yaşamını ve çalışmasını incelemeye odaklanmaktadır. Makale; Darwin’in ailesinin ve inançlarının onun üzerindeki etkisinin incelenmesiyle başlayan makale, Darwin’in aldığı eğitimi ve evrim teorisinin ortaya atmasına katkı sağlayacak gözlemlerin çoğunu yaptığı H.M.S Beagle yolculuğuna katılmasına neden olan olayları ele almaktadır. Sonrasında, Darwin’in görüşlerini şekillendiren, felsefi etkileri tartışmaya geçmekte ve son olarak Darwin’i teorisine karşı yaşadığı tepkiler içinde konumlandırmaya çalışmaktadır.       

1. Charles Darwin’in Büyükbabaları Nüfuz Sahibi İnsanlardı

Charles Darwin, 1809-1882 yılları arasında hem entelektüel hem de jeopolitik açılardan genişleyen ve dünya halkının yaklaşık dörtte biri üzerinde baskı kuran İngiliz İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde yaşamıştır. Bu dönemde, İngiltere de, birçok önemli bilimsel gelişme yaşanmıştır. Darwin, yaşamı boyunca, dini hoşgörünün arttığını ve bilimin öneminin giderek daha fazla takdir edildiğini görmüştür. Gerçekten de kendi çalışmaları, bu geçiş sürecinin kritik bir parçası olduğunu kanıtlayacaktır.    

Darwin’in her iki büyükbabası da bir anlamda gelmekte olan değişimin öncüleri olmuştur. Büyükbabalarından biri olan Erasmus Darwin doktorken diğer büyükbabası olan Josiah Wedwood ise iş gücü dağıtımında ve endüstriyel sürecin diğer yönlerinde teknolojik gelişmeleri benimsemesiyle bilinen, çömlek fabrikasının sorumlusuydu. Her iki büyükbaba da birbirini tanımakla beraber, teknoloji ve endüstri konularını tartışmak için bir araya gelen “Lunar Society”nin üyeleriydiler. Birmingham merkezli olan bu grup aynı zamanda inançlı ama resmi kilisenin karşıtı olan kişilerdi ve 18. yüzyıl sonlarındaki İskoç Aydınlanmasının öncü figürleri olan David Hume, Adam Smith, Thomas Reid ve James Watt gibi simalardan etkilenmişlerdi.

2.Darwin Tıp Okulunu Bırakması

Darwin’in babası Robert da doktordu ve annesi Susannah ise politikayla ilgilenirdi. Charles ve kardeşi (Erasmus), genç yaştan bu yana hevesli birer amatör bilim insanlarıydı ve Charles 16 yaşındayken (o zaman bile alışılmadık derecede erken olan bir yaşta) tıp okumaya Edinburgh’a gitti, buna rağmen okulundan hiç hoşlanmadı.

O dönemlerde Edinburgh, tıp okumak için en prestijli yerdi ama Charles, çok geçmeden isteğinin doktor olmak olmadığını fark etti. Yine de Edinburgh, Charles için gelişimine katkı sağlayan bir yerdi çünkü burada araştırmasını kabuklu deniz canlıları üzerinde yapması için onu cesaretlendiren ve en önemlisi ona Jean-Baptiste Lamarck’ın evrimsel fikirlerini tanıtan Dr. Robert Grant’ın kanatları altındaydı. Lamarck çevresel güçlerin benimsenmesine veya reddedilmesine katkıda bulunan özellikleri içeren biyolojik evrime bilimsel açıdan kapsamlı bir değer katan ilk kişiydi.

3.Darwin Genç Yaşta Dünya Yolculuğuna Çıkması

Darwin, sonrasında teoloji okumak için Cambridge’e taşındı. Bu sırada yakın dostlarından biri olan Dr. John Henslow, devrin bazı felsefi gelişmelerini keşfetmesi için ona cesaret verdi. Sonuç, Darwin’in yazdığı gibiydi: “Doğa biliminin asil yapısına çok basit bir katkıda bulunma düşüncesi bile içimde alevlenen ateşin fitilini yakmıştı.” Bu, Darwin’in gelişiminin bilimsel çalışmalarla ilgilenen bir adam olmaktan çok kendini bilimin bilgi ağacına katkı sağlayan biri gibi görmesine geçişinin işaretidir. Ayrıca John Henslow, Darwin’i H.M.S Beagle’ın Kaptanı Robert Fitzroy’a tanıştıran kişiydi. Fitzroy, dünyayı gezerken yapılan jeolojik ve biyolojik keşiflerin kaydını tutacak birinin peşineydi. Darwin bu işin sorumluluğunu kabul etti.

Beagle yolculuğu beş yıl sürdü ve bu yolculuk Darwin’in son derece geniş bir ekosistem yelpazesini kendi başına görmesi ve çalışması için olanak sağladı. Darwin’in Beagle gemisindeyken yaptığı çıkarımlar, jeolojinin daha ötesine uzanan Charles Lyell’ın Jeolojinin Prensipleri kitabından oldukça etkilendi. Lyell, genel olarak tarih biliminin temel prensiplerini ifade etmekle ilgilenen biriydi.

4. Darwin Jeolojinin Prensipleri Kitabından Derinden Etkilendi

Lyell’ın çıkarımlarının birçoğu, Darwin’in teorik çalışması için oldukça önemliydi. Buna göre öncelikle, tarihsel değişimin altında yatan sebepleri araştırmak, şu anda faaliyette olanlarla sınırlı olmalıdır. Bu olumlu veya olumsuz bir şekilde anlaşılabilir: Bir yandan, nedenlerin ortaya çıkışına ilişkin yorumumuza katı bir deneysel kısıtlama oluşturarak, geçmişimizi ne kadar anlayabileceğimize de katı bir sınır oluşturmaktadır. Öte yandan ise bu (bir bakıma) geçmişimizin anlaşılabilirliğine olan inancın bir ifadesidir ve onu yalnızca şu anda doğrudan kavrayışımızın emrinde olan sebepler açısından anlayabileceğimizi ileri sürer. Açıkçası belirleyici faktör, kişinin dünyayı ve onun aksi ispatlanana kadar geçerli olan (ilk bakışta/prima facie) geçmişini anlamlandırabileceğimiz görüşüne ne kadar bağlı olduğudur (yani, bu ilkenin belli bir araştırma için ne kadar önce oluşturulduğuna).

Lyell’ın çalışması, ayrıca, Darwin’e bir meydan okuma başlatmıştı: jeolojik kayıtlar, çeşitli türlerin başlangıç ve yok oluşlarına işaret ettiği için bu değişimlerin nedenlerini öğrenmemiz hayatidir. Lyell’ın görüşünde, o zamanlarda sadece bir tane akla yatkın bir açıklama girişimi vardı. Bu girişimi yapan kişi Lamarck’tı ama projesi Lyell’a göre hatalıydı, çünkü ona göre bulgular bir türün öbürüne dönüşemeyeceğini ve türlerin değişkenliğinin sınırlı olduğunu gösteriyordu.

Darwin’in yolculuğu boyunca yaptığı araştırmalar, onu, Lyell’ın bir türün öbürüne dönüşemeyeceğini söylerken oldukça hatalı olduğuna ikna etti. Doğrusu türlerin dağılım şekli, ancak bu süreç referans alınarak açıklanabilir. Ancak yine de Darwin, aynı zamanda Lyell’ın ortaya koyduğu metodolojik standartları da karşılayan bir teoriyi denemek için motivasyon yakalamıştı bile.

Konuyu açıkça ortaya koymak gerekirse: Darwin, teorisini geliştirmeye başlarken kendisini belirgin bir şekilde metafizik ve epistemolojik yükümlülüklere bağlı görüyordu. Darwin, Beagle yolculuğundan döndüğünde, fosil kayıtlarındaki tür dağılımının, yalnızca türlerin kademeli değişimiyle açıklanabileceği yönündeki görüşüne, teorik bir gerekçe sunma işine girişti. Darwin’in teorisinin en dayanıklı ve aynı zamanda en tartışmalı unsurlarından biri, doğal seçilim teziydi.

Günümüz bilim insanlarından James Lennox, doğal seçilimi ve ona giden tartışmaya dayalı adımları şu şekilde özetliyor:

“Bazı bireyler, bu mücadelede; daha verimli kaynaklara veya kaynaklara daha iyi erişime, hastalıklara karşı daha fazla dirence, yırtıcılardan kaçınmada daha büyük başarıya izin veren vb. varyasyonlar gibi belirli bir miktarda avantaj sunan varyasyonlara sahip olacaktır. Bu bireyler, daha iyi hayatta kalma ve daha fazla yavru bırakma eğiliminde olacaktır. Yavrular ise ebeveynlerinin varyasyonlarını kalıtım yoluyla miras alma eğilimindedir. Bu yüzden uygun varyasyonlar, diğerlerine göre daha sık aktarılma ve dolayısıyla korunma eğiliminde olacaktır. Bu, Darwin’in ‘Doğal Seçilim’ olarak adlandırdığı bir eğilimdir.”

5. Darwin’in Meslektaşlarından Sert Eleştiri Alması

Daha dindar meslektaşlarından aldığı sert tepkiler Darwin’in beklediği bir şeydi. Hem John Henslow’un ve hem de kendisinin arkadaşı olan jeolog Adam Sedgwick, Darwin’in başyapıtı Türlerin Kökeni hakkındaki incelemesinde Darwin’in teorisine ilişkin aşağıdaki meşhur sert değerlendirmeyi kaleme almıştı:

“Gözü kara materyalizminden dolayı bu teoriye karşı derin bir tiksinti duyuyorum. Çünkü fiziksel gerçekliğe açıklan tek yol olan tümevarımsal merdiveni terk edip nihai nedenleri bütünüyle reddediyor ve bu da savunucularının ahlaklarının bozuk olduğunu göstermektedir.” 

Marksist geleneğe aşina olanlar için, Henslow’un burada kullandığı şekliyle materyalizm terimi hiçbir ‘siyasi’ imaya sahip değildir; burada, var olan her şeyin madde olduğu ve dünyadaki değişimlerin madde üzerinde değişikler olduğu görüşüne atıf yapılmaktadır.

Bir 21. yüzyıl okurunun; bir bilim insanının (üstelik teorisinin yayınlanmasından önce Darwin’e kişisel olarak iyi niyetle yaklaşan birinin) iyi bilimi materyalist olmayan, dünyanın “ahlakileştirilmiş” konseptine zemin sunma girişimi olarak görmesi son derece çarpıcıdır. Gerçekten de Darwin’in çalışmalarına gelen tepkilerin daha iyi anlaşılması için daha fazla tarihsel bağlam gerekli.

Kısacası, Darwin ve teorilerinin karşılaştığı eleştirilerle olan ilişkisi hakkındaki bir miti çözmekte fayda var. Popüler Darwin anlayışı, onu sıklıkla paradigmatik modern bilim insanı olarak betimler. Bu paradigma, bilimsel süreçlerin çağdaşı olan dinsel ve politik söylemlerle kesişme alanlarında bir tür tarafsızlık olması gerektiğini savunur. Ancak Charles Darwin için söz konusu durum pek böyle değildir. Ailesinin kilise karşıtı olması bir kenara, o da kendini radikal bir kilise karşıtı olarak görürdü. Darwin, Lamarck’ın organizmaların zamanla karmaşıklaşmasına katkıda bulunduğunu söyleyen hiyerarşik doğa anlayışıyla (‘la pouvoir de la vie’ -yaşamın gücü veya yaşam gücü-) açıkça alay ediyor ve bariz bir şekilde hayvanların ve diğer canlıların temelde insandan farklı olarak kavrama eğilimine karşı çıkıyordu.

Dahası, diğer ‘materyalistler’ hem halktan hem de meslektaşlarından tepki gördükleri için Darwin’in defterleri bize teorisinin sadece bilimsel veya felsefi savunmaları için değil aynı zamanda retorik savunmaları için de beyin fırtınası yaptığını göstermektedir. Darwin, Büyük Reform Yasası’ndan (1832) 1848’deki Avrupa devrimleri dizisine kadarki dönemin siyasi sıcaklığına yeterince duyarlı olduğundan dolayı, teorisini uzun süre boyunca kendisine sakladı ve bunu kendisine en yakın olanlarla paylaştığında ‘bunun bir cinayeti itiraf etmek’ gibi hissettirdiğini söyledi. Charles Darwin parlak bir bilim insanıydı ve kendisini belirgin felsefi kıstaslara bağlı hissediyordu. Ama o aynı zamanda, öne sürdüğü teorilerin radikalliğine ve kışkırtıcı potansiyeline dair güçlü kavrayış sahibi olan politik bir canlıydı da.


Luke Dunne – “Charles Darwin: 5 Key Facts About His Life and Work“, (Erişim Tarihi: 15.11.2023)

Çevirmen: Melek Mesci

Çeviri Editörü: Musa Yanık

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Sınıf Ortamında Ustalıkla İşlenen ”Wittgenstein” Felsefesi – Calum Jacobs

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü