Bilgi akışında bir şeyler ters gitti. Sorun sadece farklı insanların aynı kanıtlardan hafif farklı sonuçlar çıkarması değil. Görünüşe göre artık farklı entelektüel topluluklar basit temel inançları bile paylaşmıyor. Belki de bazılarının endişelenmeye başladığı gibi artık gerçeği kimse umursamıyordur. Belki siyasi bağlılık temel muhakeme becerilerinin yerini almıştır. Belki de hepimiz kendi yarattığımız yankı odalarına hapsolmuşuzdur – kendimizi entelektüel olarak benzer fikirlere sahip arkadaşlar, web sayfaları ve sosyal medya akışlarından oluşan aşılmaz bir katmana sarmışızdır.
Ancak burada, her biri bilgi akışını çok ayrı şekillerde yıkan çok farklı iki fenomen var. Bu iki fenomene yankı odaları ve epistemik baloncuklar diyelim. Her ikisi de bilgi kaynaklarını sistematik olarak dışlayan sosyal yapılardır. Her ikisi de üyelerinin inançlarına olan güvenini artırır. Ancak tamamen farklı şekillerde çalışırlar ve çok farklı müdahale biçimlerine ihtiyaç duyarlar. Epistemik baloncuk, karşı taraftan insanları duymamanız durumudur. Yankı odası ise karşı taraftaki insanlara güvenmediğinizde olan şeydir.
Mevcut kullanım bu önemli ayrımı bulanıklaştırmış durumda, bu yüzden biraz yapay bir sınıflandırma sunmama izin verin. “Epistemik baloncuk”, ilgili seslerin ihmal edilerek dışarıda bırakıldığı bir bilgi ağıdır. Bu ihmal bir amaca yönelik olabilir: Örneğin bizi rahatsız ettikleri için karşıt görüşlerle temastan seçici olarak kaçınıyor olabiliriz. Sosyal bilimcilerin bize söylediği gibi, kendi dünya görüşümüzü doğrulayan bilgiler arayarak maruz kaldığımız bilgilerde seçicilik yapmayı seviyoruz. Ancak bu ihmal tamamen kasıtsız da olabilir. Aktif olarak anlaşmazlıklardan kaçmaya çalışmasak bile, Facebook arkadaşlarımız görüşlerimizi ve ilgi alanlarımızı paylaşma eğilimindedir. Sosyal nedenlerle oluşturulmuş ağları alıp bunları bilgi edinme aracımız olarak kullanmaya başladığımızda, karşıt görüşleri gözden kaçırma ve abartılı derecelerde anlaşmaya varma eğiliminde oluruz.
“Yankı odası”, diğer ilgili seslerin aktif olarak itibarsızlaştırıldığı sosyal bir yapıdır. Epistemik baloncuklar zıt görüşleri göz ardı ederken, bir yankı odası üyelerini aktif olarak dışarıdakilere güvenmemeye teşvik eder. Echo Chamber: Rush Limbaugh and the Conservative Media Establishment (2010) adlı kitaplarında, Kathleen Hall Jamieson ve Frank Cappella bu fenomenin çığır açan bir analizini sunuyor. Onlar için yankı odası bir tarikat gibidir. Bir tarikat, üyelerini herhangi bir dış kaynaktan aktif olarak yabancılaştırarak izole eder. Dışarıdakiler kötü huylu ve güvenilmez olarak etiketlenir. Bir tarikat üyesinin güveni, lazer benzeri bir odaklamayla yalnızca belirli iç seslere yönelmesi amacıyla daraltılır.
Özetle, epistemik baloncuklarda diğer sesler duyulmaz; yankı odalarında ise diğer sesler aktif olarak zayıflatılır. Bir yankı odasını kırmanın yolu, üyelerinin yüzlerine “gerçekleri” vurmak değildir. Yankı odasına kökünden saldırmak ve kırılan güveni onarmaktır.
Epistemik baloncuklarla başlayalım. Epistemik baloncuk fikri son zamanlarda Eli Pariser’in The Filter Bubble (2011) ve Cass Sunstein’ın #Republic: Divided Democracy in the Age of Social Media (2017) filmlerinde ilgi odağı oldu. Ana fikir şuydu: haberlerimizin çoğunu Facebook akışı ve benzeri sosyal medyadan alıyoruz. Facebook akışımız genellikle, çoğunluğu kendi politik ve kültürel görüşlerimizi paylaşan arkadaşlarımızdan ve meslektaşlarımızdan oluşuyor. Bizimle aynı fikirde olan favori bloglarımızı ve web sitelerimizi ziyaret ediyoruz. Aynı zamanda Google Arama’da olduğu gibi perde arkasındaki çeşitli algoritmalar aramalarımızı görünmez bir şekilde kişiselleştirerek, yalnızca görmek istediklerimizi görme olasılığımızı artırıyor. Bu süreçlerin tümü bilgiye filtreler uyguluyor.
Bu tür filtreler mutlaka kötü değildir. Dünya bilgi ile dolu ve bunların hepsini tek başınıza sıralayamazsınız: filtrelerin dışarıdan temin edilmesi gerekir. Bu nedenle, hepimiz bize bilgi vermesi için genişletilmiş sosyal ağlara bağımlıyız. Ancak bu tür herhangi bir bilgi ağının çalışması için doğru çeşitlilik ve genişliğe ihtiyacı vardır. Tamamen inanılmaz derecede zeki, takıntılı opera hayranlarından oluşan bir sosyal ağ, opera sahnesi hakkında isteyebileceğim tüm bilgileri sunabilir, ancak örneğin ülkemin gitgide yaygınlaşan neo-Nazi hareketi tarafından istila edilip edilmediğine dair ipucu vermez. Ağımdaki her bir kişi, kendi bilgi yaması konusunda son derece güvenilir olabilir, ancak toplu bir yapı olarak ağım, Sanford Goldberg’in Diğerlerine Güvenmek (Relying on Others) (2010) adlı kitabında “kapsam-güvenilirlik” dediği şeyden yoksundur. Bana tüm ilgili bilgilerin yeterince geniş ve temsili bir kapsamını sunmaz.
Epistemik baloncuklar bizi ikinci bir tehlikeyle daha tehdit ediyor: aşırı özgüven. Bir baloncukta, abartılı miktarda anlaşma ve bastırılmış anlaşmazlık seviyeleriyle karşılaşırız. Savunmasız durumdayız çünkü genel olarak başkalarının bize katılıp katılmadığına gerçekten dikkat etmek için çok iyi nedenlerimiz var. Doğrulamak için başkalarına bakmak, birinin iyi mi yoksa kötü mü akıl yürüttüğünü kontrol etmenin temel bir yöntemidir. Bu yüzden ödevimizi çalışma gruplarında yapabiliriz ve farklı laboratuvarlara deneyleri tekrar ettirebiliriz. Ancak tüm doğrulama biçimleri anlamlı değildir. Ludwig Wittgenstein şöyle diyor: Birbirinin aynısı olan bir dizi gazeteye baktığınızı ve sonraki her bir gazete manşetini güveninizi artırmak için bir başka neden olarak gördüğünüzü hayal edin. Bu açıkça bir hatadır. The New York Times‘ın bir şeyi bildirmesi buna inanmak için bir sebeptir fakat karşılaştığınız fazladan The New York Times kopyaları o şeye inanmak için size fazladan neden vermez.
Ancak buradaki tek sorun birebir kopyalar değil. Diyelim ki Paleo diyetinin tüm zamanların en iyi diyeti olduğuna inanıyorum. “Önemli Sağlık Gerçekleri!” adlı bir Facebook grubu oluşturuyorum ve bu grubu yalnızca Paleo’nun en iyi diyet olduğuna inanan insanlarla dolduruyorum. Gruptaki herkesin Paleo konusunda benimle aynı fikirde olması, güven düzeyimi bir nebze bile yükseltmemelidir. Gruptaki insanlar birer kopyadan ibaret değildir – kendi sonuçlarına bağımsız olarak da varmış olabilirler – ancak bu insanların fikir uyumu benim seçim yöntemimle tamamıyla açıklanabilir. Yani aslında grubun fikir birliği basitçe benim seçim kriterimin bir yansımasıdır. Fakat üyelerin dikkatli bir ön elemeden geçirilip geçirilmediğini, sosyal medya çevrelerinin epistemik açıdan gelişmiş olup olmadığını gözden kaçırmak oldukça kolaydır.
Neyse ki, epistemik baloncuklar kolayca yok edilebilir. Üyelerini, kaçırdıkları bilgi ve argümanlara maruz bırakarak epistemik bir baloncuğu patlatabiliriz. Ancak yankı odası çok daha zararlı ve sağlam bir fenomendir.
Jamieson ve Cappella’nın kitabı, yankı odalarının nasıl işlediğine dair ilk ampirik çalışmadır. Analizlerinde, yankı odalarının üyelerini tüm dış epistemik kaynaklardan sistematik olarak yabancılaştırarak çalıştığını ortaya koyarlar. Araştırmaları, Fox News ve ilgili medyanın yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’nde son derece başarılı bir muhafazakâr fanatik olan Rush Limbaugh’a odaklanıyor. Limbaugh, dinleyicilerinin güvendiği kişileri aktif bir şekilde değiştirmek için yöntemler kullanır. Ana akım medyaya sürekli saldırıları, diğer tüm bilgi kaynaklarını gözden düşürmeyi amaçlar. Herhangi bir karşıt görüşü ifade eden herhangi birinin bütünlüğünü sistematik olarak baltalamaktadır. Ve Limbaugh’a göre yabancılar sadece yanılmazlar – aynı zamanda kötü niyetli ve manipülatiflerdir ve aktif olarak Limbaugh ve takipçilerini yok etmek için çalışırlar. Ortaya çıkan dünya görüşü, tamamen aleyhtar bir güçtür, iyiyle kötü arasındaki ya hep ya hiç savaşıdır. Limbaugh takipçisi olmayan herhangi biri, sağ tarafa açıkça karşıdır ve bu nedenle tamamen güvenilmezdir.
Sonuç, tarikatlarda beyin yıkama amacıyla tipik olarak uygulanan duygusal izolasyon tekniklerine oldukça çarpıcı bir şekilde paraleldir. Margaret Singer, Michael Langone ve Robert Lifton da dahil olmak üzere tarikattan kurtarma konusunda özelleşmiş akıl sağlığı uzmanlarına göre, bu beyin yıkama, yeni tarikat üyelerinin tarikattan olmayan kimseye güvenmemesinin sağlanması şeklinde gerçekleşir. Bu, beyni yıkanmış kişiyi tarikattan çıkarma girişimlerine karşı sosyal bir tampon sağlar.
Yankı odasının çalışması için dışarıyla bağlantının zayıf olmasına gerek yoktur. Limbaugh’ın takipçileri, dış bilgi kaynaklarına tam erişime sahiptir. Jamieson ve Cappella’nın verilerine göre, Limbaugh’ın takipçileri, ana akım ve liberal haber kaynaklarını düzenli olarak okurlar ama kaynakları kabul etmezler. Seçimli etkilenme (selective exposure) ile değil; yetkililer, uzmanlar ve güvenilir kaynaklar olarak kabul ettikleri kişilerdeki değişikliklerle izole edilmişlerdir. Dışarıdan gelen sesleri duyarlar ama reddederler. Onların dünya görüşleri, dış seslere maruz kalmaya dayanabilir çünkü inanç sistemleri onları bu tür entelektüel saldırılara hazırlamıştır.
Hatta, karşıt görüşlere maruz kalmak yankı odası üyelerinin görüşlerini güçlendirebilir. Limbaugh, takipçilerine bir komplo teorisi önerebilir: Onu eleştiren herhangi biri, bunu ana akım medyanın kontrolünü çoktan ele geçirmiş olan kötü elitlerden oluşan gizli bir topluluğun emriyle yapıyor. Artık Limbaugh’ın takipçileri aksi kanıtlara maruz kalmaya karşı korunaklıdırlar. Aslında ana akım medyanın Limbaugh’ı yanlış olarak nitelendirdiğine ne kadar şahit olurlarsa, Limbaugh’ın tahminleri de o kadar doğrulanacaktır. Garip bir şekilde, zıt görüşlere sahip yabancılara maruz kalmak, yankı odası üyelerinin içerideki kaynaklarına olan güvenini ve dolayısıyla kendi dünya görüşlerine olan bağlılıklarını artırabilir. Felsefeci Endre Begby, bu etkiye “kanıtsal ön kabul” diyor. Yaşanan şey, bir tür entelektüel judodur, zıt seslerin gücü ve coşkusu, dikkatlice hileli bir iç inanç yapısı aracılığıyla bu zıt seslere karşı çevrilir.
Çözümün sadece daha fazla entelektüel özerklik olduğunu düşünmek cazip gelebilir. Yankı odaları başkalarına çok güvendiğimiz için ortaya çıkar, bu yüzden çözüm kendimiz için düşünmeye başlamaktır. Ancak bu tür bir radikal entelektüel özerklik boş bir hayaldir. Bilginin felsefi olarak incelemesi, son yarım yüzyılda bize bir şey öğrettiyse bu, hemen hemen her bilgi alanında çaresiz bir şekilde birbirimize bağlı olduğumuzdur. Günlük hayatımızın her alanında başkalarına nasıl güvendiğimizi düşünün. Araba kullanmak, mühendislerin ve teknisyenlerin çalışmalarına güvenmeye bağlıdır; ilaç almak doktorların, kimyagerlerin ve biyologların kararlarına güvenmeye bağlıdır. Uzmanlar bile diğer uzmanların geniş ağlarına güvenir. Çekirdek örnekleri analiz eden bir iklim bilimci, hava çıkarma makinesini çalıştıran laboratuvar teknisyenine, tüm bu makineleri yapan mühendislere, temel metodolojiyi geliştiren istatistikçilere ve daha fazlasına bağlıdır.
Elijah Millgram’ın The Great Endarkenment‘da (2015) savunduğu gibi, modern bilgi, uzun uzman zincirlerine güvenmeye dayanır. Üstelik bu zincirin her bir üyesinin güvenilirliğini kontrol edecek durumda olan tek bir kişi yok. Kendinize sorun: iyi bir istatistikçiyi beceriksiz bir istatistikçiden ayırt edebilir misiniz? Kötü bir biyologdan iyi olanı? İyi bir nükleer mühendisten, radyologdan ya da makro ekonomistten iyi olmayanını ayırt edebilir misiniz? Elbette herhangi bir okur bu tür sorulardan bir veya ikisine olumlu yanıt verebilir, ancak hiç kimse bu kadar uzun bir zinciri kendi başına değerlendiremez. Bunun yerine, son derece karmaşık bir sosyal güven yapısına bağlıyız. Birbirimize güvenmeliyiz ancak felsefeci Annette Baier’in dediği gibi, bu güven bizi savunmasız kılıyor. Yankı odaları, epistemik durumumuzdan ve sosyal bağlılığımızdan yararlanarak, bu kırılganlık üzerinde bir tür sosyal parazit olarak çalışıyor.
Jamieson ve Cappella’dan sonra şimdiye kadar verdiğim örneklerin çoğu muhafazakâr medyanın yankı odasına odaklanıyor. Ancak bu ortadaki tek yankı odası olduğunu söylemez; sol siyasette de pek çok yankı odası olduğuna oldukça eminim. Daha da önemlisi, yankı odalarıyla ilgili hiçbir şey onları siyaset alanıyla sınırlamaz. Aşı karşıtlığı dünyası açıkça bir yankı odasıdır ve siyasi çizgileri aşan bir dünyadır. Ayrıca diyet (Paleo), egzersiz tekniği (CrossFit), emzirme, bazı akademik entelektüel gelenekler ve daha pek çok konuda yankı odalarıyla karşılaştım. İşte basit bir kontrol noktası: Bir topluluğun inanç sistemi, merkezi dogmalarına katılmayan yabancıların güvenilirliğini aktif olarak zayıflatıyor mu? O zaman muhtemelen bir yankı odasıdır.
Ne yazık ki, son analizlerin çoğu epistemik baloncukları yankı odalarıyla birlikte tek, birleşik bir fenomen haline getirdi. Halbuki ikisini birbirinden ayırmak kesinlikle çok önemlidir. Epistemik baloncuklar oldukça zayıftır, kolayca büyürler ve kolayca çökerler. Yankı odaları çok daha tehlikeli ve çok daha sağlamdır. Neredeyse bir canlı gibi görünmeye başlayabilirler. İnanç sistemleri yapısal bütünlük, dirençlilik ve dış saldırılara karşı aktif yanıtlar sağlar. Elbette bir topluluk aynı anda her ikisi de olabilir, ancak bu iki fenomen bağımsız olarak da var olabilir. En çok endişelendiğimiz olaylardan biri, sorunun büyük bir kısmına gerçekten neden olan yankı odasının etkileridir.
Jamieson ve Cappella’nın analizi bu günlerde çoğunlukla unutuldu ve bu terim filtre baloncuklarının bir başka eş anlamlısı olarak kullanılmaya başlandı. Artık en önde gelen düşünürlerin çoğu yalnızca baloncuk türü etkilere odaklanıyor. Örneğin Sunstein’ın öne çıkan çözümleri, politik kutuplaşmayı ve dini radikalleşmeyi neredeyse yalnızca kötü maruz kalma ve kötü bağlanırlık açısından teşhis eder. Sunstein’ın #Republic‘deki tavsiyesi: Karşıt görüşlere daha sık rastlayacağımız bir söylem için daha fazla halka açık forum oluşturun. Fakat uğraştığımız şey öncelikle bir yankı odası ise, o zaman bu çaba en iyi ihtimalle işe yaramaz ve hatta yankı odasının kavrayışını güçlendirebilir.
Ayrıca son zamanlarda yankı odası veya filtre baloncuğu diye bir şey olmadığını savunan bir dizi makale de var. Bu makaleler aynı zamanda bu iki fenomeni sorunlu bir şekilde bir araya getiriyor ve yankı odası etkilerinin ihtimalini büyük ölçüde görmezden geliyor gibi görünüyor. Bunun yerine, yalnızca sosyal medya ağlarında bağlanabilirliği ve maruz kalmayı ölçmeye odaklanıyorlar. Yeni veriler Facebook’taki insanların aslında diğer taraftan gelen gönderileri gördüğünü veya insanların genellikle zıt siyasi bağlantıları olan web sitelerini ziyaret ettiğini gösteriyor gibi görünüyor. Bu doğruysa, epistemik baloncuklar o kadar ciddi bir tehdit olmayabilir. Ancak bunların hiçbiri yankı odalarının varlığına karşı bir ağırlık taşımaz. Yankı odası tehdidini yalnızca bağlanabilirlik ve maruz kalma ile ilgili kanıtlara dayanarak göz ardı etmemeliyiz.
En önemlisi, yankı odaları, epistemik baloncukların yapamayacağı bir şekilde mevcut bilgi krizinin faydalı bir açıklamasını sunabilirler. Pek çok insan ‘gerçeklik ötesi’ çağına girdiğimizi iddia ediyor. Sadece bazı siyasi figürler gerçeklere açık bir şekilde aldırış etmiyor gibi görünmekle kalmıyor, aynı zamanda destekçileri de kanıtlardan tamamen etkilenmiyor gibi görünüyor. Bazılarına göre gerçeğin artık önemi yok.
Bu tamamen mantıksız bir açıklamadır. Bunu kabul etmek için, çok sayıda insanın kanıta veya sorgulamaya olan ilgisini yitirdiğine ve akıldan uzaklaştığına inanmalısınız. Yankı odaları fenomeni daha az acı verici ve çok daha mütevazı bir açıklama sunar. Görünen “gerçeklik ötesi” tavrı, yankı odalarının yarattığı güven manipülasyonlarının sonucu olarak açıklanabilir. Gerçeklik ötesi tavrını açıklamak için gerçeklere, kanıtlara veya nedenlere bütün bir ilgisizlik atfetmemize gerek yok. Sadece belirli topluluklara birbirinden çok farklı güvenilir otoriteler atfetmemiz gerekiyor.
İnsanlar basit gerçekleri reddettiğinde kulağa gerçekte nasıl geldiğini dinleyin- kulağa apaçık bir saçmalık gibi gelmiyor. Taraflardan biri bir parça ekonomik veriye işaret ediyor; diğer taraf bu veriyi kaynağını reddetme yoluyla reddediyor. Gazetenin taraflı olduğunu veya verileri üreten akademik elitlerin yozlaştığını düşünüyorlar. Bir yankı odası, üyelerinin gerçeğe olan ilgisini yok etmez; yalnızca güvendikleri kişileri manipüle eder ve güvenilir kaynaklar ve kurumlar olarak kabul ettikleri kişileri değiştirir.
Ve birçok yönden, yankı odası üyeleri makul ve rasyonel sorgulama yöntemlerini takip ederler. Eleştirel akıl yürütme içindedirler. Sorgularlar, kaynakları kendileri için değerlendirirler ve bilgiye giden farklı yolları değerlendirirler. Dünya hakkında zaten bildiklerini kullanarak, uzmanlık ve güvenilirlik iddia edenleri eleştirel bir şekilde incelerler. Basitçe, değerlendirme temelleri – kime güvenecekleri hakkındaki arka plan inançları – tamamen farklıdır. Mantıksız değiller, ancak neye güvenecekleri konusunda sistematik olarak yanlış bilgilendirilmişler.
Burada olup bitenin, konuşmacının niyetini gizlemek için tasarlanmış, kasıtlı olarak muğlak, üstü kapalı bir dil olan Orwell’ın yuvarlak konuşmasından (doublespeak) ne kadar farklı olduğuna dikkat edin. Yuvarlak konuşma; netlik, tutarlılık veya gerçeklikle ilgilenmez. George Orwell’a göre, işe yaramaz bürokratların ve politikacıların dili, kendilerini herhangi bir gerçek iddiaya bağlı kılmadan konuşmalarına imkân vermeye çalışır. Ancak yankı odaları belirsiz sözde konuşmalarla çalışmaz. Yankı odalarının kimin güvenilir, kimin güvenilmez olduğuna dair net, açık ve net iddialar sunmasını beklemeliyiz. Jamieson ve Cappella’ya göre bu, yankı odalarında tam olarak bulduğumuz şey: açıkça belirtilmiş komplo teorileri ve güvenilmezlik ve yozlaşma ile dolu bir dış dünyaya karşı net bir şekilde ifade edilmiş suçlamalar.
Bir yankı odası içinde büyütülmemiş olanlar için, belki de yankı odasına girmek bazı önemli entelektüel kusurlar, entelektüel tembellik veya güvenliği gerçeğe tercih etmek gibi koşullar gerektiriyor olabilir. Ancak o zaman bile, yankı odasının inanç sistemi bir kez yerine oturduğunda, gelecekteki davranışları makul olabilir ve yine de tuzağa düşürülmeye devam ederler. Yankı odaları, bazı durumlarda bağımlılık gibi işlev gösterebilir. Bağımlı olmak mantıksız bir hareket olabilir ancak tek gereken anlık bir hatadır – bağımlı olduktan sonra, iç ortamınız, bağımlılığınıza devam etmenizin mantıklı olacağı şekilde yeterince yeniden düzenlenir. Benzer şekilde, bir yankı odasına girmek için gereken tek şey, anlık bir entelektüel dikkatsizliktir. İçeri girdikten sonra, yankı odasının inanç sistemleri bir tuzak işlevi görür ve gelecekteki entelektüel bakımdan dikkatli davranışlar yalnızca yankı odasının dünya görüşünü güçlendirmesini sağlar.
Bununla birlikte, en az bir olası kaçış yolu var. Dikkat ederseniz, yankı odasının işleyişi, kanıtla hangi sırayla karşılaştığımıza bağlı olarak değişebilir. Yankı odası, gencin dışarıdaki inançları yadsımasına neden olabilir, çünkü gencin ilk önce karşılaştığı iddialar yankı odasının iddialarıydı. Gencimizin yankı odasının dışında büyüyen ve çok çeşitli inançlara maruz kalan bir emsalini hayal edin. Çeşitli inançlarla büyüyen emsalimiz, aynı yankı odasıyla karşılaştığında, muhtemelen birçok kusurunu görecektir. Sonunda, her iki genç de aynı kanıtlara ve argümanlara maruz kalıyor olabilir. Ancak kanıtı aldıkları sıra nedeniyle tamamen farklı sonuçlara varırlar. Yankı odasındaki gencimiz ilk önce yankı odasının inançlarıyla karşılaştığından, bu inançlar onun gelecekteki tüm kanıtları nasıl yorumlayacağı konusunda bilgi verecektir.
Ancak tüm bunlarla ilgili bir şeyler çok şüpheli görünüyor. Sıra neden bu kadar önemli olsun? Felsefeci Thomas Kelly, tam da bu radikal kutuplaşmayı rasyonel olarak kaçınılmaz hale getireceği için sıranın bu kadar önemli olmaması gerektiğini savunuyor. Bakın işte yankı odasının ömürlük üyelerindeki gerçek irrasyonalitenin kaynağı, ki bu inanılmaz derecede basit bir kaynak. Bir yankı odasına yakalanan kişiler, ilk karşılaştıkları kanıta sırf ilk olduğu için çok fazla ağırlık veriyorlar. Rasyonel olarak, keyfi tercihler olmaksızın inançlarını yeniden gözden geçirmelidirler. Fakat bu tür bir bilgisel tarihdışıcılık (a-historicity) nasıl uygulanabilir?
Yankı odasındaki gencimizi düşünün. İnanç sisteminin her parçası, dışarıdan gelenlerin aksine tanıklıklarını reddedecek şekilde ayarlanmıştır. Her karşılaşmada karşıt gelen herhangi bir kanıtı reddetmek için bir nedeni vardır. Dahası, belirli inançlarından herhangi birini askıya almaya ve bunu kendi başına yeniden değerlendirmeye karar verirse, o zaman tüm arka plan inançları muhtemelen sorunlu inancı eski haline getirecektir. Gencimiz, inançlarını tek tek gözden geçirmekten çok daha radikal bir şey yapmalı. Tüm inançlarını bir kerede askıya almak ve tüm kaynaklara eşit derecede güvenilir muamele ederek bilgi toplama sürecini yeniden başlatmak zorunda. Bu çok büyük bir girişim; belki de herhangi birinden makul olarak bekleyebileceğimizden daha fazlası. Ayrıca bu, felsefeye eğilimi olanlar için son derece tanıdık gelebilir. Bu kaçış yolu, René Descartes’ın kötü şöhretli yönteminin değiştirilmiş bir versiyonudur.
Descartes, bizi her konuda aldatan şeytani bir iblis hayal etmemizi öneriyor. İlk Felsefe Üzerine Metafizik Düşünceler‘in (1641) giriş satırlarında bu metodolojinin arkasındaki anlamı açıklıyor. Erken yaşamında edindiği inançların çoğunun yanlış olduğunu anlamaya başladı. Ancak ilk inançlar, her türden başka inançlara yol açar ve öncesinde kabul ettiği herhangi bir yanlışlık, kesinlikle inanç sisteminin geri kalanını etkilemiştir. Belirli bir inancı bir kenara atarsa, inançlarının geri kalanında bulunan enfeksiyonun daha fazla kötü inancı yeniden canlandıracağından endişeliydi. Tek çözüm, tüm inançlarını bir kenara atmak ve sıfırdan yeniden başlamak, diye düşündü Descartes.
Yani şeytani iblis biraz höristikti – tüm inançlarını bir kenara atmasına yardımcı olacak bir düşünce deneyiydi. Tamamen emin olabileceği şeyler dışında hiçbir şeye ve hiç kimseye güvenmeyerek ve bu sinsi yalanları sonsuza kadar ortadan kaldırarak yeniden başlayabilirdi. Buna Kartezyen epistemik yeniden başlatma diyelim. Descartes’ın sorununun talihsiz gencimize ne kadar yakın olduğuna ve çözümün ne kadar yararlı olabileceğine dikkat edin. Descartes gibi gencimizin de erken çocukluk döneminde edinilmiş sorunlu inançları vardır. Bu inançlar, gencin tüm inanç sistemini istila ederek dışarıdan bulaştı. Gencimizin de her şeyi bir kenara atması ve yeniden başlaması gerekiyor.
Descartes’ın yöntemi o zamandan beri çoğu çağdaş filozof tarafından terk edildi, çünkü sıfırdan başlayamayız: Bir şeyi varsayarak, birine güvenerek başlamak zorundayız. Ancak bizim için yararlı olan kısım, her şeyi bir kenara atıp her şeye yeniden başladığımız sürecin, yani yeniden başlatmanın kendisidir. Sorunlu kısım daha sonra, yalnızca tamamen emin olduğumuz inançları yeniden benimsediğimizde, yalnızca bağımsız ve tek başına akıl yürütmeyle ilerlediğimizde ortaya çıkar.
Descartes metodolojisinin modernize edilmiş versiyonuna sosyal-epistemik yeniden başlatma diyelim. Bir yankı odasının etkilerini geri almak için üye, tüm inançlarını – özellikle kime ve neye güvendiğini – geçici olarak askıya almalı ve sıfırdan yeniden başlamalıdır. Ancak sıfırdan başladığında, yalnızca kesinlikle emin olduğu şeye güvenmesini de tek başına kalmasını da talep etmeyeceğiz. Sosyal yeniden başlatma için, her şeyi bir kenara attıktan sonra son derece sıradan bir şekilde, duyularına ve başkalarına güvenerek, ilerleyebilir. Sosyal olarak yeniden başlamalı – olası tüm bilgi kaynaklarını sakin bir gözle yeniden gözden geçirmelidir. Bilişsel olarak bir yenidoğanın duruşunu benimsemeli, tüm dış kaynaklara açık ve eşit derecede güvenmelidir, ki bir anlamda daha önce bu durumdaydı. Sosyal yeniden başlatmada, insanlardan dünyayı öğrenmek için temel yöntemlerini değiştirmelerini istemiyoruz. Özgürce güvenmelerine izin var. Ancak sosyal yeniden başlatmanın ardından, bu güven dar bir şekilde sınırlanmayacak ve büyüdükleri belirli insanlar tarafından derinlemesine koşullandırılmayacaktır.
Sosyal yeniden başlatma oldukça fantastik görünebilir, ancak o kadar da gerçek dışı değil. Yankı odasından çıkmak için gerçekte gereken şey, kişinin tüm inanç sisteminin böyle bir derinlemesine temizliğe tabi tutulması gibi görünüyor. Tarikatlardan ve yankı odalarından ayrılan insanların hikayelerine bakın. Örneğin, neo-Nazi bir baba tarafından büyütülen ve çocukluktan itibaren neo-Nazi lideri olmak için yetiştirilen Florida’daki Derek Black’in hikayesini ele alalım. Black, temelde sosyal bir yeniden başlatma gerçekleştirerek hareketi terk etti. İnandığı her şeyi tamamen terk etti ve sıfırdan yeni bir inanç sistemi inşa etmek için yıllar harcadı. Kaçırdığı her şeye (pop kültürü, Arap edebiyatı, ana akım medya, rap) geniş ve açık fikirli bir şekilde daldı ve her birine karşı cömert ve güvenli bir tavırla hareket etti. Bu yeniden başlatma yılların projesiydi ve büyük bir kendini yeniden inşa etme hareketiydi, ancak bu sıra dışı süreler yankı odasında yetiştirilmenin etkilerini ortadan kaldırmak için gerçekten gerekli olan şey olabilir.
O halde, bir yankı odası üyesinin yeniden başlatılmasına yardımcı olmak için yapabileceğimiz bir şey var mı? Doğrudan saldırı taktiklerinin – yankı odası üyesini “kanıtlarla” bombardımana tutmanın – işe yaramayacağını zaten keşfetmiştik. Yankı odası üyeleri yalnızca bu tür saldırılardan korunmakla kalmaz, aynı zamanda inanç sistemleri bu tür saldırıları yankı odasının dünya görüşünü daha da güçlendirecek şekilde değerlendirir. Bunun yerine, köke saldırmalıyız, sistemlerin itibarını sarsmalıyız ve bazı dış seslere güveni yeniden sağlamalıyız.
Yankı odalarından gerçek kaçış hikayeleri genellikle belirli karşılaşmalar sayesinde oluşur – yankı odasındaki bireyin dışarıdan birine güvenmeye başladığı anlar sayesinde. Black’in durumu da böyle. Liseye geldiğinde, kendi radyo talk-show’uyla zaten neo-Nazi medyasında bir yıldız gibiydi. Açıkça neo-Nazi olarak üniversiteye gitti ve kolejindeki hemen hemen her öğrenci tarafından dışlandı. Ancak daha sonra Yahudi bir üniversite öğrencisi olan Matthew Stevenson, Black’i Şabat yemeklerine davet etmeye başladı. Black’in söylediğine göre, Stevenson hiç şüphesiz nazik, açık ve cömertti ve yavaş yavaş Black’in güvenini kazandı. Black, bu tohumun muazzam bir entelektüel kargaşaya yol açtığını söylüyor – onu yanıltan derinliklerin yavaş yavaş ortaya çıkan bir farkındalığı. Black, yıllarca süren kişisel bir dönüşümden geçti ve şimdi Nazi karşıtı bir sözcü. Benzer şekilde, yankı odasındaki homofobiden ayrılan insanların hesapları, nadiren kurumsal olarak bildirilen bazı gerçeklerle karşılaşmalarını içerir. Daha ziyade, kişisel karşılaşmalar etrafında dönme eğilimindedirler – bir çocuk, bir aile üyesi, yakın bir arkadaş. Bu karşılaşmalar önemlidir çünkü kişisel bir bağlantı, önemli bir güven deposuyla birlikte gelir.
Güven neden bu kadar önemli? Baier, bir temel unsur öne sürüyor: güven birleşiktir. Sadece insanlara bir alanda eğitimli uzmanlar olarak güvenmiyoruz – iyi niyetlerine güveniyoruz. İşte bu nedenle güven, yalnızca güvenilirlikten ziyade anahtar kavramdır. Güvenilirlik, alana özel olabilir. Örneğin, birisinin güvenilir bir tamirci olduğu gerçeği, politik veya ekonomik inançlarının herhangi bir değeri olup olmadığına ışık tutmaz. Ancak iyi niyet, bir kişinin karakterinin genel bir özelliğidir. Pratikte iyi niyet gösterirsem, o zaman benim de düşünce ve bilgi konularında iyi niyetim olduğunu düşünmek için bir nedeniniz olur. Yani, birisi yankı odasındaki bir üyeye iyi niyet gösterilebilirse – Stevenson’ın Black için yaptığı gibi – o zaman belki de o yankı odasını delmeye başlayabilir.
Güvendiğiniz yabancılar tarafından yapılan bu tür müdahaleler, sosyal yeniden başlatma ile bağlantı kurabilir. Ama tarif ettiğim yol dolambaçlı, dar ve kırılgan bir yol. Böyle bir güvenin tesis edilebileceğine dair hiçbir garanti ve sistematik olarak tesis edilmesine yönelik açık bir yol yoktur. Ve tüm bunlara rağmen, burada bulduğumuz şey hiçbir şekilde bir kaçış yolu değil. Bir başkasının müdahalesine bağlı ve bir yankı odası üyesinin kendi başına tetikleyebileceği bir yol bile değil. Bu yol yalnızca dışarıdan kurtarılmak için küçük bir umuttur.
C Thi Nguyen– “Escape the echo chamber”, (Erişim Tarihi: 14.11.2021)
Çeviren: İrem Sena Karakoç
Çeviri Editörü: Göktuğ Koca