Siyaset Felsefesi (Felsefe Sözlüğü)

//
931 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Siyaset felsefesi, devlet, hükümet, siyaset, özgürlük, adalet ve hukuki kuralların otorite tarafından uygulanması gibi konulardaki temel soruların incelemesidir. Etiğin bir grup insan üzerinde uygulanması ve toplumun nasıl organize edilmesi ya da kişinin toplum içinde nasıl hareket etmesi gerektiği meselelerinin tartışmasıdır. Bireysel haklar (yaşama hakkı, özgürlük, mülkiyet, mutluluğun peşinde koşma hakkı, ifade özgürlüğü, öz-savunma vs. gibi) açıkça kişinin toplum içinde yaşarken acı çekmesinden ziyade fayda elde etmesi için gerekliliklerin ifadesidir.

Siyaset felsefesi şu gibi sorular sorar: ”Devlet nedir”, ”Neden devletlere ihtiyaç duyarız?”, ”Bir devlet ne zaman meşrudur?”, ”Devletin güvence altına alması gereken hak ve özgürlükler nelerdir?”, ”Eğer varsa vatandaşların meşru bir devlete karşı yükümlülükleri nelerdir?” ve ”Eğer böyle bir hak varsa bir devlet ne zaman meşru olarak devrilebilir?”

Antik Siyaset Felsefesi  

Batı siyaset felsefesinin kökleri şehir-devletlerinin monarşi, tiranlık, aristokrasi, oligarşi ve demokrasi gibi çeşitli siyasi organizasyon formlarını deneyimledikleri Antik Yunan döneminden gelir. Siyaset felsefesinin en önemli klasik çalışmaları arasında Plato’nun ”Devleti” ve Aristotle’ın ”Siyaseti” vardır. Sonrasında, St. Augustine ”Tanrı’nın Şehri” çalışmasında devletin merhamet uygulamasını ahlaki bir örnek olarak vurgulayarak bu çalışmaların Hristiyanlaştırılmış bir versiyon sundu. St. Thomas Aquina’nın Aristo’nun siyasi çalışmalarını Hristiyanlaştırması ve yeni bir giriş sunmasınadn sonra Hristiyan Skolastik siyaset felsefesi Avrupa düşüncesini yüzyıllarca domine etti.

Antik Çin’de Konfüçyus, Mensiyus (372-189 İ.Ö) ve Mozi (470-391 İ.Ö) erdemin geliştirilmesiyle siyasi birliği ve istikrarı yeniden sağlamaya çalışırken Legalizm ekolü aynı hedefe disiplin empoze ederek varmaya çalışıyordu. Benzer şekilde, Antik Hindistan’da Çanakya (350-283 İ.O) ”Arthashastra” isimli çalışmasında hem Çin Legalistlerini hem de sonrasındaki Makyavel’in Siyasi Realist teorilerini çağrıştıran bir bakış açısı ortaya koydu.

Erken İslami siyaset felsefesi İslami dini düşünceden ayırt edilemez durumdaydı. 14. yüzyıl Arap düşünürü İbn Haldun (1332-1406) en büyük siyasi teorisyenlerden biri olarak düşünülür ve ”kendi uyguladığının dışındaki adaletsizlikleri engelleyen bir kurum” olarak ortaya koyduğu devlet tanımı halen başarılı bir kısa analiz olarak kabul edilir. İslami radikalizmin siyasi bir hareket olarak ortaya çıktığı yakın tarihle beraber İslam dünyasındaki siyasi düşünce revize edildi ve Muhammed Abduh (1849-1905), Cemaleddin Efganî (1838-1897), Seyyid Kutub (1906-1966), Ebu’l A’lâ el-Mevdudî (1903-1979), Ali Şeriati (1933-1977) ve Ruhullah Humeyni (1902-1989) gibi isimlerin siyasi düşünceleri 20. yüzyılda ciddi bir popülerite kazandı.

Avrupa’da seküler siyaset felsefesinin ortaya çıkması Rönesans dönemindeki teolojik siyasal düşünceden yüzyıllar sonra gerçekleşti. Makyavelli’nin etkili eserleri ”Prens” ve ”Siyaset Üzerine Konuşmalar” iyi ve kötünün sonuç için birer araç olduğu pragmatik ve sonuçsalcı bir siyasi görüş tanımı yaptı. Toplumsal sözleşme (insanların zımni kabullerle ulusları oluşturduğu ve sosyal düzeni sağladığı anlaşmalar) teorisiyle ünlü İngiliz Thomas Hobbes Sözleşmecilik protitipini 17. yüzyılın ilk yarısında genişleterek Totaliteryenizmin sınırlarında dolaşan 1651 tarihli ”Leviathan” çalışmasıyla sonuçlandırdı.

Modern Siyaset Felsefesi           

Aydınlanma Çağı sırasında Avrupa, John Locke (Liberalizm ve Liberteryenizm üzerine düşünceleri Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde görülen ve Voltaire ile Rousseau üzerine olan etkisi kritik olan), Jean-Jacques Rousseau (Sözleşmeci siyaset felsefesi Fransız Devrimi’ni etkileyen ve 1762’de çıkardığı ”Toplum Sözleşmesi” Batı siyaset felsefesi geleneğinde en etkili çalışmalardan birine dönüşen) ve Baron de Montesquieu (1889-1755) (güçler ayrılığına dair ifadesi bugün dünyada kullanılan birçok anayasada uygulanan) gibi düşünürlerin çalışmalarıyla beraber siyaset felsefesi açısından bir çeşit altın çağa girdi.

Devlet (gücün dağıtıldığı ve kullanımının meşru olduğu bir dizi süregelen kurum) ve hükümet (devletin kurumlarını kontrol altında bulunduran ve insanları bağlayıcı kanunlar oluşturan spesifik bir grup insan) arasında önemli bir kavramsal ayrım (bugün halen devam eden) bu dönemde yapıldı. Aydınlanma siyaset felsefecileri tarafından tartışmaya açılan iki büyük soru: birincisi, hangi hak ya da ihtiyaçlarla insanlar devleti oluşturur; ve ikincisi, devlet için en iyi form nedir.

Bireysel olarak sahip olunan üretim araçlarına ve market ekonomisine vurgu yapan kapitalizm 16. ve 19. yüzyıllar arasında ve spesifik olarak Sanayi Devrimi (geç 18. yüzyıl ve erken 19. yüzyıl) esnasında Avrupa’da kurumsallaştı. John Stuart Mill, 1859’da yazdığı ”Özgürlük Üzerine” denemesinde ve diğer çalışmalarında Utiliteryenizmin özgürlük prensibini (ya da zarar ilkesini) karşılayacak siyasi ayarlamaları gerektirdiğini, yani hukukun tek amacının insanları diğerlerine zarar vermekten alıkoyması olduğunu savundu.

19. yüzyılın ortalarında Karl Marx Diyalektik Materyalizm ve Marxism teorilerini geliştiriyordu ve 19. yüzyılın sonlarında Sosyalizm, Liberteryenizm, Muhafazakalarık ve Anarşizm politik alanın yeri sağlam üyelerindendi ve ticari sendika hareketiyle sendikacılık ayrıca belli bir önem kazanmıştı. 1917 Rus Devrimi Komünizm’in radikal felsefesini ön plana getirdi ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra aşırı-reaksiyoner Milliyetçilik, Faşizm ve Totalitaryanizm ideolojileri İtalya ve Nazi Almanyası’nda şekil almaya başladı.

19. yüzyılda ve erken 20. yüzyılda (1960’lar ve 1970’lerdeki yeniden dirilmesiyle beraber) Feminist hareket, cinsiyet eşitsizlikleri ve Eşitlikçilik hakkındaki genel endişenin bir parçası olarak kadınlar için eşit haklar isteyen teoriler ve ahlak felsefeleri geliştirdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi meselelere yönelik pragmatik bir tavır felsefi bir tavıra nazaran belirleyici bir trend oldu ve post-kolonyal, sivil haklar ve multikültürel düşünce önem kazandı. Göreceli olarak daha yeni bir gelişme ise Komüniteryenizm konsepti ve sivil toplumdur.

Başlıca Doktrinler          

Siyaset Felsefesi başlığı altında başlıca doktrinler ya da teoriler şunları içerir:

  • Anarşizm
  • Kapitalizm
  • Komünizm
  • Komüniteryenizm
  • Muhafazakarlık
  • Sözleşmecilik
  • Eşitlikçilik
  • Faşizm
  • Feminizm
  • Liberalizm
  • Liberteryenizm
  • Marksizm
  • Milliyetçilik
  • Sosyalizm
  • Totalitaryanizm

Kaynak (Erişim Tarihi:20.04.2021)

Çevirmen: Yiğit Aras Tarım

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Lenin’i Tanrılaştıran Sovyet Propaganda Afişleri – Oleg Maslyakov

Sonraki Gönderi

Pragmatizm (Felsefe Sözlüğü)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü