Epistokrasi ve Politik Bilginin Doğası – Brice M. Vanhaelen

//
941 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Pek çok aydın ve filozof, politik iktidarın yurttaşların bilgilerine göre düzenlenmesi durumunda toplumun daha iyi bir şekilde yönetileceğini iddia etmiştir. Örneğin Platon, karar alma yetkisinin filozofların elinde olduğu Nookrasi adı verilen bir yönetim sistemi önermişti. Teknokrasi veya Meritokrasi gibi benzer karakterde olan başka sistemler de önerilmiştir. Bu türden sistemler içerisinden en yenisi, Liberteryen filozof Jason Brennan tarafından önerilen Epistokrasi’dir. Epistokrasi; yalnızca politik bilgi sahibi olan vatandaşların (bu, mevcut siyasi görüşlerini “haklı gerekçelerle” savunabilen yeterlilik sahibi vatandaşlar olarak anlaşılmalıdır) karar alma sürecine katılabilmesi gerektiğine yönelik düşünceye dayanmaktadır. Mevcut demokratik sistemlere göre herkesin doğuştan politik hakları vardır çünkü herkesin kendi çıkarlarının en iyi yargıcı/karar vericisi olduğu varsayılır. Şayet devlet, “kişisel özerkliği paternalist bir otoriteyle” değiştirmek istiyorsa, vatandaşın ehliyetsizliğini/yetersizliğini kanıtlamakla yükümlüdür. Epistokrasinin temelinde yer alan hipotez, insanların çoğunun karar alma sürecine katılmak için gerekli olan politik bilgiye sahip olmadığıdır. Bu yaklaşıma göre, politik haklar doğuştan gelen haklar olmamalı ve vatandaşlar bu hakları yeterliliklerini kanıtlayarak, yani politik olarak bilgili bireyler olduklarını kanıtlayarak elde etmelidir. (bkz. Democracy or Epistocracy? A Choice Between Two Values)

“Politik bilgi”nin anlamının arkasında bu sistemin bir kusuru da yer almaktadır. “Politik bilgi” tanımındaki kavramsal belirsizlik; neyin bilgiyi oluşturması gerektiğine ve bu bilgi yapısının nasıl bir araya getirilip desteklenebileceğine yönelik pratik bir problem doğurmaktadır. Böylesi bir sistemin pratik uygulanışı, bir toplumda yer alan en etkili kişilerin soyut “politik bilgi” kavramını kendi amaç ve arzularına göre uyarlayıp değiştirmesi için bir fırsat olacaktır. Bu durum Epistokrasi’yi, başka insanları (politik) karar verme sürecinden uzaklaştırmak isteyen kesimler için ilgi çekici bir uğraş ve diğer herkes için tehlikeli hale getirebilir.

Ortak Temel Olarak Devlet Egemenliği

Epistokrasi ile demokrasinin ortak yanı, hiyerarşik bir kurumsal yapının gerekli olduğunun varsaymalarıdır; bu, insanların kolektif kararlara ve çıkarılan kanunlara riayet etmeyi reddettikleri takdirde zorlanmaları gerektiği anlamına gelir. Sistem amacı güzel sonuçlar, verimlilik ve istikrar üretmek olan bir zararlı bir el baltası olmaya devam eder; ve bu durumun başkalarının hayatını sistematik bir düzeyde etkilemeyi gerektirebileceği kabul görebilir. Bu bağlamda, bakış açılarını veya tercihleri ifade etmek için oy kullanmak, sürekli sıfır toplamlı olan bir oyunda olduğu gibi, bir grubun iradesini diğerlerine empoze etme girişimi olarak görülebilir. Bundan ötürü, kişi, masum ve yeterlilik sahibi bireyler üzerinde “siyasi bir otorite kullanmalarını” önlemek adına yeterlilik sahibi olmayan vatandaşların politik haklarından yoksun bırakılmasının oldukça ciddi bir şey olduğu ileri sürebilir. Fakat bununla beraber, bu bakış açısı ideolojik açıdan önyargılıdır çünkü; bireylerin başkalarının kendi taleplerini onlara dayatmasını önlemek adına oy kullanmakla ilgilenebileceklerini göz ardı eder. Bu duruma, politik açıdan yeterlilik sahibi kişiler tarafından bile müdahale edilmesi için bir neden yoktur. Fakat bir bireyin, politik açıdan yeterlilik sahibi olduğu kabul edilen kişilere müdahale etmemelerini söylemesi için kendi yeterliliğini kanıtlaması gerekir mi? Yoksa bu bakış açısı, “haklı gerekçelerle” savunulamayacak bir tür “zararlı oy”a sebep olma olarak mı görülecektir?

Politik Bilgi Nedir?

Bireysel özgürlükleri kısıtlama yoluyla kişiler üzerinde denetim ve kontrol kazanmak isteyen hükümetler, görünürde iyi niyetli olmasına rağmen daha sonrasında bireylerin haklarını kullanma yeteneklerini kademeli olarak azaltma anlamına gelebilecek genişçe ve kötü biçimde tanımlanmış kavramlara dayalı yasal düzenlemeler yapma alışkanlığına da sahiptir. Şayet Epistokrasi gibi bir sistem uygulamada olsaydı, vatandaşların, ülkelerinin hükümet yapısı, siyaset bilimi, ekonomi ve sosyolojiye dair temel ilke ve teoriler hakkındaki soruları yanıtladıkları bir yeterlilik testinden geçmeleri gerekecektir. Söz konusu bu akademik alanların birçoğunun, kimi zaman hakiki bilgi pahasına bile olsa, ideolojik yönelimli mesajları desteklemek için kullanıldığını göz önünde bulundurursak; bahsettiğimiz bu yeterlilik testi, yalnızca siyasi görüşleri “haklı gerekçelerle” savunmak için birer araç olmakla kalmayacak, aynı zamanda hangi tür politik görüşlerin var olmasına izin verileceğini de şekillendirecektir. Bireylerin sözümona politik bilgi eksikliği ve yüksek öğrenime devam etmeleri gerektiği tartışıldığında, ana akım siyasi ideolojilere ikna olmamış bireyler marjinalleştirilmeye çalışılır. Epistokrasi teoride, bilgili kişilerin kuralı olmalıdır: Fakat pratikte Epistokrasi, yalnızca bilginin değil, aynı zamanda bilgiyi neyin oluşturduğunun kontrolü yoluyla yönetmeye istekli elitler için de hızla bir araç haline gelecektir.

Bilgi Kontrolünden Gelen Güç

Günümüzde, vatandaşlar, anlaşmazlıklarını yasal demokratik çerçeveyi kullanarak dile getirdiklerinde, sahip oldukları bakış açıları göz ardı edilebilmektedir. Avrupa ülkeleri, Maastricht Antlaşması ile ilgili referandumları düzenlerken bunun çarpıcı bir örneğini sunmuşlardı. Kimi üye ülkelerde, sonuçlar söz konusu Antlaşma lehine olana dek vatandaşların oylarını tekrar tekrar kullanmaları gerekiyordu. Kimi ülkeler ise sonuçları görmezden geldi ve gündemlerine devam etti. Vatandaşlar ile politika yapıcılar arasındaki uçurumu gözler önüne seren bu olgu; sosyal demokrasilerin neredeyse tümüyle profesyonel politikacılar, bürokratlar ve onların lobileri tarafından kontrol edilen idari organlara dönüşmesiyle epey yaygınlaştı. Karar verme sürecini kontrol etmeye o kadar alıştılar ki, bireysel seçimlere dayalı itirazlara bir an olsun izin vermezler. Toplumun nasıl organize edileceği konusunda kesin ve değişmez bir yaklaşıma sahiptirler, bireylerin hayatlarını idame ettirmeye yönelik kendi planlarına sahip olabilecekleri olgusu, en iyi ihtimalle göz ardı edilecek bir ayrıntı veya en kötü ihtimalle her şekilde mücadele edilecek bir anlaşmazlık durumudur. Bu pek de sürpriz değil; çünkü bir toplum projesinin ortaya çıkması otomatik olarak bireysel iradelere hükmetme gerekliliğini doğurur. Asıl mesele, bireylerin politik tartışmaları kavrayacak derecede eğitimli olup olmaması değil, rızaları olmadan kendileri için tasarlanmış olan “toplumsal proje”den endişe duymamalarıdır. Epistokrasi savunucuları daha da ileri giderek, seçmenlerin “doğru” oy kullanıp kullanmadıklarını değerlendirebilmeleri için ayrıntılı demografik bilgiler vermeleri gerektiğini teklif ettiler. “Politik olarak bilgili” olan vatandaşlardan, örneğin sosyal ve ekonomik arka plana dayalı olarak önceden tanımlı olan ölçütlere göre oy vermeleri beklenir. Bu ise; önceden tanımlanmış sosyal gruplar içerisinde yer alan bireysel davranışları neredeyse var olamayacak bir hale getirecek ve böylece de politika yapıcılar için belirsizlikleri ortadan kaldıracaktır. Bireylerin oy haklarını, gerekli olan politik bilgi olarak kabul edilecek şeylere dayanarak düzenlemek, nihayetinde, bireysel seçimleri marjinalleştirmenin ve seçmen havuzlarını en azından siyasi inançlar açısından olabildiğince homojen bir biçime sokmanın bir yöntemi olabilir.

Sonuç olarak oy hakkının kısıtlanması, bilgi birikiminin pratik olarak kontrol edilmesi ile birleştiğinde, mevcut sistemin kusurlarını resmiyet kazandıracak; hatta daha da kötüleştirecektir. İktidardakiler, iktidardakilerin lehine olacak kurallar koyabilir, yani bilginin doğasını kontrol ederek iktidara gelebilirdi. Bu durum, görünürde felsefi meşruiyete sahip olan bir elitler sınıfı tarafından, kendi kendini güçlendiren bir yönetim sistemi kuracaktır. Vatandaşlarının hayatını kontrol etmeye çalışan seçkinler sınıfı ile kendi hayatlarını yönetme yetileri giderek ellerinden alınanlar ve kendilerini etkileyen kararlar hakkında söyleyecek neredeyse hiçbir şeyi olmayan vatandaşlar arasındaki asimetriyi derinleştirecektir.

Epistokrasinin bir diğer kaygı uyandırıcı tarafı ise, en iyisinin, bireylerin kendi hayatlarını yönetmek olmadığı klişesini meşrulaştırmasıdır. Bu, bireysel hakları sınırlandırmak için “silahlaştırılarak” kullanılabilecek görünüşte makul olan argümanlar sunar. Bu söylediğimiz şey, oy hakkı ile başlayıp sonrasında örneğin mülkiyet hakları, çocuk sahibi olma hakkı veya bir aile kurma hakkı ile devam edebilir. Söz konu bu haklar, zaten birçok ülkede halihazırda sorgulandığından bu durum yeterince endişe vericidir. Kusursuz bir “teorik” epistokrat sistemde, her yetişkin vatandaşın “bilgili” olacağı ve böylece de hiç kimsenin bireysel haklarından mahrum bırakılmayacağı öne sürülebilir. Ancak aktüel ve gerçek olana baktığımızda, birçok vatandaşın karar sürecinden dışlanması muhtemeldir. Epistokrasinin savunucuları, totaliter hükümetler örneğinden yola çıkarlar: Tarihin, insanların bir kez sahip oldukları yönetim biçimine alıştıktan sonra onu meşru görme eğiliminde olduğunu gösterdiğine inanırlar, ve bundan dolayı da dışlanan vatandaşların ne tür bir tepki vereceğinden ve dışlananların sisteme karşı çıkmalarından korkmamaktadırlar. (bkz. Epistocracy: A Political Theorist’s Case for Letting Only the Informed Vote)

Epistokrasi, bireylerin kendilerinden sorumlu olma yetilerini sorgulamaya açan veyahut kişilerin doğru karar almaya uygun olmadıklarını varsayan birçok politik teoriden biridir (bkz. Paul Krugman Thinks You’ll Be Happier With Fewer Choices. Nonsense). Bu teoriler, vatandaşların bireysel seçimler yapma yetilerine şüpheyle yaklaşıyor ve vatandaşların kendi hayatlarının kontrolünden vazgeçmeye teşvik edileceği bir sistemin empoze edilmesini öneriyorlar. Bahsettiğimiz bu öneriler, bireysel özgürlüğü ve onunla beraber gelen sorumlulukları yüce erdemler olarak gören herkese tartışmaya açık görünebilir. Ne yazık ki, bu tür önerilerin, güvenliği özgürlüğe tercih eden ve kendi seçimlerinin sorumluluğunu almaktansa kontrol edilmeyi tercih eden bireyler tarafından memnuniyetle karşılanabileceğini hatırlatmak gerekir. İyi hükümetler vatandaşlarının ihtiyaçları olmadan onların yaşamalarına yardımcı olmak için çalışması gerekirdi, fakat bugün birçok kişi bireylerin yalnızca yetki/ruhsat kazanımı yoluyla (Ç.N: Yalnızca bilgili olduğu kanıtlananların oy hakkını elde etmesi ima ediliyor) hareket etmelerine izin verilmesini, hükümetlerin ise istedikleri her şeyi yapmakta özgür olmasını istiyor.


Brice M. Vanhaelen– “Epistocracy and the Nature of Political Knowledge“, (Erişim Tarihi: 17.11.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Tüm Zamanların En Popüler 48 Analitik Felsefe Kitabı – Edward Lucas, Bret Victor ve Nassim Nicholas Taleb

Sonraki Gönderi

Erdem Epistemolojisi – Massimo Pigliucci

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü