Et Tüketimine Karşı Etik Bir Duruşun Olabilir Ama İneklerin Nesli Tükenmeli Mi Yani? – Neil Levy

/
1603 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Çevirmen Ön Sözü

Hayvan Etiği ve Vegan Etik alanlarındaki Türkçe literatür; ötanazi, kürtaj veya idam etiği gibi diğer uygulamalı etik alanlarına nazaran daha geniştir. Var olan içeriklerin büyük bir kısmı da vegan veya vejetaryenler tarafından kaleme alınan ve çevrilen içeriklerdir. Şu an okumakta olduğunuz bu içerik ile daha önce çevirdiğimiz “Niçin Et Yemelisiniz” yazısını, karşıt görüşlere de yer vermek adına bilinçli olarak seçtik ve çevirdik. Sürekli birbirini doğrulayan vegan etik yanlısı içeriklerden ziyade epistemik erdemlerin de işaret ettiği gibi karşıt yöndeki argüman ve verilere de yer vermeye önemsiyoruz. Entelektüel bir tartışma yürütmek adına yazarın ilginç argümanlar öne sürdüğünü düşünüyoruz. Tahayyül edilen vegan veya vejetaryen bir toplumda, ineklerin, hemstırların veya muabbet kuşlarının durumunun ne olacağı ciddi bir problem gibi görünüyor.

Yazı boyunca “inekler” kelimesinin geçtiği yerleri sığırlar veya diğer büyükbaş hayvanlar ile değiştirebilirsiniz. Okuma kolaylığı açısından biz yalnızca “inekler”i kullandık. Şimdiden keyifli okumalar.


Vejetaryenlik ve veganlık giderek daha da yaygınlaşıyor. Artık, laboratuvarda yetiştirilen yapay et de dahil olmak üzere alternatif protein kaynakları mevcut hale geliyor. Endüstriyel hayvancılıktan elde edilen et tüketiminden uzaklaşmaya dayalı bu eğilim giderek artacak gibi duruyor. Ekoloji ve hayvan refahı açısından bakarsak bu gayet iyi bir şey. Fakat daha ne kadar ileriye gitmeliyiz? Son inek de yaşamını kaybetse bu iyi bir şey mi olurdu?

Birçok insan biyo-tür çeşitliliğine değer verir. Çoğu insan, bir türün neslinin tükenmesinin kötü bir şey olduğu sezgisine kapılır. Aslına bakarsanız kimi türlere, türün tekil üyelerine verdiğimizden daha fazla değer veriyor gibiyiz. Örneğin böcekleri ele alalım. Tek bir tane sineğin hayatı önemsiz olabilir; ama diğer yandan her bir sinek türü (sineklerin bizim için herhangi bir doğrudan işlevsel değeri olmamasına rağmen) çok daha değerli görünmektedir. Peki ya inekler? İneklere değer veriyor muyuz veya değer vermeli miyiz? İneklerin (veya ineğin bir alt türünün) neslinin tükenme tehdidi altında olup olmadığı konusunda endişelenmeli miyiz? Pandaları ve kurtları korumak adına adımlar attığımız gibi inekleri de korumak için adımlar atmalı mıyız?

Bir yanda inekler ve diğer yanda pandalar ile kurtlar varken; bu türler arasında belirgin bir fark vardır. Modern inekler, varoluşlarını insanlarca gerçekleştirilen (yapay) seçilime-dayalı üremeye borçludur: Onlar soylarından geldikleri yaban öküzlerden oldukça farklı hayvanlardır. Bahsettiğimiz bu farklılığın modern öküzlerin sahip olduğu ahlaki değerlerle ilişkili olduğunu düşünebiliriz. Şöyle düşünebiliriz: Doğal dünyayı elimizden geldiğince korumaya yönelik bir sorumluluğumuz vardır. Kurtlar ile pandalar bu doğal dünyanın bir parçasıdırlar; evrimsel mekanizmaların bir sonucu olarak doğadaki bir yerleri vardır. Bundan ötürü de kurtlar ile pandaları korumaya dair bir sorumluluğumuz vardır: (Bu elbette zorunlu bir görev olmaktan ziyade çocuklarımıza ve birbirimize yönelik olan sorumluluklarımızdan biri gibidir) Bahsettiğimiz sorumlulukların her biri bizimkinden farklı ve bazen birbiriyle çelişkili taleplerde bulunan birçok sorumluluktan biridir.

Fakat öyle görülüyor ki inekler doğal dünyanın bir parçası değildirler; çünkü varoluşlarını evrime değil, bizim (yapay) seçilime dayalı üretimimize borçludurlar. İşte tam da bundan ötürü, inekleri bir biyo-tür olarak koruma sorumluluğumuz olmadığını söyleyebiliriz: Kendi yarattıklarımızı yine kendimiz yok edebiliriz.

Kontrolsüz/yapay olmayan seçilim ile yapay seçilime dayalı üreme ürünleri arasındaki bu ayrımın çizdiği hattı düşünürken bir şeyin sezgilerimizi şekillendirebileceğini düşünüyorum. Apaçık bir şekilde evcil olan inek gibi bir türü tümüyle kaybetmenin (neslinin tükenmesi ile) pandaları veya kurtları (ve hatta belki de sinekleri) kaybetmek kadar kötü olmadığını çoğumuzun sezgisel bulduğundan emin değilim. Benim sezgim zaten bu yönde. Fakat bu sezginin nasıl bir yol haritası çizebileceğimize dair güvenilir bir rehber olduğundan şüpheliyim.

Çoğumuz doğal ve yapay arasında bir ayrım yapmak istesek bile bunu düzgün bir şekilde yapmak gerçekten çok zor (ve belki de imkansız). Bu spesifik durumda inekler ve bizim ürettiklerimiz/yarattıklarımız ile diğer bazı türler arasındaki ayrım, onların yaratıcıları olan bizi doğal yaşamdan yersizce ayrıştırmaya bağlı gibi görünüyor. İneklerin bizim yarattığımız seçilim baskılarının sonucu olarak şu an ki hale geldikleri doğrudur, fakat nihayetinde bu SEÇİLİM BASKISI, bizzat bizim tercihimizdir. Her zaman için, bir hayvan türü bir diğerine seçilim baskısı uygular. Örneğin; av hayvanları, yırtıcılardan kaçmak için bir dizi adaptasyonun sonucu olarak bazı farklı özelliklere sahiptir; sığırkuşlarının yalnızca büyük memelilerden elde edebilecekleri yiyeceklerle yaşamaları vb gibi. Bir türün diğerine seçilim baskısı uygulaması, evrimsel biyolojinin olağan ve tipik bir parçasıdır. İneklere böylesi bir seçilim baskı uygulamamız bizi veya onları ayrıcalıklı kılmaz.

Elbette ki yırtıcı hayvanların av hayvanları üzerinde uyguladığı seçilim baskısı ile kıyaslandığında bizim inekler üzerinde uyguladığımız seçilim baskısı konusunda bir fark söz konusu. Biz inekleri bilinçli bir şekilde tasarlayarak biçimlendirdik ama diğer avcı türler avlarını böylesi bir bilinç olmaksızın istemeden biçimlendirdi.

İnekleri daha çok et versinler diye bilinçli olarak yetiştirdik ama örneğin aslanların antilopların daha hızlı koşmalarını sağlayacak yönde bir planları yoktu (ve böyle olmasını istemezlerdi). Bizim nihai amaçlarımız onların mevcut özellikleriydi. Geçimimizi ve varoluşumuzu büyük ölçüde öngörülerimize borçlu olmamız; bizi hayvan olmaktan tamamen alıkoyan bir olgu değil, ne tür bir hayvan olduğumuzla da ilgili olan son derece ilginç bir gerçektir. Bir hayvan türü olduğumuz için seçilim baskısı uyguluyoruz; diğer hayvanlar da üyesi oldukları biyo-türlere bağlı olarak farklı şekillerde seçim baskıları uygulamaktadırlar.

Şayet, benim gibi, kültürel bir varlık olmanın kendisinin bir adaptasyon ve insan olmanın doğal bir parçası olduğunu düşünüyorsak, o halde kültürel bir varlık olmamızın bizi doğadan muaf tuttuğunu veya kültürümüzün ürünlerinin bizzat kendilerinin doğal olmadığını düşünmemeliyiz.

Eğer kökenlerindeki farklılıklar tür olarak değerlerinde herhangi bir fark yaratmıyorsa; ineklerin pandalardan, kurtlardan veya değnek çekirgelerinden daha az değerli olduğunu düşünmek için elimizde başka bir gerekçe var mıdır? Ben olmadığını düşünüyorum.

Muhtemelen, bazı hayvanlar veya türün tekil üyeleri, acı hissetme kapasiteleri veya kendilerine nasıl davranılacağına dair arzuları olması nedeniyle diğerlerine nazaran daha hassas davranılmayı veya korunmayı hak eder, fakat bu farklılıklardan hareketle tür bazında bir değer farklılığına varamayız (türlerin herhangi bir üyesini öldürmeksizin, onların ürememelerini sağlandığında da nesilleri tükenebilir). Dolayısıyla tek tek inekler, tek tek pandalardan daha az değerli olsaydı dahi türler yine de aynı derecede değerli olabilir.

Var olan farklılıklar; nasıl oluştuklarına ve hangi hayvan türüne ait olduklarına göre tür bazında değer farklılıklarına dönüşmüyor gibi görünüyor. Biyo-tür çeşitliliğini korumak ve türün neslinin tükenmesini önlemek için elimizde sağlam gerekçeler olduğu sürece, inekleri de korumayı amaçlamalıyız.

Belki de az sayıdaki küçük bir inek sürüsünün hayatta kaldığı bir dünya (belki de atalarının yaptığı gibi et tüketmenin “otantikliğine” değer verenlerin küçük bir hayvan-endüstrisine hizmet etmesi veya gelecekler nesillerin geçmişteki bir yaşam tarzını kavraması adına) ineklerin tümüyle ortadan kalktığı bir dünyadan daha iyidir.


Neil Levy– “So you’re too ethical to eat meat; but should cows go extinct?“, (Erişim Tarihi: 26.04.2022)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Grup Üyeliği, Ahlaki Eleştiri ve Öz-Olumlama – Matt Stichter

Sonraki Gönderi

Küresel Fast-Food Zincirlerine Vegan Et Devrimi Geliyor Ve Bu Devrim Gezegeni Kurtarmaya Yardımcı Olabilir! – Malte Rödl

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü