Frege, en büyük eserinin matematiğe, mantığa veya bilime yaptığı katkılar olduğunu düşünüyordu. Ancak dil çalışmalarına ve dil felsefesine yaptığı katkıların çok daha kalıcı olduğu kabul görmüş bir gerçektir.
Gottlob Frege, 20. yüzyılın en önemli ve etkili filozoflarından biridir ve belki de her şeyden önce dil felsefesine yaptığı katkılarla tanınır ve sonraki etkilerinin önemi hafife alınamaz derecededir. Kendisi de son derece önemli ve etkili bir filozof olan Michael Dummett, Frege’yi kapsamlı bir şekilde incelemiştir. 20. yüzyılda İngilizce konuşulan üniversitelerde hâkim olan ve bugün de hala hâkim olmaya devam eden tüm analitik felsefenin varlığını Frege’ye borçlu olduğunu savunmuştur. Hatta o kadar ki Dummett bu geleneği ‘Post-Frege Felsefesi’ olarak adlandırmıştır.
Frege’nin En Büyük Başarısı: Odağı Dile Yöneltmek
Dummett, Frege’nin getirdiği en önemli yeniliğinin, tüm felsefi etkinliğin temeli olan dile ve hepsinden önce anlamlara odaklanması olduğunu savunuyor.
Descartes’tan önce, felsefenin herhangi bir bölümünü geri kalan her şey için temel olarak kabul edildiğini söylemek epey zordur: Kartezyen Devrim ise bu rolü bilgi teorisine vermekten ibaretti [ki bu] iki yüzyıldan fazladır başlangıç noktası olarak kabul edilmekteydi.
Frege’nin temel başarısı, Kartezyen geleneği bütünüyle görmezden gelmesi ve ölümünden sonrasında da farklı bakış açısını analitik geleneğin diğer filozoflarına empoze edebilmesinde yatıyordu. Frege için herhangi bir felsefi sorgulamada ilk iş, anlamların analizi olmuştur.
Dummett başka bir yerde “Bu nedenle, tıpkı Descartes için yapabileceğimiz gibi, felsefede bütün bir çağın başlangıcını Frege’nin çalışmasıyla tarihlendirebiliriz.” iddiasında bulunmuştu. Frege’nin çalışması, Bertand Russell ve Ludwig Wittgenstein’ın İngilizce konuşulan dünyada felsefenin birçok yönünü bulup şekillendirmek için yaptığı çalışmaların temelini oluşturdu.
Frege’nin dil felsefesi nedir? Frege, Sinn und Bedeutung adlı makalesinde dil felsefesinin temel bileşenlerini ortaya koymuştu. Bu makale bazen ‘Anlam ve Referans’ olarak çevriliyor olsa da ‘bedeutung’ teriminin kesin anlamı üzerine olan anlaşmazlıklar nedeniyle, en azından Frege’nin kullanımı ele alındığında, ikinci terimi şimdilik çevrilmeden bırakacağız.
Makale, dilin belirli bir görüşü ile iki dil bilmecesinin değerlendirilmesiyle başlıyor: dilin yaptığı şey, her şeyden önce, nesneleri belirtmek, temsil etmek veya onlara atıfta bulunmaktır. İlk bilmece, kimlik ifadeleriyle ilgilidir; bu ifadeler iki şey arasında aynılık ilişkisi kuran ifadelerdir.
Kimlik İfadeleri Bulmacası
Bulmacanın özü, (a=b) yani a ve b’nin aynı şey için farklı isimler olduğu ve (a=a) yani a ve a’nın aynı şey için aynı isim olduğu biçimlerin kimlik ilişkileri arasındaki farkı korumakla ilgilidir. Dilin tek yaptığı şey nesneleri belirtmekse, o zaman bunlar arasında önemsiz hiçbir farklılık olmayacaktır.
Bu mantıksız görünüyor. Tüm kitaplarını ‘Mark Twain’ adıyla yazan Samuel Clemens gibi takma ad kullanarak yazan yazarları örnek alın. Sadece cümleyi inceleyerek Samuel Clemens’in Samuel Clemens olduğunu biliyoruz; “Samuel Clemens, Samuel Clemens’tir”. Aslında, Samuel Clemens’in gerçekten de Samuel Clemens olması tamamen önemsiz gözüküyor. Sadece ‘Samuel Clemens Mark Twain’dir’ cümlesini inceleyerek Samuel Clemens’in Mark Twain olduğunu bilemeyiz.
İkinci Frage bulmacası ise, en azından kavramsal açıdan, ilki ile ilişkilidir. Bu, ‘önermesel tutum raporları’ diye adlandırılan şeyle ilgilidir.
Önermesel Tutum Raporlarının Bulmacası
Önermesel tutum, bir kişi ile önerme arasında kurulan psikolojik bir bağıntıdır. ‘Ben X’e inanıyorum’ cümlesinde ben özne, x önerme ve ‘inanmak’ ise önermesel tutumdur. Frege, bu tür cümlelerin, ‘Özdeşilk İkamesi İlkesi’ olarak bilinen özdeş ifadeleri yöneten çok sezgisel bir ilkeyle etkileşime nasıl girdiğiyle ilgileniyordu.
Özdeşlik İkamesi İlkesine göre, “Belirli bir ad ( n ) gerçek bir S cümlesinde varsa ve n = m özdeşlik cümlesi doğruysa, o zaman Özdeşlik İkamesi İlkesine bize n adının yerine m adının gelmesi S’nin doğruluğunu etkilemez der.”
Ancak sorun, bir bireyin aynı şeyi ifade etmeyi veya atıfta bulunmayı bilmediği isimlerle ilgilidir. Diyelim ki Joker, Batman’in suçla savaşan bir süper kahraman olduğuna inanıyor. Aynı zamanda Batman’in Bruce Wayne olduğu da doğrudur. Yani bu, Joker’in Bruce Wayne’in suçla savaşan bir süper kahraman olduğunu düşündüğü anlamına mı geliyor? Hayır, çünkü Joker, Batman ve Bruce Wayne’in bir ve aynı kişi olduğunu bilmiyor. Doğruluğunu koruyarak tüm cümlelerde “Batman” yerine “Bruce Wayne” kullanamayız.
Frege’nin Bulmacalara Cevabı
Frege’nin cevabının ardındaki strateji açıktır. Dil tarafından atıfta bulunulan oldukça temel varlıklar ve yine dil tarafından haritalandırılan bu varlıklar arasındaki ilişkiler açısından dünyanın bir resmini çekmek istiyor (sadece bu kadar; dil ve gerçeklik için).
Bu basit resmi alıyor ve bu basit dil teorisinin ürettiği sorunları kılıflamak için ek bir kavramla birleştiriyor. Bu kavram, bir ismin veya açıklamanın bilişsel önemini açıklayabilen ‘anlam’ kavramıdır. Anlam, dinleyiciye, tercümana, konuşana ve kendisine konuşulan kişiye yönelik olduğu için dildir, Bedeutung ise gerçeğe yöneliktir.
Bu ‘anlam’ kavramı, Frege’nin amaçları bağlamında son derece kullanışlı olmakla beraber, basit olmaktan da epeyce uzaktır. Neredeyse hemen anlaşılabilecek bir komplikasyonu örneklendirmek adına bekar kelimesini düşünün. Bekar kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorsam, “bekar” ve “evlenmemiş adam” kelimelerinin aynı şeyi ifade ettiğini de bilmeyebilirim. Ama bu şekilde farklı anlamlara sahip iki şey ile aynı şeyin farklı anlamlara sahip iki açıklaması arasında bir fark vardır, bu açıklamaların aynı nesneye işaret ettiklerini bilmediğimden değil de aynı nesneyi farklı bir üslupla ifade etmelerinden kaynaklanmaktadır.
İkincisi, “ne söylediğimiz”den ziyade, “bir şeyleri söyleme biçimimiz”, üslup ve ifade kavramlarını ortaya koyar.
Dil Felsefesini Tanımlamak
İngilizce konuşulan üniversitelerin büyük kısmında uygulandığı gibi dil felsefesi, Frege’nin öncülük ettiği dil yaklaşımı olmadan var olamazdı. Frege’nin dil felsefesi üzerinde daha fazla düşünmeden önce, dil felsefesinin ne olduğunu dair bir açıklama yapmak oldukça faydalı olacaktır. Dil felsefesini, dil ve diller hakkında genel teoriler üretmekle de ilgilenen ve anlam problemlerini çerçevelemek için kendi yoluna sahip olan dilbilimden ayıran nedir?
Dili incelemenin diğer yolları ile dil felsefesi arasında kesin bir ayrım yoktur ve bu birçok felsefi disiplinde için de geçerlidir; matematik felsefesi matematiğin kendisinden kesinlikle ayırt edilemez ve aslında tarihsel olarak birçok büyük matematikçi aynı zamanda büyük matematik filozoflarıdır.
Bazen x’in felsefesini, x konusundan, x’te yer alanların bize yönelttiği belirli bir teknikler dizisine bakarak ayırt edebiliriz; psikoloji felsefesinin kendisi, kural olarak, bir psikoloji biçimi değildir ve bunu biliyoruz çünkü her türden psikolog, filozofların kullanmadığı bir dizi teknik araç ve beceri kullanır.
Dil Felsefesinin Odağı: Anlam
Bununla birlikte, çoğu zaman, felsefenin bir alanını hem felsefenin diğer alanlarından hem de diğer farklı konulardan ayıran şey, kendilerini “x’in filozofları” diye adlandıran insanları meşgul eden endişelerdir. Bu sınırlar ise rastlantısal ve belirsizdir ve buna bağlı olarak bizi herhangi bir anlamda normatif olmaktan ziyade esas olarak tarihsel ayrımlar olarak ilgilendirmelidir.
Peki, dil filozofları için bu endişeler nelerdir? Önde gelen dil filozoflarından biri olan Colin McGinn, dil felsefesini her şeyden önce anlamla ilgili olarak tanımlamaya çalışarak işe başlar. Şimdi, anlamın kendisi biraz açıklama gerektiriyor çünkü bu, çeşitli farklı kullanımlar için kullandığımız bir terim.
David Lewis, Frege’nin oluşuma katkı sağladığı analitik geleneğin en önemli figürlerinden biri olup iki farklı anlam türü arasında şu şekilde bir ayrım yapar:
İlk olarak, olası dillerin veya gramerlerin, sembollerin dünyanın yönlerle ilişkilendirildiği soyut anlamsal sistemler olması açısından tanımlanması ve ikinci olarak da bu soyut anlamsal sistemlerin belirli birinin bir kişi veya topluluk tarafından kullanıldığı psikolojik ve sosyolojik gerçeklerin tanımlanmasıdır. Bu iki konuyu karıştırmanın sonucu ise kafa karışıklığından başka bir şey değildir.
Anlam Üzerine Bazı Varsayımlar
Dolayısıyla anlam kelimesinin hem dünya ile dil arasındaki hem de önceki tür anlam ile belirli bir sosyal bağlam içinde bütünleşmiş belirli insanlar için manidar olan anlam arasındaki ilişkiye işaret ettiğini görebiliriz. McGinn, eski usüldeki anlama odaklanır ve bunu dilin gerçekliğe nasıl bağlandığı sorusu üzerinden yeniden düzenler.
“Dil dünyayla ilgilidir -onu şeyler hakkında iletişim kurmak için kullanırız. Öyleyse bu ‘hakkındalığın’ ne olduğunu sormalıyız: bu nedir ve nasıl çalışır?” Burada bu varsayımları etraflıca incelemeye yerimiz yok ancak Frege’nin kendi dil teorisine döndüğümüzde faydalı olabilecek dil ve gerçeklik kavramlarına yöneltilebilecek birkaç itiraz buluyoruz.
Bir şeyin dünyayla ‘ilgili’ olmasının ne olduğu net olmaya çok uzaktır ve McGinn bunu araştırmaya değer bir şey olarak tanımlarken kesinlikle haklıdır. Tanımlayarak yanıt verdiğimiz belirsizlik ile şüpheyle yanıt verdiğimiz belirsizlik arasında fark vardır. İlk durumda, “dünya hakkında”nın gerçek bir ilişki olduğu ve gerekli olanın tam olarak neleri içerdiğinin belirtilmesi gerektiği zaten belirlenmiştir. İkinci durumda, ‘dil dünyayla ilgilidir’ iddiasını sadece geliştirmeye ihtiyaç duymuyoruz, tartışmaya açık olarak alıyoruz.
Frege’nin Teorisi ve Referans ile Gerçeklik Arasındaki İlişki
Frege’nin teorisine geldiğimizde bilhassa önemli olan şey, McGinn’in dil ve gerçeklik resminin, nesnelerin açık bir şekilde atfedilebilir olduğunu öneriyor gibi görünmesidir. Bazı nesneler bu dil görüşünü diğerlerinden daha kolay destekler: elma kelimesi, elimdeki gevrek, parlak, tatlı şeyle, ‘dünyadaki’ herhangi bir şeyle ilgili olduğundan ‘ama’ veya ‘ne zaman’ kelimelerine kıyasla daha sorunsuz bir şekilde atfedilebilir.
“Ama” veya “ne zaman”ın herhangi bir kabul edilebilir kullanımının “dünyada” olan bir durumu ifade ettiğini ilk bakışta niçin kabul etmeliyiz? Dili konuşlandırdığımız tüm yolların, McGinn’in dili gerçekliğin bir aynası, ikizi veya doğal sonucu olarak gördüğü resmine uydurup uyduramayacağı açık değildir. Gerçekliğin her yönünün dilde işlenebilmesi de aynı derecede belirsizdir; bazı şeyler basitçe söylenemeyebiliyor olabilir.
Luke Dunne – “Gottlob Frege’s Impact on the Philosophy of Language”, (Erişim Tarihi: 09.07.2023)
Çevirmen: Emre Kahvecioğlu
Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan