Türkçede Bilişsel Bilim Kitapları -Yunus Şahin, CogIST

Bu yazı Cognitive ScientİST ile ortak bir projenin ürünüdür. Ekibin Instagram ve Twitter hesaplarını takip ederek onlara destek olabilirsiniz.

///
2935 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Bugünün lingua francası olan İngilizce’de bilişsel bilim literatürü gittikçe, belki de takip etmeyi imkansız kılan bir hızla büyüyor. Bu alanla akademik olarak ilgilenenler de başını bu literatürden kaldırıp şöyle bir etrafına bakmak fırsatını genellikle bulamıyor. Bu elimizdeki küçük derleme, bu alanla özellikle akademik olarak ilgilenmeyenler veya alanla yeni yeni tanışanlar için Türkçe’ye çevrilmiş bazı bilişsel bilim eserlerini bir araya getirmeyi hedefliyor. Derleme, tabii ki Türkçe’de, bilişsel bilim çatısı altında toplanabilecek tüm kitapları bir araya getiren kapsamlı bir bibliyografi olmaktan çok uzak; böyle bir amacı da yok. Daha ziyade, bizim de okuduğumuz, incelediğimiz, bildiğimiz ve Türkçe’ye de çevrildiğini gördüğümüz eserlerden bir demet sunmak istiyoruz. Keyifli okumalar!


Noam Chomsky

Noam Chomsky için bilişsel bilimin kurucu isimlerinden diyebiliriz. Bunun yanı sıra çalışmaları modern dilbilimi ve hatta belki de bilgisayar bilimini yaratmış biri olarak bilim tarihini onsuz yazmak artık mümkün değil. Dilbilimin asıl odaklanması gereken üç soru olduğunu, bunların da “İnsan zihninde dil nasıl yapılanıyor ki biz bunu konuşabiliyoruz?”, “Bu yapı doğumdan itibaren nasıl gelişiyor?” ve “Neden dil yalnızca insanlarda var fakat diğer hayvanlarda yok?” soruları olması gerektiğini söyleyerek dilbilimle bilişsel psikoloji ve karşılaştırmalı biyoloji arasında bir köprü kurmuştur. Üç soruya da insanların genetik olarak sahip aktardığı ‘Evrensel Gramer’ isimli bir mekanizma önerip bunu geliştirerek cevap veren Chomsky’nin fikirlerini özetleyen bazı eserlerini Türkçe’de bulmak mümkün. Birkaç örnek; “Dilin Mimarisi (Architecture of Language)”, “Doğa ve Dil Üzerine (On Nature and Language)” ve “Dil ve Zihin (Language and Mind)”.


Steven Pinker

Uzun yıllar MIT’de profesörlük yapmış, sonra da Harvard Psikoloji Bölümü’ne geçmiş, kimilerince psikolojinin ‘rockstar’ı olarak anılan Steven Pinker, dilbilim ve evrimsel psikoloji alanındaki çalışmaları dolayısıyla bilişsel bilimde oldukça ünlü bir isim. İlgi alanları yalnızca bunlarla kısıtlı olmayan Pinker’ın yazdığı pek çok kitap, aslında, Türkçe’ye çevrilmiş durumda. Fakat bilişsel bilim okuru için, “Zihin Nasıl Çalışır? (How the Mind Works)”, “Dil İçgüdüsü (Language Instinct)”, ve “Düşüncenin Maddesi (Atoms of Thought)” isimleri kitapları diğerlerinden ayrışıyor.

Pinker’ın çalışmaları, 80’lerde ve 90’larda gittikçe ön plana çıkan ve geliştirilen evrimsel psikolojiye odaklanıyor. Chomsky’ye paralel olarak dilin, özel olarak evrilmiş bir mekanizmanın sonucunda oluştuğunu savunan Pinker, kitaplarında bu evrimsel perspektifi pek çok konuyu kapsayacak şekilde genişletiyor.


Michael Tomasello

Michael Tomasello Chomsky’nin önerdiği Evrensel Gramere karşı çıkan isimlerin başında geliyor demek yanlış olmaz. Dilin iletişim için evrilmediğini ve kendine has zihinsel bir yapı olduğunu ve bu yapının zihnin diğer yapılarından ayrıştığını, bu bağlamda unique  olduğunu söyleyen Chomsky’nin aksine Tomasello, dilin iletişim için evrildiğini ve zihindeki örüntü tanıma vs. gibi ‘genel’ (yani spesifik olarak bir ‘görevle’ ve/ya ‘işle’ ilintili olmayan, zihnin nerdeyse tüm işlevlerinde kullanılan) bir mekanizmalarla açıklanabileceğini iddia ediyor. Çalışmaları boyunca homo sapiensin sosyal bir canlı olmasına vurgu yapan Tomasello’nun “İnsan İletişiminin Kökenleri (Origins of Human Communication)” ve “Neden Ortaklıklar Kurarız (Why We Cooperate)” kitapları başta olmak üzere bazı kitaplarını Türkçe’de bulmak mümkün.


Guy Deutscher – Dilin Aynasından

Sapir-Whorf hipotezi özellikle de Arrival filmi ile herkesçe bilinir hale geldi. Hipotezin radikallığı ve pek çok kişiye makul gelmesi dolayısıyla da herkesin ilgisini çekti. Guy Deutscher “Dilin Aynasından (Through the Language Glass)” kitabında dil-düşünce ilişkisi fikrinin tarihini günümüze kadar izliyor ve günümüzdeki çalışmaları da aktarmaya çalışıyor. Kitabın üslubu harika, okurken elden bırakılamadığını belirtelim. Bnun yanı sıra dil-düşünce ilişkisi konusunda, dilin düşünceyi etkilediğini ve/ya etkileyebileceğini kabul ettiği için bu tartışmalarda yalnızca tek tarafı temsil ettiğini söyleyebiliriz. Halbuki dil-düşünce etkileşimine dair, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını dile getiren oldukça geniş bir literatür de mevcut.


David Eagleman – Incognito

David Eagleman edebi açıdan şahane bir yazar. Bilimi belki de olabileceği en ilgi çekici ve akıcı şekilde aktarabilen bir isim. Nörobilimdeki pek çok konuyu insanların genelde merak ettikleri, pratik ve yaşamdan sorunlarla (Örneğin; bazı hukuksal konular) da birleştirerek aktarıyor. Lisedeyken okuduğum bu kitabın benim şu anda ilgilendiğim alanlara yönelmemde oldukça etkili olduğunu da belirteyim.


Corrado Sinigaglia, Giacomo Rizzolatti – Beyindeki Aynalar

Nörobilim literatüründe çok ses getiren “ayna nöronların” kaşifi ya da bilim felsefesinin deresinden baktığınıza göre ‘mucidi’ olan Giacomo Rizzolatti ile aslen bir filozof olan fakat pek çok bilimsel çalışmada da bulunan Corrado Sinigaglia’nın 2006 yılında yayınlanmış bu kitabı o vakte kadar bu alandaki çalışmaları derleyip bir araya getiriyor ve bunu oldukça anlaşılabilir şekilde aktarıyor. Ayna nöronların, kişinin kendisi motor bir hareket gerçekleştiğinde aktive olduğu gibi, aynı zamanda aynı hareketin bir başkası tarafında yapıldığını gördüğünde de ateşlenen nöronlardı, hatırlayalım. Dolayısıyla bu çalışma motor işlevlerin bilişteki önemine dikkat çekip, aslında motor işlevlerin bilişin pek çok alanında birincil önemde olduğu fikrini destekleyen görüşler (insights) sağlamıştır.


Ray Kurzweil – Bir Zihin Yaratmak

            Google’da da uzun süreler teknoloji geliştirme konusunda çalışmış ünlü fütürist Ray Kurzweil’ın 2012’de çıkan bu kitabı, nörobilimdeki yeni gelişmeleri de hesaba katarak, nasıl bir işlemsel (computational) modelleme stratejisinin, insan zihnini simüle etmek için gerekli olduğunu betimlemeye çalışıyor. Yaklaşık 350 sayfa uzunluğundaki kitabın üslubu oldukça akıcı. Kurzweil, bu kitapta, insan beyninin –daha doğrusu, neokorteksinin- tamamen örüntü tanımaya adalı yüzlerce ağdan oluştuğunu ve ’düşünce’ye bu yapıların yol açtığını iddia ediyor ve buna Zihnin Örüntü Tanıma Teorisi ismini veriyor. Kitap “İnsan Düşüncesinin Sırrı Açıklandı” altbaşlığı dolayısıyla pek çoklarınca eleştirilse de güncel, yarı-akademik ve akıcı bir metin olarak okunmayı kesinlikle hak ediyor.


Oliver Sacks – Karısını Şapka Zanneden Adam

Nöroloji doktoru olan Oliver Sacks’in yıllar boyunca hem kendi yaşadığı, gördüğü, tecrübe ettiği vakalara hem de okuduklarına dayanarak oluşturduğu, ‘beynin nasıl çalıştığınını’ örneklerle aktaran bir anlatı bu. Oliver Sacks gerçekten de kalemi oldukça kuvvetli biri. Afaziden, Tourette sendromuna kadar pek çok vakadan örnekleri, zihnin ve beynin nasıl çalıştığını anlatırken kullanıyor. Yazarın diğer kitaplarını da kesinlikle önerebiliriz, bunu spesifik olarka tercih etmemizin sebebi bu kitabı ilk önce okumanı daha fazla sayıda konuya ve genel olarak beyne dair bir tecrübe sunacağını düşünmemizdir.


Adam Zeman – Bilinç Kullanım Kılavuzu

Exeter Tıp Üniversitesi’nde Bilişsel ve Davranışsal Nöroloji departmanında profesör olan Adam Zeman genel okur kitlesini hedef aldığı bu kitabıyla ‘tecrübe ettiklerimiz’le beynin çalışma prensipleri arasında bir köprü kurmaya çalışıyor. Bunu yapıyorken, bilince dair bazı tanımlardan, bazı tarihi tartışmalardan bahsettiği gibi biyoloji tarihinden ve günümüzden perspektifleri de alıyor. Zeman’ın kendi alanının nöroloji olması dolayısıyla anlatımını çoğunlukla klinik bir açıdan gerçekleştirdiği notunu da düşelim.


Paul Churchland ve Patricia Smith Churchland

Karı-koca olan Paul ve Patricia Churchland (Kendilerinin tüm çocukları da nörobilimcidir ayrıca) zihin felsefesinde oldukça radikal bir tutuma sahipler ve bu tutumlarına da nörofelsefe ismini vermişler. Churchlandler bize bin yıllar öncesinden miras kalan, “bilinç”, “istek”, “duygu” vs. gibi ‘terimlerin’, ‘sözcüklerin’ tıpkı bilim tarihindeki filojiston (phlogiston), ether (aether) veya élan vital gibi ‘eski’ ve artık bizim modern nörobilimimizle alakasız teorilere, alakası kavramsallaştırmalara ait olduğunu, eğer bu tarz sözcüklerden ‘kurtulursak’ ve onları araştırmalarımızdan elimine edip yerlerinde çağdaş nörobilimsel terimler koyarsak bilimde ve felsefede karşılaştığımız pek çok sorunun kendiliğinden çözüleceğini iddia ediyorlar. “Madde ve Bilinç (Matter and Consciousness)” ve “Nörofelsefe (Neurophilosophy)” Türkçe’ye çevrilmiş bazı eserleri.


Daniel Dennett – Bilinç Açıklanıyor

Daniel Dennett zihin felsefesinin ve bilişsel bilimin en ünlü simalarından biri daha. 1991 yılında yazdığı “Bilinç Açıklanıyor (Consciousness Explained)” belki de onun en çok okunan ve en çok eleştirilen eseridir. Kitap, Nagel’in Yarasası ve Mary’nin Odası gibi insanın nörofizyolojik süreçlere dair bilgilerinin subjektif, öznel “algının” nasıl oluştuğuna dair yeterli veriyi oluşturamayacağını iddia eden perspektiflerden ortaya çıkan bilinç tartışmasını ele alıyor ve Dennett, Churchlandlerle paralel olarak eliminatif bir tutum takınıyor. Subjektif algılarımızı yalnızca bize has, içgörüsel, öznel ‘kavramlarla’ (bilinç gibi) betimlediğimiz için mi bunları fiziksel olandan ayrı sanmaya meyyaliz? “Evet, evet! Kesinlikle!” diyenlerin de, “Hayır yahu, ne alaka?” diyenlerin de okuması gereken bir eser. Merak edenler Dennett’in çevrilmiş diğer bir iki kitabına da bakabilirler tabii.


John Searle

Günümüz filozoflarından, spesifik olarak da zihin filozoflarından John Searle, belki de meslektaşları arasında en tanınan isimdir. Kendisi en çok anlamın, semantiğin sentaktik ilişkilere indirilemeyeceğini, bu yüzden işlemsel zihin teorisinin nöral ve zihinsel fenomenlerin tümünü açıklayamayacağını iddia ettiği Çin Odası Düşünce Deneyi dolayısıyla biliniyor. Beyin – Zihin ilişkisi bağlamında kendisinin geliştirdiği biyolojik natüralizm isimli bir düşünce ekolü mevcut. Searle’ün bazı eserleri Türkçe’ye çevrilmiş, “Bilinç ve Dil (Consciousness and Language” ve “Bilincin Gizemi (The Mystery of Consciousness)” bunlara birer örnek.


Roger Penrose

Aslen bir fizikçi olan Roger Penrose bilişsel bilim alanında nevi şahsına münhasır bir yere sahip. Gödel ve Turing’in çalışmaları üzerine bina edilmiş işlemsel zihin teorisi (computational theory of mind) bilişsel bilimde oldukça önemli bir çerçeve. Bu çerçeveye göre, beyin/zihin hesaplanabilir problemleri hesaplayabilen bir Turing Makinesi (hesaplanabilir problemler ve hesaplanamaz problemler  konusunun kısa ve açık bir özeti için okur Cem Say’ın 50 Soruda Yapay Zeka kitabına danışabilir.). Roger Penrose ise insan beyninin/zihninin hesaplanamaz problemleri de hesaplayabildiğini bu açıdan da mekanizmasının Quantum Mekaniği ile anlaşılabileceğini –belki de ‘anlaşılamayacağını’ söylemek daha doğru olur- söylüyor. Penrose ‘un bu fikirlerini izah ettiği iki kitabı, “Kralın Yeni Aklı (Emperor’s New Mind)” ve “Zihnin Gölgeleri (Shadows of the Mind)” Türkçe’ye çevrilmiş durumda.


Zoltan Torey – Bilinçli Zihin

2014 yılında hayatını kaybeden Zoltan Torey’in o sene yayınlanan son eseri bilişsel süreçlerin ve daha sonrasında bilincin nasıl nöral faaliyetler dolayısıyla oluştuğunu izah ediyor. MIT Press tarafından yayınlanan bu eser kısa olmasına rağmen konuya pek çok farklı perspektiften yaklaşmayı ve olası problemlerin nasıl çözüldüğündense ‘çözülebileceğine’ dair ipuçları ve çerçeveler sunmayı hedefliyor.


Eric Kandel – Belleğin Peşinde

Erica Kandel hafıza çalışmalarında bir otorite. 2000 yılında nöronların nasıl ‘anı depoladığı’ üzerine yaptığı fizyolojik çalışmalar neticesinde Nobel Ödülü almış yazar, bellek araştırmalarında geçen ömrünü ve bu bellek araştırmalarının muhteviyatını anlatıyor. Bilişsel psikoloji ve nörobilimin birleşmesinin yanı sıra bir bilim insanını da tanıma fırsatı edindiğimiz bir eser.


Liste boyunda bazen tek bir kitap bazense yazar önerdik. Özellikle bilişsel psikoloji, dilbilim, felsefe, nörobilim konularında eserler önerdik. Bunun yegane sebebi tabii ki bizim okuduğumuz kitapların daha ziyade bu alanlarda olması. Bu kısa derlemenin nereden başlayacağını merak edenlere yardımcı olacağını ve bu yeni başlayanların bir daha bilişsel bilimin peşini bırakamayacağını ve aşkından laboratuvar masalarında sabahlayacağını umuyoruz.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Bir Eleştiri: Felsefenin Çekici’nin Çekici – Taner Beyter

Sonraki Gönderi

Hayal Gücü Güçlü Bir Araçtır: Peki Felsefe Ondan Neden Korkar? – Amy Kind

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü