Kaptanın bir amirali taklit ettiğini ve şöyle bağırmış olduğunu varsayalım: “Sancak alabanda!” Denizciler sancak tarafına doğru dönmelilerdi ve kaptanın bunu emretme yetkisi vardı. Fakat yine de, kaptan geçerli bir emir veremedi. Geçerli bir emir verebilmek için kaptanın kendisini kaptan olarak duyurması gerekirdi. Denizcilerin sancak tarafına dönme yükümlülüğün nedeni bir komuta zorunluluğu değil, meşru olduğuna, yanlış ya da doğru, inandıkları bir otoriteye olan vicdani yükümlülükleridir. Sancak tarafına dönmeyen bir denizci yanlış davranıyor olsa da emre itaatsizlik etmiş olmaz. Kaptana itaatsizlik etmiş olmaz çünkü kaptan kendi sıfatıyla emir vermedi, amirale itaatsizlik etmiş olmaz çünkü amiral emir vermedi.
Amiral, kaptanı taklit ederek mürettebata sancak tarafına dönmesini söylese de aynı şey olacaktır (tam net olmasa da). Amiralin bu emri verme yetkisi vardır (öyle sanıyorum) fakat bu emri verebilmek için kendisini amiral olarak duyurmalıdır.
Benzer şekilde, kaptan bir telepat ise ve dümenciyi gemiyi sancağa çevirmesi gerektiğine dair güçlü bir ahlaki inanca ikna ederse, dümenciye herhangi bir emir verilmemiş olur. Eğer dümenci gemiyi sancağa çevirirse vicdanına karşı gelmiş olur, kaptana değil.
Şimdi, ilahi buyruk teorisinin buyruk kısmını düşünün: Tanrı’nın buyrukları (iradeden ziyade) ahlaki yükümlülüğü tanımlar. Burada ateistlerle ilk elden bir problemimiz var. Bir ateist hırsızlıktan kaçınmanın bir yükümlülük olduğuna inanır, fakat bunun ilahi bir buyruk olduğunun farkında değildir. Bu yüzden, ateiste geçerli bir emir verilmemiş gibi görünüyor: bu olay telepat kaptan örneğine benziyor. Böylelikle ilahi buyruk teorisinin buyruk kısmında ateistlerin hiçbir yükümlülüğü olmadığı ortaya çıkar.
Fakat bu biraz fazla çabuk oldu. Gerçek bilişsel kavramayı gerektiren emirlerin ilan durumu çok güçlüdür. Eğer kaptan, bir kaptan olarak emirleri bağırarak veriyorsa fakat dümenci kasıtlı bir şekilde kulaklarını tıkıyorsa, dümencinin emri duymaması emrin geçerliliğini bozmaz.
Varsayalım ki dümenci yakın zamanda yaşanan bir patlama sebebiyle duyamıyor olsun. Kaptan bunu bilmesine rağmen emirleri fısıldayarak verirse o emirler geçersiz olur. Kabaca görünüyor ki eğer kaptan emirlerini duyurabilecek durumdaysa ve duyurmuyorsa, buradaki hatalı kişi karşı taraf değildir. Bu sebeple bu emir geçersizdir.
Öyle gözüküyor ki, ateizmlerinden dolayı hatalı olmayan ve ilahi buyrukları, ilahi buyruklar olarak görmeyen ateistler var. Fakat Tanrı onlara kolay bir şekilde duyurabilirdi (çünkü her şeye gücü yeten bir varlık için kolay bir şeydir). Bu sebeple ilahi buyruk teorisinin buyruk kısmındaki gibi, ateistler de geçerli bir şekilde emir almadıkları için bu emirlere karşı yükümlülükleri yoktur, fakat bu açıkça yanlıştır.
Ateistlerin ateist oldukları için hatalı olmadıklarını belirtmem sebebiyle tepki alabilirim. Varsayalım ki Alice hayatı boyunca ateist ve ilahi buyruğun ilahi bir buyruk olduğunun farkında olmamış olsun. O zaman Alice, zamanın bir t1 noktasında ateist olma hatasına ya da ilahi buyruğu ilahi bir buyruk olarak görmeme hatasına düşmüştür. Belki de teizm argümanını ona Bob anlatmıştır ve Bob ırkçı olduğu için Alice onu dinlememiştir.
Hatalı olmak için, kasıtlı bir şekilde yanlış yapmak gerekir. Ve ilahi buyruk teorisine göre yanlış olan, ilahi buyruğun ihlalidir. Öyleyse zamanın t1 noktasında Alice’in yaptığı geçerli ilahi buyruğun ihlaliydi. Fakat varsaydığımız üzere Alice t1 noktasında ve öncesinde ilahi buyruğun Tanrı’nın emirleri olduğunun farkında değildi. Ve varsaydık ki Alice zamanın bir t1 noktasında bu hatayı yaptı ve Alice’in farkında olmamasının sebebi daha önce yaptığı başka bir hata değildi.
Böylece, buyruk kısmını ciddiye alan ilahi buyruk teorisi savunucularının, şu anda ateist olan herkesin ateist olma sebebinin Tanrı’nın emirlerinin Tanrı’dan geldiğini bilmelerine rağmen karşı çıktıklarını söylemesi gerekir. Bu son derece mantıksız. Bu cevap, pek de makul olmayan, tüm ateistlerin ateist oldukları için ahlaki olarak suçlu olduklarını söyleyen gizlilik argümanından çok daha mantıksızdır.
Ama belki de epistemik ile ahlaki hatayı birbirinden ayırmak ve emreden kişi kolayca üstesinden gelebileceği epistemik bir hata nedeniyle duyulmadığında, o epistemik hata bir ahlaki hataya karşılık gelmese bile, emrin hala geçerli olabileceğini söylemek istiyoruz. Bunun makul olduğunu düşünmüyorum. Karışık cümleleri çözümleyememek epistemik bir hata olabilir. Ancak, bu tür karmaşık cümleleri çözümleyemeyeceğini bildiğim birine, aynı içeriğe sahip daha basit cümleler yerine karmaşık bir emir verirsem, geçerli bir şekilde emir vermiş olmam.
Alexander Pruss “Divine command theory and atheism“, (Erişim Tarihi:08.01.2020)
gibigg