Felsefecilerin kendininkilere zıt görüşlere ikna olma oranının düşüklüğü ilginç bir fenomen. Uzun süredir aktif olan herhangi bir felsefeciyi alın, bu felsefecinin hayatının büyük bölümünde aynı görüşleri savunduğunu görmeniz çok büyük bir olasılıktır. Bir felsefeci belirli bir pozisyonu zaman içinde daha nüanslı şekilde savunmaya başlasa bile bu sadece pozisyonun kendi içindeki düzenlemesidir, aynı kişinin argümantasyon neticesinde bulunduğu pozisyonu radikal biçimde değiştirmesine ender rastlanır.
Ben bunun kısmen insan doğasının kümeselliğiyle açıklanabileceğini düşünüyorum. İnsanın kümeselliğine basit bir örnek olarak psikolojik niteliklerin kümeselliği verilebilir. Bir insanın psikolojik özellikleri (dışa dönüklük, girişimcilik vb.) büyük oranda birbiriyle ilintili niteliklerden müştekil kümelenme şeklinde var olur. Bir insanın hem içedönük olup hem risk-alıcı olması, dışadönük ve risk-alıcı olmasından daha düşük ihtimallidir.[1]
Aynı şekilde, kişinin felsefi görüşleri de kümeleşme eğilimindedir. Bilhassa felsefi ve bilimsel konular üzerine ciddi biçimde kafa yoranlar kimselerde (i.e, profesyonel felsefeciler) bu çok net biçimde görülebiliyor. Hatta öyle ki bir felsefecenin sadece bir konudaki pozisyonundan birçok konudaki pozisyonu tahmin edilebiliyor rahatça. Mesela bir kişi ahlaki gerçekçiyse muhtemelen aynı kişi:
- Estetik gerçekçi
- Epistemik İçselci
- Rasyonalist
- Apriori bilginin imkanını savunan
- Liberteryen veya bağdaşırcı özgür iradeci
- Platoncu metafizikçidir
Bunlar PhilPapers’ın profesyonel felsefeciler arasında yaptığı anketten çıkan sonuçlar.[2]
1. Felsefecilerin farklı konulardaki görüşleri arasındaki korelasyonlar, Philpapers, 2014
Bu neden böyle? Çünkü çelişkilerle aramız iyi değil. Fikirlerimizin üstüne fazla kafa yormadığımız zaman çelişkili fikirleri zihnimizde bir arada tutabiliyoruz; fakat işiniz tamamen düşünce üzerineyse çelişkilerinizin farkında oluyorsunuz, bu bilişsel olarak aşırı talepkar ve rahatsız edici bir durum.
Bu yüzden felsefeciler birbiriyle ilintili görüşleri bir arada savunur, bunların her biri diğerinin desteği olur zira. Bunlardan herhangi birini radikal biçimde değiştirmek o kişinin “içsel tutarlılığını” bozuyor. Bu yüzden gelen eleştiriler o konudaki pozisyonunu değiştirmek yerine en fazla pozisyonundan biraz ödün vererek onu düzenlemesine, ya da gittikçe daha kompleksleşen fakat diğer görüşleriyle uyumlu bir görüşe sahip olmasına sebep oluyor. Gelen güçlü bir eleştiri karşısında “Epistemik içselcilikten vazgeçiyorum.” demiyor, “Epistemik içselciliğin yirmi noktada düzenlenmiş bir versiyonunu savunuyorum.” diyor.
Muhtemelen felsefede argümantasyonun aslında o kadar etkili olmamasının, uzlaşmazlığın yaygınlığının ve görüş değiştirmenin nadirliğinin ardında kısmen bu yatıyor. Bunun felsefenin kendisi hakkında bir şey söyleyip söylemediği konusunda bir fikrim yok şimdilik, yine de felsefenin üzerine düşünülesi bir özelliği gibi duruyor.
2: What do philosophers believe?, David Bourget & David Chalmers. Anket detaylı biçimde Philpapers sitesinden incelenebilir: https://philpapers.org/surveys/