Telefonum Muhteşem, Lütfen Beni Aramayın – Jeffrey Tucker

/
1321 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Robotlar geçen ay bir milyardan fazla spam arama yaptı. Siz de birkaç tanesine, hatta yüzlercesine maruz kalmış olabilirsiniz. Haklı olarak bu insanları çileden çıkartıyor. Her zamanki gibi yasa koyucularve regülatörler yasak ve cezalandırma için koşturuyor. Aynı zamanda, her zamanki gibi, bu problemi çözecek olan da, seneler önce e-mail spam sorununu çözmüş olan özel sektör.

Arama spamı sorunu, halihazırda ilerlemekte olan bir trendi hızlandırdı. İnsanlar çağrıları açmakta her zamankinden daha da isteksiz. Siperlere yeni bir ethos yaklaşıyor: aramadan önce mesaj at, ve mevzu mesaj üzerinden halledilebilecek bir şeyse hiç arama.

Burada gözle görünür bir ironi var. Telefon insan tarihinin en büyük icatlarındandı. İnsanlık tüm tarih boyunca uzak mesafelerle gerçek zamanlı iletişemedi, ateş ve duman hariç. Sonra tüm ihtişamı ve nokta ve çizgi diliyle telegraf (1844’te) ortaya çıktı. İki ve yarım asır sonra, insan sesi duyma umudu gerçeğe dönüştü.

Şimdi elinizdeki telefondan hem sesli hem görüntülü arama yapabiliyorsunuz; bu Facebook, WhatsApp, Telegram, Signal, Slack, Snapchat, Google Plus, Skype ve muhtemelen yüzlerce diğer uygulama için de geçerli. Ses dudak uçuklatacak biçimde net. Bu hizmetlerin hepsi ücretsiz. Sadece bununla kalmıyor: şirketler size bu hizmetleri kullanmanız için yalvarıyor.

Teknoloji o kadar kusursuz görünüyor ki sanki gelişime yer kalmamış gibi. Bu kadar kısa sürede gelinen nokta muazzam. Ben gençken ne arabalarda ne cebimizde telefon vardı. Küçükken evde duvara çivilenmiş, yaklaşık 6 metrelik kıvrık kıvrık kablosu olan bir telefon yüzünden kavga ettiğimi hatırlıyorum. Ahizeyi tutmak evdeki en kıskanılası eylemlerden biriydi. Telefonun sahibi de, kuran da, hizmetini veren de devletti.

Bugün neredeyse kimse uzak mesafeli arama ücretini hatırlamıyor. Bir şehre gittiğimiz ve bedava olduğu için Julia teyzemizi arama şansını kaçırmadığımız zamanlar aklıma geliyor. Şimdi dünyanın her köşesinde, her kişiyi, en ufak ücret ödemeden arayabiliyorsunuz.

Bir kez devlet tekeli sonlandığında, inovasyon da zincirlerinden kurtulmuş oldu (regülasyonlar cep telefonlarını belki de senelerce erteledi). Sonunda telefonlar evlerden çıkıp cebimize girdi. Herkes, dünyadaki diğer herkesle anında iletişim kurmamızı sağlayacak büyülü aletlere sahip oldu. İlk cep telefonları bir rüyanın gerçeğe dönüşmesiydi. Sonra, 12 sene içinde iPhone geldi. Şimdilerde her taraftalar.

Resmen telefonla iletişim ütopyası.

Ve tam da tarihin bu noktasında, insanlar buna karşı çıkmaya başladı.

Bir süredir 30 yaşın altındaki kimsenin telefonla aranmak istemediğinden şüpheleniyordum. Asla. Sesli mesajların modası o kadar geçti ki insanlar görünce gözlerini deviriyor. “Bırak da sesli mesaja düşsün” aslında şu demek: “Bu gerçekleşmiyormuş gibi davranacağım.” Şimdi ise telefonumuz sesli mesajları transkript ediyor ki hiç dinlemek zorunda kalmayalım. Şimdi ilerleme, sesi okumak ve konuşmamak için tekrar yazıya döndürmek anlamına geliyor.

Ben bile bunu hissettim. Telefon çalıyor, ismi görüyorum ve şöyle düşünüyorum: umarım bu ölüm kalım meselesidir yoksa… Ailem ve sevdiklerim arayabilir fakat diğerleri, cık, olmaz.

Bu yeni ütopyaya ulaşmak, piyasa içerisinde şahane ve yavaşça evrilen teknoloji, milyonlarca ve milyarlarca kullanıcının çabaları, ilk telefon aramasından bu yana geçen bir buçuk asır ve kimsenin kullanmadığı son ses programıyla mümkün oldu.

Sonra da insanlık hiçbir şey yokmuş gibi pabucunu dama attı.

 Anketler, 30 yaşın altındaki kimsenin telefonda konuşmayı sevmediğini onaylıyor.

Neden? Çünkü mesajlaşmaktan çok zaman alıyor. Bu kadarı zaten açık. Fakat bundan fazlası var. Biriyle telefonda konuşurken, ikinizin de aynı anda aynı şeyi yapmayı istemeniz gerekiyor. Seçemiyorsunuz. Çoklu görev diye bir şey yok. Bu, iktisatçıların “ihtiyaçların karşılıklı çakışması” dediği şey olmalı.

O zaman telefonda konuşmak takas gibi: mallar diğer mallarla, doğrudan ve eş zamanlı değiş-tokuş ediliyor. Mesaj ya da e-mail ya da chat ise, diğer kişinin kendi ne zaman münasipse o zaman yanıtlamasını mümkün kılıyor. Doğrudan ve dolaylı takas arasındaki fark bu.

Birini aramak doğrudan bir baskı değil; fakat öyle hissettirebiliyor. “Her ne yapıyorsan bırak — bu ne kadar önemli olursa olsun — ve acilen ilgini bana yönelt!”

İnternet ve mesajlaşmanın okuma ve yanıtlamada müthiş esnekliğiyle büyüyen nesil için doğrudan olmayan iletişim daha nazik ve insancıl gibi görünüyor.

Böylece döngü sona eriyor. Yıllarca telefonu mükemmelleştirdikten sonra insanlık teknolojiyi Mors Alfabesinin nokta ve çizgileriyle, Western Union’dan gelen bir telgraf kadar gerçek zamanlı iletişimden kaçınan bir iletim sistemiyle daha çok ortak noktası bulunan bir konuma döndürmek istiyor.

Buradan çıkarılması gereken ders şu: hiçbir zaman insanlığın kitlesel aklını alt edebileceğinizi düşünmeyin. Bir şeyin muhteşem ve herkes tarafından istenir olduğunu düşünüyorsunuz, ve bir buçuk yüzyıllık gelişimden ve bu süreçteki tüm popülerliğinden sonra kimsenin, eğer kesinlikle elzem değilse, arzulamadığını görüyorsunuz. Kişiselleştirilmiş telefonlar ve ücretsiz aramalar istediğimizi düşündük; asıl istediğimiz ise cebimizde duran ve bizi tüm dünyaya bağlayan ufak bilgisayarlardı.

Evet, spam aramalar bir sorun. Telefona hiç yanıt vermemek de geçici bir çözüm. Fakat tüm bu saçmalıklardan önce bile arama gözden düşüyordu zaten.

Belki de içimizde bir şey tam olarak doğru değilse, bir şey daha geliştirilebilirse, olması gerektiği hale gelmesi için tüm çabamızı ve hayal gücümüzü kullanmamızın lazım geldiğine inanan bir şey vardır. Fakat teknoloji kusursuz ve evrensel hale geldiğinde içimizdeki muhalif ayağa kalkıp şöyle diyor: meh, bunu hiç istememiştim ki zaten.

Eğer uçan arabalara sahip olduğumuz gün gelirse, sonradan bunun boktan ve gereksiz bir şey olduğunu düşünmemiz de mümkün.

Bizim istediğimiz şey başkasının sonsuz gelişme fikri değil, tercih: doğru zaman için doğru teknoloji. Kimse bunun ne olacağını bırakın değiştirmeyi, bilebilecek kadar bile zeki değil.


Yazan: Jeffrey Tucker

Kaynak: American Institute for Economic Research

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde İngilizce Öğretmenliği okuyor. Yoğunlaştığı alanlar ahlak ve siyaset felsefesi olmakla birlikte politik iktisat ve evrimsel ve bilişsel psikoloji de ilgisi kapsamına girmektedir.

1 Yorum

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

İnsanlar Hiç “Büyüsel Düşünme”de Bulunuyor mu? — Pascal Boyer

Sonraki Gönderi

Demagogluğu Açıklamak -Bryan Caplan

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü