Stoacılık: Kontrolünde Olanla Mutluluğu Bulmak – Matthew Pianalto

//
179 Okunma
Okunma süresi: 12 Dakika

Her şey her zaman istediğimiz gibi gitmez. İnsanlar bizi bazen hayal kırıklığına uğratır veya sinirlendirir. Bizzat kendimizden bile hayal kırıklığı yaşarız. Hastalanır ya da işten çıkarılırız. Düğün günümüzde yağmur yağar. Bu tür olaylar moral bozucu olabilir; öfke, üzüntü ya da korku hissedebiliriz.

Bizi üzen şeyler çoğu zaman kontrolümüz dışında gelişir. Stoacı filozoflara göre, bu olayların bizi üzmesine izin vermek akıllıca değildir. Bunun yerine, duygularımızı düzenlememiz gerekir. Stoacılar, kontrolümüzde olmayanı sükunetle kabul etmemizi ve kontrol edebileceğimiz şeye—yani inançlarımıza, yargılarımıza ve seçimlerimize—odaklanmamızı öğütler. Stoacılar için mutlu—ve aynı zamanda iyi—bir yaşamın anahtarı budur.

Bu makale, Stoacılığın bazı temel fikirlerine giriş niteliğindedir.

1. Tarihçe

Stoacılık, yaklaşık iki bin yıl önce Antik Yunan’da ortaya çıktı ve günümüzde hâlâ birçok takipçisi olan etkili bir etik sistem haline geldi. Roma imparatoru Marcus Aurelius da devlet adamı Seneca gibi Stoacıydı. Stoacılığın çekiciliği yalnızca elit kesime hitap etmiyordu: Hayatının bir bölümünde köleleştirilmiş olan Epiktetos da bir Stoacıydı. [1]

Stoacılar, evrenin akla uygun bir düzen içinde olduğunu ve her şeyin bir nedenle gerçekleştiğini savunurlar. [2] Onlara göre iyi bir yaşam, içinde bulunduğumuz koşulları kabul etmek ve bu koşullara akıl ve erdem yoluyla—yani mantık, cesaret, sabır, adalet ve ölçülülükle—karşılık vermekle mümkündür. [3]

Stoacılar, insanlara eşitlikçi bir kavrayışla yaklaşırlar: tüm insanların değeri eşittir ve bu değer, ortak akli ve düşünme yetimizden kaynaklanır. [4] Sahip olduğumuz mal mülk, eğitim düzeyimiz ya da toplumsal konumumuz bizi doğuştan başkalarından üstün ya da aşağı kılmaz. Hepimiz tek bir insan topluluğunun parçası, dünyanın eşit yurttaşlarıyız.

2. Temel Ayrım

Epiktetos’un Kılavuz Kitabı, Stoacı etiğin en önemli ayrımıyla başlar: Bazı şeyler bize bağlıdır (kontrolümüz altındadır), bazı şeyler ise değildir.

Kontrol edebildiğimiz şeyler zihnimizin içindedir, yani içseldir; yani düşüncelerimiz, kanaatlerimiz ve niyetlerimiz bize bağlıdır. Dışsal olan her şey—bedenimiz, mülkümüz, başkalarının fikirleri—bize bağlı değildir. [5] Sağlıklı kalmaya çalışsak bile bedenimiz hastalığa ve yaralanmaya açıktır. Aynı şey maddi eşyalar için de geçerlidir; kırılabilir ya da çalınabilirler. Öteki insanlar kendi düşüncelerini oluşturur; onları ikna etmeye çalışsak da kendi düşüncemiz dışında hiçbir fikri doğrudan kontrol edemeyiz.

Eğer bize bağlı olmayan şeyleri kontrol etmeye çalışırsak, bu bizi mutsuz kılar. [6] Bunun yerine bize bağlı olanlara odaklanırsak, her duruma iyi şekilde nasıl karşılık verebileceğimizi öğrenebiliriz. Diyelim ki çok değer verdiğimiz bir eşya kırıldı. Bu durumda öfke nöbeti geçirebiliriz veyahut sakinlikle parçaları yerden toplayabiliriz. [7] Eşyalar kırılır; öfke nöbeti geçirmekse bunu değiştirmez.

Marcus Aurelius, Düşünceler’ine her gün cahil, beceriksiz, sinir bozucu ve ahlaka aykırı davranan insanlarla karşılaşacağını kendine hatırlatarak başlar: bazı insanlar böyledir bunu kabullenmek gerekir, yapacak bir şey yoktur. [8] Onlara sinirlenmek durumu sadece daha da kötüleştirir. Ayrıca unutmamak gerekir ki, eğer bizi sinirlendirmeye çalışırlarsa ve bunu gerçekten başarırlarsa, o halde kontrolümüzü onlara teslim etmiş oluruz.

Bir iş arkadaşımız hakaret içerikli bir şey söyledi diyelim; bu duruma takılıp kalabiliriz. [9] Veya bunu görmezden gelebilir; neden böyle söylediğini anlamaya da çalışabiliriz: belki kötü bir gün geçiriyordur ve biz ona yardımcı olabiliriz. Bu tür günlük olaylarla sakin bir şekilde başa çıkmak, daha zor durumlarda erdemli davranabilmenin ön koşuludur.

Epiktetos, oldukça tartışmalı bir şekilde, kontrol edebildiği şeylere odaklanma konusunda kendini eğiten birinin, sevdiği biri öldüğünde dahi üzülmeyeceğini iddia eder. [10] Pek çok kişi bu sözleri gerçek dışı ve duyarsız bulur. Ancak Epiktetos’un demek istediği, Stoacıların sevdikleri öldüğünde hiç acı hissetmeyecekleri değildir. Aksine, Stoacılar bu kaybı yaşarken mantıklı düşünme yetilerini kaybetmeden yas tutarlar. Ölüm, hayatın bir parçasıdır; bu gerçeği ağırbaşlılık ve incelikle kabul etmek, bize uygun olana odaklanmanın bir parçasıdır. [11]

Epiktetos, her şeyin “iki kulpu” olduğunu söyler. [12] Bu kulplardan biri durumu katlanılabilir kılar, diğeri ise katlanılamaz hale getirir. Bir durumu hangi kulptan tutacağımız ise bize bağlıdır. Mesela bacağımızı kırdığımızda, işte kaybedeceğimiz zamana ya da sevdiğimiz bir etkinliği yapamayacak olmamıza odaklanırsak, mutsuz oluruz. Bunun yerine, iyileşme sürecinde yapabileceğimiz şeylere odaklanmalıyız—örneğin birikmiş kitaplarımızı okumak ya da arkadaşlarımızla sohbet etmek gibi. Hasta veya yaralı olsak bile sabır ve dostluk gibi erdemleri takip edebiliriz. [13]

3. Eleştiriler

Stoacılar soğuk, mesafeli ve teslimiyetçi olmakla eleştirilirler. [14] Kimileri, bazen öfkelenmenin veya üzülmenin yerinde duygular olabileceğini iddia ederek Stoacıların bu güçlü duyguları reddetmesini yanlış bulur. Eleştirmenler ayrıca Stoacılığın, talihsizlik ve adaletsizlik karşısında pasif kalmaya ve “pes etmeye” yol açabileceğinden endişe duyarlar: insanlar bulundukları durumu kabullenseydi, Amerika Birleşik Devletleri’nde kölelik hâlâ var olurdu ve kadınlar oy kullanamazdı! [15]

Ancak Stoacılar, bazı duyguların iyi olduğunu zaten kabul ederler: Tehlike yaklaştığında temkinli hissetmek iyidir, çünkü bu sayede uygunsuz tepkiler vermekten kaçınırız. Zor bir durumda cesur, bilge veya adil olma gibi erdemli bir tutumla hareket ettiğimizde sevinç duymak da iyidir. [16] Sorun; öfke ve korku gibi duyguların bizi zararlı ve akıl dışı biçimlerde düşünmeye ve hareket etmeye yönlendirmesidir. [17]

Stoacılar, bizi içinde bulunduğumuz koşulları sakince kabullenmeye çağırırken diğer yandan da zor durumlarda hiçbir şey yapmamızı ya da “pes etmemizi” önermezler. Başkaları adaletsiz davrandığında ya da bir doğal afet meydana geldiğinde, nasıl en iyi şekilde karşılık vereceğimiz konusunda düşünerek karar vermemiz gerektiğini söylerler. Eğer kendimizi öfke ya da üzüntüye kaptırırsak, ya biz de aynı derecede kötü davranabiliriz ya da hiç harekete geçemeyebiliriz. Zor zamanlarda Stoacılar dayanır ve ellerinden geleni yaparak yardımcı olmaya çalışırlar. [18]

4. Sonuç

Hayat zor olabilir. Stoacılar, kontrol edemeyeceğimiz şeyler hakkında kaygılanarak hayatı daha da zorlaştırmamamız gerektiğini öğütler. Bunun yerine, içinde bulunduğumuz durumu incelikli bir biçimde; cesaret ve sabra dayanarak değerlendirmeliyiz; hem başkalarına hem de kendimize karşı saygıyla nasıl hareket edeceğimiz üzerinde durmalıyız. Bu tutum, bizi hem zorluklar karşısında zarafetle yüzleşmeye hem de elimizdeyken serveti, sağlığı ve dostluğu boşa harcamamaya hazırlar: yani zamanımızı akıllıca kullanmamıza yardımcı olur. [19] Stoacılar için işte bu, mutluluktur. [20]


Notlar

  • [1] Marcus Aurelius (MS 121–180), Düşünceler adlı eserini Yunanca yazmıştır; Seneca (MÖ yaklaşık 4 – MS 65) eserlerini Latince kaleme almıştır; Epiktetos’un Söylevleri (MS yaklaşık 50–135) ve Kılavuz Kitabı, öğrencisi Arrian tarafından derlenmiştir. Stoacılığa daha kapsamlı bir giriş için bkz. Durand ve diğerleri (2023); Internet Encyclopedia of Philosophy’de Pigliucci’nin “Stoacılık” maddesi ve Irvine (2008). Durand ve diğerleri’nin çalışmasında bazı Stoacı birincil kaynakların çevrimiçi İngilizce çevirilerine bağlantılar da yer almaktadır.
  • [2] Örneğin Marcus Aurelius şöyle yazar: “Her şeyi yaratan evrensel doğadır. Şu an olan her şey de onun devamı ya da sonucudur; aksi halde evrenin yönetici ilkesinin yönlendirdiği en muazzam şeyler de dâhil olmak üzere her şey mantıksız olurdu. Bunu hatırlaman seni pek çok şeyde daha dingin kılacaktır.” (Düşünceler, Kitap 7, Bölüm 75).
  • [3] Stoacılar ahlaki kavrayışlarının kökenini Sokrates’e dayandırırlar. Sokrates, Platon’un Savunma adlı eserinde erdemli bir insanın, kötü niyetli biri tarafından gerçekten zarara uğratılamayacağını savunur ve kendi ölümüne de onur ve sükûnet içinde yaklaşmıştır. Epiktetos’un Kılavuz Kitabı’nda Sokrates’e yapılan birçok atıf vardır (örneğin §5, 51 ve 53). Temel düşünce şudur: Erdemli bir yaşam, iyi bir yaşam için hem gereklidir hem de yeterlidir; hayatı iyi yapan şey erdemli davranmaktır. Kötü davranarak kendimize zarar veririz, fakat kimse bizi kötü bir tercihte bulunmaya zorlayamaz. Direnme ve erdeme (adalet de dâhil) sadık kalma gücümüz vardır. Stoacı erdem etiği, Aristoteles’in erdem etiğinden bu noktada ayrılır: Aristoteles’e göre erdem, mutluluk için gereklidir ama yeterli değildir; mutluluk için bazı dışsal iyi şeyler de gerekir. Bu fark hakkında bkz. Galuzzo (2017). Erdem etiğine kısa bir giriş için bkz. David Merry, Erdem Etiği.
  • [4] Örneğin Epiktetos şöyle der: “Şu çıkarımlar geçerli değildir: ‘Senden daha zenginim, öyleyse senden üstünüm’ ya da ‘Senden daha güzel konuşuyorum, öyleyse senden üstünüm.’ … Sen ne mal varlığınla ne de konuşma yeteneğinle özdeşsin.” (Kılavuz Kitabı, §44).
  • [5] Epiktetos, Kılavuz Kitabı, §1.
  • [6] Stoacı mutluluk anlayışı, Kiki Berk’in Mutluluk: Mutlu Olmak Ne Demektir? adlı metninde “Erdem Kuramı” (Virtue Theory) kategorisi altında ele alınır.
  • [7] Epiktetos, Kılavuz Kitabı, §3.
  • [8] Marcus Aurelius, Düşünceler, Kitap 2, §1.
  • [9] Zor insanlarla başa çıkmak hakkında bkz. Epiktetos, Kılavuz Kitabı, §20, 28 ve 33.
  • [10] Epiktetos, Kılavuz Kitabı, §3. Ölümle başa çıkmak üzerine ayrıca bkz. §5, 11 ve 16. İlginçtir ki, mutluluğun doğası konusunda Stoacılarla aynı fikirde olmasalar da, Epikürosçular da ölümün korkulacak ya da yas tutulacak bir şey olmadığı konusunda Stoacılarla hemfikirdir. Bu konuda bkz. Frederik Kaufman, Ölüm Kötü Müdür? Ölüm Korkusu Üzerine Epikür ve Lukretius.
  • [11] Örneğin, sevdiğimiz biri vefat ettiğinde cenaze düzenlemelerini yapmak ve miras işlerini yürütmek bizim sorumluluğumuz olabilir; bu görevleri layıkıyla yerine getirebilmek için kendimizi yeterince toparlamamız gerekir. Elbette üzülürüz ve onu özleriz. Ancak Epiktetos, hiçbir sevdiğimizin asla ölmeyeceğini varsayarak yaşamanın akılsızca olduğunu söyler (Kılavuz Kitabı, §14). Bu uyarının önemli bir sonucu şudur: Bilge bir Stoacı, sevdikleriyle geçirdiği zamanın kıymetini bilir; birlikte kaliteli vakit geçirmek için doğan fırsatları asla hafife almaz. Ölüm ve kayıp karşısında Stoacı tutum hakkında daha fazla bilgi için bkz. Earp (2018).
  • [12] Bir şeyin “iki kulpu” olduğunu söylemek, bir duruma ya da olaya bakmanın (en az) iki farklı yolu olduğunu ifade eder. Epiktetos, El Kitabı, §43.
  • [13] Epiktetos, Söylevler, Kitap 3, Bölüm 10 (The Complete Works içinde).
  • [14] “Stoik” kelimesinin gündelik dilde duygusuzluk sergileyen kişi anlamında kullanılması, bu eleştirilerin temelinde yatan anlayışı yansıtır; ancak bu yaygın kullanım, Stoacılığın bütününü yansıtmaz. Ayrıntılı tartışma için bkz. Nussbaum (1994), Bölüm 10 ve 11. Özellikle belirtmek gerekir ki, Nussbaum, Seneca ve öfke konusundaki görüşlerini yakın zamanda gözden geçirmiştir; bkz. Nussbaum (2015).
  • [15] Bazıları, antik Stoacıların tüm olayların akılcı, ilahi (ya da kaderci) bir doğa düzenine uygun biçimde gerçekleştiği yönündeki düşüncesini özellikle sorgulayabilir; çünkü bu fikir, şeyleri oldukları gibi kabullenmeye teşvik ediyor gibi görünebilir, hatta adaletsiz görünen olayların bile “iyi bir nedeni” varmış gibi değerlendirilmesine yol açabilir. Pigliucci (2017), evrenin akılcı bir düzene sahip olduğuna inanmasak bile Stoacı etiğin değerini koruduğunu savunur. Çünkü hâlâ bazı şeylerin bizim kontrolümüzde olduğu, bazılarının ise olmadığı gerçeği geçerlidir; ve kontrolümüzde olmayan şeyleri değiştirmeye çalışmak bizi mutsuz edecektir.
  • [16] Burada Stoacı duygu kuramının teknik ayrıntılarına girmeden, temel ayrımı belirtmek yeterli: Duygular ile hisler birbirinden farklıdır. Duygular (pathê), yanlış yargılara bağlanmış güçlü hislerdir. Ancak bazı hisler, doğru yargılara da bağlanabilir (örneğin, zor bir durumda iyi davrandığına dair bir yargı gibi); bu tür hislere eupatheiai (iyi duygular) denir. Daha fazla ayrıntı ve örnek için bkz. Pigliucci’nin Internet Encyclopedia of Philosophy’deki “Stoacılık” girdisinin 4. bölümü ve Irvine (2008).
  • [17] Seneca’nın Öfke Üzerine adlı eserinde, insanların öfkenin “kısa süreli deliliği” (yani bir tür çıldırma hali) tarafından ele geçirildiklerinde yaptıkları korkunç şeylere dair çarpıcı örnekler yer alır (Seneca, 2010).
  • [18] Ayrıntılar ve örnekler için bkz. Nancy Sherman’ın (2021) Stoacı dayanıklılık ve dirayet üzerine yaptığı tartışma.
  • [19] Seneca, Yaşamın Kısalığı Üzerine adlı eserinde bizi şöyle uyarır: “Yaşamamız için zamanın kısa olması değil, çoğunu boşa harcamamız sorun.” (2005, s. 1). Zamanımızı birçok şekilde israf ettiğimizi söyler: çok çalışarak, çok eğlenerek ya da çeşitli oyalanmalarla meşgul olarak. Örneğin, tüm zamanını sirklerde ya da güreş müsabakalarında geçirmekten söz eder; bunun modern karşılığı belki de dizi maratonları yapmak olabilir. Seneca, kendini iş ile tüketmenin de bir erdem olmadığını savunur; felsefi düşünceye ve sohbetlere zaman ayırmamız, ayrıca bir miktar şarap eşliğinde dinlenip gevşememiz gerektiğini belirtir (bkz. Yaşamın Kısalığı Üzerine, “Zihnin Sakinliği Üzerine”).
  • [20] Bu kısa makaleyi geliştirme ve derinleştirme sürecinde sundukları katkılar için Mark Conard, Nathan Nobis, Tiina Rosenqvist, Daniel Peterson, Matt Sanderson ve Kristin Seemuth Whaley’e teşekkür ederiz.

Referanslar


İlgili Diğer Yazılar

Related Essays


Matthew Pianalto – “Stoicism: Finding Happiness in What’s Under Your Control”, (Erişim Tarihi: 14.05.2025)

Çevirmen: Mehmet Mirioğlu

Editör: Taner Beyter

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Pironcu (Pyrrhoncu) Şüphecilik: Yargıları Askıda Bırakmak – Lewis Ross

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü