Felsefe Röportajları #11 Dilek Kadıoğlu

//
674 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Taner Beyter (TB): Hocam öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler; kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Dilek Kadıoğlu (DK): Ben de röportaj teklifiniz için teşekkür ederim. Ben ODTÜ, Felsefe Bölümü mezunuyum. Aynı okulda felsefe yüksek lisansı yaptıktan sonra, İngiltere’de, London School of Economics’te (LSE) bilim felsefesi yüksek lisansı yaptım. Şu anda ODTÜ’de, yine Felsefe Bölümü’nde doktora yapıyorum. ODTÜ’de yazdığım yüksek lisans tezi matematik tarihi ve felsefesi alanlarında bir tezdi. LSE’de de benzer bir çizgide devam ettim. Doktoraya başladığımda matematik tarihinden çok, güncel matematik felsefesiyle ilgilendim. Bir dönem matematiksel yapısalcılık üzerine çalıştım. Tabii bu alanda iş yapabilmek, en azından arada bir, matematik çalışmayı da gerektiriyor. Bu anlamda şanslı sayılırım. ODTÜ’ye ilk başladığımda Matematik Bölümü öğrencisiydim. Bu bölümde bir sene geçirdikten sonra Felsefe Bölümü’ne geçtim ama matematik geçmişim mesleki anlamda çok işime yaradı. Matematik felsefesi çalıştığım için mantık felsefesi ve tarihi üzerine çalışmak sürecin doğal bir parçası olarak gelişti. 2021 yılında Hollanda’da Tilburg Üniversitesi’nde analitik felsefe tarihi üzerine çalıştım. Yakın zamanda, güncel bir tartışma olan yapay zeka ve sanat ilişkisinden yola çıkarak sanat felsefesi çalışmaya başladım. Akademik çalışmalarım dışında, Türkçe literatüre çeviri yoluyla katkıda bulunmayı önemsiyorum ve bu konuya zaman ayırıyorum.

(TB): Bildiğiniz gibi ülkemizde 80 civarında felsefe bölümü mevcut, ortaya konulan işlere baktığımızda akademik anlamda Türkiye’de felsefenin durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizden filozof çıkar mı veya çıktı mı?

(DK): Türkiye’nin kaç tane felsefe bölümüne ihtiyacı var veya var olan bütün felsefe bölümlerine ihtiyaç var mı bilmiyorum. Elbette, felsefecilerin de işe ihtiyacı var ve bu üniversiteler insanlara iş imkanı sağlıyor. Ancak burada beni düşündüren iki konu var. Birincisi üniversite bölümü dediğimiz yapının öncelikli amacı insanlara istihdam sağlamak değil, öğrencilere eğitim vermektir. Felsefecileri istihdam etme sorununun, onlara iş imkanı sağlayacak başka iş modelleriyle çözülmesinin daha sürdürülebilir olacağını düşünüyorum. Daha fazla felsefe bölümü, daha fazla felsefe mezunu sonucunu yaratacaktır. Ülkemizde felsefeci olmanın pratikte oldukça az sayıda iş imkanı sağladığını düşünürsek, felsefe bölümü sayısını arttırmak sorunu büyüten bir seçenektir. İkinci konu, felsefe bölümlerinde, felsefe geçmişi veya felsefe eğitimi vermeye uygun temeli olmayan insanların çalışıyor olmasıdır. Bu konunun ayrıntılarına girmek istemiyorum ama bahsettiğim şey biyoloji bölümünden mezun bir insanın biyoloji felsefesi çalışması gibi bir şey değil.

Sorunuzun diğer kısımlarının, yani ortaya konulan işler ve “bizden filozof çıkar mı?” sorularının birbirleriyle bağlantılı konulara değindiğini düşünüyorum. Benim gördüğüm kadarıyla, en azından Türkiye’de “filozof” sözcüğü, tıpkı “ressam” veya “sanatçı” sözcükleri gibi, insanların kullanmaya çekindiği bir söz. Bu sözcüklerin anlamlarının birçok insan için biraz muğlak kaldığını ve buna bağlı olarak “filozof” sözcüğüne kaldırabileceğinden biraz daha büyük, belki de fazla büyük bir anlam yüklendiğini düşünüyorum. Filozofluk bir meslektir. Belirli bir gelenek veya gelenekler içerisinde ya da bunların kesişimlerinde, genel kabul gören yöntemler çerçevesinde, felsefi üretimde bulunan kişi filozoftur. Kişinin neyle ilgili konuşacağının veya hangi gelenek içinde konuşacağının kesin sınırları ve kuralları yoktur. Ama felsefi irdelemeler yapmanın ve bunları diğer insanlara sunmanın yolları vardır. Bunları yapabilen kişiye gönül rahatlığıyla “filozof” diyebilir ve Türkiye dahil, hemen her yerde bulabilirsiniz. Benim filozof tanımıma göre, bir kişinin filozof olması akademide yer almasını zorunlu kılmasa da bu kişinin mesleğini icra ederken uyması gereken akademik kurallar vardır. Türkiye’de ortaya konan işlerin hepsi için geçerli olacak bir cümle kuramam ama gördüğüm kadarıyla, yukarıda verdiğim filozof tanımının zorunlu kısımlarıyla ilgili genel bir bilinçlilik durumu henüz benim güzel ülkemde yerleşik değil.

(TB): En çok ilgilendiğiniz alanlarının matematik felsefesi, mantık ve analitik felsefe gibi alanlar olduğunu görüyoruz. Bu alanları sizin için daha çekici kılan şeyler nelerdir?

(DK): Benim çalıştığım konular, çok kesin bir tanımı olduğunu düşünmesem de “analitik felsefe” adı verilen alanda olageldi. Bunun neden böyle olduğunu tam bilmiyorum ama durumdan memnunum. Matematik felsefesini benim için neyin çekici kıldığı sorusuna verebileceğim en kısa cevap “seviyorum” cevabı olurdu. Bence 2 sayısının ne olduğu sorusu oldukça ilginç bir soru. Nedir bu sayılar? Kafamızdan mı uydurduk biz bunları? Ya da bir filozof neden bütün matematiği mantığa indirgemeye çalışır? Matematikçi tam ne iş yapar? Bu sorular beni neşelendiriyorlar. Gündelik hayattan ve dünyevi dertlerden kopuk sorular olduklarını düşünüyorum ama dünyada en azından bir kısım insanın bu düşünce düzeyine vakit ayırıyor olması bende insanların iyi varlıklar oldukları düşüncesinin canlı kalmasını sağlıyor. İster derin düşünce, ister çok soyut düşünce olarak görün, bireylerin bu tür işlerle uğraşmasının toplumu olumlu etkilediğini düşünüyorum.

Matematik felsefesine bana verdiği keyif yönünden yaklaşıyorum ama mantık benim için çok ciddi konudur. Herkes mantık bilse ve dünya mantık kurallarını ciddiye alan bir yer olsa çok daha kaliteli hayatlar yaşayabilirdik. Mesela politikacıların saman adam safsatasını kullanmaları yasaklansa[i]. Tabii ki dünyayı yasaklarla düzeltmek niyetinde değilim. Bu işin şakası ama mantık bilmemenin başımıza çok iş açtığını düşünüyorum. Akademik anlamda, argüman kurmak ve dolayısıyla bir filozofun işinin yegane kuralı olan, felsefi bir iddiayı yöntemli bir şekilde sunmanın temelinde de mantık yatar. Mantık önemlidir!

(TB): Matematik felsefesi ülkemizde sınırlı sayıda akademisyenin ilgilendiği bir alan. Çağdaş matematik felsefesi hakkında bize önerebileceğiniz makale, kitap ve isim var mı?  

(DK): Belirli bir makale, kitap veya isim önermeyi tercih etmiyorum. Elinize geçen matematik felsefesiyle ilgili veya başlığında “matematik felsefesi” sözcükleri geçen herhangi bir kaynağın, matematik felsefesini tüm yönleriyle sunabileceğini düşünmüyorum. Matematik felsefesi, çok bilinmese de, geniş bir alandır ve günümüzde oldukça özelleşmiş durumdadır. Örneğin matematiksel yapısalcılık alanında ünlü filozoflar olan Michael Resnik ya da Stewart Shapiro’nun eserlerini okursanız, yalnızca belirli bir tür matematiksel yapısalcılık üzerine okuma yapmış olursunuz. Benim tavsiyem, sizin için yeni olan bir alanda okuma yapmak isterseniz, çalışacağınız konu ne olursa olsun, ne kadar uzun süredir felsefeyle ilgileniyor olursanız olun, ilk önce saygın yayınevlerinden çıkan ve lisans öğrencileri için hazırlanmış, mümkünse başlığında “…’ya giriş” sözcükleri olan ders kitaplarıyla başlamaktır. Kişi bundan sonra kendi okuma listesini kendisi oluşturur. Fakat okuma listelerinizi oluştururken, felsefenin akademinin çoğunluğu gibi ağırlıklı olarak erkekler tarafından icra edildiğini dikkate almanızı ve faydalandığınız kaynakçalardaki kadın yazarların işlerine şans vermenizi rica ederim.

(TB): Çağdaş felsefenin mevcut durumu ve yönü hakkında ne düşüyorsunuz? Felsefe hak ettiği itibarı görüyor mu?

(DK): Felsefe insan uğraşlarından bir tanesidir ve insanın uğraşlarının tabi olduğu dinamiklere felsefe de tabidir. Çağdaş felsefenin çalıştığı konuları etkileyen faktörlerden biri filozofun sistem içinde varlığını sürdürme çabasıdır. Günümüzde dikkatimi çeken popüler alanlardan bazıları şunlar: zihin felsefesi, bilişsel bilimler bağlamındaki çalışmalar, birçok yönden yapay zeka ile ilgili çalışmalar, kapsamlı ve kuvvetli sosyolojik çözümlemeler sunmayı amaçlayan felsefe tarihi araştırmaları ve felsefe tarihinin yazmadığı kadın filozofların çalışmaları üzerine yapılan araştırmalar. Başka bir felsefecinin sıralayacağı çağdaş felsefe alanlarının bundan farklı olacağını tahmin ediyorum. Çünkü felsefenin, herhangi bir konunun güncelliğini kaybetmeden, yüzyıllar boyunca, farklı insanlarca irdelenebileceği bir alan olmak gibi bir lüksü vardır. Fakat çalışmalarınız için gerekli olan kapitali başkalarının sağlamasına ihtiyacınız veya böyle bir isteğiniz varsa bu lüksten vazgeçmeniz gerekebilir. Çalışmalarınızı, yatırım yapılan alanlar ve yatırımları belirleyen dinamikler çerçevesinde şekillendirmeniz gerekebilir.

Açıkçası felsefenin nasıl bir itibar görmesi gerektiğini bilmiyorum. Tabii ki insanın entelektüel çabalarının takdir edilmesi ve desteklenmesini isterim. Ama galiba bu istekler henüz bize biraz uzak ve fazla iyi niyetliler.

(TB): Öncül Analitik Felsefe Dergisi olarak çalışmalarınızı bir süredir yakından takip ediyoruz ve dergimiz hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyoruz açıkçası. Bize yönelik eleştiri ve tavsiyeleriniz nelerdir?

(DK): Çok teşekkür ederim, gurur duydum. Derginizde oldukça zengin bir içerik sunuyorsunuz. Hem kaliteli hem de herkesin anlayacağı düzeydeki bir içeriği çeşitli formatlarda okurla paylaşmanızı, her ne kadar akademik bir bakış açısıyla seçilmiş içerikler sunsanız da bunu insanları yormayacak şekilde aktarmanızı çok beğeniyorum. Manifestonuzda yer alan iddiaların çoğuna katılıyorum ve Türkçe literatüre çok değerli bir katkıda bulunduğunuzu düşünüyorum.


[i] Saman adam safsatası, tartıştığınız/cevap verdiğiniz kişinin gerçek tutumunu/sunduğu argümanı aslından farklı ve daha kolay çürütülebilir şekilde ele alan, kısacası karşıdakinin iddiasını çarpıtan bir akıl yürütmedir.

Çalışmalarım ve yayınlarımı şurada bulabilirsiniz:  https://metu.academia.edu/DilekKadıoğlu/CurriculumVitae

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Günlük Hayatta Ockham’ın Usturası – Mehmet Mirioğlu

Sonraki Gönderi

Jason Brennan’ın Demokrasiye Karşı Argümanı: Hepimiz Yetersiz Seçmenler miyiz? – Joseph T.F. Roberts

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü