Jason Brennan’ın Demokrasiye Karşı Argümanı: Hepimiz Yetersiz Seçmenler miyiz? – Joseph T.F. Roberts

//
924 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Demokrasi neredeyse evrensel olarak iyi bir şey olarak görülür. Buna karşın son zamanlarda Jason Brennan demokrasinin kötü sonuçlara yol açtığını savunarak bu evrensel kabul karşısında bir soru işareti olarak yükselir.

Donald Trump’ın 2020 seçimlerinde yenilgiye uğramasının ardından ABD’de demokrasi karşıtı duyguların artmasına rağmen, demokrasiye inanmayan biriyle karşılaşmak hala nispeten nadir karşılaşılan bir olaydır. Toplumun nasıl organize edileceğine dair soruların demokratik yollarla karara bağlanması gerektiği fikri, politika konularında derin görüş ayrılıkları yaşayan insanların (umarım) üzerinde anlaşabileceği bir konudur. Aynı durum felsefi çevrelerde de geçerlidir. İdeal bir toplumun demokratik bir toplum olması gerektiği fikri siyaset teorisyenleri arasında neredeyse evrensel olarak kabul edilen bir görüştür (her ne kadar herkes demokrasinin neden değerli olduğu konusunda aynı fikirde olmasa da).

Demokrasiye ilişkilen tutulan bu tavır her zaman böyle olmamıştır. Platon, ünlü bir anti-demokrattı ve filozof-kralların devleti herkesin çıkarları doğrultusunda yönettiği epistokratik bir yönetim modelini savunuyordu. Ancak Platon’dan bu yana epistokratik yönetim biçimlerine olan ilgi azalmıştır. Bununla birlikte, Jason Brennan’ın son kitabı “Demokrasiye Karşı” (Against Democracy) bu ilgiyi yeniden canlandırmıştır.

Jason Brennan Demokrasinin Değerine Karşı

Brennan’ın Demokrasiye Karşı’daki argümanlarını incelemeden önce, demokrasinin genel olarak neden değerli görüldüğüne dair daha derin bir anlayışa sahip olmak faydalı olacaktır.

Demokrasi savunucuları demokrasinin ya özünde ya da araçsal olarak değerli olduğunu iddia etme eğilimindedir. “İçsel olarak değerli”, sonuçlarına bakılmaksızın kendi içinde değerli anlamına gelir. “Araçsal olarak değerli” ise başka bir şeye ulaşmak için bir araç olarak değerli anlamına gelir. Demokrasiye yönelik araçsal argümanlar Brennan’ın Demokrasiye Karşı’daki itirazlarının odak noktasını oluşturduğundan, bu yazıda daha çok bunlar üzerinde duracağız.

Demokrasinin araçsal değerine ilişkin argüman, devlet düzeyinde demokratik karar alma sürecinin daha iyi yasaların ortaya çıkmasına yol açması nedeniyle değerli olduğunu savunur. Demokratik hükümetler vatandaşların haklarını korumada, ekonomik büyümeyi teşvik etmede daha iyidir ve genel olarak vatandaşlarının çıkarlarını demokratik olmayan rejimlere göre daha efektif bir şekilde ilerletmede daha başarılıdır.

Bunun nedeni, demokratik olmayan hükümetlerin gücü artırarak ve zorlama kullanarak iktidarda kalabilmesine karşın, demokratik hükümetlerin seçmenlere karşı duyarlı olmaları gerekliliğidir. Sonuç olarak, kalitesiz ya da yeterli kalitede olmayan yönetim ve bazı vatandaşlar için kötü sonuçlar yanlarına kar kalmayacaktır. Bu argümanın en çarpıcı örneği Amartya Sen’in “demokratik bir hükümete ve nispeten özgür bir basına sahip hiçbir bağımsız ülkede ciddi bir kıtlık yaşanmadığı” iddiasıdır (Sen, 1999, s. 152).

Demokratik hükümetler, seçmenlere karşı daha duyarlı olmalarının yanı sıra, bir ülkeyi yönetmek için gereken bilgiye daha hızlı ve daha doğru bir şekilde erişebildikleri için demokratik olmayan hükümetlere göre daha iyi performans gösterirler. Başka bir deyişle, demokratik hükümetler demokratik olmayan hükümetlere göre epistemik bir avantaja sahiptir.

Bu noktayı açıklamak için bir düşünce deneyini ele almak faydalı olacaktır. Bir ülkeden sorumlu olduğunuzu düşünün. Ülkeyi yönetmenin bir yolu, küçük bir danışmanlar ve sırdaşlar grubunun yardımıyla (örneğin Putin veya Kim Jung-Un gibi) tüm kararları kendinizin vermesidir. Bu seçenekle ilgili sorun, karmaşık kararlar almak için çok fazla bilgiye ihtiyacınız olmasıdır. Rapor yazmaları için çok sayıda müfettiş göndermeniz ve bu raporlara güvenebileceğinizden emin olmanız gerekir.

Bunun yerine, önerileri ve politikaları oylamaya sunarsanız, herkesin kendince en iyi cevabını öğrenebilir ve insanların (toplamda) yapılacak doğru şeyin ne olduğunu düşündüklerine dayanarak karar verebilirsiniz. Özünde, insanlardan oy vermelerini isteyerek, herkesin kolektif bilgisinden yararlanır ve (bir grup olarak) doğru seçimi yapma olasılığımızı artırırsınız.

Demokrasiye Karşı: Hobbitler ve Holiganlar

Jason Brennan, Demokrasiye Karşı başlıklı kitabında bu argümanları hedef alıyor. Brennan özetle, demokrasinin savunucularının iddia ettiğinin aksine demokrasilerin daha iyi kararlar alınmasına yol açmadığını ve hatta tam tersine demokrasinin insanları daha kabileci, daha cahil ve daha az rasyonel olmaya teşvik ettiğini savunuyor.

Brennan’a göre oy vermek bir güç biçimidir. İnsanlar oy verdiklerinde, sadece kendileri için sonuçları etkilemekle kalmazlar, aynı zamanda oy verdikleri kişilerin politikalarına destek vererek başkalarının yaşamları üzerinde de etkili olurlar. Oy vermenin başkaları üzerinde bir güç biçimi olduğu düşünüldüğünde, Brennan oy vermeye ancak bu gücün yetkin bir şekilde kullanılması halinde izin verilebileceğini savunmaktadır. Trajik bir şekilde, durum çoğu zaman böyle değildir.

Demokrasilerdeki insanların çoğu ya Brennan’ın deyimiyle hobbit ya da holigandır. Hobbitler “siyaset konusunda çoğunlukla ilgisiz ve cahildirler. Çoğu siyasi konu hakkında güçlü ve sabit fikirleri yoktur. [Çok az sosyal bilimsel bilgiye sahiptirler” (Brennan, 2009, s. 4). Ne güncel olayları takip ederler ne de siyaset hakkında düşünmek için fazla zaman harcarlar.

Öte yandan holiganlar, “siyasetin öfkeli spor hayranlarıdır. Güçlü ve büyük ölçüde sabit dünya görüşlerine sahiptirler. İnançlarını bir şekilde savunabilirler ancak farklı görüşleri diğer insanların tatmin edici bulacağı bir şekilde açıklayamazlar.” (Brennan, 2016, s. 5).

Holiganlar siyasetle ilgili bilgileri kendilerine alıyor olsalar da bunu önyargılı bir şekilde yaparlar. İlgili her türlü bilgiyi (fikirlerini değiştirmelerine yol açabilecek bilgiler de dahil olmak üzere) araştırmak yerine kendi görüşlerini doğrulayan gerçekleri ararlar.

Brennan’a göre bu tip insanların hiçbiri oy verme hakkını yetkin bir şekilde kullanamaz. Hem hobbitler hem de holiganlar siyaset konusunda yanlış bilgilendirilme eğilimindedir. Hobbitler yanlış bilgilendirilmiştir çünkü ilgili bilgileri bilmemektedirler. Birkaç örnek vermek gerekirse, “Amerikalı seçmenlerin yaklaşık üçte biri Marksist slogan olan ‘Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre’ ifadesinin anayasada yer aldığını düşünmektedir.” Vatandaşların çoğu kendi bölgelerindeki siyasi adayları (Brennan, 2016, s. 25) ya da hükümetin farklı kollarının ne olduğunu bilmemektedir (Brennan, 2016, s. 29). Ayrıca hükümetin paralarını neye harcadığı konusunda da doğru bir anlayışa sahip değillerdir, dış yardımlara ne kadar harcandığını büyük ölçüde abartırlar (Brennan, 2016, s. 26).

Holiganlar da farklı bir nedenle de olsa benzer şekilde yanlış bilgilendirilmişlerdir. Konuya ilişkin bazı bilgileri bilseler de tercih ettikleri görüşleri doğrulamayan diğer ilgili bilgileri görmezden gelme eğilimindedirler. Bu da onları cevaplanması sosyal bilimsel bilgi gerektiren zor sorular söz konusu olduğunda güvenilmez bilgi sahipleri haline getirir.

Seçmenlerin yanlış bilgilendirildiği iddiasının aksine, çoğu seçmenin irrasyonel olduğu suçlaması hobbitlerden çok holiganlar için geçerlidir. Bunun nedeni, savunulması gereken güçlü fikirlere sahip olan holiganların, güdülenmiş muhakeme yapmalarına yol açan bilişsel önyargılardan muzdarip olma ihtimallerinin daha yüksek olmasıdır. Görüşlerini teyit etmeyen kanıtları görmezden gelme olasılıkları daha yüksektir (Brennan, 2016, s. 43), kendi görüşleri lehinde daha fazla siyasi medya tüketmek de onları erişilebilirlik önyargısına (Brennan, 2016, s. 46) ve çerçeveleme etkilerine daha duyarlı hale getirmektedir (Brennan, 2016, s. 48). Buna karşın siyasetle özellikle ilgilenmeyen hobbitler, savunmak için motive oldukları güçlü bir siyasi görüşe sahip olmadıklarından dolayı güdülenmiş akıl yürütmeye kapılma olasılıkları daha düşüktür.

Seçmenlerin bu şekilde irrasyonel ve yanlış bilgilendirilmiş olduğu göz önüne alındığında, demokrasinin insanların sahip olduğu bilgiyi daha iyi dikkate alabildiği için daha iyi sonuçlara yol açtığına inanmak için nedenlerimiz azalır. Başka bir deyişle, demokrasi için temel olan araçsal argüman başarısız olur. Politik gücün yetkin bir şekilde kullanılmasına hakkımız olduğu düşünüldüğünde, epistokratik bir rejimi demokratik bir rejime tercih etmek için ilk bakışta bir nedenimiz var demektir. Ancak bu epistokratik rejimin tam olarak neye benzeyeceği hâlâ belirsizliğini korur.

Jason Brennan’a Göre Epistokrasi Neye Benzer?

Demokrasinin pek çok farklı türü olduğu gibi, epistokrasinin de pek çok olası versiyonu vardır. Brennan’a göre bu iki siyasi sistem türünü birbirinden ayıran şey, epistokrasilerin (demokrasilerin aksine) temel siyasi gücü eşit olarak dağıtmayı amaçlamamasıdır. Demokrasilerle aynı kurumlardan bazılarına sahip olsalar da (örneğin parlamentolar, seçimler, müzakereci forumlar, kamu istişareleri) herkesin varsayılan olarak oy kullanma veya seçimlere katılma hakkı olmayacaktır (Brennan, 2016, s. 208).

House of Commons, by UK Government. Via Wikimedia commons.

Bu minimal tanımlama içerisinde, çeşitlilik için geniş bir alan bulunmaktadır. Epistokrasinin olası versiyonları arasında kısıtlı oy hakkı (belki seçmen yeterlilik testleri yoluyla uygulanabilir), çoğul oy hakkı (bazı kişilerin diğerlerinden daha fazla oya sahip olması) yer almaktadır. Üçüncü bir alternatif ise epistokratik bir veto ile genel oy hakkına sahip olmaktır. Bu modelde herkes aday olabilir ancak sosyal bilimler ve siyaset felsefesine odaklanan sıkı bir yeterlilik sınavını geçebilen kişilerden oluşan epistokratik bir konsey, demokratik yollarla varılan politika önerilerini veto etme hakkına sahip olacaktır.

Brennan’ın kitabı hangi sistemi kurmamız gerektiği konusunda kesin bir sonuca varmıyor. Bunun nedeni, sistemlerden herhangi birini denemeden önce hangisinin en iyi sonuçları vereceğini bilmenin imkansız olmasıdır. Epistokratik bir rejime doğru ilerlemek bilinmeyene doğru bir sıçrama gerektirir. Bu kaçınılmaz belirsizlik göz önüne alındığında Brennan, temkinli bir şekilde başlamayı, farklı oylama sistemlerini küçük ölçekte deneyerek etkilerini değerlendirmeyi önermektedir. ABD’de bu eyalet düzeyinde yapılabilir. Diğer ülkelerde ise farklı bölgesel ya da yerel otoriteler kendi bölgelerinde farklı oylama sistemleri kurabilir ve diğerlerinin de farklı sistemler seçmesine açık kapı bırakabilir.


Kaynaklar

Brennan, Jason. (2016) Against Democracy. Princeton University Press, Princeton NJ.

Sen, Amartrya. (1999) Development as Freedom. New York, Knopf.


Joseph T.F. Roberts – “Jason Brennan’s Argument Against Democracy: Are We Incompetent Voters?“, (Erişim Tarihi: 15.06.2023)

Çevirmen: Ali Tacar

Çeviri Editörü: Alparslan Bayrak

Necmettin Erbakan Üniversitesi Almanca Öğretmenliği Bölümü mezunu. Almanca ve İngilizceden felsefi ve edebi çeviriler yapıyor. Şiir ve öykü yazıyor. İlgi alanları; din felsefesi, epistemoloji, zihin felsefesi ve başta ontoloji olmak üzere felsefenin tüm alanlarıdır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Felsefe Röportajları #11 Dilek Kadıoğlu

Sonraki Gönderi

Ölümlülüğü Reddetmek: Ernest Becker’den 5 Temel Kavram – Klejton Cikaj

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü