Söz konusu olan şey ahlak ise, genellikle ne yapmamız gerektiğini konuşuyoruzdur: Örneğin, “Sınavda kopya çekmemelisin” veya “Bir çocuğun şekerini çalmamalısın” gibi.
Filozof Gertrude Elizabeth Margaret Anscombe (1919-2001) “Modern Ahlak Felsefesi” (1958) adlı makalesinde, şayet Tanrı bize ahlaki emirler vermiyorsa, ahlaki “-meli, -malı” (ought) ifadeleri de dahil olmak üzere ahlaki iddiaların hiçbir anlam ifade etmediğini ileri sürmüştür. Çünkü ona göre “-meli, -malı” bize ne yapacağımızı söyleyen bir iradenin/gücün var olduğunu ima etmektedir.
Anscombe, demin sözünü ettiğimiz sebepten ötürü, çağdaş din-dışı ahlak teorilerinin hiçbir anlam ifade etmediği sonucuna ulaşmaktadır. Ona göre elimizde iki yol vardır: Ya Tanrı’yı ahlakın asıl kaynağı olarak kabul etmeliyiz ya da bize ne yapmamız gerektiğini söylemeyen (-meli, -malı içermeyen) yeni bir tür ahlak geliştirmeliyiz.
Bu yazımızda Anscombe’un ileri sürdüğü argümanları inceliyor ve onun bu argümanları “Sonuççuluk” adlı ahlaki teoriyi eleştirmek için nasıl kullandığı ile diğer filozoflara erdem etiği teorileri geliştirmeleri için nasıl ilham kaynağı olduğunu ele alıyoruz.
1. Ahlak, -Meli/-Malı ve Tanrı
Anscombe, “-meli, -malı”nın (ought) ahlakla hiçbir ilgisi olmayan bir anlamı olduğunu söylüyor. Mesela; “Bitkiler güneş görmeli” diyebiliriz.[1] Bu ifade, bir bitkinin güneş almasını engellemenin ahlaki olarak yanlış olduğu anlamına gelmemektedir. Demek oluyor ki bir bitkinin “emsal bitki” olması için güneş alması gerekir.
Anscombe, aynı şeyi insanlar için de yapabildiğimizi/söyleyebildiğimizi düşünmektedir. “Kişi, diğer insanları dolandırmamalı/aldatmamalı” diyebilirdik ve bu, emsal insanların başkalarını aldatmadığı anlamına gelirdi. [2] Antik Yunanlılar da insanları böyle tasavvur etmişlerdi.
Anscombe, felsefenin Hıristiyanlığın ahlaki çerçevesini benimsemesiyle birlikte bir yön değişimine gittiği düşünmektedir. [3] Yahudi Tevrat’ından etkilenmiş olan Hıristiyanlığa göre ahlak, Tanrı’nın emrettiği şeyi yerine getirmektedir. [4] Yani Tanrı bize ahlaki yasalar vermiştir ve bizim de bu yasalara uymamız gerekir.
Bu Tanrısal/İlahi yasaların gelmesiyle birlikte, ahlaki ifadeler için kullandığımız “-meli, -malı” fikri de kendine yer edinmiştir. Ona göre; “Kişi, diğer insanları dolandırmamalıdır/aldatmamalıdır” ifadesi, Yahudi-Hıristiyan sistemine adapte edildiğinde “Emsal insan başkalarını aldatmaz/dolandırmaz” yerine “Kişinin başkalarını aldatmaması yönünde ahlaki bir ilke vardır” haline dönüşmüştür.[5] Bundan ötürü de Anscombe, uymamız gereken ahlaki kurallar içermeyen Antik Yunanlıların emsal insan tasvirini/konseptini aldığımızı ve onları ahlaki kurallara dönüştüğümüzü söylemektedir.
2. Çağdaş Sonuçsalcı Ahlak Felsefesi
Tüm bunlar Hıristiyanlar ile Tanrı’yı ahlak yasasının kaynağı olarak kabul edenler için iyi ve memnuniyet vericidir. Ama Anscombe’un da ifade ettiği üzere modern ahlak felsefesi, ahlaken haklı oluşunuzun hangi dine inandığınız veya Hristiyan olup olmamanız ile zorunlu bir ilişki içinde olmadığını söyler [6] (Yani modern ahlak felsefesi Hristiyan olmayı gerektirmez ve ifadelerinizde haklı iseniz hangi dine mensup olduğunuzun önemli olmadığını ileri sürer).
Anscombe’un ana hedefi Sonuçsalcılıktır (Consequentialism). [7] Sonuçsalcılık, en iyi sonuçları doğuran veya en iyi sonuçlara sebep olan her ne ise onu yapmamız gerektiğini (-meli, -malı) bir ahlak teorisidir.
Anscombe, “Tanrı’nın bizden bazı eylemleri yerine getirmemizi emretmesi” fikrinden vazgeçersek, bunun gülünç yaklaşım olacağını söyler. Peki en iyi sonuçlara yol açan şeyleri yapmamız (-meli, -malı) gerektiğini söylemek ne anlama gelir? Şayet Tanrı bize ahlaki yasalar sunmadıysa; bu türden bir sonuçsalcı yasayı takip etmemizi gerektiren bir yasa da yoktur o halde.
Anscombe’a göre, bir Tanrı olmaksızın bize ne yapmamız gerektiğini (-meli, -malı) meşru/makul bir zeminde söyleyecek kimse yoktur. Bize ne yapacağımızı söylemek için toplumsal yasalara başvuramayız çünkü bir toplumun korkunç/kötü yasaları olabilir. Bizzat kendimiz, kendimiz için yasa koyamayız çünkü kendimize rehberlik etmenin yasa koymak gibi bir şey olduğunu düşünmek saçmadır.[8]
Yerleşik gelenekleri veya “doğa kanununu” takip edebiliriz; fakat bazı gelenekler korkunç/kötü olabilir ve doğa kanununun açıkça ahlaken kötü olan “Büyük balık küçük balığı yutmalı”, “Güçlü olan zayıfı yemeli” gibi şeyleri içerebilir. [9] Belki de ahlakın dahil olduğumuz bir sözleşme olduğunu söyleyebiliriz, fakat bu sefer de tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz ve aktüel anlamda aslında hiçbir zaman imzalamadığımız bir sözleşmeye bağlı olduğumuzu düşünmek gülünç olacaktır. [10]
3. Erdem Çözümü
Anscombe, eğer Tanrı’yı ahlakın temeli olarak kabul etmek ve Tanrı’nın emrettiğini şeyi yapmak istemiyorsak elimizde bir çözüm yolu olduğunu iddia ediyor. İyi ve kötüye dair önceki düşünme biçimine tekrar dönebiliriz. Ona göre, felsefe ve psikolojinin yardımıyla, tıpkı bitki vb diğer canlılar için neyin iyi olduğunu bulabilmemizde olduğu gibi, bir tür olarak insanlar için de neyin iyi olduğunu bulabilir. İyi bitkiler güneş alır (emsalen) ve iyi insanlar dürüst davranır (emsalen) (örneğin) diyebiliriz. [11]
Bu tür bir yöntemde, yasaya benzer bir “-meli, -malı” anlamına yer verilmeyecektir. Böylesi bir yöntemde “-meli, -malı” yerine “doğru, adil” ve “doğru-olmayan, adil-olmayan” gibi daha ayrıntılı tanımlayıcı/betimleyici terimler kullanırdık. [12] Adil olmak, insanın erdemlerinden biridir: İyi bir insan (diğer şeylerin yanı sıra) adildir. [13]
Bu erdem terimleri (veya erdemler), neyin “ahlaki” olduğu veya ne yapmamız gerektiği (“-meli, -malı”) hakkında konuşmaya nazaran daha teferruatlıdır çünkü onlar sayesinde adil ve adaletsiz eylemlerin (emsalen) spesifik, bariz örneklerini verebiliriz: “Her ne olursa olsun masum insanları cezalandırmak haksızlıktır” gibi.
Diğer yandan, Sonuçsalcılık, eğer iyi sonuçlara yol açıyorsa prensipte her şeyin ahlaken doğru olabileceğini söylemektedir. Mesela; Sonuçsalcılık, pek çok masum insanı öldürecek bir isyanı önlemek adına masum bir insana zarar vermememiz gerektiğini (zarar verebileceğimizi) söyler. [14]
Anscombe, Sonuçsalcı yaklaşımın (emsalen) masum bir insana zarar vermenin ahlaki açıdan doğru olup olmadığı konusunda bizi bir tartışmaya çektiğini düşünmektedir. Fakat erdem eğiti yaklaşımı ahlaki doğrulukla ilgili böylesi bir tartışmaya girmek zorunda değildir: Masum bir insana zarar vermenin adaletsiz olup olmadığı konusunda hiçbir tartışma içermez. Bu açıkça yanlıştır ve adil değildir. [15]
Bir erdem etikçisi neyin adilce ve adaletsizce, cesurca ve korkakça, bilgece ve mantıksız vb olduğuna odaklanır. [16]
Anscombe, iyi bir insan yaşamının nasıl bir şey olduğuna ve nelerden oluştuğuna dair psikolojik ve felsefi bir soruşturmaya ihtiyaç duyan bir beşeri erdemi teorisi geliştirerek, ahlak felsefesini hakiki cevaplar bulabileceğimiz bir yere tekrar geri döndürebileceğimizi düşünmektedir. Fakat ona göre Sonuççuluk bu yolda bize hakiki cevaplar sunamaz: Çünkü ona göre her şey sonuçlara bağlıdır.
4. Anscombe’un Ardında Bıraktığı Miras
Pek çok filozof, Anscombe’un bize ne yapmamız gerektiğini bildiren yargıların, Tanrı’nın varlığını veya bizzat eleştirdiği bazı etik teorilere karşı kendi argümanlarını önden varsaydığı konusundaki ısrarına ikna olmamış olsa dahi; onun modern bir erdem etiğinin olanaklılığına dair sunduğu katkılar oldukça büyük olmuştu. Birçok filozof Anscombe’un erdem etiğinden etkilendi ve kendi erdem etiği teorilerini geliştirerek onun izliğini takip ettiler. [17]
Notlar
- [1] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 7.
- [2]Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 7.
- [3] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 5.
- [4] Bkz. Çünkü Tanrı Öyle Söylüyor: İlahi Buyruk Teorisi Üzerine – Spencer Case
- [5] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 5-6.
- [6] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 6.
- [7] Bkz. Sonuçculuk – Shane Gronholz. Bununla birlikte Anscombe, argümanının Kant ve Butler’ınkiler gibi diğer ahlaki teoriler için geçerli olduğunu iddia eder (Bkz. Deontoloji: Kantçı Etik – Andrew Chapman). Kant bize, ahlâk yasalarına riayet etmek için kendimize sınırlar koymamız gerektiğini söyler. Anscombe’ye göre bu yaklaşım anlamsızdır çünkü kişinin bir şeyi kendi kendine yapması, yasaların bağlayıcılığı altında yapmasından farklıdır. Butler ise ahlâkî ilkeleri kendi bilincimiz üzerinden çıkarsayabileceğimizi düşünür; ne var ki bilincimiz bize çoğu zaman korkunç şeyler yapmamızı telkin etmektedir. Bkz. Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 2-4.
- [8] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 13.
- [9] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” Geleneklere yönelik bir etik teoriye giriş için bkz. Cultural Relativism: Do Cultural Norms Make Actions Right and Wrong? – Nathan Nobis.
- [10] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” Etiği bir sözleşme olarak gören ahlak teorilerine giriş yapmak için bkz. Toplumsal Sözleşme Teorileri – David Antonin
- [11] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 14-5.
- [12] Bu türden daha ayrıntılı yaklaşımlar, (Ç.N: hem tanımlayıcı hem de açıklayıcı olmaları itibariyle) “belirgin, geniş, kalın” (thick) konseptler olarak bilinir. (Ç.N: Daha ayrıntılı bilgi için bkz.)
- [13] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 16.
- [14] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 16.
- [15] Anscombe, “Modern Moral Philosophy,” 16.
- [16] Bkz. Erdem Etiği – David Merry
- [17] Anscombe’dan etkilenen felsefi eserler arasında Philippa Foot’un Natural Goodness ve Alastair MacIntyre’ın After Virtue sayılabilir.
Referanslar
- Anscombe, G. E. M. “Modern Moral Philosophy.” Philosophy 33.124 (1958): 1-19.
- Foot, Philippa. Natural Goodness (2001, Oxford University Press, 2001).
- MacIntyre, Alastair. After Virtue (University of Notre Dame Press, 1981).
Daniel Weltman– “G. E. M. Anscombe’s “Modern Moral Philosophy”“, (Erişim Tarihi:20.05.2022)
Çevirmen: Taner Beyter