/

Hayvan Etiğine İlişkin Üç Teori Nelerdir? – Ryan Sosna

Çevirmenin Önsözü

Hayvan etiğine ilişkin dolaylı, doğrudan-ama-eşit-olmayan ve doğrudan-ve-eşitlikçi muameleyi savunan teoriler, birbirlerinden hayvanların ahlaki statülerinin hangi koşullara bağlı olarak sınırlandığını açıklama şekilleri bakımından ayrışırlar. Bu anlamda hayvan etiğine ilişkin teoriler, hayvanların ahlaki durumunun (moral standing) insanların ahlaki statüsü ve çıkarlarına ne kadar bağlı olduğuna göre dolaylı ve doğrudan (direct and indirect) olarak sınıflandırılmaktadır. Doğrudan teoriler ise hak edilen ahlaki değerlendirmenin/muamelenin (moral consideration) hayvanlar ve insanlar arasında eşit olup olmaması bakımından farklılaşır. Ben insanlar ve insan olmayan hayvanlar arasındaki hiyerarşik farkı verdiğim bağlamda iyi açıkladığını ve kavramın muğlaklığını giderdiğini düşündüğüm için ‘’moral standing’’ kavramını bağlama göre “ahlaki statü” veya “ahlaki durum” olarak çevirmeyi uygun gördüm.


Neredeyse herkes hayvanların ahlaki açıdan dikkate alınmayı hak ettiğine inanmaktadır, ancak onların ne kadar dikkate alınacakları konusunda çok çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu yazıda hayvan etiği üzerine üç görüşü tartışacağız.

Hayvan etiği veya insan olmayan hayvanların ahlaki statüsü hakkında düşünmek, ahlaki topluluğun kapsamı hakkında ilginç sorular ortaya çıkarmaktadır. Ahlaki topluluk; çıkarları, ahlaki müzakerenin meşru özneleri olan, ahlaki değerlendirmeye/muameleye hak sahibi varlıklar topluluğu anlamına gelir. Biz insanlar bu topluluğun en meşru üyeleriyiz çünkü neredeyse herkes çıkarlarımızın ahlaki açıdan önemli olduğunu kabul etmektedir. Sopalar ve taşlar, söylemeye gerek olmayacak bir biçimde, böyle değiller çünkü hiçbir çıkarları bulunmamaktadır; onlar için daha iyi ya da daha kötü gidebilecek hiçbir şey yoktur.

Hayvanların Toplumdaki Yeri

İnsan olmayan hayvanların da bu ahlaki topluluğun bir parçası olduğu düşünülür. Hayvanlar, örneğin maksatsız acılar çekmemeleri gerektiğine inandığımız ölçüde, ahlaki topluluğun üyeleri sayılırlar. Fakat onları yiyecek kaynağı ve deneylerde kobay olmak gibi iğrenç bulabileceğimiz başka şekillerde kullandığımız ölçüde söz konusu ahlaki topluluğun eşit üyeleri sayılmazlar. Bu meseleyi açıklığa kavuşturmak adına, Scott Wright’ın hayvan etiği hakkındaki harika makalesinden hayvanların ahlaki statüsü hakkındaki üç görüşü tartışacağız: dolaylı teoriler, doğrudan-ama-eşit olmayan teoriler ve doğrudan-ve-eşitlikçi teoriler. Her biri hayvanların ahlaki değerlendirmeyi hak ettiğini söylemektedir -hiçbiri hayvanlara istediğimiz gibi davranabileceğimiz şeklindeki radikal görüşü onaylamamaktadır- ancak bu değerlendirmenin zemini ve kapsamı konusunda farklı pozisyonlarda durmaktadırlar..

Teori 1: Hayvanlar Yalnızca Dolaylı Ahlaki Değere Sahiptir

Dolaylı teoriler, hayvanların ahlaki statüsünün insan çıkarlarına dayandığını ve bu çıkarların hayvanlara borçlu olunan ahlaki değerlendirmenin kapsamını sınırladığını söyler. Yani hayvanların kendine özgü bir ahlaki statüsü yoktur; bu statü tamamen insani mülahazalar tarafından belirlenir. Örneğin, dolaylı teoriler birinin köpeğine kötü muamele etmenin yanlış olduğunu, ancak bunun sadece köpeğin bakıcısının (ya da bir başkasının) bunu sakıncalı bulabileceği için yanlış olduğunu; ya da hayvanları bir hayvanat bahçesine hapsetmenin yanlış olduğunu, ancak bunun sadece hayvan bakıcılarını olumsuz etkilemesi (örneğin, hayvanların çektiği acılardan dolayı üzülmelerine neden olması) halinde yanlış olduğunu söyler.

Dikkat etmeniz gereken nokta -ki bu tartışacağımız üç teori için de geçerli olacaktır- dolaylı teorilerin iki adım daha atması gerektiğidir. İlk olarak, insanların sahip olup da insan olmayan hayvanların sahip olmadığı ahlaki açıdan önemli bir özellik tanımlanmalı/tespit edilmelidir. Çünkü bu ilgili özelliğe sahip olmak bir şeyi ahlaki değerlendirmenin konusu yapan unsurdur (sopaları ve taşları hatırlayın). Ki bu şey de ahlaki değerlendirmenin temelidir. İkinci olarak, hayvanlara gösterilmesi gereken saygıyı belirlerken hareket alanımızın ne kadar geniş olduğu tespit edilmelidir. Ya hayvanat bahçesi görevlisi (ya da bir başkası) kafesteki hayvanların çektiği acılardan hiç etkilenmezse? Ya köpek bakıcısı köpeğinin mutluluğuyla ilgilenmezse? İşte bu nokta da ahlaki değerlendirmenin kapsamına işaret eder.

Teori 2: Hayvanlar Doğrudan-Ama-Eşit-Olmayan Ahlaki Değere Sahiptir

Dolaylı teorilere yönelik itirazlardan biri, hayvanlara yönelik ahlaki değerlendirmesinin kapsamının muğlak ve değişken olduğudur. Bu teoriler, ilgili pozisyonun temelini yalnızca insanlarda gördüğü için, bu temelin sarsılma ve hayvanları ahlaki sınırların dışında bırakma riski bulunmaktadır. Doğrudan-ama-eşit-olmayan hayvan etiği teorileri bu probleme çözüm sumaktadır. Bu teoriler, hayvanların özünde ahlaki bir konuma sahip olduğunu -bu konumun insanlarda olduğu gibi diğer çıkarların bir fonksiyonu olmadığını- ancak insanlarınkinden daha düşük bir konum olduğunu söyler.

Dolaylı teoriler gibi doğrudan-ama-eşit-olmayan teoriler de hayvanlara borçlu olduklarını iddia ettikleri ahlaki muamelenin temeli ve kapsamı açısından değerlendirilebilir. Bir öneriye göre, hayvanların doğrudan ahlaki statülerinin temeli onların duyarlılığı, yani haz ve acı hissetme kapasiteleridir. Sonuçta, bilinçli bir varlık acıdan kaçınmak ve hazzın peşinden gitmek isteyeceğinden, ilk etapta, çıkarlara sahip olabilmek için duyarlılığa sahip olma makul bir gereklilik ve yeterliliktir. Duyarlılık ahlaki bağlayıcılığı olan bir özelliktir.

Hayvanların Doğrudan Ahlaki Statüsü

Ancak sözünü ettiğimiz bu teorilerde hayvanların doğrudan ahlaki statülerinin kapsamı sınırlı kalmaktadır. Bunun nedeni, insan etiğinin hayvan etiğinden daha ağır basabileceğini söylemeleridir. Bu pozisyonu sürdürmek için, doğrudan-ama-eşit-olmayan teoriler, insanların ahlaki duruşunun farklı bir temelini tanımlamalı ve bu temel, hayvanlara borçlu olunan ahlaki değerlendirmenin kapsamının neden sınırlı olduğunu açıklamalıdır. Örneğin, Kantçı bir perspektiften söylersek etik muhakeme kapasitesinin ahlaki açıdan önemli bir özellik olduğu ve hayvanların bu kapasiteye sahip olmadıkları sürece eşit ahlaki değerlendirmeye aday olmadıkları ileri sürülebilir. Dolayısıyla, rasyonel insanların ve hissedebilen hayvanların çıkarları çatıştığında, doğrudan-ama-eşit-olmayan teoriler birincisinin desteklenmesi gerektiğini söyler.

Teori 3: Hayvanlar Doğrudan-ve-Eşit Ahlaki Değere Sahiptir

Doğrudan ve eşitlikçi muameleyi savunan teorileri anlamak için, şu ana kadar ele alınan diğer teorilerin hayvanlara karşı ahlaki yükümlülüklerimizin temeli ile kapsamı arasında bir gerilime sahne olduklarını görmek gerekir. Bir yandan, dolaylı teorilerin savunduğu gibi, şayet bu yükümlülüklerin temeli insan çıkarlarından kaynaklanıyorsa bu durumda hayvanlara karşı davranışlarımızda insan çıkarları ihlal edilmediğinde onlara karşı ahlaki bir kayıtsızlığa düşme riski belirir. Öte yandan, doğrudan-ama-eşit-olmayan ahlaki teorisyenlerin ileri sürdüğü gibi, bu yükümlülüklerin temeli doğrudan hayvanlarda yer alıyor ancak insan çıkarlarına tabi kılınıyorsa, bu durum diğer insanları ahlaki kayıtsızlığa karşı savunmasız bırakma riski taşır. Çünkü gençler, engelliler ya da sakatlar gibi tüm insanlar, doğrudan-ama-eşitlikçi teorilerin insanların sahip olması gerektiğini söylediği ahlaki üstünlüğü temellendiren özelliklere -rasyonellik, öz-bilinç, dil, her ne olursa olsun- sahip olmayacaktır.

Doğrudan-ama-eşitlikçi teoriler bu gerilimi çözmeye çalışır. Dolaylı teorilerin aksine, hiçbir hayvanın özünde ahlaki bir statüye sahip olmadığını reddederler. Böylece hayvanları ahlaki kayıtsızlığa karşı savunmasız bırakma endişesi önlenmiş olur. Doğrudan-ama-eşit-olmayan teorilerin aksine, insanların üstün ahlaki statüye sahip olduğunu reddederler. Dolayısıyla, ‘marjinal vakalar’ olarak adlandırılan ve daha yüksek ahlaki statülerini temellendirdiği iddia edilen rasyonellik vb. gibi ahlaki açıdan bağlayıcı özelliklere sahip olmayan insanlara yönelik ahlaki kayıtsızlık endişeleri de önlenmiş olur.

İleri Ahlaki Değerlendirmeler

Bu noktada yaygın bir görüşe göre doğrudan-ve-eşitlikçi teoriler çok ileri gitmektedir, zira hayvan ve insan çıkarları her durumda eşit değildir. Ancak bu teoriler bundan daha inceliklidir. Çünkü tercih ettikleri eşit değerlendirme ilkesi, kabaca söylersek, benzer çıkarlara aynı şekilde muamele edilmesi gerektiğini söyler. Örneğin, bizim ve insan olmayan hayvanların haz peşinde koşmak ve acıdan kaçınmak gibi çıkarları olduğu için, doğrudan ve eşitlikçi teoriler bu çıkarların ahlaki açıdan eşit olduğunu söyler. Dolayısıyla, hayvanların endüstriyel tarımda çektiği acı ile bizim onları yemekten aldığımız zevki karşılaştırdığımızda, bu teoriler, bizim aldığımız zevk onların çektiği acıdan daha ağır basmadığı sürece (ki neredeyse kesinlikle basmamaktadır) bu hayvanları yememeyi tavsiye edecektir.

Ancak bu durum, ahlaki açıdan hayvanlarınkinden daha ağır basan başka insani çıkarların da olabileceği ihtimalini açık bırakmaktadır. Doğrudan ve eşitlikçi teoriler insanlar ve hayvanlar arasında tam bir ahlaki eşitlik varsaymaz. Ancak bu olasılığın peşinden gitmek hassas bir konudur çünkü marjinal vakalar problemi (engelli, bebek vb) bize tüm insanların bu ‘belirgin insani’ çıkarları paylaşmayacağını söyler. Bu teoriyi savunanlar ya marjinal vakaların ahlaki statüsü konusundaki problemi kabullenerek zorluğa katlanma ya da hayvanlarla paylaştığımız çıkarların ahlaki eşitliğini kabul etme seçeneğiyle baş başa bırakır. Çoğu kişi ikinci seçeneğin daha az radikal olduğu konusunda hemfikirdir, ancak hayvan etiği alanında hayvanların ahlaki statüsü bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir.


Ryan Sosna – “What Are Three Theories of Animal Ethics?“, (Erişim Tarihi: 24.12.2023)

Çevirmen: Arda Özel

Editör: Taner Beyter

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Klişelere Bir De Başka Bir Açıdan Bakın – Nana Ariel

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü