Karl Popper’ın Üç Dünyası Nedir? – Andres Felipe Barrero

///
507 Okunma
Okunma süresi: 9 Dakika

Karl Popper’ın Üç Dünya Teorisi, fiziksel nesneler, öznel durumlar ve insan yaratıcılığı ile araştırmasının ürünleri arasında temel bir ayrım olduğunu kabul eder.

Bilim felsefesiyle ilgilenen herkes bir noktada Karl Popper’ın adını duymuştur. Karl Popper sıklıkla 1957’de Bilimsel Araştırmanın Mantığı‘nda ortaya koyduğu yanlışlanabilirlik fikriyle tanınır. Bilimi sahte bilimden ayıran kriterin, ilkinin yanlışlanabilmesi olduğunu düşünmüştür.

Bununla birlikte, onun felsefesi yanlışlanabilirlik kavramının çok ötesine ve hatta siyaset felsefesi alanına kadar uzanır. Fikirlerinin zenginliğine en iyi örnek, bilgi ve kültürün ontolojisini ele alması ve üç dünya arasında ayrım yapma önerisidir. Onun üç dünya teorisi aşağıdaki paragrafların özünü oluşturmaktadır.

Karl Popper’ın Üç Dünyasına Genel Bakış

Sir Karl Raimund Popper 1902 yılında Viyana’da doğmuştur. 1918’de Viyana Üniversitesi’ne girdi ve 1928’de psikoloji alanında doktora derecesi aldı (Thornton, 2022). En etkili bilim felsefecilerinden biri haline gelecek ve London School of Economics ve Yeni Zelanda Üniversitesi gibi tanınmış üniversitelerde ders verecektir.

Üç Dünya teorisi 1972’de yayımlanan Objective Knowledge (Nesnel Bilgi) adlı kitabında ve 1978’de Michigan Üniversitesi’nde The Tanner Lectures on Human Values kapsamında verdiği bir konferansta yer almaktadır. Teorisinin özü, insan bilişinin ve yaratıcılığının ürünlerinin -yani bilgi ve kültürün- bilen bir özne olmaksızın varlığını sürdürebildiği ve bağımsız bir ontolojik statüye sahip olduğu ölçüde nesnel olduğudur. Bu nesneler hem fiziksel dünyadan hem de öznel dünyadan farklıdır. Bu iddiaları kavramak için, her bir dünyaya genel bir bakış sunarak başlayalım.

“Dünya 1” tüm fiziksel bedenlerden oluşan dünyadır: Bitkiler, hayvanlar, yıldızlar ve taşlar, aynı zamanda radyasyon ve yerçekimi. Dünya 1 fiziksel, kimyasal ve biyolojik boyutlarıyla tüm varlıkları ifade eder. Kuvvetler gibi varlıkların tam olarak maddi olmadığı göz önüne alındığında, maddi şeylerle karıştırılmamalıdır. Popper, bu birinci dünyanın cansız ve canlı şeyler olarak alt bölümlere ayrılabileceğini öne sürer (1978, s. 143).

Dünya 2 ise zihinsel ve psikolojik bir boyutu temsil eder. Acı, zevk, düşünceler, fikirler, korkular ve umutlar dünyasıdır. Dişlerimiz 1. Dünya’nın bir parçasıdır, ancak diş ağrısı kişisel bir deneyim meselesi olduğu için özneldir ve dolayısıyla 2. Dünya’ya aittir. İlginçtir ki Popper sadece bilinçten ya da insan öznelliğinden bahsetmemektedir. Rüyalar gibi bilinçaltı deneyimler 2. Dünya’nın bir parçasıdır; ayrıca hayvan bilinci de 2. Dünya’da yer alır.

Popper’ın zihinsel durumların yalnızca 1. Dünya açısından açıklanabileceği indirgemeci fikirlerden uzak durduğu zaten açıktır. Korku kimyasal olarak tanımlanabilir, ancak Popper onun daha fazla bir şey, yani bir deneyim olduğunu iddia etmektedir.

Yararlı bir örnek olarak beyin ve zihin verilebilir. Avusturyalı filozof için beyin 1. Dünya’nın bir parçasıdır, ancak zihin fiziksel bileşenlerine indirgenemez bir şeydir. Rüyaları anlamakla ilgilenen araştırmacılar uyuyan insanların MRI’larını (manyetik rezonans görüntüleme) çekmişlerdir ve beynin hangi bölümlerinin harekete geçtiğini gözlemleyebilmektedirler. Ancak, ne hakkında rüya gördüklerini bilmek için insanların öznel raporlarına güvenmek zorundadırlar (Walker, 2017, pt. III).

Son olarak, Karl Popper 3. Dünya’dan “düşüncenin nesnel içeriklerinin, özellikle de bilimsel ve şiirsel düşüncelerin ve sanat eserlerinin dünyası” olarak bahseder (1979, s. 106). Dünya 3’ü diller, masallar, mitler, bilimsel varsayımlar, matematiksel önermeler, resimler, heykeller ve senfoniler oluşturur (Popper, 1978, s. 144). Bunların hepsi zihnin ürünleridir, ancak zihnin kendisiyle özdeş değildir.

Üçüncü Dünya

Arjantinli yazar Jorge Luis Borges bir keresinde cenneti bir tür kütüphane olarak hayal ettiğini söylemişti. Kimse Borges’in kitapların şekli ya da sayfaların dokusuyla ilgilendiğini söyleyemez. Bunlar onun hayal gücünde bir rol oynasa bile, bir kütüphanenin amacı binlerce fikir içermesidir.

Popper için bir kitap hem Dünya 1’in hem de Dünya 3’ün bir nesnesidir. Dünya 1 açısından, bir kitap sayfalardan, bir kapaktan ve grafemlerden oluşur. Bununla birlikte, grafemler yalnızca fikirlerin dilsel ifadeleridir (Dünya 3). Fikirler her kitabın özünde yer alır ve diğer dilsel kodlara çevrilebilir. Bazı çeviriler ne kadar zor olursa olsun, özellikle edebiyatta, değişmeyen bir şey vardır: Dünya 3. Popper kitapların fiziksel boyutunu Dünya 3’ün nesnelerinin somutlaşmış halleri olarak tanımlar. Çok sayıda somutlaştırma türü vardır.

Bu noktayı derinleştirmek için müziğe dönelim. Beethoven’ın Beşinci Senfonisi çeşitli şekillerde somutlaştırılabilir: Müzik notalarında, bir piyanistin performansında ve hatta insanların beyinlerindeki hafıza izlerinde olabilir (Popper, 1978, s. 146). Bu somutlaştırmalara fiziksel gerçekleşmeler de denir; bunlar soyut bir nesnenin somut biçimleridir: Beethoven’ın Beşinci Senfonisi gibi.

Sonuç olarak, Dünya 3 insanın bilgi ve kültürünün büyük kütüphanesi olarak daha iyi tasvir edilebilir. Temel bir özellik, Dünya 3’de yaşayan fikirlerin, bilen bir öznenin yokluğunda bile varlığını sürdürebilmesidir. Popper bir düşünce deneyinde, tüm makinelerimiz ve aletlerimiz yok edilse ve tüm öznel bilgiler unutulsa, ancak kütüphanelerimiz ve onlardan öğrenme yeteneğimiz kalsa, medeniyeti yeniden inşa edebileceğimizi ileri sürer (Gödert & Lepsky, 2019, s. 3)

Bilimsel teoriler ve matematiksel ifadeler de Dünya 3’ün bir parçasıdır. Bilimsel bir iddia çeşitli şekillerde ifade edilebilir, ancak içeriği aynıdır. Açık konuşmak gerekirse, kullandığımız matematiksel sistem başka bir dil türüdür, bu nedenle tek dil olduğunu düşünmek için bir neden yoktur. Önermenin içeriği bilimsel ifadeler için değişmez kalır.

Örneğin, herhangi bir dik üçgen için aşağıdakilerin doğru olduğunu ifade eden Pisagor teoremini ele alalım:

 a²+b²= c² 

Burada c hipotenüs. Elbette insan zekası bu önermeyi kodlamanın başka bir yolunu, başka bir somutlaştırmayı ya da fiziksel gerçekleştirmeyi bulabilirdi. Yukarıdaki ifade öznel değildir çünkü her insan tarafından eleştirilebilir ve kanıtlanabilir. Popper bunu matematiksel önermelerin nesnel bilgi olduğuna inanmak için ek bir neden olarak görür. Bugüne kadar Pisagor teoreminin 371 ispatı vardır: Bazıları cebirsel, diğerleri geometriktir; hepsi de Dünya 3’deki aynı nesnenin somutlaşmış halleridir.

Popper’ın Entelektüel Rakipleri

Popper bu önerisiyle tekçi ve düalist gerçeklik anlayışlarına meydan okumaktadır. Kendisini “çoğulcu” ve “üç katlı gerçekçi” ilan eder (1978, s. 148-151).

Monistler tek bir dünya olduğuna inanır: Hem bakteriler hem de senfoniler bunun bir parçasıdır. Popper’ın bu iki olguyu eşitlemek istemediği artık açıktır.

Dualistler ise Popper’ın 2. Dünyasının varlığını kabul eder ve beyin ile zihin arasındaki boşluğu savunurlar. Ancak onlar için Beethoven’ın Beşinci Senfonisi nesnel bir ontolojiye sahip değildir. Düalistlere göre, senfoni onu dinleyen ve hatırlayanların deneyimleriyle özdeşleştirilmelidir; Dünya 3’ü, Dünya 2’ye indirgerler.

Karl Popper’ın çoğulculuğu ya da üç katlı gerçekçiliği monistlerin ve düalistlerin temel inançlarını kabul eder ancak bunları insan eserleri dünyasına (Dünya 3) genişletir. O şöyle yazar:

Fiziksel Dünya 1 konusunda realistim (…) Benzer şekilde, deneyimler dünyası olan Dünya 2 konusunda da realistim. Ve diller, bilimsel varsayımlar ya da kuramlar ve sanat eserleri gibi Dünya 3 (…) konusunda da gerçekçiyim.

(Popper, 1978, s. 51).

Karl Popper’ın Üç Dünya Teorisi’nin Bazı Eksiklikleri

Bir Eleştirel Realist ve sosyolog olan Dave Elder-Vass, Popper’ın açıklamasında bir sorun tespit eder. Bir kütüphane potansiyel bilgi içerir, bilgi içermez; başka bir deyişle, kitaplar yalnızca fikirlerin temsillerini içerir. Bir okuyucunun yokluğunda, bir kağıt parçası üzerindeki dilsel işaretler basitçe bilgi değildir.

Bir başka zorluk daha ima edilmektedir: “(…) farklı bağlamlardaki farklı okuyucular kitaplardaki işaretleri farklı yorumlayabilir. (…) Bir kitabın içerdiği kesin bir düşünsel içerik yoktur” (Elder-Vass, 2012, s. 43). Elder-Vass’ın işaret ettiği nokta, Mısır Hiyerogliflerini düşünerek anlaşılabilir. Antik Yunanlılar bunları çoktan deşifre etmeye çalışmışlardı. Akademisyenler hiyeroglifleri anlama konusunda ilerleme kaydetmiş ve birçok hiyeroglif metin tercüme edilmiş olsa da hala birçok zorluk vardır ve her zaman yeni keşifler beklenmektedir. Dahası, deşifre edilmeye çalışıldığında, hiyeroglif metnin tarihsel anlatılar gibi bağlamsal bilgiler ışığında yorumlanması gerekir.

Özetle, bilgi (hiyerogliflerde olduğu gibi) şeffaf değildir. Bu nedenle, Dünya 3’ün nesnel varlığından şüphe duyabiliriz. Elder-Vass şu sonuca varıyor: “O halde kitaplarda bilgi ya da kültür yoktur, yalnızca bunları iletmek için kullanılabilecek işaretler vardır; ve bu iletişim başarıyla tamamlandığında, üretilen şey nesnel (Dünya 3) değil özneldir (Dünya 2)” (2012, s. 43).

Popper’ın anlayışının bir diğer zayıf yönü de onsuz da yapabileceğimiz iki ek dünya varsaymasıdır. Bazı filozoflara göre, beyin (Dünya 1), zihin (Dünya 2) ve insan eserleri (Dünya 3) arasındaki farklılıkları açıklamanın en iyi yolu, belirmiş özellikler teorisini uygulamaktır.

Popper, her şeyin fizik ve kimyaya indirgenebileceği düz bir ontoloji tasarladıkları için monistlerle aynı fikirde değildir. Ancak, ortaya çıkan özelliklerin çok önemli bir role sahip olduğu başka bir monizm türü daha vardır. Zihin, beynin ortaya çıkan bir özelliğidir: Yalnızca belirli bileşenler belirli bir şekilde düzenlendiğinde bir zihin olduğunu söyleyebiliriz. Zihin beyne indirgenemez, ancak yine de var olmak için ona ihtiyaç duyar.

Örneğin John Searle’ün sosyal ontolojisi, sosyal eserlerin (para gibi) insan kolektif düzenlemelerinin ortaya çıkan özelliklerinin ürünü olduğu fikrine dayanmaktadır (1996). Popper’ın terminolojisini kullanırsak, bir kağıt parçasını (Dünya 1) ABD doları yapan hiçbir şey yoktur. Ancak bir dolar -Popper’ın inanmak istediği gibi- Dünya 3’ün bir nesnesi değildir, çünkü bu kağıt parçasının statüsü ortaya çıkan özelliklerin ve kolektif anlaşmanın ürünüdür. Bu doğrultuda, bazıları Popper’ın görüşünü John Searle’ün felsefesiyle tamamlamaya çalışmıştır (Gödert & Lepsky, 2019).

Felsefi bir figür olarak Popper, geçtiğimiz yüzyılın en büyük bilim filozoflarından biri olarak kalacaktır. Bunu doğrulamak için, örneğin 25 Ekim 1946’da Ludwig Wittgenstein ile münakaşasını hatırlamak yeterlidir. Ayrıca Thomas Kuhn’un felsefesinin ana karşıtlarından biri olmuştur (Fuller, 2003). Fikirleri uzun bir süre daha tekrar gözden geçirilmeye değer olacaktır. Genel olarak, Karl Popper’ın Üç Dünya teorisi, bilgi ve kültürün ontolojik statüsünü çevreleyen uzun süreli bir tartışmaya katkıda bulunmaktadır.

Kaynakça

  • Elder-Vass, D. (2012). The Reality of Social Construction. Cambridge University Press.
  • Fuller, S. (2003). Kuhn vs. Popper. The struggle for the soul of Science. Icon Books UK.
  • Gödert, W., & Lepsky, K. (2019). Reception of externalized knowledge: A constructivistic model based on Popper’s Three Worlds and Searle’s Collective Intentionality. http://eprints.rclis.org/34317/
  • Popper, K. (1978, April 7). Three Worlds. The Tanner Lecture on Human Values, University of Michigan.
  • Popper, K. (1979). Objective Knowledge. Clarendon Press.
  • Searle, J. (1996). The construction of Social Reality. Penguin Publishing Group.
  • Thornton, S. (2022). Karl Popper. In The Stanford Encyclopedia of Philosophy. https://plato.stanford.edu/archives/win2022/entries/popper/
  • Walker, M. P. (2017). Why we sleep: Unlocking the power of sleep and dreams (First Scribner hardcover edition). Scribner, an imprint of Simon & Schuster, Inc.

Andres Felipe Barrero – “What Are Karl Popper’s Three Worlds?”, (Erişim Tarihi: 10.02.2023)

Çevirmen: Ali Tacar

Çeviri Editörü: İzzet Can Kalender

Necmettin Erbakan Üniversitesi Almanca Öğretmenliği Bölümü 4. sınıf öğrencisi. Almanca ve İngilizceden felsefi ve edebi çeviriler yapıyor. Şiir ve öykü yazıyor. İlgi alanları; din felsefesi, epistemoloji, zihin felsefesi ve başta ontoloji olmak üzere felsefenin tüm alanlarıdır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Çalışmadığın Yer’e Konuk Olduk: Ahlak ve Erdem Üzerine – Taner Beyter

Sonraki Gönderi

Şizofreniyi Anlamak: R. D. Laing’in Bölünmüş Benlik Fikri – Klejton Cikaj

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü