Mucizeler ve Edward Feser – Jonathan David Garner

/
722 Okunma
Okunma süresi: 4 Dakika

Filozof Edward Feser, blogunda, bir mucizenin meydana gelmesinin öncelikli olasılığının, dünya hakkındaki arka plan bilgimizle ilgili olduğunu savunuyor; bu nedenle eğer Tanrı varsa, doğaüstücülük doğru ise, Tanrı mucize yapmayı istiyorsa, Tanrı ölümünden sonra İsa’yı diriltmek istiyorsa; bir mucizenin gerçekleşme olasılığı pek de düşük değildir.

Bu itirazı nasıl isimlendirmem gerektiğini bilmiyorum, bu itirazın sürekli bir biçimde apolojist çevrelerde savunulduğunu görüyorum. Ve tam bu noktada söz konusu itirazın strawman’e mi (saman adam safsatası), cahilliğe mi, yalanlara mı yoksa bunların hepsine birden mi dayanıp dayanmadığını bilmiyorum.

İlk olarak, ateist Michael Martin teizmin ve diğer varsayımların doğru olması durumunda bile mucizelerin mümkün olmadığını savunmuştur. Michael Martin’in argümanlarından biri Tanrı’nın kudretiyle ilgilidir. Tanrı’nın insanlığı kurtarmasının birçok yolu vardır; çünkü Tanrı her şeye kadirdir. Martin’in bir başka argümanı, mucizelerin gerçekten mümkün olsalar bile son derece nadir görüldükleri gerçeğiyle ilgilidir (bir şeyin gerçekleşme sıklığı aslında, nesnel bir olasılık ölçüsüdür). Yani bu mucizelerin absürd bir biçimde imkânsız olduğu anlamına gelmese bile olasılık önceliğine göre bu, mucizelerin hala gerçekten olasılık dışı (veya yalnızca imkânsız) olmadığı anlamına gelmez. Diğer yandan, Tanrı’nın var olmasının, İsa’nın dirilişini muhtemel hale getirmek için (olasılık önceliğine göre) nasıl olup da yeterli olacağı kesinlikle açık değildir. İsa’nın öğretilerinin birçoğu göz önüne alındığında, mutlak iyi ve mutlak güçlü bir Varlığın İsa’yı diriltmeyeceği iddia edilebilir. Son olarak, mucizeler gerçekleştirmenin Tanrı için pek de ahlaki olmayacağı iddia edilebilir. Bazı başka argümanlarda vardır ki bunlar, doğaüstücülüğü ve teizmi reddetmezler.

İkinci olarak, mucizeler söz konusu olduğunda şüpheci için bir kanıt yükümlülüğü yoktur. İlgili tüm arka plan varsayımlarının gerçekten var ve doğru olduğunu göstermek, Hıristiyan teistin sorumluluğudur. Bu yüzdendir ki şüpheci, döngüsel akıl yürütme veya soruya yalvarma safsatasına düşmüş değildir, bunun aksini savunan herhangi bir söylem safsatadır. (kanıt yükümlülüğünü tersine çevirmeye çalıştığı için!)

Eğer Y’nin doğruluğunu size göstermek istersem ve Y’nin doğruluğu X’in doğruluğunu gerektiriyorsa, o halde size X’in doğruluğunu kanıtlamak zorundayımdır. (Tabi ki eğer X’in doğruluğunu kabul etmediğiniz bir durum söz konusuysa.)

Daha Muhtemel ile Muhtemel

Mesela İsa’nın dirilişi hikayesi söz konusu olduğunda, (İncil’deki) Müjdelere işaret etmek ve sözde ‘kanıtlarımızın’ diriliş hipotezini (yani Tanrı’nın İsa’yı ölümden diriltmesi hipotezini) aksi bir durumdan daha muhtemel hale getirdiğini iddia etmek, yeterli değildir (yani bu kanıtlara veya ‘gerçeklere’ sahip olmak değildir.) Bunun yerine, en azından, Hristiyan’ın diriliş hipotezinin muhtemelen doğru olduğunun ve yeniden diriliş hipotezinin Tanrı yoksa mümkün olamayacağının kanıtlaması gerekir. Bunun nedeni, diriliş hipotezinin Tanrı’nın var olduğunu önceden varsaymasıdır, çünkü diriliş hipotezi “Tanrı İsa’yı ölümden diriltti” diyor; eğer Tanrı yoksa Tanrı İsa’yı öldükten sonra diriltemez. Tanrı’nın İsa’yı diriltmesi, dini anlamı ve önemi olan bir şeydir ve mesela İsa’yı uzaylıların diriltmesi dini açıdan çok da önemli değil; aynı zamanda bu Hıristiyanların inandığı şey de değil!

Diriliş hipotezini daha mümkün ve olası bir hale getirmek neden mümkün değildir? Zira bu, bir Hristiyanın dirilişe içten inanması için yeterli değildir bilakis bu, bir şüpheciyi ikna etmenin kıyısına bile yaklaşamayacaktır. Hume muhtemelen, bir mucizenin gerçekleştiğinin kanıtlaması gerektiği konusunda epey haklıydı. Bunun tam anlamı, bir mucizenin gerçekleşme olasılığının %50’den fazla olması gerektiğidir. Yine de Hume, biraz fazla hoşgörülüydü. Çünkü mesela, bir iddiaya %51 olasılıkla güven duymanın söz konusu iddiaya inanmak için yeterli olduğu görüşü bana pek makul görünmüyor [1].

Richard Swinburne, Hume’un meydan okumasına karşı çıkmaya çalışan tek filozofu veya din filozoflarından biridir. Craig, Moreland, McGrew ve diğerleri, İsa’nın dirilişinin muhtemelen gerçekleştiğini göstermeye çalışırken (bazı şeyleri) büyük ölçüde görmezden geldi.

Notlar

[1] Bu, çağdaş epistemolojiye göre böyledir. Diyelim ki, yarın benim eyaletimde bir kasırga çıkma ihtimalinin %51 olduğunu düşünüyorum. Bu, söz konusu ifadeye inandığım anlamına mı gelir? Bu pek de doğru görünmüyor. İlk olarak, % 51, % 50’nin birazcık üzerindedir; yani bu temelde bir yazı tura atma gibi bir şey. İkinci olarak, güven seviyeleri sürekli dalgalandığından, %51’i kolayca %50 veya %45 güvene düşebilir (bir örnek olarak).


Jonathan David Garner- “Of Miracles and Edward Feser”, (Erişim Tarihi: 21.11.2020), Erişim Kaynağı: https://jonathandavidgarner.wordpress.com/2018/07/07/of-miracles-and-edward-feser/

Çevirmen: Taner Beyter

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

35 Yılın Ardından, Felsefe Dergisi Bir Kedi Tarafından Yazılmış Makaleyi Düzeltiyor – Adam Marcus

Sonraki Gönderi

Olumsallık Argümanı’nı Çürütmek – Jonathan David Garner

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü