Bertrand Arthur William Russell (1872-1970), matematiksel mantıkta ve analitik felsefede çalışmalarıyla bilinen, İngiliz filozof, mantıkçı, deneme yazarı ve sosyal eleştirmendir. En etkili katkıları arasında, matematiğin bir şekilde mantığa indirgenebilir olduğu görüş olan mantıklaştırıcılığa olan desteği, hala çoğu çağdaş mantık sisteminin temelini oluşturan Gottlob Frege’nin yüklem kalkülüsünü geliştirmesini, dünyanın ne sadece zihinsel ne de sadece fiziksel olan bir tür maddeden oluştuğu görüşü olan tarafsız monizmi savunması ve betim, mantıksal atomculuk ve mantıksal türler teorileri vardır.

G.E. Moore ile birlikte Russell, genellikle modern analitik felsefenin kurucularından biri olarak tanınır. Ünlü paradoksu, tipler teorisi ve A.N. Whitehead ile Principia Mathematica üzerine yaptığı çalışma, yirminci yüzyıl boyunca mantık çalışmalarına can katmıştır (Schilpp 1944, xiii; Wilczek 2010, 74). Halkın gözünde Russell, evanjelik ateizmi ile ünlendiği kadar teknik felsefesiyle ünlü olmuştur.

Uzun kariyeri boyunca Russell; Hooke’un, Royal Society’ye yaptığı “meddling with Divinity, Metaphysics, Moralls, Politicks, Grammar, Rhetorick ya da Logick” (“Kutsallığa, Metafiziğe, Ahlaka, Politikaya, Gramere, Retoriğe ya da Mantığa salça olmaya”) karşı olma uyarısını gülerek görmezden gelip, etik, politika, eğitim teorisi ve dini çalışmalar dahil geniş bir yelpazeye önemli katkıları da olmuştur (Kreisel 1973, 24). Sıradan okuyucular, jenerasyonlar boyunca hem beşerî bilimler hem de doğa bilimlerindeki çok çeşitli konulardaki popüler yazılarından da yararlandı. Kıyaslandığı Voltaire gibi (Times of London 1970, 12), tarz ve zekâ ile yazdı ve muazzam bir etkisi oldu.

Bertrand Russell (1872-1970)

Hem Trinity College, Cambridge’den hem de City College, New York’tan atılması dahil ihtilaf dolu bir hayattan sonra Russell, 1949’da Order of Merit (Liyakat Nişanı) ve 1950’de Nobel Edebiyat Ödülü aldı. Ateşli nükleer karşıtı protestoları ve Vietnam Savaşı’na Batı’nın katılmasına karşı sürdürdüğü kampanyalarla da dikkat çeken Russell, öldüğü 97 yaşına kadar halkın gözünde önde gelen bir figür oldu.

Ayrıca ilgilenen okuyucular, Russell’ın iki ses kaydını dinleyebilirler.

  1. Russell Kronolojisi
  2. Russell’ın Mantık Çalışmaları
  3. Russell’ın Analitik Felsefe Çalışmaları
  4. Russell’ın Betim Teorisi
  5. Russell’ın Tarafsız Monizm Teorisi
  6. Russell’ın Ateizmi
  7. Russell’ın Sosyal ve Politik Felsefesi
  8. Çağdaş Russell Akademisi
  9. Kaynakça
    • Birincil Literatür
    • İkincil Literatür
  10. Diğer İnternet Kaynakları

1. Russell Kronolojisi

Russell’ın hayatındaki önemli olayların kısa kronolojisi şu şekildedir:

  • 1872: 18 Mayıs’ta, Monmouthshire, Birleşik Krallık’ta doğdu.
  • 1874: Annesinin ve ablasının ölümü.
  • 1876: Babasının ölümü; Russell’ın dedesi, eski Başbakan Lord John Russell, ve büyükannesi, Russell’ın babasının vasiyetini tersine çevirmeyi başararak Russel’ın ve kardeşinin, özgür düşünürler olarak büyümeleri yerine, velayetlerini aldılar.
  • 1878: Dedesinin ölümü; Russell’ın büyükannesi Lady Russell, Pembroke Lodge, Londra’da Russell’ın yetiştirilmesini denetledi.
  • 1883: Abisi Frank’ten ilk geometri derslerini aldı.
  • 1890: Trinity College, Cambridge’e girdi; Whitehead ile tanıştı.
  • 1893: Matematik alanında birinci sınıf onu nişanına layık görülerek 3 senede lisans öğretimini tamamladı.
  • 1894: Tinsel Bilimler Tripos’unu tamamladı*; Paris’te fahri Britanya Ataşesi olarak atandı; Alys Pearsall Smith ile evlendi.(* Tripos, Cambridge Üniversitesi’nde mezun olmak için gerekli olan final sınavına verilen isimdir.)
  • 1895: Berlin Üniversitesi’nde okudu.
  • 1896: Londra Ekonomi Okulu’na öğretim üyesi olarak atandı; ABD’de Johns Hopkins ve Bryn Mawr’da dersler verdi.
  • 1899: Trinity College, Cambridge’e öğretim üyesi olarak atandı.
  • 1900: Paris’teki Birinci Uluslararası Felsefe Kongresi’nde Peano ile tanıştı.
  • 1901: Tekrar Cambridge’e öğretim üyesi olarak atandı; Russell Paradoksu’nu keşfetti.
  • 1902: Frege ile mektuplaştı.
  • 1905: Betim teorisini geliştirdi.
  • 1907: Milletvekili adayı oldu ve kaybetti.
  • 1908: Royal Society (Kraliyet Derneği) öğretim üyesi olarak seçildi.
  • 1910: Ateist olduğundan dolayı Liberal Parti adaylığı reddedildi; Trinity College, Cambridge’e tekrar öğretim üyesi olarak atandı.
  • 1911: Wittgenstein ile tanıştı; Aristotelesçi Topluluğu’nun başkanı seçildi; Alys’ten ayrıldı.
  • 1913: Paris’teki École des Hautes Sociales’te (Sosyal Bilimler Yüksek Tahsil Okulu) dersler verdi.
  • 1914: Harvard’ı ziyaret etti, mantık ve bilgi teorisi dersleri verdi; T.S. Eliot ile tanıştı.
  • 1915: Tekrardan Trinity College, Cambridge’e öğretim üyesi olarak atandı.
  • 1916: Savaş karşıtı yazılarından dolayı 100 pound ceza aldı ve Trinity College’dan atıldı; pasaport başvurusu reddedildi ve bu yüzden Harvard’da ders veremedi.
  • 1918: Savaş karşıtı yazılarından dolayı beş ay hapse atıldı.
  • 1920: Rusya’yı ziyaret etti.
  • 1921: Alys’ten boşandı ve Dora Black ile evlendi; Çin’i ve Japonya’yı ziyaret etti.
  • 1922: Milletvekili adayı oldu ve kaybetti.
  • 1923: Milletvekili adayı oldu ve kaybetti.
  • 1924: ABD’de ders verdi.
  • 1927: ABD’de ders verdi; Birleşik Krallık’ta Dora ile birlikte deneysel bir okul açtı.
  • 1929: ABD’de ders verdi.
  • 1931: ABD’de ders verdi; abisinin ölümünden sonra üçüncü Earl (Kont) Russell oldu.
  • 1935: Dora’dan boşandı.
  • 1936: Patricia (Peter) Helen Spence ile evlendi.
  • 1938: Chicago’da misafir felsefe profesörü olarak atandı.
  • 1939: Los Angeles’taki California Üniversitesi’ne felsefe profesörü olarak atandı.
  • 1940: City College, New York’a ataması, halkın protestosu ve Russell’ın “ahlaken uygunsuz” olarak sonuçlanan dava sonucunda Russell gelmeden önce iptal edildi; Harvard’da William James dersleri verdi.
  • 1941: Pennsylvania’daki Barnes Foundation’a öğretim görevlisi olarak atandı.
  • 1942: Barnes Foundation’dan atıldı ancak Foundation’a karşı açtığı haksız işten çıkarılma davasını kazandı.
  • 1944: Trinity College’a öğretim üyesi olarak tekrar atandı.
  • 1948: Norveç’e giderken bir uçak kazasında bulunan Russell ve diğer yolcular, yardım gelene kadar okyanusta yüzerek kendilerini kurtardılar.
  • 1949: Order of Merit ödülü aldı; Trinity College’da yaşam boyu öğretim üyesi olarak seçildi.
  • 1950: Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı; Avustralya’yı ziyaret etti.
  • 1951: ABD’de dersler verdi.
  • 1952: Patricia’dan (Peter) boşandı ve Edith Finch ile evlendi.
  • 1955: Russell-Einstein Manifestosu’nu çıkardı.
  • 1957: İlk Pugwash Konferansı’nın başkanı seçildi.
  • 1958: Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nın kurucu başkanı oldu.
  • 1961: Nükleer karşıtı protestolarla olan bağlantısından dolayı bir hafta hapse girdi.
  • 1963: Bertrand Russell Barış Vakfı’nı kurdu.
  • 1967: Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ni kurdu.
  • 1970: 2 Şubat’ta, Penrhyndeudraeth, Galler’de öldü.

Russell’ın yaşamını özetlemek amaçlı sayısız girişim olmuştur. Daha ünlülerinden biri, Oxford filozofu A.J. Ayer’den geliyor. Ayer’in de dediği gibi,

Evrensel öğrenmeyi, insan davranışı yönüyle birleştiren kişi olan popüler filozof kavramı, günümüzdeki herhangi bir filozoftan daha çok Bertrand Russell tarafından karşılanıyor (1972a, 127).

Başka bir etkili yorum ise Harvard filozofu W.V. Quine tarafından geliyor:

Sanıyorum çoğumuz mesleğimize Russell’ın kitapları tarafından çekildik. Üniversite mezununa da sıradan insana da işin uzmanına da yönelik bir dizi kitap yazdı. Gerçekliğin temel izleri hususunda akıllılık ve yeni bulunan netlik duygusu tarafından cezbedilmiştik (1966c, 657).

Böylesi yorumlara rağmen Russell’ın hayatının ve çalışmalarının en unutulmaz özeti belki de Russell’ın kendisinden geliyor. Russell’ın dediği gibi:

Basit ama karşı konulmaz derecede güçlü üç tutku hayatımı yönetti: aşk arzusu, bilgi arayışı ve insanlığın ızdırabına karşı dayanılmaz bir acıma. Bu tutkular, kuvvetli fırtınalar misali, beni, dev bir ıstırap okyanusu boyunca, umutsuzluğun eşiğine ulaştırarak, tutarsız şekilde bir oraya bir buraya savurdu.

Aşkı aradım çünkü, ilk olarak, öylesine bir coşkusu var ki getirdiği birkaç saatlik neşe için hayatımın kalanını verirdim. Aşkı aradım çünkü titreyen bir bilincin dünyanın kenarından soğuk, sırrına varılamaz cansız uçuruma baktığı o korkunç yalnızlıktan kurtarıyor insanı. En sonunda yine aşkı aradım çünkü aşkla birliktelikte, mistik bir minyatürde, azizlerin ve şairlerin hayal ettiği cennetin delalet eden tasavvurunu gördüm. Aradığım buydu ve düşündüm ki insan hayatı için fazla iyiydi bu, en azından bulduğum şey buydu.

Aynı tutkuyla bilgiyi aradım. İnsanların kalbini anlamayı diledim. Yıldızların niye parladığını bilmeyi diledim. Ve sayının, akışa hâkim olmasını sağlayan Pisagor kuvvetini kavramaya çalıştım. Bunların azını, lakin değil çoğunu, başardım.

Aşk ve bilgi, mümkün olduklarınca, semaya doğru yukarı yol gösterdi. Amma velakin acıma duygusu beni hep dünyaya geri getirdi. Kalbimde acıdan doğan çığlıkların yankıları aksetti. Kıtlıktaki çocuklar, zalimlerin işkence ettiği mağdurlar, oğullarına nefret edilen yük olmuş aciz yaşlı insanlar ve yalnızlıkla, yoklukla, acıyla dolu bir dünya, insan hayatının olması gerektiği durumla alay ediyor. Bu kötülüğü teskin etmeyi arzuluyorum ancak yapamıyorum ve ben de acı çekiyorum.

Bu benim hayatımdı. Yaşamaya değerdi ve şansım olsa seve seve tekrar yaşardım. (1967, 3-4)

Her hâlükârda Russell, dopdolu bir hayat yaşadı. Mantıkta ve analitik felsefede çığır açan fikirlerine ek olarak hayatının çoğunda siyasetle de uğraştı. 1904 kadar erken bir senede, enternasyonalizmin lehine açıkça konuştu ve 1907’de başarısız şekilde milletvekili adayı oldu. Bağımsız bir aday olsa da 1907 Liberal Platformu’nu destekledi. Ayrıca, radikal bir siyasi değişim olsa da anayasanın kabul ettiği yollarla getirilmesi şartıyla, oy kullanma hakkının kadınları da kapsayacak şekilde genişletilmesini savundu (Wood 1957, 71). Üç yıl sonra, Anti-Suffragist Anxieties (Kadınların Oy Kullanmasına Karşı Olanların Kaygıları; 1910) eserini yayınladı.

Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla beraber Russell, savaş karşıtı faaliyetlere karıştı ve savaş karşıtı bir kitapçık yazdığından dolayı1916’da 100 pound ceza aldı. Hükümlülüğünden dolayı Trinity College, Cambride’deki görevinden atıldı (Hardy 1942). İki yıl sonra, bu kez Amerikan birliklerinin İngiltere’deki grevcileri sindirmek için kullanılabileceğini öne sürdüğü için ikinci kez mahkûm edildi (Clark 1975, 337-339). Sonucunda, Brixton Hapishanesi’nde 2917 numaralı tutuklu olarak beş ay yattı. 1922’de ve 23’te iki defa daha, yine başarısız olarak, aday oldu ve ikinci eşi Dora ile birlikte 1920’lerin sonu ve 1930’ların başında deneysel bir okul yönetti (Russell 1926 ve Park 1963). Belki de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Russell’ın daha radikal faaliyetlerinden bazıları, Viktorya dönemi sonrası cinsel pratikleri savunması da dahil, birçok insanın zihninde, 1948 yılında BBC’de Cizvit filozof Frederick Coplseton ile Tanrı’nın varlığı üzerine yaptığı tartışma ile kısmen daha da ünlenen, Russell’ın ateizmiyle bağlantılıydı.

Russell birçok farklı filozofl ile beraber analitik felsefenin kurucu olarak kabul edilir.

1931’de abisinin ölümünden sonra Üçüncü Kont Russell olsa da Russell’ın radikalliği onu, orta yaşlarında bile tartışmalı bir figür yapmaya devam etmiştir. 1930’ların sonuna doğru UCLA’da öğretim vermeye devam ederken, City College, New York’tan iş teklifi geldi. Fakat bu teklif, bir dizi protestonun ve 1940’ta onu üniversitede öğretmek için ahlaken yetersiz bulan kararname sonucunda geri çekilmiştir (Dewey and Kallen 1941, Irvine 1996, Weidlich 2000). Kararname, kısmen Russell’ın ateizmine kısmen de nikahsız birlikteliği ve açık evliliği savunduğuna dayandırılmıştır.

Russell, 1954’te BBC’de Bikini H-Bombası testlerini kınadığı ünlü “İnsanlığın Vahameti” yayınını yapmıştır. Bir yıl sonra Einstein’la birlikte, nükleer silahların durdurulması çağrısında bulundukları Russell-Einstein Manifestosu’nu yayınladı. 1957’de, nükleer meselelerden endişelenen büyük sayıda bilim insanını bir araya getiren, Pugwash Konferansı’nın ilkinin önemli bir organizatörü oldu. 1958’de Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nın kurucu başkanı oldu ve 1960’ta 100 Komitesi’nin Onursal Başkanı oldu.

Russell, 1961’de nükleer karşıtı protestolarla olan bağlantısından dolayı bir haftalığına tekrar hapse girdi. Hüküm giymesiyle ilgili medya haberleri sadece Russell’ın ününü arttırmaya ve onun savaş ve nükleer karşıtlığı mesajına sempatik olan idealist birçok gence daha da esin kaynağı olmasını sağladı. 1963’te, Bertrand Russell Barış Derneği himayesinde siyasi tutuklar adına lobicilik yapmak dahil, çeşitli ek meseleler üzerine çalışmaya başladı.

Hayatının büyük çoğunluğunda Russell, pasaportunda dahi mesleğini “yazar” olarak belirterek, kendisini bir filozoftan ziyade yazar olarak gördü. Autobiography’sinde (Otobiyografi) söylediği gibi, “Bir meslek edinmemekte, kendimi yazmaya adamakta karar kıldım” (1967, 125). 1950’de Nobel Edebiyat Ödülü alması üzerine Russell, toplum tarafından kabul görülüşünü sosyal aktivizmiyle alakalı temaları tekrar vurgulamak için kullandı.

Yıllar boyunca Russell – T.S. Eliot’ın “Mr Appollinax” (1917), D.H. Lawrence’ın “The Blind Man” (1920), Aldous Huxley’nin Chrome Yellow (1921), Bruce Duffy’nin The World as I Found It (1987) ve Apostolos Doxiadis ve Christos Papadimitriou’nun çizgi romanı Logicomix: An Epic Search for Truth (2009) eserleri dahil – birçok yaratıcı eserin öznesi olmuştur.

Russell’ın hayatı hakkında ek bilgi isteyen okuyuculara, Russell’ın beş otobiyografik cildine başvurmaları önerilir: Portraits from Memory and other Essays (A1956b), My Philosophical Development (1959) ve The Autobiography of Bertrand Russell (3 cilt, 1967, 1968, 1969). Ek olarak, John Slater’ın ulaşılabilir eseri Bertrand Russell’ın(1994), Russell’ın hayatı, çalışmaları ve etkisi üzerine kısa ama bilgilendirici bir ön sözü vardır.  Diğer biyografik bilgi kaynakları, Ronald Clark’ın güvenilir eseri The Life of Bertrand Russell (1975), Ray Monk’un iki ciltten oluşan, Bertrand Russell: The Spirit of Solitude (1996) ve Bertrand Russell: The Ghost of Madness (2000) eserleri ve Andrew Irvine’in Bertrand Russell: Critical Assessments (1999) eserinin ilk cildini kapsar.

Russell’ın başlıca yayınlarının kronolojisi için okuyucuların, aşağıdaki kaynakça bölümünün Birincil Kaynaklar kısmına bakması önerilir. Tam ve tanımlayıcı kaynakça için, Kenneth Blackwell ve Harry Ruja’nın A Bibliography of Bertrand Russell (3 cilt, 1994) eserine bakınız. Daha az detaylı bir liste, Paul Arthur Schlipp’in The Philosophy of Bertrand Russell (1944) eserinde bulunabilir.

Russell ile ilgili, yirminci yüzyılın sonlarına kadarki ikincil literatürün detaylı kaynakçası için, Andrew Irvine’in Bertrand Russell: Critical Assessments’nın birinci cildi (1999) önerilir. Russell ile alakalı çıkacak olan yeni kitapların listesi için, Bertrand Russell Arşivleri’ndeki Çıkacak Kitaplar sayfasına bakınız.

2. Russell’ın Mantık Çalışmaları

Russell’ın mantığa ve matematiğin temellerine olan katkılarına, Russel-Zermelo paradoksu (Linsky 2013) olarak da bilinen Russell Paradoksu’nu keşfi, Whitehead ile birlikte tipler teorisini geliştirmesi, matematiğin bir şekilde biçimsel mantığa indirgenebilir olduğu görüşü olan mantıklaştırıcılığı desteklemesi, etkileyici olan mantıksal ilişkilerin genel teorisi, matematiğin ve reel sayıların niceliğini formüle etmesi ve birinci derece yüklem kalkülüsünü geliştirmesi dahildir.

Russell, ismini taşıyan paradoksu 1901’de, Principles of Mathematics (1903) eseri üzerine çalışırken keşfetmiştir. Paradoks, kendilerinin elemanı olmadığı tüm kümeler kümesiyle bağlantılı olarak ortaya çıkar. Eğer varsa böyle bir küme, ancak ve ancak kendisinin bir elemanı değilse kendisinin bir elemanı olacaktır. Principles of Mathematics eserinin 1901’deki taslağında Russell, problemi şöyle açıklar:

Bununla birlikte, belirli bir ilişkiyle alakalı tüm göndergelerin bir sınıf oluşturduğu aksiyomu, bazı sınırlamalar gerektiriyor gibi görünüyor; bu da aşağıdaki sebepten dolayı. Bazı yüklemlerin kendilerini yüklemlediğini de gördük. Şimdi, böyle olmayan… durumları değerlendirin. … Bunların hepsine ve başka diğer terimlere iliştirilmiş bir yüklem yoktur. Çünkü bu yüklem ya kendisi tarafından yüklemlenebilir ya da yüklemlenemeyebilir olacak. Eğer kendisi tarafından yüklemlenebilir ise, ilişkisi ile tanımlandığı göndergelerden biridir ve bu nedenle, tanımları gereği, kendileri tarafından yüklemlenmez. Diğer yandan, eğer kendisi tarafından yüklemlenemez ise, o zaman yine, hipoteze göre, hepsi yüklemlenebilir olan söz konusu göndergelerden biridir ve bu nedenle yine kendisi tarafından yüklemlenebilir. Bu bir çelişkidir. (CP, Cilt 3, 195)

Bu paradoks önemlidir çünkü, klasik mantığı kullanıldığında, bütün cümleler bir çelişkiden kaynaklanır. Böylece, Russell’ın keşfi mantıkta, küme teorisinde ve matematik felsefesinde ve temelinde birçok çalışmalara sebep olmuştur.

Russell’ın paradoksa cevabı, 1903 ve 1908 arasında, tipler teorisini geliştirmesiyle beraber gelmiştir. Russell için, saf küme teorisinin orijinal kavrama (veya soyutlama) aksiyomuna, herhangi bir tutarlı koşulun (veya özelliğin) bir kümeyi belirlemek için kullanılabileceği sezgisini biçimlendiren aksiyom üzerine bir tür kısıtlamanın yerleştirilmesi gerektiği açıktı. Russell’ın temel fikri, kendilerinin üyesi olmayan tüm kümeler kümesi sözde olan Russell kümesi gibi kümelere yapılan göndermelerden, tüm cümleleri en aşağı seviyedeki bireylerle, bir sonraki düşük seviyeli bireyler kümesiyle, bir sonraki düşük seviyeli bireyler kümesi kümesiyle ve bu şekilde devam ederek başlayan cümlelerden oluşan bir hiyerarşiye koyularak kaçınılabileceği idi. Matematikçi Henri Poincaré tarafından benimsenmiş kısır döngü ilkesini, kendisinin sınıf terimlerinin sadece doğru bağlamda anlam kazandığı sözde “sınıfsız” sınıf teorisiyle birlikte kullanarak Russell, sınırlandırılmamış kavram aksiyomunun başarısız olduğunu açıklayabildi: “x bir kümedir” fonksiyonu gibi önermeli fonksiyonlar, öz uygulama bir kısır döngüye yol açacağı için kendilerine uygulanamazlar. Sonuç olarak, herhangi bir durumun ya da yüklemin barındırdığı tüm nesneler aynı seviyede ya da aynı “tür”den olmalıdır. O zaman bu nesnelerle ilgili cümleler hiyerarşide, her zaman nesnelerin kendisinden yukarıda olacaktır.

İlk önce 1903’te öne sürülmüş olsa da tipler teorisi, Russell’ın 1908’deki “Mathematical Logic as Based on the Theory of Types” makalesinde ve Whitehead ile birlikte yazdığı Principia Mathematica (1910, 1912, 1913) kitabında daha da geliştirilmiştir. Böylece teori, iki farklı versiyona imkân tanır: 1903’teki “basit teori” ve 1908’deki “budaklanmış teori.” Teorinin iki versiyonu da, basit teori çok zayıf, budaklanmış teori çok güçlü olduğu için, saldırıya uğramıştı. Bazıları için, önerilen herhangi bir çözümün bilinen tüm paradoksları aynı anda çözecek kadar kapsamlı olması önemliydi. Diğerleri için, önerilen herhangi bir çözümün, kısır döngü ilkesini ihlal ediyor gibi görünmelerine rağmen, klasik matematiğin tutarlı kalan bölümlerine izin vermemesi önemliydi. (Alakalı paradokslarla ilgili tartışmalar için, Whitehead and Russell’ın (1910) Giriş bölümünün Kısım 2’sine ve buna bakabilirsiniz.)

Russell’ın kendisi de tek bir çözümün bilinen bütün paradoksları çözmesinin pek mümkün olmadığını söyleyerek bu aynı endişelerin bazılarını 1903 gibi erken bir tarihte kabul etmişti. Ayrıca Whitehead’le beraber, kısır döngü ilkesinin uygulama kapsamını azaltan ve tür teorisinin en endişe verici yönlerinin çoğunu çözen indirgenebilirliğin aksiyomu olan yeni bir aksiyomu da sunabildi. Böyle olsa bile, bazı eleştirmenler bu aksiyomun felsefi olarak gerekçelendirilebilmesi için çok ad hoc olduğunu iddia ettiler. (Ek tartışmalar için Linsky (1990), Linsky (2002) ve Wahl (2011) kaynaklarını inceleyebilirsiniz.)

Bu dönemde aynı derecede önemli olan şey Russell’ın, matematiğin bir anlamda mantığa indirgenebilir olduğu teorisi olan mantıklaştırıcılığı savunmasıdır. İlk olarak 1901’deki “Recent Work on the Principles of Mathematics” makalesinde, sonra da daha ayrıntılı olarak Principles of Mathematics ve Principia Mathematica eserlerinde savunulan Russell’ın mantıklaştırıcılığı, iki ana tezden oluşur. İlki, bütün matematiksel gerçeklerin mantıksal gerçeklere çevrilebileceği, bir diğer deyişle, matematiğin kelime dağarcığının, mantığın kelime dağarcığının uygun bir alt kümesini oluşturmasıdır. İkincisi, bütün matematiksel ispatların mantıksal ispatlar olarak yeniden biçimlendirilebileceği, diğer bir deyişle, matematik teoremlerinin, mantık teoremlerinin uygun bir alt kümesini oluşturmasıdır. Russell’ın da özetlediği gibi, “bütün matematiğin sembolik mantık olması, çağımızın en büyük keşiflerinden biridir; bu gerçek saptandığında, matematiğin ilkelerinin geri kalanı, sembolik mantığın kendisinin analizinde var olur” (1903, 5).

Gottlob Frege gibi, Russell’ın mantıklaştırıcılığı savunmaktaki temel fikri, numaraların sınıflar sınıfları ile belirlenebileceği ve numara-teorik ifadelerin nicelikler ve birimlerle açıklanabileceğidir. Böylece, 1 sayısı, bütün birim sınıflarının sınıfı ile; 2 sayısı, iki üyeli sınıflar sınıfı ile tanımlanır ve buna benzer şekilde devam eder. “En az iki kitap var” gibi ifadeler, “Bir x kitabı var, bir y kitabı var ve x, y’ye eşit değildir” gibi ifadeler olarak değiştirilir. “Tam olarak iki kitap var” gibi ifadeler ise “Bir x kitabı, bir y kitabı var ve x, y’ye eşit değildir ve eğer bir z kitabı varsa, o zaman z ya x’e ya da y’ye eşittir” olarak değiştirilir. O zaman numara-teorik işlemler, kesişim kümesi, birleşim kümesi ve fark gibi küme-teorik işlemler açısından açıklanabilir. Whitehead ve Russell, Principia Mathematica’da, küme teorisindeki, sonlu ve sonsuz aritmetikteki ve giriş seviyesi ölçüm kuramındaki başlıca teoremlerin birçok ayrıntılı türetmelerini vermişlerdir. Ayrıca, sofistike bir mantıksal ilişkiler teorisi ve reel sayıları bulmanın özgün bir metodunu geliştirebilmişlerdir. Yine de küme teorisinin kendisinin başarılı bir şekilde mantığa indirgenip indirgenemeyeceği konusu tartışmalı olmaya devam etti. Geometri üzerine dördüncü bir cilt planlandı ama tamamlanmadı.

Russell’ın bu konularla alakalı en önemli yazılarına, sadece Principles of Mathematics (1903), “Mathematical Logic as Based on the Theory of Types” (1908) ve Principia Mathematica (1910, 1912, 1913) eserleri değil aynı zamanda daha önce yazdığı Essay on the Foundations of Geometry (1897) ve savaş karşıtı faaliyetlerinden dolayı Brixton Hapishanesi’nde yatarken yazdığı Introduction to Mathematical Philosophy (1919a) eserleri de dahildir. Tesadüfen, yaklaşık bu zamanlarda Russell’ın en ünlü öğrencisi Ludwig Wittgenstein da Tractatus Logico-Philosophicus (1921) eserini, Birinci Dünya Savaşı’nda İtalya’daki Monte Cassino’da savaş tutsağı olarak kalırken, tamamlıyordu.

Russell’ın daha teknik yazılarında bulunan sembolizmi çözmekte yardıma ihtiyacı olanların, bu sayfaya başvurmaları tavsiye edilir.

3. Russell’ın Analitik Felsefe Çalışmaları

Russell, mantığı, matematiğin temelindeki sorunları açıklamakta kullandığı gibi felsefenin temelindeki sorunları açıklamakta da kullanmıştır. Analitik felsefenin kurucularından biri olarak Russell; metafizik, epistemoloji, etik ve politik teori dahil felsefenin birçok alanına büyük katkılarda bulunmuştur. Mantığa ve metafiziğe yaptığı katkıların Rudolf Carnap ve Viyana Çevresi üzerinde önemli etkileri olmuştur.

Russell’a göre doğal dilin tesadüfi, kesin olmayan yüzey yapısı tarafından yanıltılmayacak şekilde dünyayı tanımlayabilen bir dil olan mantıklı ve ideal bir dili keşfetmek, filozofun işidir. Russell’ın da yazdığı gibi, “Günlük hayatın kelimeleri yeterince soyut olmadığı için sıradan dil, fiziğin gerçekten öne sürdüklerini anlatmaya hiç uygun değildir. Sadece matematik ve matematiksel mantık, fizikçinin söylemek istediğini olabildiğince az sözcükle anlatabilir” (1931, 82). Tıpkı özelliklerin ve ilişkilerin bireylerle ilişkisi olan atomik olguların dünyanın kendisinde moleküler gerçekler oluşturmak için birleştikleri gibi, böylesine bir dil de “ve” ve “veya” gibi mantıksal bağlaçları kullanarak böyle kombinasyonların tasvir edilmelerine olanak sağlayacaktır. Atomik ve moleküler olguların yanı sıra Russell, aynı zamanda bir şeyin “her şeyinin” olguları olan genel olguların da dünyanın tasvirini tamamlamak için gerekli olduğunu düşünüyordu. Negatif gerçeklerin de gerekli olup olmadığı konusunda bocaladı (1918, 1919).

Russell’ın, normalde kabul edilen birçok ifadenin şüpheye açık olduğuna inanmasının nedeni, bunların yalnızca çıkarım yoluyla bilinebilecek varlıklara atıfta bulunuyor gibi görünmeleridir. Dolayısıyla, Russell’ın çeşitli projelerinin altında yatan sadece mantıksal analiz kullanması değil, aynı zamanda bilginin mümkün olup olmadığını ve ne ölçüde mümkün olduğunu keşfetme konusundaki uzun zamandır devam eden amacıydı. 1911’de, “Büyük bir soru var” yazdı. “İnsanoğlu herhangi bir şeyi bilebilir mi ve eğer bilebilirse, neyi ve nasıl bilebilir? Bu soru gerçekten de tüm felsefi soruların en temelidir” (aktarılan Slater 1994, 67).

Bu soruyu motive etmek, dış dünyanın geleneksel sorunuydu. Eğer dış dünya hakkındaki bilgimiz en iyi açıklamadan yaptığımız çıkarımlar yoluyla geliyorsa ve bu tür çıkarımlar her zaman hatalı olabilirse, inançlarımızın doğru olduğuna dair hangi garantiye sahibiz? Russell’ın bu soruya cevabı, kısmen metafiziksel kısmen epistemolojik idi. Metafiziksel tarafta Russell, dünyanın, küçük renk lekeleri gibi, mantıksal atomlar kompleksinden ve bunların özelliklerinden ve ilişkilerinden oluştuğunun söylendiği ünlü mantıksal atomculuk teorisini geliştirdi. Bu teorinin, Wittgenstein’ın da aynı isimli teorisinde büyük etkisi vardı. Bu atomlar ve özellikleri birlikte, birleşerek mantıksal karmaşık nesneleri oluşturan gerçekleri oluşturur. Normalde kalıcı fiziksel nesneler gibi, bir sonuçtan çıkardığımız nesneler, o zaman, o anlık elde olan algılardan, yani sensibiliadan, oluşan mantıksal yapılar olarak anlaşılır.

Epistemolojik tarafta ise Russell, her sorgulanabilir varlığın, varlığı daha kesin olan diğer varlık ya da varlıklara nasıl indirgenebileceğini veya bunlarla nasıl tanımlanabileceğini göstermenin de önemli olduğunu savunuyor. Örneğin, bu görüşe göre, yalnızca çıkarım yoluyla bilindiği düşünülen sıradan bir nesne, bunun yerine şöyle tanımlanabilir:

Süreklilik ve belirli nedensel yasalarla birbirine bağlı belirli bir görünüm dizisi olarak. … Daha genel olarak, bir “şey,” genelde, bu şeyden olanlar olarak düşünülen belirli yönler dizisi olarak tanımlanacak. Belli bir yönün, belli bir şeyin bir yönü olacağını söylemek, sadece seri olarak alındığında şey olanlardan biri olduğu anlamına gelir. (1914a, 106-107)

Russell, bunu diyebilmemizin sebebinin şu olduğunu söyler:

Dünyamız tamamen sadece bir çıkarım meselesi değildir. Bilim insanlarına sormadan da bildiğimiz şeyler vardır. Eğer çok sıcak ya da soğuksanız, bir fizikçiye sıcağın ve soğuğun nelerden oluştuğunu sormanıza gerek kalmadan bu gerçeğin tamamen farkında olabilirsiniz. … Çıkarım yapmadan farkında olduğumuz bütün şeylere, “veri” adını verebiliriz. (1959, 23)

O zaman doğrudan haberdar olduğumuz bu verileri (veya “sensibilia”yı ya da “algı verileri”ni), ilgili bilgi nesnelerini oluşturmak için kullanabiliriz. Benzer şekilde, sayılar da sınıflar derlemesine indirgenebilir; noktalar ve anlar, sıralı hacimler ve olaylar sınıflarına indirgenebilir; sınıfların kendileri de önermeli fonksiyonlara indirgenebilir.

Bu tür örnekler göz önünde tutularak Russell, “bilimsel felsefi düşünmede üstün maksim” dediği, yani “ne zaman mümkünse, mantıksal yapılar” ya da bazen dediği gibi “mantıksal kurgular”, “çıkarım yapılarak anlaşılan varlıkların yerine geçmeli” (1914c, 155; karşılaştırma için, 1914a, 107 ve 1924, 326) ilkesini, benimsememizi önerir. Bu şekilde yapılanmaya direnen herhangi bir şeyin, ontolojik atom olduğu söylenebilir. Böylesi nesneler, hem bireysel, önemli parçalardan oluşmadıkları için hem de birbirlerinden bağımsız şekilde var oldukları için atomiklerdir. Bunların, karşılık gelen önermeleri de hem kendilerinin parçası olarak başka önermeler içermedikleri için hem de herhangi bir gerçek atomik önermeler çiftinin üyelerinin mantıksal olarak birbirlerinden bağımsız olduğu için atomiktir. Russell biçimsel mantığın, eper dikkatlice geliştirilirse, sadece böylesi tüm önermeler arasındaki çeşitli ilişkileri değil, çeşitli içsel yapıları da eksiksiz biçimde aksettireceğine inanıyor.

Aynı zamanda Russell, bu bağlamda, iki çeşit gerçeğin bilgisi arasındaki ünlü farkını da ortaya koymaktadır: doğrudan, sezgisel, kesin ve yanılmaz olan ile dolaylı, türevsel, belirsiz ve hataya açık olan (1905, 41f; 1911, 1912 ve 1914b). Gerekçelendirilmek için her dolaylı bilgi iddiası, daha temel, direkt ya da sezgisel iddialardan türetilebilmelidir. Doğrudan bilinebilen doğru türleri, algının anlık gerçeklerini ve mantığın gerçeklerini içerir. Örnekler, Russell’ın, burada “sezgisel bilgi” dediği, en yüksek derecede izahtan vareste sahip olan önermelerin, “yalnızca anlam olarak verilmiş olanı ve ayrıca belirli soyut mantıksal ve aritmetik ilkeleri ve daha az kesin olmakla birlikte bazı etik önermeleri ifade edenleri” (1912a, 109) içerdiğini söylediği eseri The Problems of Philosophy’de (1912a) tartışılmıştır.

Neticede Russell, doğrudan ve dolaylı gerçek bilgisi arasındaki bu farkı, aynı seviyede ünlü, aşinalık ile edinilen bilgi ve tasvir ile edinilen bilgi arasındaki fark ile tamamladı. Russell’ın da açıkladığı gibi, “Bir nesne ile direkt bilişsel bir ilişkim olduğu zaman, yani, o doğrudan o nesnenin kendisinin farkında isem, o nesne ile tanışık olduğumu söylerim. Yargı oluşturan ilişki türünü değil, sunum oluşturan türü kastediyorum” (1911, 209). Daha sonra bu noktayı, tanışıklığın, gerçeklerin bilgisini değil, şeylerin bilgisini içerdiğini söyleyerek açıklığa kavuşturur (1912a, 44). Dolayısıyla, sezgisel bilgi ve türevsel bilginin ikisi de önermeler, veya gerçekler, bilgisi içerirken, tanışıklıkla edinilen ve tasvirle edinilen bilginin ikisi de şeyler, veya nesneler, bilgisi içerir. Bu fark, tasvirle edinilen bilginin hala kısmen gerçekler bilgisine dayansa bile yine de şeyler bilgisi değil, gerçekler bilgisi olması tarafından biraz karışık hale gelir. (Bana bu noktayı hatırlattığı için Russell Wahl’a minnettarım.) Ontolojimizin en az sorgulanabilir elemanı direkt tanışıklığımızın olduğu şeyler olduğundan dolayı Russell da nihayetinde kendi epistemolojisini bu nesneler üzerine inşa eder.

Ayrıca Russell’ın sözde gerileyici yöntemine güveni (Irvine 1989, Mayo-Wilson 2011) ve en sonunda bilgiye gözle görülür şekilde daha tutarcı şekilde yaklaşım için temelcilikten vazgeçmesi (Irvine 2004) de konuyla ilgili. Russell’ın dediği gibi, mantıkta ve matematikte bile:

Öncüllerinin doğru olduğunu bildiğimiz için sonuçlara inanmak yerine, sonuçlarının doğru olduğunu görebildiğimiz için öncüllere inanma eğilimindeyiz. Ancak sonuçlardan öncüllerin çıkarımını yapmak, tümevarımın temelidir; bu yüzden de matematiğin ilkelerini araştırmaktaki metot gerçekten tümevarımcı bir metottur ve özünde, diğer herhangi bir bilim dalındaki genel yasaları keşfetme metodu ile aynıdır. (1907, 273-274)

Russell’ın metafiziğe ve epistemolojiye katkıları, bilimsel bilginin merkezliliği ve felsefe ve bilim için ortak olan temek bir metodolojinin olmasının önemi ile ilgili görüşleriyle de birleşmiştir. Felsefe konusunda bu metodoloji kendisini Russell’ın mantıksal analizin kullanımıyla gösterir (Hager 1994, Irvine 2004). Hatta Russell, kendi metodolojisine diğer herhangi bir felsefi sonuçtan daha çok güvendiğini sıklıkla iddia eder.

Felsefenin bu kabaca konsepti kısmen Russell’ın idealist kökünden kaynaklanır (Hylton 1990a, Griffin 1991). Bu, Russell’ın bize kendisinin felsefedeki tek ve gerçek devriminin, idealizmden kopuşu olduğunu söylemesine rağmen böyledir. Russell, içsel ilişkilerin idealist doktrininin, matematik için gerekli olan asimetrik ya da diğer ilişkilerle alakalı bir dizi çelişkiye yol açtığını gördü. Anlattığı üzere:

Moore ve benim hem Kant’a hem de Hegel’e isyan ettiğimiz zaman 1898’in sonlarına doğruydu. Moore başı çekti ancak ben de hemen arkasından onu izledim. … Bizim isyanımız, gerçeğin genel olarak deneyimden bağımsız olduğu doktrini çevresinde gelişti. Mutabık olsak da bence yeni felsefemizden bizim en çok ilgimizi çeken şey konusunda ayrılığa düşüyorduk. Bence Moore, daha çok idealizmin reddine odaklanmışken ben, en çok monizmin reddiyle ilgiliydim. (1959, 54)

İki fikir de sözde içsel ilişkiler doktrini aracılığıyla yakından bağlantılıydı. Bu doktrinin aksine, Russell kendi dışsal ilişkiler doktrinini öne sürdü:

İç ilişkiler doktrini, iki terim arasındaki her ilişkinin, öncelikle, iki terimin içsel özelliklerini ifade ettiğini ve nihai analizde, ikisinin oluşturduğu bütünün bir özelliğini ifade ettiğini savunuyordu. Bazı ilişkilerde bu görüş makul. Mesela, aşk ya da nefret. Eğer A, B’yi seviyorsa bu ilişki kendisini örneklendirir ve A’nın belirli zihin durumlarından oluştuğu söylenebilir. Bir ateistin bile, birinin Tanrı’yı sevebileceğini kabul etmesi gerekir. Buradan, Tanrı sevgisinin, bu sevgiyi hisseden kişinin durumu olduğu ve tam anlamıyla ilişkisel bir gerçek olmadığı sonucu çıkar. Ancak beni ilgilendiren ilişkiler daha çok soyut türden olanlardı. A ve B’nin olaylar olduğunu ve A’nın B’den önce gerçekleştiğini düşünün. Bunun A’da, B’den bağımsız olarak, B’den bahsederek yanlış bir şekilde ifade ettiğimiz bir karaktere sahip olması gereken herhangi bir şeyi ima ettiğini sanmıyorum. Leibniz, eğer Avrupa’da yaşayan bir adamın Hindistan’da bir eşi olsaydı ve eşi, adamın haberi olmadan ölseydi, adam ölüm anında içsel bir değişime uğrar diyerek çok uç bir örnek veriyor. (1959, 54)

Bu, özellikle de matematik için gerekli olan asimetrik ilişkiler bakımından, Russell’ın karşı çıktığı doktrin türüdür. Örneğin, herhangi bir dizide bir tanesi diğerinden önce bulunan iki tane numara düşünün:

Eğer A, B’den önceyse, B, A’dan önce değildir. Eğer A’nın B’ye olan ilişkisini, A ve B’nin sıfatları yoluyla açıklamaya çalışırsanız, tarihler aracılığıyla bir açıklama denemesi yapmak zorunda kalacaksınız. A’nın tarihinin, A’nın bir özelliği olduğunu ve B’nin tarihinin, B’nin bir özelliği olduğunu söyleyebilirsiniz ancak bunun size bir yardımı olmayacak çünkü A’nın tarihinin B’den daha önce olduğunu söylemek zorunda kalacaksınız, yani, bu ilişkiden bir kaçış yolu bulamamış olacaksınız. Eğer bu ilişkiyi, A ve B’den oluşmuş bütünün bir özelliği olarak anlama planını benimserseniz daha kötü durumda olacaksınız çünkü o bütünde A ve B’nin bir sırası olmayacak ve dolayısıyla da “A, B’den öncedir” ile “B, A’dan öncedir” arasındaki ayrımı yapamayacaksınız. Bu doktrin, asimetrik ilişkilerin matematiğin çoğu kısmında zaruri olduğu için önemlidir. (1959, 54-55)

Böylece Russell, Cambridge’de öğrenciyken benimsenmesi teşvik edilen idealizmi, orijinal Kantçı metodolojisi ile birlikte, 1898’in sonunda terk etmiştir. Russell bunlar yerine yeni bir çoğulcu realizmi benimsemiştir. Sonuç olarak Russell, felsefi analiz için modern mantığın önemini vurgulayarak, kısa sürede “yeni realizm”in ve “yeni mantık felsefesi”nin bir savunucusu olarak ün kazandı. Bu devrimin altında yatan temalar, Russell’ın çoğulculuğa olan inancını, psikolojizm karşıtlığına olan vurgusunu ve bilimin önemine olan inancını içeriyordu. Bu temaların her biri, hayatının kalanında felsefesinin temeli olarak kaldı (Hager 1994, Weitz 1944).

Russell’ın bu konularla ilgili en önemli yazıları; Knowledge by Acquaintance and Knowledge by Description (1911), The Problems of Philosophy (1912a), “Our Knowledge of the External World” (1914a), On the Nature of Acquaintance (1914b, daha tamamlanmış olarak in Collected Papers, Cilt 7’de yayınlanmıştır), “The Philosophy of Logical Atomism” (1918, 1919), “Logical Atomism” (1924), The Analysis of Mind (1921), The Analysis of Matter (1927a), Human Knowledge: Its Scope and Limits (1948), ve Theory of Knowledge (CP, Cilt 7) eserlerini içerir.

4. Russell’ın Betim Teorisi

Russell’ın felsefi metodunun özünde, kanıtların ölçülüp biçilmesi aracılığıyla hipotez yazma ve test etme vardır. Russell’ın felsefedeki “bilimsel metodu” vurgulama isteği bu yüzdendir. Ayrıca metodu, birinci dereceden mantık mekanizmasını kullanarak sorunlu önermelerin bir analizini gerektirir. Russell’ın inancı, kendi döneminin yeni mantığını kullanarak filozoflar, doğal dil ifadeleri altında yaran “mantıksal biçim”i sergileyebilecekleri idi. Bu durumda da bir ifadenin mantıksal formu, doğal dilin ikircikliği ve muğlaklığı ile ilişkili çeşitli gönderme sorunlarını çözer.

Modern yüklem kalkülüsünün tanıtımından beri, doğal dildeki “-dir”in üç ayrı anlamını temsil etmek için üç ayrı mantıksal gösterim (“Px”, “x = y”, and “∃x”) kullanmak yaygın olmuştur: yüklemin -dir’i, mesela “Cicero bilgedir”; kimliğin -dir’i, mesela “Cicero Tully’dir” ve var olmanın -dir’i, mesela “Cicero vardır.” Russell’ın önerisi, bu ayrımları açığa kavuşturmak için mantığı kullandığımız gibi, her bir cümlenin doğru mantıksal biçimini verdiğimiz analizde yansıtılması gereken, ontolojik olarak önemli diğer ayrımları keşfetmek için de mantığı kullanabilecek olduğumuzdur.

O zaman Russell’ın görüşüne göre, felsefenin konusu, disiplinin altında yatan metodoloji ile değil, yalnızca felsefi önermelerin genelliği ve a priori oluşu ile bilimin konusundan ayrılır. Tıpkı matematikte olduğu gibi felsefede de Russell, analizde ilerlemelerin mantıksal mekanizma ve içgörülerin uygulanmasıyla sağlanacağına inanıyordu.

Russell’ın yeni “analitik metodunun” ünlü örneği hem betimler hem de özel isimler içeren, sözüm ona ifade öbekleri ile alakalıdır. İlk başta Russell, Alexius Meinong gibi, her ifade öbeğinin (örneğin “Scott,” “Waverley’nin yazarı,” “İki numara,” “altından dağ”) var olan bir varlığı ifade ettiği ya da varlığa atıfta bulunduğu görüşünü benimsedi. Bu görüşe göre, “tek boynuzlu atların tam olarak bir tane boynuzu vardır” gibi gerçek cümleler için doğruluk yapıcı olarak hizmet edecek kurgusal ve hayali varlıkların bile gerçek olması gerekliydi. Emsal niteliğindeki makalesi “On Denoting” 1905’te ortaya çıktığında Russell, aşırı realist bakışını değiştirmiş, yerine, ifade öbeklerinin teorik bir birliğe sahip olmak zorunda olmadığı görüşünü koymuştu. Russell’ın da dediği gibi, her ifade öbeğinin var olan bir varlığa atıfta bulunmak zorunda olması varsayımı, “en soyut çalışmalarda bile korunması gereken gerçeklik hissinin başarısızlığı” (1919a, 165) durumunu sergileyen bir varsayım türüydü.

Mantıksal olarak özel isimlerin (bir öznenin hemen farkında olduğu hislere atıfta bulunan “bu” veya “şu” gibi kelimeler), onlarla bağdaşmış göndergeleri varken, “pi sayısından küçük olan en küçük sayı” gibi betimsel öbekler, yalnızca “tüm” veya “bazı” gibi niceleyicilerin bir toplamı ve “x bir sayıdır” gibi önermeli fonksiyonlar olarak görülmeli. Bu nedenle, atıfta bulunan terimler olarak değil, “eksik semboller” olarak görülmeliler. Diğer bir deyişle, uygun bağlamlar içinde anlam kazanan ancak tek başlarına anlamsız olan semboller olarak görülmelidirler.

Bir başka ifadeyle, bazı öbeklerin kendi başlarına anlamları olmasa bile bir cümlenin anlamına (ya da yaptığı atıfa) katkıda bulunabilecek olmaları Russell’ın görüşüydü. Şöyle açıkladığı üzere:

Eğer “Waverley’nin yazarı” öbeği, “Scott” dışında başka bir anlama gelseydi “Waverley’nin yazarı Scott’tır” ifadesi yanlıştır ancak böyle bir durum yoktur. Eğer “Waverley’nin yazarı” “Scott” anlamına geliyorsa, “Waverley’nin yazarı Scott’tır” cümlesi bir totoloji olurdu ancak böyle bir durum yoktur. Bu nedenle, “Waverley’nin yazarı” öbeği ne “Scott” ne de başka bir şey anlamına gelir, yani “Waverley’nin yazarı” anlamsızdır, gösterilmek istenen şey de buydu. (1959, 85)

Eğer Russell haklıysa,

  • (1) Fransa’nın şimdiki kralı keldir.

gibi bir cümlede, “Fransa’nın şimdiki kralı” betiminin sahip olduğu rol,

  •  (2) Scott keldir.

cümlesindeki Scott gibi özel bir ismin oynadığı rolden oldukça farklıdır.

K, “günümüzdeki Fransa kralıdır” yükleminin kısaltması olsun ve B de “keldir” fiilinin kısaltması olsun; Russell, (1) cümlesine şu mantıksal formu uygular:

(1’) x öyledir ki;

  • i. Kx
  • ii. herhangi bir y için eğer Ky ise, o zaman y=x’tir ve
  • iii. Bx.

Alternatif olarak, yüklem mantığı gösteriminde, şöyle yazarız:

  • (1’’) ∃x[(Kx & ∀y(Ky → y=x)) & Bx].

Bunun aksine, s’nin “Scott” isminin kısaltması olduğunu düşünürsek Russell, (2) cümlesine çok farklı bir mantıksal form uygular.

  • (2’) Bs.

Mantıksal biçimler arasındaki bu ayrım, Russell’ın üç önemli bulmacayı açıklamasına olanak tanır.

Bunlardan ilki, Üçüncünün İmkansızlığı Yasası’nın işlemi ve bu yasanın ifade terimleriyle nasıl bir bağlantısı olduğu ile ilgilidir. Üçüncünün İmkansızlığı Yasası’nın bir okumasına göre ya “Fransa’nın şimdiki kralı keldir” doğrudur ya da “Fransa’nın şimdiki kralı kel değildir” doğrudur. Durum eğer böyleyse, her iki cümle de, Fransa’nın bir cumhuriyet olduğu ve dolayısıyla kralı olmadığı göz önüne alındığında, mevcut bir Fransa Kralı’nın varlığını gerektiriyor gibi görünüyor, bu da açıkça istenmeyen bir sonuç. Russell’ın analizi, bu sonuçtan nasıl kaçınılabileceğini gösteriyor. (1’’) analizine başvurarak, şu andaki bir Fransa kralının varlığına bağlı kalmadan (1) cümlesini inkâr etmenin, yani, olumsuzlama ögesinin kapsamını değiştirerek ve böylece “Kel olan mevcut bir Fransa kralının varlığı söz konusu değildir” cümlesini doğru olarak kabul ederek, bir yolu olduğu sonucu çıkar.

Fransa Kralı II. Henry

İkinci bulmaca, sözde opak bağlamlarda işleyen Özdeşlik Yasası ile ilgilidir. “Scott Weaverley’nin yazarıdır” ifadesi doğru olsa bile, “Scott” ve “Weaverley’nin yazarı” olan bu iki atıfta bulunan terimin her durumda birbirlerinin yerine geçebilir olduğu sonucu çıkmaz. Bundan ötürü, “4. George, Scott’ın Weaverley’nin yazarı olup olmadığını bilmek istedi” cümlesi doğru olsa da “4. George, Scott’ın Scottolup olmadığını bilmek istedi” cümlesi büyük olasılıkla yanlıştır.

Russell’ın özel isimlerin ve belirli tanımların kullanımıyla ilişkili mantıksal biçimler arasındaki ayrımı, bunun neden böyle olduğunu tekrar gösterir. Bunu anlamak için, bir kez daha s’nin, “Scott” isminin kısaltması olduğunu düşünelim. Aynı zamanda da w’yi, “Waverley”nin ve A’nın da iki adlı yüklem olan “yazarıdır”ın kısaltması olarak alalım. O halde,

  • (3) s=s

cümlesi,

  • (4) ∃x[(Axw & ∀y(Ayw → y=x)) & x=s]

cümlesine hiç de eşit değildir. (3) cümlesi, örneğin, zorunlu bir doğruyken (4) cümlesi değildir.

Üçüncü bulmaca, “altından dağ yoktur” gibi hakiki negatif varoluşsal iddialarla ilgilidir. Burada bir kez daha, Russell, belirli tanımlamaları özel isimlerden farklı bir mantıksal biçime sahip olarak ele alarak, bir konuşmacının, söz konusu terimin atıfı olduğu inancına da bağlı kalmadan, olumsuz bir varoluş gerçeğine nasıl bağlı olabileceğine dair bir açıklama yapabiliyor. Yani, Scott’ın var olmadığı iddiası,

  • (5) ~∃x(x=s)

kendisiyle çeliştiği için yanlıştır. (Ne de olsa, s kendisiyle özdeş olan mantıksal bir gerçek olduğu için, s ile özdeş olan en az bir şey daha olmalıdır!) Bunun aksine, G’nin “altındır” fiilinin ve M’nin de “dağdır” yüklemlerinin kısaltmaları olduğu düşünülürse, altın bir dağın var olmadığı doğru olabilir, zira

  • (6) ~∃x(Gx & Mx)

ifadesinde çelişkili bir şey yoktur.

Russell’ın betim teorisiyle ilgili en önemli yazıları sadece “On Denoting” (1905) eserini değil, aynı zamanda Principia Mathematica (1910) ve Introduction to Mathematical Philosophy (1919) eserlerini de kapsar. (Ayrıca bakınız; Kaplan 1970, Kroon 2009 ve Stevens 2011.)

5. Russell’ın Tarafsız Monizm Teorisi

Russell’ın bir diğer katkısı ise, dünyanın ne özellikle zihinsel ne de fiziksel olan sadece bir tür maddeden oluştuğu görüş olan tarafsız monizmi savunmasıdır. Zihinsel olanlar hariç hiçbir şeyin var olmadığını savunan idealizm ve fiziksel olanlar hariç hiçbir şeyin var olmadığını savunan fizikselcilik gibi, tarafsız monizm de farklı zihinsel ve fiziksel maddelerin var olduğunu savunan görüş olan düalizmi reddeder. Ancak, idealizm ve fizkselciliğin aksine tarafsız monizm, var olan bu tek maddenin bazı bağlamlarda zihinsel, diğerlerinde fiziksel olarak görülebileceğini kabul eder. Russell’ın da dediği gibi,

İdealist monizme ve materyalist monizme karşı “tarafsız monizm,” genellikle zihinsel olarak görülen şeylerin ve genellikle fiziksel olarak kabul edilen şeylerin, bir kümenin sahip olduğu ama diğerinin sahip olmadığı herhangi bir içsel özellik açısından farklılık göstermediği, yalnızca düzenleme ve bağlam açısından farklılık gösterdiği teorisidir. (CP, Cilt 7, 15)

Bu genel öneriyi anlamaya yardımcı olması için Russell, posta rehberi analojisini tanıtıyor:

Teori, aynı isimlerin biri alfabetik diğeri de coğrafi sırayla olmak üzere iki kez geçtiği bir posta rehberi ile karşılaştırılarak gösterilebilir; alfabetik sırayı zihinsele, coğrafi sırayı da fiziksele benzetebiliriz. Elde olan bir şeyin benzerlikleri, iki düzende oldukça farklıdır ve nedenleri ve etkileri farklı yasalara uyar. İki nesne, zihinsel dünyada fikirlerin birleşmesi ile ve fiziksel dünyada çekim yasası ile birbirine bağlanabilir. …Tıpkı rehberdeki her insanın alfabetik komşular ve coğrafi komşular olmak üzere iki tür komşusu olması gibi, her nesne de farklı yasalara sahip iki nedensel dizinin, yani zihinsel dizinin ve fiziksel dizinin, kesişme noktasında yer alacaktır. ‘Düşünceler’ özü bakımından ‘şeylerden’ farklı değildir; düşüncelerimin akışı, bir şeyler akışıdır, yani benim genel olarak düşünmemin gerektiği söylenen şeyler; bunun bir düşünce akışı olarak adlandırılmasına yol açan şey, yalnızca ardıllık yasalarının fiziksel yasalardan farklı olmasıdır. (CP, Cilt 7, 15)

Diğer bir deyişle, fiziksel olarak görüldüklerinde çok az ortak yönleri olmasına rağmen zihinsel olarak görüldüklerinde, bir düşünce veya fikir, bu düşünce veya fikir ile ilişkili görünen diğer düşünceler veya fikirler ile ilişkilendirilmiş olabilir. Russell’ın açıkladığı gibi, “Bence Caesar, Chalemagne’ı çağırabilir, oysa fiziksel dünyada ikisi birbirinden ayrıldı” (CP, Cilt 7, 15). Öyle bile olsa, bu görüşe göre iki farklı maddeden, yani zihinsel ve fiziksel, oluşan iki farklı şey türünü, yani Caesar ve Caesar’ın düşüncesi, varsaymak bir hatadır. Bunun yerine, “bu teoriye göre, zihin ve maddenin tüm düalitesi bir hatadır; dünyayı oluşturan yalnızca bir tür şey vardır ve bu şey bir düzenlemede zihinsel olarak adlandırılırken diğer bir düzenlemede fiziksel olarak adlandırılır” (CP, Cilt 7, 15).

Russell, 1913 civarında Theory of Knwoledge taslağı ve Monist makalesi “On the Nature of Acquaintance” üzerine çalışırken bu teoriyi geliştirmiş gibi görünüyor. On yıllar sonra, 1964’te, “tarafsız monizmi benimsediğimden beri felsefemde ciddi bir değişikliğin olduğunun farkında değilim” dedi (Eames 1967, 511). Böyleyken bile, ilerideki on yıllarda Russell, The Analysis of Mind (1921), The Analysis of Matter (1927a), An Inquiry into Meaning and Truth (1940) ve Human Knowledge: Its Scope and Limits (1948) gibi önemli kitapların yazarlığını yaptı.

Bugün, David Chalmers (1996, 155), Thomas Nagel (2002, 209) ve Erik Banks (2014, 114) dahil olmak üzere birçok yazar, Russell’ın zihne genel yaklaşımını değerlendirmeye yeniden ilgi gösterdiler.

Russell’ın yukarıdaki eserleri dışında metafizik ve epistemoloji ile ilgili en etkili eserleri, Our Knowledge of the External World (1914a), “The Relation of Sense-Data to Physics” (1914c), “The Philosophy of Logical Atomism” (1918, 1919), “On Propositions: What They Are and How They Mean” (1919b) ve An Outline of Philosophy (1927b) eserlerini de kapsar.

6. Russell’ın Ateizmi

Russell, dinle ilgili görüşlerini gayet açıkça özetliyor: “Dinle ilgili görüşlerim, Lucretius’ınkidir. Dini, korkudan doğmuş bir hastalık ve insan ırkına anlatılmamış bir sefalet kaynağı olarak görüyorum” (A1957, 18). Russell’a göre çoğu dini inanç sadece entelektüel ve ahlaki olarak kötücül değil, aynı zamanda dini bakış açısının kendisi “özgür insanlara hiç layık değildir” (A1957, 17). Böylece Russell, hayatı boyunca, her türden dini fikirlere ve kurumlara karşı çıkmak için büyük bir efor sarf etmiştir. 1918’de Brixton Hapishanesi’ne varmasıyla Autobiography’sinde dediği üzere, “kapıya vardığımda bilgilerimi almak zorunda olan gardiyan beni çok güldürdü. Dinimi sordu ve ben de ‘agnostik’ dedim. Nasıl yazıldığını sordu ve iç çekerek, ‘bir sürü din var ama sanırım hepsi aynı Tanrı’ya inanıyor’ dedi. Bu sözleri beni yaklaşık bir hafta daha güldürdü” (1968, 34).

Russell’ın dinle ilgili tartışmaları genel olarak dört kategoridedir: Tanrı’nın varlığını savunan argümanlara eleştirileri; dinin tarihsel olarak bilginin ilerlemesine mâni olmaya çalıştığına dair gözlemleri; dinin sürekli yararından çok zararı olan ahlaki teorileri geliştirdiğine dair gözlemleri ve dini sadece bir inançlar bütünü olarak değil, bir duygu biçimi olarak analizi.

Belki de en önemlisi, Russell, insanlara din hakkında cidden tartışabilmek için detaylı bir Latince ve kilise tarihi bilgisine sahip olmak gerektiğinin söylendiği bir zamanda basit bir dille yazarak, dinin mistikliğini azaltma yolunu açmıştır. Sonuç, iki yönlüydü: ilki, birçok insan dini, kendi inançlarını ve görüşlerini geliştirme hakkına sahip oldukları bir konu olarak görmeye başladı; ikincisi, dini otoriteden gelen argümanlar birdenbire, yüzyıllardır olduğundan daha az zorlu ve daha az etkili hale geldi. Bu anlamda, Luther’in on altıncı yüzyılda Protestanlık çağına öncülük ettiği kadar Russell’ın da yirminci yüzyılda sekülerizm çağına öncülük ettiğini söylemek yanlış olmaz. Nobel Ödülü komitesinin de söylediği gibi, 1950’deki ödül, Russell’a, “insani idealleri ve düşünce özgürlüğünü savunduğu çeşitli ve önemli yazılarının tanınmasıyla” verilmiştir (Nobel Media 2020). Russell’ın kendisi, ödülü öncelikle din karşıtı Marriage and Morals kitabından dolayı aldığını söyler (1969, 30).

Russell’ın Tanrı’nın varlığı lehine olan geleneksel argümanlar analizi hem popüler hem de felsefi yazılarında yer almaktadır. Leibniz ile ilgili kitabında, Leibniz’in bu tür argümanları ele alış biçimini, “Leibniz’in felsefesinin en zayıf ve en çok tutarsızlıklarla dolu kısmı” olduğuna dikkat çekerek tartışıyor (1900, bölüm 106, s.172). Daha popüler yazılarında, “bir görüşün yaygın olarak benimsenmiş olması, o görüşün tamamen saçma olmadığına dair bir kanıt değildir” (1929, 58) diyerek dinle ilgili görüşlerini tekrar tekrar vurgulamıştır. 1922’deki kitapçığı Free Thought and Official Propaganda’da yazdığı üzere, “ben kendim, tüm dinlere muhalifim ve umarım her türlü dini inanç yok olur” (1922a, 1). 1941’de yazıları derlemesi Let the People Think’te yazdığı gibi, “modern bilim, ruhun varlığına dair herhangi bir emare sunmamaktadır” (A1941, 113) ve 1957’deki kitabı Why I Am Not a Chritiand and Other Essays on Religion and Related Subjects’in önsözünde yazdığı gibi, “dinlerin gerçek olmadıklarına inandığım kadar zarar verici de olduklarına tamamen inanıyorum” (1957, XI).

Russell’ın, geleneksel olarak Tanrı’nın varlığının lehine olan argümanlarını eleştirisine, İlk Neden Argümanı, Kötülük Sorunu, Ontolojik Argüman, Düzen ve Amaç Kanıtı, Önceden Kurulmuş Uyum Argümanı, Doğal Hukuk Argümanı, Ahlaklılıktan Gelen Argüman, Adaletsizliğe Çare Argümanı ve Dini Deneyimden Gelen Argüman tartışmaları dahildir.

Bu tartışmalarının hepsinin altında yatan ise, Russell’ın çaydanlık analojisi ile akıllıca açıkladığı, Hume’un inancın mevcut kanıtlara göre ayarlanması gerektiği önerisidir:

Eğer Dünya ve Mars arasında, Güneş’in etrafında eliptik bir yörüngede dönen porselen bir çaydanlık olduğunu önerseydim, çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile görülmeyecek kadar küçük olduğunu da ekleyerek, kimse iddiamı çürütemezdi. Ama eğer, iddiam çürütülemeyeceğine göre, insan aklının bu durumdan şüphe duymasının kabul edilemez olduğunu söylersem, haklı olarak saçma sapan konuştuğum düşünülmelidir. Ancak, eğer böyle bir çaydanlığın varlığı kadim kitaplarda doğrulanırsa, pazar günleri kutsal gerçek olarak öğretilirse ve okulda çocuklara aşılanırsa, bu çaydanlığın varlığına inanmaya tereddüt etmek, acayipliğin bir işareti hale gelir ve aydınlanmış çağda bir psikiyatristin, eski çağda ise bir Engizisyon üyesinin dikkatini şüpheyle çeker. Bir inanç yaygınsa, onda makul bir şeyler olması gerektiğini varsaymak gelenekseldir. Tarih çalışmış herhangi birinin bu görüşü savunabileceğini sanmıyorum. (1952, 547-8)

İlk Neden (ya da Kozmolojik) argümanı, her şeyin bir sebebi olduğundan dolayı bir ilk neden olduğunu ve bu ilk nedene Tanrı ismini verdiğimizi söyleyen argümandır. Bu argümana cevap olarak Russell, bariz olanı söylemektedir: Her şeyin bir nedeni olması gerekiyorsa, Tanrı’nın da bir nedeni olmalıdır. Her şeyin bir yaratıcısı olması gerekiyorsa, Tanrı’nın da bir yaratıcısı olmalıdır. Alternatif olarak, eğer Tanrı bir neden olmadan var olabilirse, dünyanın da bir neden olmadan var olması mümkündür. Aslında bu, üreten ve sonra dünyaya müdahale eden sebepsiz, varsayımsal, doğaüstü bir yaratıcının varlığından bile daha muhtemeldir, çünkü “dünyanın bir başlangıcı olduğunu varsaymak için hiçbir neden yoktur” (A1957, 4). Tanrı’dan farklı olarak, dünyanın her parçasının bir nedeni olduğu için, dünyanın kendisinin de bir nedeni olması gerektiğini söyleyenlere Russell, sırf her insanın bir annesi olduğu için, insan ırkının da bir annesi olması gerekmediğini belirtiyor (A1957, 152). Daha resmi bir dille söylersek, nedensellik, dünyanın her olumsal aşamasını bir diğerine bağlasa da buradan, dünyanın bir bütün olarak “dünya dışı” bir yaratıcısı olduğu sonucu çıkmaz (1900, bölüm 109, s.176). Böyle bir yaratıcı olmadan “herhangi bir durumun var olabilmesi için” asla yeterli neden olamayacağını iddia edenlere Russell, Tanrı’nın zorunlu olarak var olduğundan dolayı nedensiz olduğunu savunan geleneksel görüşün, olumsal bir evrenin yaratılışı ile basitçe tutarsız olduğunu söyler. Hiçbir olumsal durum dizisi, varoluşsal önermelerin olumsallığı Tanrı’nın zorunluluktan değil olumsallıkla davrandığı savına dayandığı için, Tanrı’nın davranışlarına eşlik eden zorunluluktan dolayı ortaya çıkmaz (1900, bölüm 110, s.177). Dolayısıyla, ya dünyanın kendisinin doğaüstü bir nedeni yoktur ya da doğaüstü nedenin kendisi olumsal olarak hareket edecek ve var olacak ve, yani, bu neden de gerekli olamaz ve bir yaratıcı gerektirmelidir.

Kötülük Problemi, bu argümanla alakalıdır. Russell’ın dediği gibi, olumsal bir dünyanın yaratılması, Tanrı’nın, kötülüğün varlığıyla ilgili sorumluluğunu asla ortadan kaldıramaz:

Bize, dünyanın hem iyi hem de her şeyi bilen Tanrı tarafından yaratıldığı söylendi. Tanrı, dünyayı yaratmadan önce dünyanın barındıracağı bütün acıları ve ızdırapları öngördü; bu yüzden tüm bunlardan O sorumludur. Dünyadaki acının sebebinin günah olduğunu iddia etmek faydasızdır. Evvela bu doğru değildir; derelerin yataklarından taşmasının ya da yanardağların patlamasının sebebi günah değildir. Ama öyle olsaydı bile hiç fark etmezdi. Eğer çocuğumun katil bir manyak olacağını bile bile çocuk sahibi oluyorsam, çocuğumun suçları yüzünden ben de sorumlu olmalıyım. Eğer Tanrı, insanların işleyeceği günahları önceden biliyorsa, insanları yaratmaya karar verdiğinde bu günahların tüm sonuçlarından da o sorumludur. (A1957, 22)

Mükemmelliğin, varoluşu ifade ettiği için var olmayan mükemmel bir Tanrı fikrinin kendisiyle çeliştiği argüman olan Ontolojik Argüman’a karşı cevap olarak Russell, argümanın kendisinin, var olmanın bir özellik, ya da Russell’ın terminolojisi ile bir yüklem, olduğu yanlış iddiasına dayandığını belirtiyor. Russell’ın mantığı şöyle işliyor: eğer var olmak bir yüklemse, o zaman diğer tüm yüklemler gibi o da herhangi bir maddenin doğasının bir parçası olurdu (ya da olmazdı). Ancak yaratıldıktan sonra her madde, yeni bir yüklem alacaktır. “Böylece olumsal ve sentetik bir yüklem olarak varoluşun özel konumu suya düşüyor. Eğer bütün maddeler her zaman kendi yüklemlerini taşısaydı, o zaman tüm maddeler her zaman yüklemsel varlık içerir veya içermezdi ve Tanrı, bu yüklem üzerinde diğer herhangi bir yüklem üzerinde olduğu kadar güçsüz olmalıdır. Yüklemsel varlığı metafiziksel olarak eklemek imkânsız olmalıdır. Dolayısıyla ya yaratılış kendisiyle çelişir ya da varoluş bir yüklem değil; ontolojik argüman mantıksızdır” (1900, bölüm 115, s.185).

Dünyada bulduğumuz çetrefilliliğin ve amacın, bir yaratıcı olması gerektiği argümanı olan Teolojik Argüman’a(ya da Dizayndan Gelen Argüman) Russell’ın cevabı, “Darwin’in zamanından beri yaşayan varlıkların niye çevrelerine adapte olduklarını çok daha iyi anladık. Çevreleri onlara uygun olduğu için değil, onlar çevrelerine uygun olarak geliştikleri için ve bu da adaptasyonun temelidir. Bunun bir dizayn olduğuna dair hiç kanıt yok” idi (A1957, 6). Russell, ayrıca, okuyucularına David Hume sayesinde ünlenmiş olan Darwin öncesi gözlemleri de “insanların içinde bulundukları bu dünyanın, tüm hatalarıyla beraber” her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir yaratıcının milyonlarca yıl boyunca yaratabildiğinin en iyisi olduğunu söyleyerek hatırlatıyor. (A1957, 6).

“Dünya o kadar iyi inşa edilmiştir ki – en azından bize söylendiği üzere – dünyanın muhteşem yetenekli bir mimarı olduğu” ya da, Leibniz’in söylemeyi tercih ettiği üzere, “tüm monatların uyumunun sadece ortak bir nedenden oluşabileceği” (1900, bölüm 114, s.183) argümanı olan Önceden Kurulmuş Uyum argümanına Russell, bunun sadece Dizayndan Gelen Argüman’ın bir versiyonu olduğu ve “diğerlerinden daha aşikar derecede yetersiz olduğundan, hiç hoşlanmadıkları bir popülerlik kazanmıştır” (1900, bölüm 114, s.183) cevabını vermiştir.

Doğada kanunlar olduğuna göre bir kanun yapıcı da olmak zorundadır argümanı olan Doğal Hukuk Argümanı’na karşı Russell, doğadaki kanunlarla insanların kanunlarının karıştırılmasından dolayı ortaya çıkan bir karışıklık olduğunu söylüyor (A1957, 5). İnsanların kanunları bizim, uygulamayı veya görmezden gelmeyi seçebileceğimiz emirlerdir. Bunun aksine doğanın kanunları, sadece şeylerin gerçekten nasıl olduğunun tanımlarıdır. Dolayısıyla eğer Dizayndan Gelen Argüman mantıklı değilse, ki değildir, bir kanun yapıcının olduğunu varsaymaya gerek yoktur. Alternatif olarak eğer bu kanunları koyan bir kanun yapıcı olmuş olduğunu varsayarsak, kanun yapıcının neden bu kanunları koyduğunu ama başkalarını koymadığı sorusu ortaya çıkıyor: “Eğer O’nun bunu sadece kendi keyfinden ve herhangi bir sebep olmadan yaptığını söylerseniz, o zaman hukuka tabi olmayan bir durum görürsünüz ve bu nedenle de doğal hukuk silsileniz kesintiye uğrar. Daha çok Ortodoks teologların yaptığı gibi, Tanrı’nın, bildirdiği bu yasaları diğer yasalar yerine vermesi için bir sebebi vardı, bu sebep, tabi ki, en iyi evreni yaratmaktır ancak evrene bakınca hiç de öyle gelmiyor. Eğer Tanrı’nın verdiği kanunlarda bir sebep varsa, o zaman Tanrı’nın kendisi de kanuna tabidir ve dolayısıyla da Tanrı’yı bir aracı olarak tanıtarak herhangi bir avantaj elde edemezsiniz” (A1957, 5-6). İki durumda da doğaüstü bir kanun yapıcının olduğunu doğru varsaymaya gerek yoktur.

Tanrı olmasaydı doğru ya da yanlışın olmayacağı argümanı olan Ahlaklılıktan Gelen (ya da İlahi Buyruk Teorisi) Argümanı’na karşı Russell, kendisinden 2300 sene önce Sokrates’in Euthyphro’ya verdiği cevabı benimser (Plato, Euthyphro, 5d-15e). Doğruyla yanlış arasında bir fark olduğunu varsayarsak, bu fark Tanrı’nın emirlerinden dolayı mıdır, değil midir? Eğer Tanrı’nın emirlerinden dolayıysa, o zaman Tanrı için aslen “doğru ya da yanlış arasında fark olmamalı ve artık Tanrı iyidir demek de önemli bir ifade değildir” (A1957, 8). Alternatif olarak, eğer daha geleneksel teolojik çizgiyi kabul eder ve Tanrı’nın iyi oldu konusunda ve Tanrı’nın bu nedenle bazı eylemleri emredip bazılarını emrettiğini ısrarcı olursak, o zaman “doğru ve yanlışın, Tanrı’nın hükmünden bağımsız bir anlamı vardır çünkü Tanrı’nın hükümleri, Tanrı’nın onları hükmetmesinden bağımsız olarak iyidir ve kötü değildir. Eğer bunu söyleyecekseniz, o zaman doğru ve yanlışın sadece Tanrı aracılığıyla ortaya çıkmadığını değil, aynı zamanda mantıksal olarak Tanrı’dan öncedir” (A1957, 8) de demek zorundayız. O zaman, elbette, dünyayı yaratan Tanrı’ya, böyle davranmasını emreden üstün bir tanrısal varlığın var olduğunu önermeye mecbur hissedebiliriz fakat bu seçeneğin geleneksel teist için hiçbir değeri olmayacaktır. Ayrıca, “benim de sıklıkla oldukça makul olduğunu düşündüğüm, bazı bilinircilerin kabul ettikleri bir çizgi olan, dünyayı aslında Tanrı’nın bakmadığı bir anda Şeytan’ın yarattığı çizgisi” de vardır ancak bu, yine, geleneksel bir teisti rahatlatacak bir tür seçenek değildir (A1957, 8).

Tanrı’nın dünya adalet getirmek ve zamanın sonunda adalet terazisini dengelemek için gerekli olduğu argümanı olan Adaletsizliğe Çare Argümanına karşı Russell, böyle bir çarenin gerçekleşeceğine dair hangi kanıtlara sahip olduğumuzu sorar. “Evrenin bu kısmında büyük bir adaletsizlik, sıklıkla büyük acılar olduğunu ve kötülüğün yükseldiğini biliyoruz ama birisi bunlardan hangisinin daha sinir bozucu olduğunu bilemez ancak eğer bir bütün olarak evrende adalet olacaksa, buradaki, dünyadaki, yaşamın dengesini düzelten bir gelecek hayat varsaymanız gerekir. Bu yüzden bir Tanrı’nın olması gerektiğini ve uzun vadede belki adalet olacağı için cennet ve cehennemin olduğunu söylüyorlar” (A1957, 9). Böylesi bir hüsnükuruntuya rağmen, böylesi bir çarenin olacağına dair hiç somut delilimiz yoktur:

Bir kasa portakal aldığınızı ve en üstteki portakalların hepsinin çürük olduğunu düşünün, şunu savunmazdınız: ‘Alttaki portakallar, dengeyi sağlamak için tazedir’ ve bu bir bilimsel insanın gerçekten evrenle ilgili iddia edeceği şeydir (A1957, 9).

En son olarak, insanların direkt olarak doğaüstü ya da kutsal deneyimler yaşadığı argümanı olan Dini Deneyimden Argüman’a ilişkin Russell basitçe, hayatımızın diğer alanlarında hata yapmak kadar bu tür deneyimleri anlatırken de hata yapma olasılığımız olduğunu belirtiyor: “Eğer sarılık geçiriyorsanız, sarı olmayan şeyleri sarı olarak görürsünüz. Hata yapıyorsunuz” (A1957, 161). Bu sebeple, bu tür yargılarda bulunurken değerlendirilmesi gereken, herhangi kutsal ya da ilahi bir şeyin var olduğuna dayanan bir kanıt bütünü olan bizim kanıtlarımızdır.

Dinin, bilginin gelişimini engelleyip engellemediği ve zararlı ahlaki teoriler getirip getirmediği sorusunda ise Russell, aynı derecede açıklıkla yazar:

Dine itiraz iki türlüdür; entelektüel ve ahlaki. Entelektüel itiraz, herhangi bir dinin doğru olduğunu var saymak için bir sebep olmadığıdır, ahlaki itiraz ise dini hükümlerin, insanların bugün olduklarından daha zalim olduğu ve dolayısıyla da çağın ahlaki vicdanının aksi takdirde aşacağı durumları sürdürme eğilimde olduğu bir zamandan geliyor olmasıdır (A1957, 23).

Russell, buradan çıkacak olan sonucun, dini inancın hem etikte hem de bilimde bilginin ilerlemesine set çekmiş olduğudur der: “İki bilim insanı mutabık olmadığında, birbirlerine seküler silahlar çekmezler; konuda bir karara varmak için daha çok kanıt beklerler çünkü, bilim insanları olarak, kendilerinin yanılamaz olmadıklarını bilirler. Ancak iki teolog ayrılığa düştüğünde, ikisinin de itiraz edebileceği kriterler olmadığı için, ortak nefretten ve açık veya gizli şekilde güce başvurmaktan başka yapacak bir şeyleri yoktur” (A1957, 173). Bugün hiç kimse;

Dünya’nın milattan önce 4004 yılında yaratıldığına inanmaz ancak çok da uzun olmayan bir süre önce bu konuda şüpheci olmak, menfur bir suçtu… 150 yıl önce inanılan bu saçmalıklara artık inanmıyor olmaları, Ortodokslar için itibar yaratan bir şey değildir. Hristiyan doktrininin kademeli olarak güçten düşmesi, en şiddetli direnişe rağmen, yalnızca Özgür Düşüncelilerin saldırıları sonucu oldu (A1957, 28).

Engizisyon’un işkencecileri, İncil’de ve Kuran’da köleliğin hoş görülmesi, kadınların cadılar diye yakılması, veba zamanlarında hastalığın daha da yayılmasına sebep olan toplanıp kurtuluş için dua etmek; bunların hepsi dini inanç ve uygulamalardan kaynaklandı. Russell, sonucun bariz olduğunu söylüyor: “Herhangi bir dönemdeki bir din ne kadar yoğun ve dogmatik inanç ne kadar içe işlemiş olursa, zulüm o kadar büyük, durum daha da kötü olmuştur” (A1957, 15).

Kendi zamanında Russell, kilisenin gençlerden cinsel bilgiyi uzak tutmasının sonucunun “zihinsel ve fiziksel sağlık için aşırı tehlikeli” (A1957, 21) olduğunu söylemesinden dolayı çok sert eleştirilmişti. Zamanının uygulamalarına karşı, gençlere cinsel eğitim verilmesi taraftarıydı. Ayrıca henüz bir aile kurmaya hazır olmayanlara geçici, çocuksuz evlilikler önerdi ve “Hristiyan etiğinin, cinsel erdeme vurgu yaparak kaçınılmaz olarak, kadınların konumunu düşürecek çok şey yaptığı” (1929, 60-61) görüşünü savunuyordu. Tarihçi W.E.H. Lecky’den alıntı yaparak, kilise papazlarından kalan yazıların “kadınlara karşı sövgüyle dolu olduğu” görüşünü destekler: “Kadınlar, cehennemin kapısı olarak, bütün insan hastalıklarının anası olarak anlatılır. Kadın, kadın olduğu düşüncesinden bile utanmalı, dünyaya getirdiği lanetlerin bedeli olarak sürekli bir kefaret içinde yaşamalıdır” (1929, 61). Russell, “kadınlar ancak oldukça modern zamanlarda Roma İmparatorluğu’nda sahip oldukları özgürlük derecesine kavuşmuşlardır” (1929, 60-61) sonucuna ulaşmıştır.

Russell’ın eleştirmenleri arasında, bu konuda ve buna benzer diğer konularda, Russell’ın gerçekleri yanlış anlamıştır:

İtibarlı bir filozofun bu kadar güvenilmez, erken dönem Hristiyanlığın Meryem’e ve azizlere gösterilen hayranlıkla kadın anlayışını yücelttiği ve evliliği kutsal olarak ele alarak tüm sınıflardan kadınları, ebeveynlerinin ve feodal lordların beylik gücünün mutlak otoriter geleneğinden kurtarmış olduğu gerçeğine bu kadar yabancı olması akıl almazdır. Evliliğin kutsallığına ilişkin çağdaş hissiyat ne olursa olsun, kendini sınırsız duygusallığın dalgalarına karşı bir set gibi çektiğinde ve Roma dünyasına insan yaşamının kutsallığının izini bıraktığında erken dönem Hristiyanlığın devrimciliğini görmemek entelektüel körlüktür. (Kayden 1930, 88)

Kişisel hayatı ile ilgili sıklıkla söylenilenlerin aksine, Russell’ın sefahat etiğini uygulamadığını ya da savunmadığını belirtmek önemlidir. Russell, cinselliğin, yemek ve içmek gibi doğal bir ihtiyaç olduğunu ancak “ciddi duygulardan ve bağlılık duygularından” ayrıştırılarak önemsizleştirilmemesi gerektiğini düşünüyordu (1929, 127). Alan Wood’un da belirttiği gibi, sonuç, “tüm bir yeni jenerasyonun cinsellik ahlakına bakışını herkesten daha çok değiştirdi ve hayatı boyunca, bir zamanlar bir haçlı seferi olarak görülen Kadın Hakları davasının, ülkenin yasalarının ve geleneklerinin yerleşik bir parçası olarak sona erdiğini gördü” (Wood, 1957, 166). Wood’un ayrıca söylediği gibi;

Belki de başarısına en güzel övgü, artık çok az insanın eski fikirlerin doğasını bile anlamasıdır. Tekrar söylenmelidir ki Russell; cinsel cehaletin kasıtlı olarak beslendiği, böylece bir erkek çocuğunun, ergenlik değişimlerini korkunç bir hastalığın belirtileri olarak görebildiği, bir kız çocuğunun, evlendiğinin ilk gecesi ne olup bittiğini bilmeden evlenebileceği, kadınlara cinselliğin bir zevk kaynağı olarak değil acı verici bir evlilik görevi olarak öğretildiği, dar görüşlülüğün piyano bacaklarının bile kumaşla kapatılması kadar ilerlediği, yapay gizemin korkunç bir meraka yol açtığı ve sahtekarlığın mutsuzlukla el ele gezdiği, acımasız ve savunulamaz bir durumla mücadele ediyordu… . (Wood, 1957, 174)

Russell’ın dinle ilgili yazılarının altında yatan şey aynı zamanda dinin, sadece bir doktrin bütünü değil aynı zamanda duyguları ifade etmenin bir vasıtası olduğuna dair gözlemiydi. Bu, doğaüstünün varlığına karşı argümanların, entelektüeller arasında etkili bir argüman olmasına rağmen, çoğu dini inancın arkasındaki ana itici güç olmadığını açıklıyor (A1957, 9). Bunun yerine din, büyük oranda korku ve cahillik üzerine kurulmuştur: gizemli olandan korkumuz, doğal nedenler hakkındaki bilgi eksikliğimiz, ölümden korkumuz (A1957, 16).

Dinin önermesel içeriği ya da Russell’ın teoloji dediği şey hususunda Russell, Hristiyanlığın temel fikirlerinin Tanrıya iman, ölümsüzlüğe iman ve de hiç olmadı “İsa’nın, eğer olduğuna değilse bile, en azından insanların en iyisi ve akıllısı olduğuna iman” olduğunu ve “eğer İsa ile ilgili bu kadarına inanmayacaksınız, kendinize Hristiyan demek için hiç hakkınız yoktur” (A1957, 2) demiştir. Dinden dine değişen şey bu önermesel içerik olduğundan, mantıksal olarak en fazla bir dinin doğru olabileceği ortaya çıkar (A1957, XI).

Yine de Jack Pitt’in yazdığı gibi Russell, “insan özgürlüğünün ve seküler aydınlanmanın yeni bir müjdesini yayarken kısır bir geleneğin kutsal ineklerini kovalayan kahraman bir kafir” (Pitt 1975, 152) olmaktan çok daha fazlasıdır. Bunun yerine, “Russell, teolojiden farklı olarak dini, özünde bir duygu şekli, belki bir kişinin hayatının etik tonu ve tarzı için pratik sonuçları olması gereken bir grup tutum olarak görüyor” (Pitt 1975, 160). Russell da bunu dediği zaman benzer hemen hemen aynı şeyi söylüyor:

Dinin üç ana tarafı vardır. İlk başta, dünyanın doğası ve yaşamın gidişatı ile ilgili oldukları ölçüde, bir insanın ciddi kişisel inançları vardır. İkinci olarak, teoloji vardır. Üçüncü olarak ise kurumlaştırılmış din, yani kiliseler, vardır. Bunların ilki biraz muğlaktır fakat “din” kelimesi giderek daha çok bu anlamda kullanılmaya başlıyor. … Dine karşı tavrımı karmaşık yapan şey ise, bazı kişisel din biçimlerini oldukça cazip bulmama ve bunların eksikliğinden dolayı pek çok insan tatminsiz hissetse de iyi bilinen herhangi bir dinin teolojisini kabul edemiyor ve kilisenin çoğu zamandan iyilikten çok zararı olduğunu düşünme eğiliminde olmamdır. (Schilpp 1944, 725-6)

Bu karmaşıklık, en ciddi duygularımızın ve en önemli hislerimizin bile yalnızca inançlarımızın önermesel içeriğinden kaynaklanması gerekmemesinden meydana gelmektedir. Russell’ın, iyi hayatın doğasına dair yaptığı en ünlü önerileri arasında, “iyi hayat, sevgiyle beslenen ve bilgiyle yönlendirilen hayattır” (A1957, 44) gözlemi vardır. Russell için bu, o kadar basit bir görüştür ki bir tanımdan daha çok amaç gibidir. Sonucunda da bu durumu tamamen bir tanımlayıcı bir iddia olarak düşünmek imkânsız hale gelir. Russell’ın açıkladığı gibi,

Bir anlığına çocuğunuzun hasta olduğunu düşünün. Sevgi, çocuğunuzun iyileşmesini istetir ve bilim de nasıl iyileşeceğini söyler. Etik teorinin, çocuğunuzun tedavi edilirse daha iyi bir durum olacağının gösterildiği bir ara aşaması yoktur. Eyleminiz, nasıl olacağının bilgisiyle birlikte doğrudan bir amaç arzusundan kaynaklanır. Bu, iyi ya da kötü bütün eylemler için geçerlidir. (A1957, 48)

Çoğu durumda sonuç, duygunun inancı güttüğüdür: “O halde iyi hayatla ilgili görüşümün doğru olduğunu kanıtlayamam; sadece görüşümü belirtebilirim ve mümkün olduğunca çok insanın da görüşüme katılacağını umut edebilirim” (A1957, 44).

Bu gözlemler, dini inanca sınırsız bir izin veriyor olarak yorumlanmamalıdır. Russell’ın da dikkat çektiği gibi, “önemli bazı erdemleri, dini dogmaları kabul edenlerdense reddedenlerde bulmak daha olasıdır. Sanıyorum ki bu özellikle de dürüstlük ve entelektüel bütünlük erdemleri için geçerlidir. Entelektüel bütünlükten kastettiğim ise tartışmalı sorulara kanıtlarla karar verme veya kanıtların sonuçsuz olduğu durumlarda bu soruları neticesiz bırakma alışkanlığıdır” (A1957, 169). Din meselesinde bu tür erdemler basitçe yok sayılmaz. Bunun yerine, bu erdemlere kesin olarak ket vurulur:

Eğer teolojinin erdem için gerekli olduğu düşünülüyorsa ve eğer samimi olarak sorgulayanlar teolojinin doğru olması için bir sebep görmüyorsa, otoriteler bu samimi sorgulamayı yıldırmaya çalışacaklardır. Önceki çağlarda bunu, sorgulayanları kazıklarda yakarak yaptılar. Rusya’da hala birazcık daha iyi olan benzer metotlar var ancak Batı ülkelerindeki otoriteler ikna etmenin bir nevi daha yumuşak şekillerini mükemmelleştirdi. Bu yöntemler arasında en önemlisi belki de okullardır: gençler, otoritelerin duymaktan hoşlanmayacağı argümanları duymaktan esirgenmelidir ve yine de hala sorgulayıcı bir eğilim göstermekte ısrarcı olanlar, toplum tarafından hoş karşılanmayacak ve eğer mümkünse, ahlaki olarak ayıplanmış olarak hissetmeleri sağlanacaktır. (A1957, 171)

Russell, toplumun da bireyler gibi dürüst sorgulama ve kanıtların ağırlığı ile yönlendirilen iyi bir hayat ve batıl inançlara olan aşinalık ile dinin rahatlığı tarafından yönlendirilen bir hayat arasında seçim yapmaları gerektiğini söyler.

Russell’ın din ve alakalı konularla ilgili yazdıklarına, A Critical Exposition of the Philosophy of Leibniz (1900) eserinin 15. bölümü, A Free Man’s Worship (1923b), Why I am Not a Christian and Other Essays on Religion and Related Subjects (A1957) eserinden yeniden basılan Why I Am Not a Christian (1927c) yazısı, “The Existence and Nature of God” (1939), “Is There a God?” (1952) ve What I Believe (A2013) eserleri dahildir.

7. Russell’ın Sosyal ve Politik Felsefesi

Russell’ın önemli sosyal etkisi, üç ana kaynaktan gelir: uzun zamanlı sosyal aktivizmi, teorik meselelerde olduğu kadar gününün sosyal ve politik sorunlarına dair birçok yazısı ve felsefe ve doğa bilimlerindeki birçok teknik yazısının popüler hale gelmesi.

Russell’ın popüler birçok popüler olmuş çalışmaları arasında iki çok satan kitabı, The Problems of Philosophy (1912) ve A History of Western Philosophy (1945) vardır. Bilimi popülerleştiren sayısız kitabı gibi bu iki kitabı da jenerasyonlarca genel okuyucuyu eğitmiş ve bilgilendirmiştir. History kitabı hala çokça okunan ve Sokrates öncesi figürlerden Leibniz’e kadar geniş bir yelpazedeki tarihsel figürlerin yirminci yüzyıldaki araştırmasını başlatmakta işe yaramış bir kitaptır. Problems kitabı, basılmasının üzerinden bir yüzyıldan fazla geçmesine rağmen hala derslerde giriş kitabı olarak kullanılıyor. İki kitap da felsefeyle çok alakalı olmayan kişiler tarafından da zevkle okunabilir. The ABC of Atoms (1923a) ve The ABC of Relativity (1925) gibi özellikle modern bilimin gelişmesiyle alakalı diğer popüler kitapları artık daha çok tarihsel bir ilgi haline gelmiştir. Böyle olsa bile, yirminci yüzyıl bilimindeki ve felsefesindeki ilerlemelere ilişkin entelektüel heyecanı aktarmaya devam ediyorlar.

Doğal olarak Russell, kabaca bu anlamda eğitim ve sosyal ilerleme arasında bir bağlantı gördü. Kendisinin dediği gibi, “eğitim, yeni dünyanın anahtarıdır” (1926, 83). Bu, kısmen bizim doğayı anlama ihtiyacımızdan ama eşit derecede önemli olarak birbirimizi anlama ihtiyacımızdan ortaya çıkar:

Eğer demokrasi yaşamaya devam edecekse, bir öğretmenin her şeyden önce öğrencilerinde yeşertmeye uğraşacağı şey bizden farklı olanları anlamak için göstereceğimiz çabadan doğan tolerans türüdür. Belki de alışık olduğumuzdan farklı olan davranışlara ve adetlere korkarak ve iğrenerek bakmak doğal bir insan dürtüsüdür. Karıncalar ve vahşiler, yabancıları öldürürler. Ve ne fiziksel ne de zihinsel olarak yola hiç düşmemiş olanlar; diğer milletlerin ve zamanların, diğer mezheplerin ve diğer siyasi partilerin ilginç yollarına ve yabancı inançlarına tahammül etmeyi zor bulabilirler. Bu tür cahilce bir hoşgörüsüzlük, medeni bir dış görünüşün antitezi ve aşırı kalabalık dünyamızın maruz kaldığı en büyük tehlikelerden biridir. (1950, 121)

Russell’ın aynı bağlamda batıl inançtan ziyade kanıtlara yaygın olarak güvenmenin muazzam toplumsal sonuçlara yol açacağını öne sürmesiyle de ünlüdür:

“Okuyucunun olumlu değerlendirmesi için korkarım ki çılgınca paradoksal ve yıkıcı görünebilecek bir doktrin önermek istiyorum. Söz konusu doktrin şudur: Bir önermenin doğru olduğunu varsaymak için hiçbir neden olmadığında, bu önermeye inanmak arzu edilmezdir” (A1928, 11).

Russell’ın eğitimin önemine dair görüşlerinin aksine, siyasi aktivizmi ve daha teorik çalışmaları arasındaki kesin bağlantı, daha ihtilaflı olmuştur. Bunun nedeni kısmen, Russell’ın kendisinin felsefi çalışmalarıyla politik aktivizmi arasında önemli bir bağlantı görmediğini defalarca ileri sürmesiydi. Diğer kişiler ise farklı düşünüyordu. En iyi özetlerden birini Alan Wood vermiştir:

Russell bazı zamanlar, kısmen kendi aksiliğinden, felsefi ve politik görüşleri arasında bir bağlantı olmadığını savundu. … Ama aslında Russell’ın felsefi görüşleriyle diğer görüşleri arasında son derece açık bağlantılar olduğunu düşünüyorum. … Öncelikle, Russell gibi bireyi devlete karşı savunan analitik anti-monist bir filozof bulmak yeterince doğaldır, oysa Hegel tersini yaptı. Ayrıca Russell’ın felsefedeki tüm eğilimi, a prioriyi ortadan kaldırma ve ampirik olanı vurgulama girişimiydi ve siyasi düşüncesinde de aynı eğilim vardı. … Russell’ın siyasi sorulara yaklaşımının genellikle ampirik ve pratik olduğu, a priori ilkelere ve önyargılara değil, o anın kanıtına dayalı olduğu anlaşılmadıkça, görüşlerinin neden bu kadar çok değiştiğini anlamak oldukça imkansızdır. Bu, asla aynı kalmayan ve değişen koşulların farklı taraflardaki argümanların dengesini sürekli olarak değiştirdiği bir dünyada tamamen meşru ve hatta övgüye değerdi. (Wood 1957, 73-4)

Dolayısıyla, Russell’ın zamanının siyasetine yaptığı sayısız katkıya ek olarak, çevremizdeki sosyal dünyayı anlamamıza da önemli ölçüde katkıda bulundu. Russell’ın teorik katkıları arasında John Mackie’nin, ahlaki yargıların bilişsel olduğu, yani ya doğru ya da yanlış oldukları, ancak içeriklerinden dolayı her zaman yanlış oldukları görüşü olan etikteki hata teorisini öngörmesi vardı. (Mackie’nin makalesi “The Refutation of Morals” 1946’da çıktı; Russell’ın makalesi “Is There an Absolute Good?” 1988’e kadar basılmasa da ilk önce 1922’de yayınlandı.)

Ayrıca Russell, A.J. Ayer tarafından 1936 tarihli Language, Truth and Logic eserinde tanıtıldığı şekliyle, Russell’ın “1913’ten beri düşündüğü,” “öncelikle, bir şeyi arzuladığımız zaman o şeye ‘iyi’ ve sevmediğimiz zaman ‘kötü’ deriz” (1927b, 242) diyerek ileri sürdüğü, modern duyguculuk teorisini de öngördü (bkz. bu sayfa veya Schilpp 1944, 719f). Böyle olsa bile Russell, hayatının büyük bir bölümünde meta-etik konusundaki görüşlerinden pek de memnun değildi (CP, Cilt 11, 310).

Bu memnuniyetsizlik, politik teorideki çalışmalarına yansımamış gibi görünüyor. O konuda Russell, öncelikli olarak “istenilen etkilerin üretimi” (1938, 35) dediği güç kavramına yoğunlaşmıştır. V.J. McGill’in de yazdığı gibi, “güç konsepti, Russell’ın bütün politik ve ekonomik yazılarını gölgede bırakıyor” (Schilpp 1944, 581). Russell’ın kendisi, görüşünü şu gözlemiyle özetliyor: “İleri süreceğim ki sosyal yasaların dinamikleri, sadece çeşitli biçimlerinde güç açısından ifade edilebilir” (1938, 15). Sonuç olarak, etrafımızdaki sosyal dünyayı ancak tüm insan enstantanelerinde gücü anlayarak anlarız.

Russell’ın kendi çağının algılanan kötülüklerini kategorize etmesi iyi bilinmektedir. (Popper’ın, Russell’ın genel bakış açısını düzgün bir şekilde özetlediği gibi, “biz zekiyiz, belki çok zekiyiz, ama aynı zamanda kötüyüz ve bu zekâ ve kötülük karışımı sorunlarımızın kökeninde yatıyor” [1956, 365].) Öyle olsa bile, Russell’ın hem siyasi sola hem de siyasi sağa yönelik eleştirisinin altında ortak bir endişe yatıyor: gücün eşitsiz dağılımı. McGill’in özetlediği gibi, “açıkça, Güce duyulan susuzluğun insanlık için birincil tehlike olduğuna, sahip olma isteğinin kötü olduğuna ikna olmuştu, çünkü bu, insanın insan üzerine güç kazanmasını teşvik ediyor” (Schilpp 1944, 581). Bu analiz ve Russell’ın gücün daha adil dağıtılması arzusuyla ilgili sorun, önerilen herhangi bir çözümün paradoksa yol açmasıdır:

Farz edelim ki bazı insanlar, Gücü lağvetmek veya insanlar arasında daha eşit şekilde dağıtmak için bir harekete katıldılar! Eğer başarılı olurlarsa, Gücün buyruklarını yerine getirirler ve Russell Bey’in tanımına göre, herhangi bir diktatör kadar güçlü hale gelirler. İyi hayatı milyonlarca insana yaysalar da ne kadar başarılılar ise o kadar gaspçı ve tehlikeli oluyorlar. (Schilpp 1944, 586)

Dinle ilgili yazıları gibi Russell’ın etik ve politika hakkında yazdıkları da akademik olmayan çok sayıda okuyucunun dikkatini Russell’a yönlendirdi. Bu konulardaki en etkili kitapları arasında, Principles of Social Reconstruction (1916), On Education (1926), Marriage and Morals (1929), The Conquest of Happiness (1930), The Scientific Outlook (1931), ve Power: A New Social Analysis (1938) vardır.

8. Çağdaş Russell Akademisi

1970’teki ölümünden beri, Russell’ın filozof olarak ünü artmaya devam etti. Bu ünündeki artış da akademide aynı seviyede bir artışı beraberinde getirdi. Dora Russell’ın The Tamarisk Tree (1975, 1981, 1985), Katharine Tait’in My Father Bertrand Russell (1975) ve Ronald Clark’ın The Life of Bertrand Russell (1975) eserleri gibi Russell’ın hayatının daha eski birinci elden anlatımları, Caroline Moorehead’ın Bertrand Russell (1992), John Slater’ın Bertrand Russell (1994), Ray Monk’un Bertrand Russell: The Spirit of Solitude (1996) ve Bertrand Russell: The Ghost of Madness (2000) gibi eserler dahil daha güncel anlatımlarla desteklenmiştir.

Akademideki bu artış, Russell’ın kütüphanesinin ve literatürünün büyük bir kısmının barındığı McMaster Üniversitesi’ndeki Bertrand Russell Arşivlerinin ve yine McMaster’da bulunan Bertrand Russell Araştırma Merkezi’nin varlığından büyük ölçüde yararlandı. Nicholas Griffin’in Selected Letters of Bertrand Russell (1992, 2001), Gregory Landini’nin Russell’s Hidden Substitutional Theory (1998) ve Bernard Linsky’nin The Evolution of Principia Mathematica (2011) eserleri gibi kitaplar, daha önceleri sadece uzmanlara mevcut olan arşiv materyalinin, kamuya açılmasına yardımcı oldu. John Slater ve Kenneth Blackwell tarafından başlatılan 1983’teki Bertrand Russell Editoryal Projesi’nden beri, Russell’ın Collected Papers eserinin güvenilir ve şerhli yayımları da başladı. Bu koleksiyon, tamamlandığında, 35 cildin üzerinde olacak ve Russell’ın yazışmaları ve daha önce yayınlanmış monografileri hariç tüm yazılarını bir araya getirecek.

Son dönemdeki akademi, okuyuculara Russell’ın öğrencilerinin Russell’ın felsefesi üzerindeki etkisini de hatırlatmaya yardımcı oldu. Ludwig Wittgenstein ve Frank Ramsey, Russell’a özellikle çalışmaları hakkında yararlı eleştiriler ve çözülmesi gereken yeni problemler sundular. Her ikisi de Russell’ı mantık ve epistemolojide yeni teoriler geliştirmeye itti. Wittgenstein’ın, Russell’ın Tractatus Logico-Philosophicus(1921) eserindeki giriş kısmından pek tatmin olmasa da Michael Potter’ın Wittgenstein’s Notes on Logic (2009) eseri ve Russell’ın Theory of Knowledge: The 1913 Manuscript (CP, Cilt 7) kitabında yayınlanan giriş niteliğinde olan materyaller, öğretmen ve öğrenci arasındaki etkileşimin kapsamını ve verimliliğini gösterdi.

Russell’ın ölümünden itibaren, Russell’ın sadece felsefeye değil, diğer disiplinlere olan katkılarının nihai önemi de tartışma konusu oldu. Russell’ın kanona dahil olmasını savunanlar, okuyuculara, çok az kişinin hem biçimsel mantığı hem de analitik felsefeyi geliştirmek için daha fazlasını yaptığını hatırlatır. P.F. Strawson, Russell’ın “kendi felsefesi ve bizim zamanımız üzerindeki etkisinin belki de diğer herhangi bir bireyinkinden daha büyük olduğu” (Strawson 1984, 104) sonucuna varıyor.

Russell’ın kanona dahil olmasının veya en azından kanonlaşmasının eleştirmenleri, okuyuculara Russell’ın İngiliz emperyalizmine olan erken dönem hevesini (1967, 134) ve öjeni ve ırk hakkındaki tartışmalı yorumlarını (1929, 259, 266) hatırlatıyor. Diğerleri, erken dönem antisemitizmine ve 2. Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği’ne karşı önleyici bir nükleer savaşı savunmasına dikkat çekti (Hook 1976, Stone 1981, Perkins 1994, Blitz 2002). Daha sonra Russell, önleyici bir savaş konusunda böyle bir davranış biçimini savunduğunu reddetti. Bununla birlikte, tarihsel kayıtları dikkatlice inceledikten sonra, biyografi yazarı Ronald Clark farklı bir sonuca varır. Clark, Russell’ın bu konudaki samimiyetsizliği konusunda da nettir: “Eğer önceki görüşlerini kasıtlı olarak gizlemeye çalıştığı önerisi çirkin ise, kayıt başka bir sonuca varılmasına gerçekten izin vermiyor” (Clark 1975, 530). Belki de bu tür gözlemlerin bir sonucu olarak, Russell’ın yirminci yüzyılın entelektüel yaşamına genel katkısını değerlendirmeye çalışırken pek çok okuyucu kararsız kalır.

Monk’un iki cildi önemli bir örnektir. Çığır açan biyografik çalışmasına ek olarak Monk, Wittgenstein’ın Russell’ın tüm kitaplarının iki renkte ciltlenmesi gerektiği şeklindeki mizahi önerisini aktarır: “matematiksel mantıkla ilgilenenler kırmızı renkte ve tüm felsefe öğrencileri bunları okumalıdır; mavi renkle etik ve siyasetle alakalılar ve hiç kimsenin bunları okumasına izin verilmemeli” (Monk 2000, 278). Peter Stone gibi diğerleri, bu tür karikatürize edilmelerin, “bir politik figür olarak Russell’ın doğasının yanlış anlaşılmasından” (2003, 89) kaynaklandığını ve “Russell’ın siyasetiyle ilgili kim ne derse desin o, Stalinist Rusya ile ilgili illüzyonlara düşmeden Batı’da kapitalizme karşı duran birkaç halk figüründen biriydi. Bundan başka bir sebep olmasa bile Russell, siyasi içgüdüleri için biraz övgüyü hak ediyor” (2003, 85). (Örneğin bkz. Russell 1920 ve 1922c ve Russell et al. 1951.)

Peki sıradan okuyucu, bu tür çelişkili değerlendirmeler arasında nasıl karar verecek? Russell’ın ortaya koyduğu birçok mantıksal ilerlemenin aksine, siyasette hala bir kuramcıdan çok bir taraftar olduğu anlaşılıyor. Sonuç olarak, bir politik düşünür olarak itibarı, mantık, metafizik ve epistemoloji alanındaki şöhreti kadar yüksek olmamıştır.

Öyle olsa bile, birçok dikkate değer katkısına bakılmaksızın, Russell’ın kalıcı itibarı, desteklenmeyen teorileri ve modası geçmiş inançları terk etme konusundaki sürekli istekliliğinden de önemli ölçüde faydalanmıştır. Övgüsünü hak edecek şekilde, yeni kanıtlar ortaya çıktığında, Russell her zaman bunu dikkate alan ilk kişiler arasındaydı: “Benim isteğime rağmen, seyahatlerim sırasında, Cambridge’de bilinmeye değer her şeyin bilindiği inancı yavaş yavaş ortadan kalktı. Bu açıdan, seyahatlerim benim için çok faydalı oldu” diyor Russell (1967, 133).

Russell’ın Autobiography’sinde anlatılan kısa bir anekdot da oldukça özgündür. Diyor ki, gençken, birçok hafta boyunca her günün bir kısmını;

Georg Cantor okuyarak ve onun ana fikrini bir deftere yazarak geçirdim. O zaman yanlış bir şekilde tüm argümanlarının yanlış olduğunu düşünmüştüm ancak yine de hepsini en ince ayrıntısına kadar inceledim. Daha sonra tüm yanılgıların benim olduğunu keşfettiğimde çok işime yaradı. (1967, 127)


Kaynakça

Birincil Kaynaklar

Russell’ın Önemli Kitapları ve Makaleler

  • 1896, German Social Democracy, London: Longmans, Green.
  • 1897, An Essay on the Foundations of Geometry, Cambridge: At the University Press.
  • 1900, A Critical Exposition of the Philosophy of Leibniz, Cambridge: At the University Press.
  • 1901, “Recent Work on the Principles of Mathematics,” International Monthly, 4: 83–101; reprinted as “Mathematics and the Metaphysicians,” in Bertrand Russell, Mysticism and Logic and Other Essays, New York, London: Longmans, Green & Co., 1918, 74–96; also appearing in Collected Papers, Volume 3.
  • 1903, The Principles of Mathematics, Cambridge: At the University Press.
  • 1905, “On Denoting,” Mind, 14: 479–493; reprinted in Bertrand Russell, Essays in Analysis, London: Allen and Unwin, 1973, 103–119; and in Bertrand Russell, Logic and Knowledge, London: George Allen and Unwin, 1956, 41–56; also appearing in Collected Papers, Volume 4.
  • 1907, “The Regressive Method of Discovering the Premises of Mathematics,” in Bertrand Russell, Essays in Analysis, London: Allen and Unwin, 1973, 272–283; also appearing in Collected Papers, Volume 5.
  • 1908, “Mathematical Logic as Based on the Theory of Types,” American Journal of Mathematics, 30: 222–262; reprinted in Bertrand Russell, Logic and Knowledge, London: Allen and Unwin, 1956, 59–102; also appearing in Collected Papers, Volume 5.
  • 1910, 1912, 1913 (with Alfred North Whitehead), Principia Mathematica, 3 volumes, Cambridge: Cambridge University Press; 2nd edn, 1925 (Volumes 1), 1927 (Volumes 2, 3); abridged as Principia Mathematica to *56, Cambridge: Cambridge University Press, 1962.
  • 1911, “Knowledge by Acquaintance and Knowledge by Description,” Proceedings of the Aristotelian Society, 11: 108–128; reprinted in Bertrand Russell, Mysticism and Logic and Other Essays, New York, London: Longmans, Green & Co., 1918, 209–232; also appearing in Collected Papers, Volume 6.
  • 1912a, The Problems of Philosophy, London: Williams and Norgate; New York: Henry Holt and Company.
  • 1912b, “On the Relations of Universals and Particulars,” Proceedings of the Aristotelian Society, 12: 1–24; reprinted in Bertrand Russell, Logic and Knowledge, London: Allen and Unwin, 1956, 105–124; also appearing in Collected Papers, Volume 6.
  • 1914a, Our Knowledge of the External World, Chicago and London: The Open Court Publishing Company.
  • 1914b, “On the Nature of Acquaintance,” Monist, 24: 1–16, 161–187, 435–453; reprinted in Logic and Knowledge, London: George Allen and Unwin, 1956, 127–174; also appearing in Collected Papers, Volume 7.
  • 1914c, “The Relation of Sense-Data to Physics,” Scientia, 16: 1–27; reprinted in Mysticism and Logic and Other Essays, New York, London: Longmans, Green & Co., 1918, 145–179; also appearing in Collected Papers, Volume 8.
  • 1916, Principles of Social Reconstruction, London: George Allen and Unwin; reprinted as Why Men Fight, New York: The Century Company, 1917.
  • 1917, Political Ideals, New York: The Century Company.
  • 1918, 1919, “The Philosophy of Logical Atomism,” Monist, 28: 495–527; 29: 32–63, 190–222, 345–380; reprinted in Bertrand Russell, Logic and Knowledge, London: Allen and Unwin, 1956, 177–281; also appearing in Collected Papers, Volume 8.
  • 1919a, Introduction to Mathematical Philosophy, London: George Allen and Unwin; New York: The Macmillan Company.
  • 1919b, “On Propositions: What They Are and How They Mean,” Proceedings of the Aristotelian Society, Supplementary Volume 2: 1–43; also appearing in Collected Papers, Volume 8.
  • 1920, The Practice and Theory of Bolshevism, London: George Allen and Unwin Ltd.
  • 1921, The Analysis of Mind, London: George Allen and Unwin; New York: The Macmillan Company.
  • 1922a, Free Thought and Official Propaganda, London: Watts & Co. and George Allen and Unwin Ltd.
  • 1922b, “Is There an Absolute Good?”, in Collected Papers, Volume 9.
  • 1922c, The Problem of China, London: George Allen and Unwin Ltd.
  • 1923a, The ABC of Atoms, London: Kegan Paul, Trench, Trubner & Co., Ltd.
  • 1923b, A Free Man’s Worship, Portland, Maine: Thomas Bird Mosher; reprinted as What Can A Free Man Worship? Girard, Kansas: Haldeman-Julius Publications, 1927.
  • 1924, “Logical Atomism,” in J.H. Muirhead (ed.), Contemporary British Philosophers, London: Allen and Unwin, 1924, 356–383; reprinted in Bertrand Russell, Logic and Knowledge, London: Allen and Unwin, 1956, 323–343; also appearing in Collected Papers, Volume 9.
  • 1925, The ABC of Relativity, London: Kegan Paul, Trench, Trubner & Co., Ltd.
  • 1926, On Education, Especially in Early Childhood, London: George Allen and Unwin; reprinted as Education and the Good Life, New York: Boni and Liveright, 1926; abridged as Education of Character, New York: Philosophical Library, 1961.
  • 1927a, The Analysis of Matter, London: Kegan Paul, Trench, Trubner; New York: Harcourt, Brace.
  • 1927b, An Outline of Philosophy, London: George Allen and Unwin; reprinted as Philosophy, New York: W.W. Norton, 1927.
  • 1927c, Why I Am Not a Christian, London: Watts; New York: The Truth Seeker Company.
  • 1929, Marriage and Morals, London: George Allen and Unwin; New York: Horace Liveright.
  • 1930, The Conquest of Happiness, London: George Allen and Unwin; New York: Horace Liveright.
  • 1931, The Scientific Outlook, London: George Allen and Unwin; New York: W.W. Norton.
  • 1938, Power: A New Social Analysis, London: George Allen and Unwin; New York: W.W. Norton.
  • 1939, “The Existence and Nature of God,” in John G. Slater (ed.), A Fresh Look at Empiricism, 1927–42 (The Collected Papers of Bertrand Russell: Volume 10), London and New York: Routledge, 1996, 253–68.
  • 1940, An Inquiry into Meaning and Truth, London: George Allen and Unwin; New York: W.W. Norton.
  • 1945, A History of Western Philosophy, New York: Simon and Schuster; London: George Allen and Unwin, 1946; rev. edn, 1961.
  • 1948, Human Knowledge: Its Scope and Limits, London: George Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • 1949a, Authority and the Individual, London: George Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • 1949b, The Philosophy of Logical Atomism, Minneapolis, Minnesota: Department of Philosophy, University of Minnesota; reprinted as Russell’s Logical Atomism, D.F. Pears (ed.), Oxford: Fontana/Collins, 1972.
  • 1951 (with L.B. Schapiro, C.D. Darlington, Francis Watson, W.N. Ewer and Victor Feather), Why Communism Must Fail, London: The Batchworth Press.
  • 1952, “Is There a God?” in John G. Slater (ed.), Last Philosophical Testament, 1943–68 (The Collected Papers of Bertrand Russell: Volume 11), London and New York: Routledge, 1997, 542–548.
  • 1954, Human Society in Ethics and Politics, London: George Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • 1959, My Philosophical Development, London: George Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • 1961, Has Man a Future?, London: Allen and Unwin.
  • 1963, Unarmed Victory, London: Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • 1967, 1968, 1969, The Autobiography of Bertrand Russell, 3 volumes, London: George Allen and Unwin; Boston: Little Brown and Company (Volumes 1 and 2), New York: Simon and Schuster (Volume 3).
  • 1967a, War Crimes in Vietnam, London: Allen and Unwin; New York: Monthly Review Press.

Major Anthologies of Russell’s Writings

  • A1910, Philosophical Essays, London: Longmans, Green.
  • A1918, Mysticism and Logic and Other Essays, New York, London: Longmans, Green & Co.; reprinted as A Free Man’s Worship and Other Essays, London: Unwin Paperbacks, 1976.
  • A1928, Sceptical Essays, London: George Allen and Unwin; New York: W.W. Norton.
  • A1935, In Praise of Idleness and Other Essays, London: George Allen and Unwin; New York: W.W. Norton.
  • A1941, Let the People Think, London: Watts & Co.
  • A1950, Unpopular Essays, London: George Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • A1956a, Logic and Knowledge: Essays, 1901–1950, London: George Allen and Unwin; New York: The Macmillan Company.
  • A1956b, Portraits From Memory and Other Essays, London: George Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • A1957, Why I am Not a Christian and Other Essays on Religion and Related Subjects, London: George Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • A1961a, The Basic Writings of Bertrand Russell, 1903–1959, London: George Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster.
  • A1961b, Fact and Fiction, London: Allen and Unwin; New York: Simon and Schuster, 1962.
  • A1968, The Art of Philosophizing and Other Essays, New York: Philosophical Library.
  • A1969, Dear Bertrand Russell, London: George Allen and Unwin; Boston: Houghton Mifflin.
  • A1973, Essays in Analysis, London: George Allen and Unwin.
  • A1992, The Selected Letters of Bertrand Russell, Volume 1, London: Allen Lane, and New York: Houghton Mifflin.
  • A1999a, Russell on Ethics, London: Routledge.
  • A1999b, Russell on Religion, London: Routledge.
  • A2001, The Selected Letters of Bertrand Russell, Volume 2, London: Routledge.
  • A2003, Russell on Metaphysics, London: Routledge.
  • A2013, What I Believe, London: Routledge.

The Collected Papers of Bertrand Russell

Basılı olanlar

  • CP, Vol. 1, Cambridge Essays, 1888–99, Kenneth Blackwell, Andrew Brink, Nicholas Griffin, Richard A. Rempel and John G. Slater (eds.), London, Boston, Sydney: George Allen and Unwin, 1983.
  • CP, Vol. 2, Philosophical Papers, 1896–99, Nicholas Griffin and Albert C. Lewis (eds.), London and New York: Routledge, 1990.
  • CP, Vol. 3, Toward the Principles of Mathematics, 1900–02, Gregory H. Moore (ed.), London and New York: Routledge, 1993.
  • CP, Vol. 4, Foundations of Logic, 1903–05, Alasdair Urquhart (ed.), London and New York: Routledge, 1994.
  • CP, Vol. 5, Toward Principia Mathematica, 1905–08, Gregory H. Moore (ed.), London and New York: Routledge, 2014.
  • CP, Vol. 6, Logical and Philosophical Papers, 1909–13, John G. Slater (ed.), London and New York: Routledge, 1992.
  • CP, Vol. 7, Theory of Knowledge: The 1913 Manuscript, Elizabeth Ramsden Eames (ed.), London, Boston, Sydney: George Allen and Unwin, 1984; paperbound, 1992.
  • CP, Vol. 8, The Philosophy of Logical Atomism and Other Essays, 1914–19, John G. Slater (ed.), London: George Allen and Unwin, 1986.
  • CP, Vol. 9, Essays on Language, Mind and Matter, 1919–26, John G. Slater (ed.), London: Unwin Hyman, 1988.
  • CP, Vol. 10, A Fresh Look at Empiricism, 1927–42, John G. Slater (ed.), London and New York: Routledge, 1996.
  • CP, Vol. 11, Last Philosophical Testament, 1943–68, John G. Slater (ed.), London and New York: Routledge, 1997.
  • CP, Vol. 12, Contemplation and Action, 1902–14, Richard A. Rempel, Andrew Brink and Margaret Moran (eds.), London, Boston, Sydney: George Allen and Unwin, 1985.
  • CP, Vol. 13, Prophecy and Dissent, 1914–16, Richard A. Rempel (ed.), London: Unwin Hyman, 1988.
  • CP, Vol. 14, Pacifism and Revolution, 1916–18, Richard A. Rempel, Louis Greenspan, Beryl Haslam, Albert C. Lewis and Mark Lippincott (eds.), London and New York: Routledge, 1995.
  • CP, Vol. 15, Uncertain Paths to Freedom: Russia and China, 1919–22, Richard A. Rempel and Beryl Haslam (eds.), London and New York: Routledge, 2000.
  • CP, Vol. 21, How to Keep the Peace: The Pacifist Dilemma, 1935–38, Andrew G. Bone and Michael D. Stevenson (eds.), London and New York: Routledge, 2008.
  • CP, Vol. 26, Cold War Fears and Hopes, 1950–52, Andrew G. Bone (ed.), London and New York: Routledge, 2020.
  • CP, Vol. 28, Man’s Peril, 1954–55, Andrew G. Bone (ed.), London and New York: Routledge, 2003.
  • CP, Vol. 29, Détente or Destruction, 1955–57, Andrew G. Bone (ed.), London and New York: Routledge, 2005.

Planlananlar

  • Vol. 16, Labour and Internationalism, 1922–25.
  • Vol. 17, Authority versus Enlightenment, 1925–27.
  • Vol. 18, Behaviourism and Education, 1927–31.
  • Vol. 19, Science and Civilization, 1931–33.
  • Vol. 20, Fascism and Other Depression Legacies, 1933–34.
  • Vol. 22, The CCNY Case, 1938–40.
  • Vol. 23, The Problems of Democracy, 1941–44.
  • Vol. 24, Civilization and the Bomb, 1944–47.
  • Vol. 25, Defense of the West, 1948–50.
  • Vol. 27, Culture and the Cold War, 1952–53.
  • Vol. 30, Campaign for Nuclear Disarmament, 1957–59.
  • Vol. 31, The Committee of 100, 1960–62.
  • Vol. 32, A New Plan for Peace and Other Essays, 1963–64.
  • Vol. 33, The Vietnam Campaign, 1965–66.
  • Vol. 34, International War Crimes Tribunal, 1967–70.
  • Vol. 35, Newly Discovered Papers.
  • Vol. 36, Indexes.

İkincil Kaynaklar

  • Andersson, Stefan, 1994, In Quest of Certainty, Stockholm: Almqvist & Wiksell.
  • Ayer, A.J., 1971, Russell and Moore, Cambridge: Harvard University Press.
  • –––, 1972a, “Bertrand Russell as a Philosopher,” Proceedings of the British Academy, 58: 127–151; reprinted in A.D. Irvine (ed.) (1999) Bertrand Russell: Critical Assessments, 4 volumes, London: Routledge, Volume 1, 65–85.
  • –––, 1972b, Russell, London: Fontana/Collins.
  • Banks, Erik C., 2014, The Realistic Empiricism of Mach, James and Russell: Neutral Monism Reconceived, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Blackwell, Kenneth, 1983, “‘Perhaps You will Think Me Fussy …’: Three Myths in Editing Russell’s Collected Papers,” in H.J. Jackson (ed.), Editing Polymaths, Toronto: Committee for the Conference on Editorial Problems, 99–142.
  • –––, 1985, The Spinozistic Ethics of Bertrand Russell, London: George Allen and Unwin.
  • –––, and Harry Ruja, 1994, A Bibliography of Bertrand Russell, 3 volumes, London: Routledge.
  • Blitz, David, 2002, “Did Russell Advocate Preventive Atomic War Against the USSR?” Russell, 22: 5–45.
  • Bostock, David, 2012, Russell’s Logical Atomism, Oxford: Oxford University Press.
  • Broad, C.D., 1973, “Bertrand Russell, as Philosopher,” Bulletin of the London Mathematical Society, 5: 328–341; reprinted in A.D. Irvine (ed.) (1999) Bertrand Russell: Critical Assessments, 4 volumes, London: Routledge, vol 1, 1–15.
  • Burke, Tom, 1994, Dewey’s New Logic: A Reply to Russell, Chicago: University of Chicago Press.
  • Carnap, Rudolf, 1931, “The Logicist Foundations of Mathematics,” Erkenntnis, 2: 91–105; reprinted in Paul Benacerraf, and Hilary Putnam (eds.), Philosophy of Mathematics, 2nd edn, Cambridge: Cambridge University Press, 1983, 41–52; reprinted in E.D. Klemke (ed.), Essays on Bertrand Russell, Urbana: University of Illinois Press, 1970, 341–354; and reprinted in David F. Pears (ed.), Bertrand Russell: A Collection of Critical Essays, Garden City, New York: Anchor Books, 1972, 175–191.
  • Chalmers, David J., 1996, The Conscious Mind: In Search of a Fundamental Theory, Oxford: Oxford University Press.
  • Chomsky, Noam, 1971, Problems of Knowledge and Freedom: The Russell Lectures, New York: Vintage.
  • Church, Alonzo, 1974, “Russellian Simple Type Theory,” Proceedings and Addresses of the American Philosophical Association, 47: 21–33.
  • –––, 1976, “Comparison of Russell’s Resolution of the Semantical Antinomies with That of Tarski,” Journal of Symbolic Logic, 41: 747–760; reprinted in A.D. Irvine, Bertrand Russell: Critical Assessments, Volume 2, New York and London: Routledge, 1999, 96–112.
  • Clark, Ronald William, 1975, The Life of Bertrand Russell, London: Jonathan Cape and Weidenfeld & Nicolson.
  • –––, 1981, Bertrand Russell and His World, London: Thames and Hudson.
  • Collins, Jordan E., 2012, A History of the Theory of Types: Developments after the Second Edition of Principia Mathematica, Saarbrücken: Lambert Academic Publishing.
  • Copi, Irving, 1971, The Theory of Logical Types, London: Routledge and Kegan Paul.
  • Demopoulos, William, 2013, Logicism and Its Philosophical Legacy, London and New York: Cambridge University Press.
  • Dewey, John, and Horace M. Kallen (eds.), 1941, The Bertrand Russell Case, New York: Viking.
  • Doxiadis, Apostolos, and Christos Papadimitriou, 2009, Logicomix: An Epic Search for Truth, New York: St Martin’s Press.
  • Duffy, Bruce, 1987, The World as I Found It, New York: Ticknor & Fields.
  • Eames, Elizabeth R., 1967, “The Consistency of Russell’s Realism,” Philosophy and Phenomenological Research, 27: 502–511.
  • –––, 1969, Bertrand Russell’s Theory of Knowledge, London: George Allen and Unwin.
  • –––, 1989, Bertrand Russell’s Dialogue with his Contemporaries, Carbondale: Southern Illinois University Press.
  • Eliot, T.S., 1917, “Mr Apollinax”, Prufrock and Other Observations, London: Egoist Press.
  • Elkind, Landon D.C. and Gregory Landini (eds.), 2018, The Philosophy of Logical Atomism: A Centenary Reappraisal, London: Palgrave Macmillan.
  • Feinberg, Barry, and Ronald Kasrils (eds.), 1969, Dear Bertrand Russell, London: George Allen and Unwin.
  • –––, 1973, 1983, Bertrand Russell’s America, 2 volumes, London: George Allen and Unwin.
  • Gabbay, Dov M., and John Woods (eds.), 2009, Handbook of the History of Logic: Volume 5 — Logic From Russell to Church, Amsterdam: Elsevier/North Holland.
  • Galaugher, Jolen, 2013, Russell’s Philosophy of Logical Analysis, London: Palgrave Macmillan.
  • Gandon, Sébastien, 2012, Russell’s Unknown Logicism, New York: Palgrave Macmillan.
  • Gandy, R.O., 1973, “Bertrand Russell, as Mathematician,” Bulletin of the London Mathematical Society, 5: 342–348; reprinted in A.D. Irvine, Bertrand Russell: Critical Assessments, Volume 1, New York and London: Routledge, 1999, 16–23.
  • Gödel, Kurt, 1944, “Russell’s Mathematical Logic,” in Paul Arthur Schilpp (ed.), The Philosophy of Bertrand Russell, 3rd edn, New York: Tudor, 1951, 123–153; reprinted in Paul Benacerraf and Hilary Putnam (eds.), Philosophy of Mathematics, 2nd edn, Cambridge: Cambridge University Press, 1983, 447–469; reprinted in David F. Pears (ed.) (1972) Bertrand Russell: A Collection of Critical Essays, Garden City, New York: Anchor Books, 192–226; and reprinted in A.D. Irvine (ed.) Bertrand Russell: Critical Assessments, Volume 2, New York and London: Routledge, 1999, 113–134.
  • Grattan-Guinness, I., 1977, Dear Russell, Dear Jourdain: A Commentary on Russell’s Logic, Based on His Correspondence with Philip Jourdain, New York: Columbia University Press.
  • –––, 2000, The Search for Mathematical Roots, 1870–1940, Princeton, Oxford: Princeton University Press.
  • Griffin, Nicholas, 1991, Russell’s Idealist Apprenticeship, Oxford: Clarendon.
  • ––– (ed.), 2003, The Cambridge Companion to Bertrand Russell, Cambridge: Cambridge University Press.
  • ––– (ed.), 2014, Bertrand Russell, A Pacifist at War: Letters and Writings 1914–1918, Nottingham: Spokesman Books.
  • –––, and Dale Jacquette (eds.), 2009, Russell vs Meinong: the Legacy of “On Denoting”, New York: Routledge.
  • –––, and Bernard Linsky (eds.), 2013, The Palgrave Centenary Companion to Principia Mathematica, London: Palgrave Macmillan.
  • –––, and Bernard Linsky and Kenneth Blackwell (eds.), 2011, Principia Mathematica at 100, Hamilton, ON: Bertrand Russell Research Centre; also published as Special Issue Volume 31, Number 1 of Russell.
  • Hager, Paul J., 1994, Continuity and Change in the Development of Russell’s Philosophy, Dordrecht: Nijhoff.
  • Hardy, Godfrey H., 1942, Bertrand Russell and Trinity, Cambridge: Cambridge University Press, 1970.
  • Hintikka, Jaakko, 2009, “Logicism”, in A.D. Irvine (ed.), Philosophy of Mathematics, Amsterdam: Elsevier/North Holland, 271–290.
  • Hochberg, Herbert, 2001, Russell, Moore, and Wittgenstein, New York: Hansel-Hohenhausen.
  • Hook, Sidney, 1966, “Lord Russell and the War Crimes Trial”, The New Leader, 49 (24 October); reprinted in A.D. Irvine (ed.) (1999) Bertrand Russell: Critical Assessments, 4 volumes, London: Routledge, Volume 4, 181.
  • –––, 1976, “Bertrand Russell the Man”, Commentary, July 1976, 52–54.
  • Huxley, Aldous, 1921, Chrome Yellow, London: Chatto & Windus.
  • Hylton, Peter W., 1990a, Russell, Idealism, and the Emergence of Analytic Philosophy, Oxford: Clarendon.
  • –––, 1990b, “Logic in Russell’s Logicism,” in David Bell and Neil Cooper (eds.), The Analytic Tradition: Philosophical Quarterly Monographs, Volume 1, Cambridge: Blackwell, 137–172.
  • Ironside, Philip, 1996, The Social and Political Thought of Bertrand Russell: The Development of an Aristocratic Liberalism, London: Cambridge University Press.
  • Irvine, A.D., 1989, “Epistemic Logicism and Russell’s Regressive Method,” Philosophical Studies, 55: 303–327.
  • –––, 1996, “Bertrand Russell and Academic Freedom,” Russell, 16: 5–36.
  • ––– (ed.), 1999, Bertrand Russell: Critical Assessments, 4 volumes, London: Routledge.
  • –––, 2004, “Russell on Method,” in Godehard Link (ed.), One Hundred Years of Russell’s Paradox, Berlin and New York: Walter de Gruyter, 481–500.
  • ––– (ed.), 2009, Philosophy of Mathematics, Amsterdam: Elsevier/North Holland.
  • –––, and G.A. Wedeking (eds.), 1993, Russell and Analytic Philosophy, Toronto: University of Toronto Press.
  • Jager, Ronald, 1972, The Development of Bertrand Russell’s Philosophy, London: George Allen and Unwin.
  • Kaplan, David, 1970, “What is Russell’s Theory of Descriptions?” in Wolfgang Yourgrau and Allen D. Breck, (eds.), Physics, Logic, and History, New York: Plenum, 277–288; reprinted in David F. Pears (ed.), Bertrand Russell: A Collection of Critical Essays, Garden City, New York: Anchor Books, 1972, 227–244.
  • Kayden, Eugene M., 1930, “A Tract on Sex and Marriage,” Sewanee Review, 38: 104–108; reprinted in A.D. Irvine (ed.) 1999, Bertrand Russell: Critical Assessments, 4 volumes, London: Routledge, Volume 4, 86–89.
  • Klement, Kevin C., 2001, “Russell’s Paradox in Appendix B of the Principles of Mathematics: Was Frege’s Response Adequate?” History and Philosophy of Logic, 22: 13–28.
  • –––, 2003, “Russell’s 1903–05 Anticipation of the Lambda Calculus,” History and Philosophy of Logic, 24: 15–37.
  • –––, 2010, “The Functions of Russell’s No Class Theory,” Review of Symbolic Logic, 3–4: 633–664.
  • –––, 2012, “Neo-logicism and Russell’s Logicism,” Russell, 32: 127–59.
  • Klemke, E.D. (ed.), 1970, Essays on Bertrand Russell, Urbana: University of Illinois Press.
  • Korhonen, Anssi, 2013, Logic as Universal Science: Russell’s Early Logicism and Its Philosophical Context, London: Palgrave Macmillan.
  • Kreisel, Georg, 1973, “Bertrand Arthur William Russell, Earl Russell: 1872–1970,” Biographical Memoirs of Fellows of the Royal Society, 19, 583–620; reprinted in A.D. Irvine (ed.) (1999) Bertrand Russell: Critical Assessments, 4 volumes, London: Routledge, Volume 1, 24–64.
  • Kroon, Fred W., 2006, “Russellian Descriptions and Meinongian Assumptions,” in A. Bottani and R. Davies (eds.), Modes of Existence: Papers in Ontology and Philosophical Logic, Heusenstamm: Ontos Verlag, 83–106.
  • –––, 2009, “Existence in the Theory of Definite Descriptions,” Journal of Philosophy, 106: 365–389.
  • Landini, Gregory, 1998, Russell’s Hidden Substitutional Theory, New York and Oxford: Oxford University Press.
  • –––, 2002, “Russell’s Theory of Definite Descriptions as a Paradigm for Philosophy,” in Dale Jacquette, A Companion to Philosophical Logic, Oxford: Blackwell, 2002, pp. 194–223.
  • –––, 2011, Russell, London and New York: Routledge.
  • Lapointe, Sandra (ed.), 2018, Logic from Kant to Russell: Laying the Foundations for Analytic Philosophy, London and New York: Routledge.
  • Lebens, Samuel, 2017, Bertrand Russell and the Nature of Propositions: A History and Defence of the Multiple Relation Theory of Judgement, London and New York: Routledge.
  • Leithauser, Gladys Garner, and Nadine Cowan Dyer, 1982, “Bertrand Russell and T.S. Eliot: Their Dialogue,” Russell, 2: 7–28.
  • Lewis, John, 1968, Bertrand Russell: Philosopher and Humanist, London: Lawrence and Wishart.
  • Link, Godehard (ed.), 2004, One Hundred Years of Russell’s Paradox, Berlin and New York: Walter de Gruyter.
  • Linsky, Bernard, 1990, “Was the Axiom of Reducibility a Principle of Logic?” Russell, 10: 125–140; reprinted in A.D. Irvine (ed.), Bertrand Russell: Critical Assessments, 4 volumes, London: Routledge, 1999, Volume 2, 150–264.
  • –––, 1999, Russell’s Metaphysical Logic, Stanford: CSLI Publications.
  • –––, 2002, “The Resolution of Russell’s Paradox in Principia Mathematica,” Philosophical Perspectives, 16: 395–417.
  • –––, 2011, The Evolution of Principia Mathematica: Bertrand Russell’s Manuscripts and Notes for the Second Edition, Cambridge: Cambridge University Press.
  • –––, 2013, “Ernst Schroeder and Zermelo’s Anticipation of Russell’s Paradox,” in Karine Fradet and François Lepage, La crise des fondements:quelle crise?, Montréal: Les Cahiers d’Ithaque, 7–23; trans. by Chen Lei as “Luosu Beilun de Yuyanzhe: Shiluode yu Cemeiluo,” Shijie Zhexue, 3 (2013): 136–144.
  • –––, and Guido Imaguire (eds.), 2005, On Denoting 1905–2005, Munich: Philosophia-Verlag.
  • Lycan, William, 1981, “Logical Atomism and Ontological Atoms,” Synthese, 46: 207–229.
  • Maclean, Gülberk Koç, 2014, Bertrand Russell’s Bundle Theory of Particulars, London and New York: Bloomsbury Academic.
  • Mares, Edwin, 2007, “The Fact Semantics for Ramified Type Theory and the Axiom of Reducibility” Notre Dame Journal of Formal Logic, 48 (2): 237–251.
  • Mayo-Wilson, Conor, 2011, “Russell on Logicism and Coherence,” in Nicholas Griffin, Bernard Linsky and Kenneth Blackwell (2011) Principia Mathematica at 100, in Russell (Special Issue), 31(1): 63–79.
  • Monk, Ray, 1996, Bertrand Russell: The Spirit of Solitude, London: Jonathan Cape.
  • –––, 2000, Bertrand Russell: The Ghost of Madness, London: Jonathan Cape.
  • –––, and Anthony Palmer (eds.), 1996, Bertrand Russell and the Origins of Analytic Philosophy, Bristol: Thoemmes Press.
  • Monro, D.H., 1960, “Russell’s Moral Theories,” Philosophy, 35: 30–50; reprinted in David F. Pears (ed.), Bertrand Russell: A Collection of Critical Essays, Garden City, New York: Anchor Books, 1972, 325–355; and reprinted in A.D. Irvine, Bertrand Russell: Critical Assessments, Volume 4, New York and London: Routledge, 1999, 65–85.
  • Moorehead, Caroline, 1992, Bertrand Russell, New York: Viking.
  • Nagel, Thomas, 2002, Concealment and Exposure and Other Essays, New York: Oxford University Press.
  • Nakhnikian, George (ed.), 1974, Bertrand Russell’s Philosophy, London: Duckworth.
  • Nasim, Omar W., 2012, “The Spaces of Knowledge: Bertrand Russell, Logical Construction, and the Classification of the Sciences,” British Journal for the History of Philosophy, 20: 1163–1182.
  • Nobel Media, 2020, “The Nobel Prize in Literature 1950,” [Nobel Media 2020 available online].
  • Ongley, John, and Rosalind Carey, 2013, Russell: A Guide for the Perplexed, London and New York: Bloomsbury.
  • Park, Joe, 1963, Bertrand Russell on Education, Columbus: Ohio State University Press.
  • Patterson, Wayne, 1993, Bertrand Russell’s Philosophy of Logical Atomism, New York: Lang.
  • Pears, David F., 1967, Bertrand Russell and the British Tradition in Philosophy, London: Collins.
  • ––– (ed.), 1972, Bertrand Russell: A Collection of Critical Essays, New York: Doubleday.
  • Perkins, Ray, Jr, 1994, “Bertrand Russell and Preventive War,” Russell, 14: 135–53.
  • Pitt, Jack, 1975, “Russell on Religion,” International Journal for Philosophy of Religion, 6: 40–53; reprinted in A.D. Irvine (ed.) 1999, Bertrand Russell: Critical Assessments, 4 volumes, London: Routledge, Volume 4, 152–163.
  • Popper, Karl, 1956, “The History of Our Time: An Optimist’s View,” in Conjectures and Refutations, 4th edition, London and Henley: Routlege and Kegan Paul, 1972, 364–76.
  • Potter, Michael, 2009, Wittgenstein’s Notes on Logic, Oxford: Oxford University Press.
  • Potter, Michael K., 2006, Bertrand Russell’s Ethics, London and New York: Continuum Books.
  • Proops, Ian, 2006, “Russell’s Reasons for Logicism,” Journal of the History of Philosophy, 44: 267–292.
  • Putnam, Hilary, 1967, “The Thesis that Mathematics is Logic,” in Ralph Schoenman (ed.), Bertrand Russell: Philosopher of the Century, London: Allen and Unwin, 273–303; reprinted in Hilary Putnam, Mathematics, Matter and Method, Cambridge: Cambridge University Press, 1975, 12–42.
  • Quine, W.V., 1938, “On the Theory of Types,” Journal of Symbolic Logic, 3: 125–139.
  • –––, 1960, Word and Object, Cambridge: MIT Press.
  • –––, 1966a, Selected Logic Papers, New York: Random House.
  • –––, 1966b, Ways of Paradox, New York: Random House.
  • –––, 1966c, “Russell’s Ontological Development,” Journal of Philosophy, 63: 657–667; reprinted in E.D. Klemke, Essays on Bertrand Russell, Urbana, Chicago, London: University of Illinois Press, 3–14.
  • Ramsey, Frank P., 1931, The Foundations of Mathematics, London: Kegan Paul, Trench, Trubner.
  • –––, 1990, Philosophical Papers, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Roberts, George W. (ed.), 1979, Bertrand Russell Memorial Volume, London: Allen and Unwin.
  • Rodríguez-Consuegra, Francisco A., 1991, The Mathematical Philosophy of Bertrand Russell: Origins and Development, Basel: Birkhauser; reprinted 1993.
  • Russell, Dora, 1975, 1981, 1985, The Tamarisk Tree, 3 volumes, New York: Putnam.
  • Ryan, Alan, 1988, Bertrand Russell: A Political Life, New York: Hill and Wang.
  • Savage, C. Wade, and C. Anthony Anderson (eds.), 1989, Rereading Russell: Essays on Bertrand Russell’s Metaphysics and Epistemology, Minneapolis: University of Minnesota Press.
  • Schilpp, Paul Arthur (ed.), 1944, The Philosophy of Bertrand Russell, Chicago: Northwestern University.
  • Schoenman, Ralph (ed.), 1967, Bertrand Russell: Philosopher of the Century, London: Allen and Unwin.
  • Schultz, Bart, 1992, “Bertrand Russell in Ethics and Politics,” Ethics, 102: 594–634.
  • Shapiro, Stewart (ed.), 2005, The Oxford Handbook of Philosophy of Mathematics and Logic, Oxford: Oxford University Press.
  • Slater, John G., 1994, Bertrand Russell, Bristol: Thoemmes.
  • Soames, Scott, 2014, The Analytic Tradition in Philosophy (Volume 1: The Founding Giants. Princeton), Princeton: Princeton University Press.
  • Stevens, Graham, 2005, The Russellian Origins of Analytical Philosophy, London and New York: Routledge.
  • –––, 2011, The Theory of Descriptions, New York: Palgrave Macmillan.
  • Stone, I.F., 1981, “Bertrand Russell as a Moral Force in World Politics,” Russell, 1: 7–25.
  • Stone, Peter, 2003, “Ray Monk and the Politics of Bertrand Russell,” Russell, 23: 82–91.
  • Strawson, Peter F., 1950, “On Referring,” Mind, 59: 320–344; reprinted in Anthony Flew (ed.), Essays in Conceptual Analysis, London: Macmillan, 1960, 21–52, and reprinted in E.D. Klemke (ed.), Essays on Bertrand Russell, Urbana: University of Illinois Press, 1970, 147–172.
  • –––, 1984, “First Steps in Superiority,” Times Literary Supplement, 3 February 1984, 104.
  • Sullivan, Arthur, 2013, Reference and Structure in the Philosophy of Language: A Defense of the Russellian Orthodoxy, London and New York: Routledge.
  • Swanson, Carolyn, 2011, Reburial of Nonexistents: Reconsidering the Meinong-Russell Debate, Amsterdam/New York: Rodopi.
  • Tait, Katharine, 1975, My Father Bertrand Russell, New York: Harcourt Brace Jovanovich.
  • Thomas, John E., and Kenneth Blackwell (eds.), 1976, Russell in Review, Toronto: Samuel Stevens, Hakkert and Company.
  • Times of London, The, 1970, “Earl Russell, OM FRS”, The Times, 03 February (issue 57784), 12.
  • Urquhart, Alasdair, 1988, “Russell’s Zig-Zag Path to the Ramified Theory of Types,” Russell, 8: 82–91.
  • Vellacott, Jo, 1980, Bertrand Russell and the Pacifists in the First World War, Brighton, Sussex: Harvester Press.
  • Wahl, Russell, 2011, “The Axiom of Reducibility,” in Nicholas Griffin, Bernard Linsky and Kenneth Blackwell (2011) Principia Mathematica at 100, in Russell (Special Issue), 31(1): 45–62.
  • ––– (ed.), 2018, The Bloomsbury Companion to Bertrand Russell, New York and London: Bloomsbury Publishing.
  • Weidlich, Thom, 2000, Appointment Denied: The Inquisition of Bertrand Russell, Amherst, New York: Prometheus Books.
  • Weitz, Morris, 1944, “Analysis and the Unity of Russell’s Philosophy,” in Paul Arthur Schilpp (ed.), The Philosophy of Bertrand Russell, 3rd edn, New York: Tudor, 1951, 55–121.
  • Wittgenstein, Ludwig, 1921, Logisch-philosophische Abhandlung; trans. as Tractatus Logico-Philosophicus, London: Kegan Paul, Trench, Trubner, 1922.
  • –––, 1956, Remarks on the Foundations of Mathematics, Oxford: Blackwell.
  • Wilczek, Gerhard, 2010, Important Scientists and Philosophers of Our Times, Munich: Buch & Media.
  • Wood, Alan, 1957, Bertrand Russell: The Passionate Sceptic, London: Allen and Unwin.

Diğer İnternet Kaynakları

Andrew David Irvine“Bertrand Russell” (Erişim Tarihi: 04.01.2021)

Çevirmen: Çağan Fırtına

TOBB Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü tamamladı, ODTÜ İngiliz Edebiyatı doktora öğrencisi. 18. yüzyıldan günümüze İngiliz edebiyatı en büyük tutkularından. Sosyoloji, psikoloji ve siyaset felsefesi ile akademik olarak ilgili. Orta seviye Almanca bilgisine sahip.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Uzaysal Konum ve Ontoloji – Arda Denkel ile Yalçın Koç Arasında Bir Tartışma

Sonraki Gönderi

Analitik Felsefe İçin Bazı Temel Kaynaklar – Anil Mitra

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü