Felsefeyle tanışıklığım büyük ölçüde Platon, Aristoteles, Descartes, Hume, Kant gibi geçmişin büyük filozoflarıyla başladı. Daha ilk başladığımda bu büyük filozofların düşünmede ne kadar kötü olduğunu görmek beni çok şaşırtmıştı. Kimi zaman, benim gibi bir lisans öğrencisinin bile kolayca görebileceği hatalarıyla ve alakasız sözleriyle mantık konusunda iyiye benzemiyorlardı, diğer zamanlarda ise(neredeyse her zaman!), geri dönüp başlangıç noktalarını sorgulamak yerine, mutlu bir şekilde dünyaya saçma sonuçlarını ilan ederek son derece zayıf bir muhakeme yeteneğine sahip gibi görünüyorlardı. Bunun neden böyle olduğunu merak ettim. Onlar gerçekten insanlık tarihinin en iyi filozofları mıydı?
Daha sonra (sanırım) neler olduğunu anladım. Okuduklarımız geçmişin en iyi filozofları değildi. Onlar sadece geçmişin en büyük filozoflardı. Düşünme becerisi, ‘büyüklük’ için pek çoğu arasında yalnızca bir kriterdi – ve hiç de merkezi bir kriter değildi.
Kötü Düşünmek
Daha neler?! Platon, Kant hatta David Hume hakkında bile nasıl böyle şeyler söylemeye cürret eder! Bu Huemer kim olduğunu sanıyor?!
Şey… Büyük bir filozof değil, sadece iyi bir filozof olduğumu sanıyorum. Size neden bahsettiğim hakkında bazı örnekler vereceğim. Bu arada, büyük filozoflardan Aristoteles belki de düşünmekte en iyi olanıydı. Eğer onun zamanında yaşasaydınız, hatalarının çoğunun oldukça makul olduğunu görürdünüz. Ama diğer yandan Platon, Hume ve Kant, hepsi de fikirleri makul olmayan, mantıksız düşünürlerdir.
Platon
Devlet kitabında (1.kitap), Thrasymachus, hükümet liderlerinin yalnızca kendi iyilikleri için hükmettiğini ve halka bir çobanın koyunlara muamele ettiği gibi muamele ettiğini söylüyor (etlerinden ve yünlerinden yararlanmak için). Platon’un Sokrates’i buna çobanlık sanatının koyunun iyiliğini sağlamakla ilgili olduğunu savunarak yanıt veriyor. Daha sonra da tıp sanatının sağlığı sağlamakla ilgili olduğu hakkında konuşmaya devam ediyor. Bunların yanında kimsenin para almadan hükümdar olmayı kabul etmeyeceğini iddia ediyor.
Bu, bir meydan okumaya karşılık vermenin korkunç bir yoludur. Thrasymachus’un koyun hakkındaki açıklamaları sadece Thrasymachus’un bakış açısını göstermeye yarayan bir benzetmedir – çobanların koyunların iyiliği için gerçekten endişe duyup duymadıkları tamamen önemsizdir. Önemli nokta, liderlerin gerçek dünyada, gerçekte nasıl davrandıklarıdır ki, bu da liderler hakkında ampirik kanıt gerektirir. Çobanları veya doktorları tartışmak bununla alakasızdır ve tıbbın veya yönetimin gerçek “sanatının” ne olduğunu tartışmak kesinlikle önemsizdir. Sokrates’in ilgili olduğu tek nokta, yöneticilerin para almadan hükmetmeye istekli olmayacaklarıdır. Elbette ki bu doğru değildir. (Ancak belki de bu Sokrates’in zamanında daha az belirgindi.)
Bu sıra dışı bir durum değil çünkü Platonik diyaloglar her yerde benzetmelerle bu tür gereksiz argümanlara sahiptir.
Hume
Hume ile ilgili en büyük sorun, neredeyse her şey hakkında sürekli saçma şüpheci sonuçlar çıkarmasıdır ve bu onu hiç de rahatsız ediyor gibi görünmüyor. Hiç durup “Vay be, bu kulağa çok çılgınca geliyor. Acaba başlangıçtaki varsayımlarım yanlış olabilir mi?” diye düşünmüyor. Bu tür dogmatizm ve muhakeme eksikliği filozoflar arasında inanılmaz derecede yaygın. İşte Hume’un düşünmesine bir örnek:
Bir hipotezle başlar; Herhangi bir kavramın (onlara “idealar” adını verir) oluşabilmesi için önce duyusal olarak deneyimlenmesi daha sonra da zihnin bu duyusal deneyimin daha sönük bir kopyasını oluşturması gerekir. Kısaca tüm idealar izlenimlerin/deneyimlerin kopyalarıdır. Daha sonra, belirli kavramların hiç de deneyimlerin kopyalanması sonucu oluşmuş gibi görünmediğini fark eder. Örneğin, benlik kavramı ya da normal olarak anlaşıldığı gibi nedensellik kavramı. Rasyonel bir insan bu noktada ne söylerdi? Muhtemelen “Tamam, hipotezim yanlışmış. Acaba doğrusu ne? ” derdi.
Ama Hume böyle yapmıyor. Sadece bu kavramlara sahip olmadığımızı beyan etmekle yetiniyor.
Başka bir ünlü (ya da ünlü olmayan) pasajda, “mavinin eksik tonu”ndan bahsediyor:
Bir insanın mavi rengin tek bir tonu hariç bütün tonlarını bildiğini hayal edin. Bu kişinin önüne bilmediği ton hariç olmak üzere mavi rengin bütün tonlarını koyuyoruz. Kişi eksik olan tonu hayal edebilir mi? Hume, kişinin muhtemelen hayal edebileceğini söylüyor. Sonra da “Evet, bu benim teorim için karşıt bir örnek, ama garip bir durum, bu yüzden bunu çok da önemsemeyelim” diyor ve hipotezini bilinen bir gerçekmiş gibi kullanmaya devam ediyor.
Kant
Hepimiz Kant’ın “Kategorik Imperatif”/Kesin Buyruk merkezli etik teorisini biliyoruz(Bir tür Kutsal Üçlü gibi olan üç formülasyonu vardır). Bir formülasyona göre, öyle hareket etmeliyiz ki eylemlerimizin ilkesi bütün insanlar için genel geçer kural olsun. Bunun tüm ahlakı kapsar olması ve ne olursa olsun bu prensibi takip etmemiz gerekiyor. Örneğin, bir katil seçtiği kurbanı bulmak için kapınıza gelirse ve kurban evinizde saklanıyorsa, ona kurbanın başka bir yerde olduğunu söyleyemezsiniz. Yalan söyleyemezsiniz çünkü her zaman herkesin yalan söylemesini isteyemezsiniz
Peki, Kant’ın Kategorik İmperatif argümanı tam olarak ne diyor? Eminim argümanın ne olduğunu tam olarak söyleyemezsiniz. Çünkü neredeyse hiç kimse bu argümanı derslerde işlemez veya literatürde tartışmaz. Bunun nedeni argümanın kesinlikle ikna edici olmaması ve tartışmaya değmemesidir. İşte size temel bir ifade:
Kesin bir buyruk düşündüğümde, neyi içerdiğini hemen biliyorum. Çünkü buyruk yasadan başka yalnızca maksimin bu yasaya uygun olması zorunluluğunu içerdiğinden, yasa ise onu sınırlayan hiçbir koşul içermediğinden, geriye yasanın genelliğinden başka bir şey kalmıyor; eylemin maksimi buna uygun olmalıdır ve buyruğu asıl zorunlu olarak sunan, yalnızca bu uygunluktur. Öyleyse kesin buyruk yalnızca bir tanedir ve şudur: Ancak, aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyebileceğin maksime göre eylemde bulun.
(Foundations of the Metaphysics of Morals [1969], 44)
Anladınız mı? İşte bu katile neden yalan söyleyemeyeceğinizi açıklıyor.
Ne Kadar Kötü?
Yukarıdakilerin ince hata örnekleri olmadığını, örneğin modern bilime veya diğer modern keşiflere erişememelerine bağlı olmadığını da not ediyorum. Bunlar gerçekten bu insanların düşünmede çok kötü olduklarının örnekleridir. Hiçbir zaman hiçbir yetenekli düşünür böyle şeyler söylememelidir. Örneğin, birden fazla karşı örnek bulduktan sonra bir hipoteze bağlı kalmamanız gerektiğini anlamak için kuantum mekaniği veya yüklem mantığı incelemeniz gerekmez.
BÜYÜKLÜK
Nedir Büyüklük?
Yukarıda yazdıklarım bu insanlara neden kötü filozof dediğimi açıklıyor. Ama o zaman… Hangi anlamda büyük filozof sayılabilirler?
“Büyük Filozoflar” anlamında “büyük” olmak, düşünmede iyi olmakla ilgili değildir.Büyüklük daha çok etki ile ilgilidir.
Batı felsefesi 2000 yıllık büyük bir sohbettir. “Büyük” filozoflar ise bu konuşma üzerinde en büyük etkiye sahip olan katılımcılardır. Büyük filozoflar ölümlerinden sonra yüzyıllar boyunca diğer insanların ilginç buldukları, düşünmeye ve diğer insanlara anlatmaya devam ettikleri şeyler söylediler. İşte ‘büyük’ filozof budur – iyi nedenlere dayanan birkaç gerçek şey söyleyen filozof değil.
Büyüklük-Kötülük Bağlantısı
İyi nedenlere dayanan gerçekler söylemek, bu anlamda büyüklükle bağdaşmaz. Hatta özellikle büyüklüğe elverişli değildir; aslında, büyüklükle güçlü şekilde anti-korelasyon içindedir.
Peki, neden böyledir? Kişinin bir konuşmayı nasıl etkilediğini ve diğer insanların kendileri hakkında konuşmasını nasıl sağladığını düşünün. Elbette bunu en makul şeyleri söyleyerek yapmazlar. Tartışması ilginç veya eğlenceli şeyler söyleyerek yaparlar. Tamamen aptal olamazsınız, aksi takdirde insanlar fikirleriniz hakkında konuşmak istemez, ancak fikirlerinizin mantıksız olması gerçekten yardımcı olur. Birisi “İşler burada göründüğü gibi” derse, bu çok fazla tartışma yaratmayacaktır. Ama yeni ve şaşırtıcı ya da çirkin bir fikir ortaya çıktığında, işte bu tam da insanların konuşmak istediği zamandır.
Belki de bunun en iyi örneği için, Kant’a bakmalıyız. İçimizdeki uzay ve zamanı bulma fikri şaşırtıcı derecede orijinaldır. Bu doğru olsaydı muhteşem olmaz mıydı? Veya Hume; temelde bildiğimiz her şeyin gerekçesine karşı çıkması çok çirkin ve şaşırtıcı değil mi? Platon da ruhun doğumdan önce kavradığı mükemmel gerçeklik ortamı, mükemmel adalet vb. söylemleriyle oldukça şaşırtıcıdır.
Ancak şaşırtıcı veya çirkin fikirlerin çoğu çok kötüdür. Bu tür fikirlere yönelik argümanların çoğu da elbette kötü argümanlar olacaktır. Böylece, bu tür argümanlara ve fikirlere inanan çoğu insan da düşünmede kötü olmak zorundadır – yani, gerçeğe güvenilir bir şekilde ulaşamayacaklardır. Yargıları ve/veya muhakeme becerileri zayıf insanlar olmalılar. Aksi takdirde bu şaşırtıcı fikirlerin neredeyse kesinlikle yanlış olduğunu anlarlardı.
Herkes bunların farkında değil. Sanıyorum ki çoğu insan, Büyük Filozofların aslında felsefede iyi olduğuna inanıyor. Bunu düşünmelerinin nedeni, atalarımızın geçmişte yazan ve düşünen çok sayıda insan arasından bu kişileri bize aktarmış olması. Sanırım insanlar “felsefe” ya da “şöhret” in bir tür bilinçli bir araç olduğunu varsayarlar. Bu yüzden bize anlatmak için bazı düşünürlere ve belirli eserlere odaklanmayı seçmişse, bunların en iyi ve en önemli şeyler olması gerekir. Ya da en azından çok iyi ve çok önemli…
Ama işler böyle yürümez. Batı felsefesinin şu anki düzeni spontane bir düzendir ve insanların seçilmesini etkileyen faktörlerin gerçeği veya tutarlı akıl yürütmeyi içermesi gerekmez. Kapıda “Bu fikir kesinlikle yanlış, insanların bunun hakkında konuşmasına izin vermeyeceğim!” diyen bir bekçi yoktur.
Uyarı
Listeye giremeyen geçmişteki diğer düşünürleri tanımıyorum. Dolayısıyla, akıl yürütmede “büyüklerden” daha iyi olup olmadıklarını bilmiyorum. Bu yüzden büyükler, ne kadar kötü düşünmüş olsalar da, zamanlarının diğer düşünürlerinden çok daha iyi olabilirler.
Kaynak: Michael Huemer– ‘Great Philosophers Are Bad Philosophers’, 8 Şubat 2020, fakenous.net/?p=1286, (Erişim 13 Şubat 2020) çev. Beyza Nur Doğan
Haddim olmadan Platon’dan bahsedilen bölüm ile alakalı bir yorum yapmak istiyorum. Paragrafta çobanlar hakkında tartışmak anlamsızdır ve devamında gereksiz argümanlar diye bahsedilen konu Antik çağ devletlerinde son derece yaygın aynı zamanda da Antik Yunan yazılarında (Homeros) geçen , çoban modellerine gönderme yapan “Pythagorasçı Metinler” den yola çıkarak Platonun bu konuyu tartışmak için bahsettiğini söyleyemez miyiz ?
Ya da ben yazılanı doğru anlayamıyorsam lütfen yardımcı olabilir misiniz?
Emeğiniz için teşekkür ederim.