Delikler Gerçek Varlıklar Mıdır, Yoksa Varlığın Olmadığı Bir Yer Midir? – Suki Finn

Deliklerin varlığı tartışılamaz gibi görünüyor. Örneğin anahtar delikleri, kara delikler, lavabo delikleri gibi delik olarak adlandırdığımız şeyler ve donat, golf sahaları veya elekler gibi delikleri içinde bulunduran şeyler var. Dünyaya delikler aracılığıyla geliyoruz ve öldüğümüzde bize özel kazılmış deliklerin içine koyuluyoruz. Peki ama bu delikler tam olarak nedir ve neyden meydana gelirler? Deliklerle ilgili en önemli felsefi sorulardan birisi de, Alman yazar Kurt Tucholsky'nin 'Deliklerin Sosyal Psikolojisi' (1931) adlı kitabında da belirttiği gibi, onların kendi başlarına bir varlıktan mı yoksa 'bir yerde varlığın olmayışından mı meydana geldikleridir. Bu soruyu incelemeden önce, deliklerin anatomilerini iyice anlayalım.

/
1069 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Bir donat hayal edin -içi reçel ile dolu olanlar değil; klasik, ortasında bir boşluk olanlardan. Donatın yapıldığı hamur, deliğin ‘konağı’ denilen şeydir, yani deliğin etrafını kaplayan madde. Şimdi donatın boşluğuna parmağınızı geçirdiğinizi ve onu yüzük gibi taktığınızı hayal edin. Bu örnekte parmağınız bu deliğin ‘konuğu’ denilen şeydir- yani deliğin içindeki madde. Şimdi de donatın fabrikada yapılırkenki ilk aşamalarını düşünün, hamurun üstünde bir deliğin açılacağı zamanı. Delik yaratmak için donatın ortasından çıkarılan bu hamura ne deriz? İkamet ettiği yerden çıkartılmak üzere olan bir konuk mu? Hamurun bu parçaları yemek satıcıları tarafından ”Timbit” ve ”Munchkin” olarak adlandırılırlar ve donatın asıl deliklerinin bu kısım olduğu söylenir. Ancak öyle değildir, çünkü delik Timbit veya Munchkin’in donattan çıkarılmasıyla oluşur, çıkarılan parçanın kendisi sayesinde değil.

Şimdi, eğer deliğin oluşması için çıkarılan hamuru delik olarak saymıyorsak, neyi sayacağız? Delikler materyal şeyler (masa, sandalye gibi) midir yoksa tinsel, yani maddi olmayan (soyut varlıklar gibi) şeyler mi? Veya delikler bir ‘şey’ midir?

Bu sorun, Amerikan felsefeciler Stephanie ve David Lewis tarafından yazılan, içinde Argle ve Bargle adlı iki kişinin diyaloğunun geçtiği ‘Holes’ tezinde tartışılır. Argle bir materyalisttir, tinsel olan herhangi bir şeyin varlığını reddeder. Materyalizm, maddi olanın ötesindeki potansiyel garip varlıkların varlığına dayalı olmadığı, bir diğer deyişle ontolojik olarak cimri olduğu için Argle’a makul bir pozisyon olarak görünür. Pop yıldızları gibi Argle da var olan her şeyin maddi olduğu maddi dünyada yaşayan maddi bir kızdır.

Diğer yandan Bargle, farklı iki makul pozisyon belirterek; deliklerin var olduklarını ve tinsel birer nesne olduklarını öne sürerek Argle’ın materyalizmine meydan okur. Deliklerin varlıkları olası bir şeydir: delikleri gözlemliyoruz gibi görünüyor; onları dilimizle ima ediyoruz ve başka şeylerin olmaları için gerekli görünüyorlar. Deliklerin somut nesnelerden öte birer boşluk oldukları, yani Tucholsky’nin de dediği gibi kendi başlarına maddi bir varlıktan öte maddi varlığın bulunmamaları durumunda oluştukları için onların tinsel varlıklar olduğu fikri de akla yatkındır. Öyleyse Angle ve Barkle’ın yürüttüğü tartışma, bir bütün olarak tutarsız olan bu argümantasyonda ayrı ayrı makul olan bu öncüllerden hangilerinin reddedileceği üzerinedir:

  • Tinsel nesneler yoktur.
  • Delikler vardır.
  • Delikler tinsel nesnelerdir.

Bu önermeler tutarsızdır çünkü (1) tinsel nesnelerin olmadığını söyler fakat (2) ve (3) birlikte tinsel deliklerin var oluşunu zorunlu kılar: eğer delikler varsa ve onlar tinsel ise, tinsel delikler vardır. Yani hangi önermeyi reddetmeliyiz? Tinsel varlıkların olmadığını söyleyen (1)’i reddedebilir ve onun yerine delikler de dahil olmak üzere tinsel şeylerin var olduklarını söyleyebiliriz. Bu seçenek Argle için kullanılabilir değildir çünkü kendisi fikirlerine bağlı bir materyalisttir ve tinsel hiçbir şeyin var olduğunu söylemek istemez.

Peki ya deliklerin olduğunu söyleyen (2)’yi reddetmeye ne demeli? Bununla ilgili problem ise günlük hayatta ”Cebimde bir delik var.” gibi şeyler söyleyerek deliklere atıfta bulunmamızdır. Böyle bir cümleyi kurduğumuzda kelimelerimiz cebimizdeki bir deliğin varlığına işaret eder. Eğer delikler yoksa ve kelimelerle ya da parmaklarımızla gösterebileceğimiz bir delik bulunamazsa, cümlelerimizi delikleri ima edecek kelimeler kullanmadan yeniden anlamlandırmamız gerekir. Örneğin nesnelerin üstünde delikler olmasından ziyade nesnelerin delindiklerini söyleyen cümlelerle idare edebiliriz. Mesela ”Cebim delindi.” gibi. İki cümle tamamen aynı olmasa da anlam korunmuş gibi görünüyor. İkinci cümlede bir delikten ziyade cebin kumaşına atıfta bulunuyoruz ve cebin delinmiş bir şekle sahip olduğunu söylüyoruz. Delinmiş bir şekle sahip olan şey cebin kendisi, kendi başına bir varlık olarak delik değil. Ama deliklerle ilgili her gerçek, delinmiş konak nesneler hakkında yeniden anlamlandırılıp sistematik olarak düzenlenebilir mi? Delik kelimesinin dilimizden çıkması bize gerçekten o şeyin asıl varlığının yok olduğunu kanıtlayacak bir delil midir? Genelde, bir şey hakkında konuşmayı kesmemizin o şeyin varlığını sonlandıracağını düşünmeyiz.

Deliklerin tinsel olduğunu söyleyen (3) için ise: bu reddedilebilir mi? Delikler maddi varlıklar olabilir mi? Bu zaten bizim odak noktamızdı. Eğer delikler maddi varlıklarsa, hangi maddi varlıklar? Delik, konuğun kendisi olabilir mi? Hayır, Timbit ve Munchkinlerin deliğin kendisi olmadıklarına dair sebeplerden ötürü bu olamaz. Konağın bir parçası, belki deliğin kaplaması; deliğin kendisi olabilir mi? Belki. Fakat deliğin kaplaması ne kalınlıktadır? Donatın içindeki, deliğin tam dışında duran bir milimetrelik alanı mı deliğin yapıldığı maddeden saymalıyız yoksa donatın tamamının kalınlığını, yani konağın tamamını mı? Yoksa bu kalınlıkların arasındaki herhangi başka bir noktayı mı? Deliğin kaplamasının neresi olduğuyla ilgili çok aday var ve deliği hangi tanımlayan ve şekillendiren kaplama olarak seçtiğimize göre bu seçim de rastgele oluyor, yani bir kalınlığı ötekilere tercih seçmemiz için hiçbir sebep yok. Ve eğer bu kaplamalardan birini seçmeyip çoklu bırakırsak, her biri donatın içinde olmak üzere her bir kalınlık için birden fazla deliğimiz olur. Bu bir donat için çok fazla delik gibi görünüyor. Ayrıca bu farklı garipliklere de yol açıyor. Örneğin, donatın hamurunu (konağını) yerken donatın deliğini de yediğimizi düşünmeyiz, değil mi?

Peki bunlar neden bu kadar önemli? Kolombiya Üniversitesi profesörü Achille Varzi’nin de dikkat çektiği bir nokta da 2000’deki ABD cumhurbaşkanı seçimlerinde oy pusulalarındaki deliklerin sayımıyla ilgili. Varzi’nin deyimiyle: ”Bir anda fark ettik ki bütün dünyanın olmasa da ABD’nin kaderi deliklerin sayımına dayalıydı.” Ve delikleri sayabilmemiz için onları nasıl tanımlayacağımızı ve ayırt edeceğimizi anlamamız, yani onları bilmemiz lazım. Tabii bunlar biraz alışılmadık düşünce biçimleri; ancak deliklerin maddi veya tinsel, varlık ya da yokluk olarak tanımlanması gerçeklik bilgimizdeki bir boşluğu doldurmamızı sağlayabilir.

Kaynak:
Suki Finn- “Is a hole a real thing, or just a place where something isn’t?“, 28.06.2018, Editör: Nigel Warburton, https://aeon.co/ideas/is-a-hole-a-real-thing-or-just-a-place-where-something-isnt, (Erişim:15.02.2020), Çeviren: Efe Aytekin

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Aslında Karl Popper’a Katılmıyorsunuz – Michael Huemer

Sonraki Gönderi

Felsefenin Bilim Eğitimindeki Önemi – Subrena E. Smith

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü