Artwork by G Clausen. Photo by SSPL/NRM/Pictorial Collection/Getty
Artwork by G Clausen. Photo by SSPL/NRM/Pictorial Collection/Getty

Karl Marx’ın Tarih Teorisi – Angus Taylor

/
3309 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Karl Marx (1818-1883) tarihin en etkili ve tartışmalı simalardan biridir. Marx, zamanının çoğunu kapitalist ekonomilerin içsel mekanizmalarını kavramaya adamıştır [1]. Bununla birlikte o, kapitalizmin tahakkümündeki bireylerin toplumsal ve yaratıcı potansiyellerine yabancılaşmalarıyla da ilgilenmiş olan bir filozoftu. [2]

Birkaç adım geriye giderek daha geniş bir çerçeveden bakıldığında Marx, toplumların gelişimi ve dönüşümü üzerine bir teori olan tarihsel materyalizmin ana hatlarını çizen bir tarih filozofudur [3].

Yazımız bu teoriyi tanıtmayı amaçlamaktadır.

Work by Ford Madox Brown, 1865

1. Tarihsel Materyalizm Nedir?

İnsanlık tarihinin çizdiği yolu ve seyri açıklamak adına birbirinden farklı birçok tez ileri sürülmüştür: örneğin kimileri tarihin eşine az rastlanan kişilerin eylemleriyle şekillendiğini düşünmüştür. [4] Başkaları ise tarihin insanlığın özgürlük bilincinin ortaya çıkışını gösterdiğini …[5] veya medeniyetlerin biyolojik organizmalar gibi önce büyüdüğü sonraysa çürüyüp yok olduğunu …[6] veya tarihin içkin bir düzeni olmasa da “birbiri ardına gelen korkunç şeylerin sıralanmasından ibaret olduğunu” …. [7] savunmuştur.

Marx’a göre, bir toplumun var olma biçimini ve gelişimini belirleyen kilit faktör, ayakta kalmak için maddi çevre ile etkileşime girme biçimi; yani üretim tarzıdır. Üretim tarzı; teknolojik güçler (“üretici güçleri”) ile bu güçleri kullanmak için başvurulan iktisadi yapıyı (“üretim ilişkileri”) içerir.

Üretici güçler, üretim araçlarını (aletler, makineler ve hammaddeler) ve işçilerin emek gücünü (güç, beceri ve bilgi) içermektedir. Üretim ilişkileri ise hem üretim araçları hem de emek gücü olmak üzere üretici güçler üzerindeki toplumsal kontrol ilişkileridir. Toplumun iktisadi sınıflara bölünmesi, üretim süreci ile yaratılan zenginlik üzerindeki kontrolün eşitsiz dağılımını göstermektedir.

Marx, “Maddi hayatın üretim tarzıgenel olarak toplumsalsiyasal ve entelektüel sürecini koşullandırır.” demektedir [8]. Bir toplumun iktisadi yapısı (veya “altyapısı”, “temeli”), o toplumun hukuki ve siyasi kurumlar ile hakim ideolojiden oluşan “üstyapısının” niteliğini belirler.

Marx, bir toplumun zamanla artan teknolojik kapasitesinin, görece sabit ve değişmez kalan ekonomik yapısı tarafından engellendiğini (“prangalandığını”) ileri sürmektedir. Giderek büyüyen bu fonksiyon uyuşmazlığı (veya disfonksiyon) nihayetinde devrim ile sonuçlanır: Mevcut iktisadi yapı, daha fazla teknolojik gelişmeye izin verecek şekilde değiştirilir; toplumun siyasi ve hukuki kurumları ile ideolojisi de buna uygun ve paralel bir değişimden geçer.

Örneğin, Ortaçağ Avrupası’nın toprağa dayalı feodal ekonomileri, toplumun üretici güçlerinin büyümesine engel olur hale geldiğinde, bu ekonomilerin yerini üretim araçlarının özel mülkiyetine ve ücretli işçi istihdamına dayalı olan kapitalist ekonomiler almıştır. Bu ekonomiler, kapitalist sınıfın siyasi hakimiyeti ve (mal mülk hırsı ile karakterize olan) açgözlü-paragöz bireycilik ideolojisinin hakim olması ile sağlamlaştı.

2. (Bu) Teknolojik Determinizm mi?

Peki tarihsel değişimin seyrini belirleyen nihai şey nedir? Düşünce okullarından biri Marx’ın teorisini “tarihin temelde insan üretici gücünün gelişimi olduğu ve toplum biçimlerinin bu gelişimi mümkün kıldıkları ve engelledikleri ölçüde yükselip alçaldıkları”[9] bir tür teknolojik determinizm biçimi olarak tasvir etmektedir. Kimileri ise, teknolojinin tarihsel değişime zemin hazırlayabileceğini inkar etmemekle birlikte, Marx için anahtar niteliğinde olan şeyin farklı iktisadi sınıflar arasındaki mücadeleler olduğunu düşünmektedir. [10]. Marx ile yoldaşı Friedrich Engels (1820-1895) Komünist Manifesto’da şöyle yazmıştır: “Şimdiye dek var olan tüm toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir”[11].

3. Kapitalizm

Marx’ın genel tarih teorisi her türden toplumu içermektedir; her türden toplumun kendi özgü nitelikleri mevcuttur. Kapitalist üretim tarzı, kendi kendine büyüyen ve genişleyen, istikrarsız bir sistemdir; “ani yükseliş ve düşüş” döngüsü bu üretim tarzının temel karakteridir. Piyasa rekabeti teknolojinin gelişimine eşi görülmemiş bir güç ve ivme kazandırırken, geleneksel toplumsal bağları ve değerleri zayıflatmış ve sermayeyi üretim araçlarını kontrol eden görece az sayıdaki bir topluluğun (burjuvazi) eline bırakmıştır. Fakat aynı zamanda giderek daha fazla bütünleşip kenetlenen ve kendisini sömüren sistemin geçirdiği değişim aracılığıyla kendi potansiyel gücünün farkına varan bir işçi sınıfı (proletarya) yaratmıştır.

İlk başlarda Marx ve Engels, kapitalist egemen sınıfları devirme mücadelesinin illa ki şiddet gerektireceğine inanıyorlardı; fakat 1870’lere gelindiğinde, parlamenter kurumlara sahip bazı ülkelerde emekçi sınıfın barışçıl yollarla iktidarı alabildiğine inanmaya başlamışlardı. Kapitalizmi aşmak, gerçek anlamıyla demokratik ve sınıfsız bir topluma (“komünizm”) erişilmesini sağlayacak ve böylece de sınıf mücadeleleri tarihine bir son verecekti [12].

Ancak öyle görülüyor ki kapitalizm, Marx’ın umduğundan çok daha dirençli olduğunu kanıtladı. Ancak günümüzde, kapitalizmin alışılagelmiş problemlerine ekolojik krizlerin de eklenmesi tartışmaları epey alevlendiriyor ve bu durum birçok kişinin kapitalist sistemin şu anki haliyle hayatta kalmasının zor olacağını düşünmesine sebep oluyor [13].

4. Bu Teori Tutarlı mı?

Kimi eleştirmenler Marx’ın tarih teorisinin ya yanlış ya da o kadar da mühim olmadığını ifade etmektedir. Şayet Marx, toplumun hukuki ve siyasi “üstyapısının” yalnızca üretim tarzının bir sonucu olduğunu iddia ediyorsa bu durumda o hiç şüphesiz ki yanılmıştır çünkü siyaset, hukuk ve ideoloji de üretim tarzını derinden etkiler. Örneğin, kapitalist bir ekonomi, özel mülkiyeti koruyan ve piyasaların varlığını destekleyen, ticareti mümkün kılan, güvenliği garanti eden vs. yasalar ve yargı sistemi olmadan bir gün dahi ayakta kalamaz. Diğer yandan yandan, şayet Marx’ın teorisi toplumsal sistemin her yönünün diğer her yönünü etkilediği şeklinde yorumlanırsa, bu doğru olur fakat pek de mühim bir şey olarak görülmezdi. Başta Engels olmak üzere Marx’ı savunanlar, toplumsal manzarayı açıklama gücü açısından üretim tarzının önceliği fikrini karşılıklı etki olgusu ile uzlaştırmanın yollarını aramışlardır. Akademisyenler son zamanlarda yaptığı çalışmalar, bu teorinin mühim ve tutarlı bir şekilde yorumlanabileceğini göstermeye yönelik etkileyici adımlar atmıştır. [14].

5. Sonuç

Marx’ın tarih teorisi, tüm insan toplumlarındaki maddi çevrelerinden geçinmelerini sağlamak için teknolojik güçlerini kullanma ihtiyacına dayalı olan ortak yapısal ve gelişimsel özellikleri keşfetme-tanımlama iddiasındadır: Tarihin akışının önceden belirlenmiş olduğu fikrini reddederken, toplumsal biçimlerin (veya yapıların), doğayla etkileşim içindeki bu “metabolizmayı” kontrol etmek için giderek gelişen teknolojik kapasiteye doğru uzun vadeli bir ilerleme içinde olduğunu ileri sürer.

Marx’ın kapitalizme dair yorum ve öngörülerinin değeri her ne olursa olsun; genel bir tarih teorisi olarak tarihsel materyalizm, kapitalizmin ötesindeki bir geleceğe herhangi bir varsayım, vaat veya güvence ile bakmaz; fakat yine de uzun tarihsel bir seyirden bugüne dek nasıl geldiğimizi anlamamıza yardımcı olabilir.


Dipnotlar

  • [1] Thomas Metcalf’ın “Kapitalizm ve Sosyalizmi Tanımlamak” yazısına bakınız.
  • [2] Dan Lowe’ın “Karl Marx’ın Yabancılaşma Anlayışı” yazısına bakınız.
  • [3] Spekülatif tarih felsefesi adını verdiğimiz alan, Marx’ın teorisi de dahil olmak üzere, insanlık tarihinin seyrine yönelik teorileri kapsar. Eleştirel tarih felsefesi ise, tarihçilerin başvurduğu yöntemleri ve açıklama türlerini inceler.
  • [4] Thomas Carlyle (1795–1881). Bkz. Besner (2013). Ford Madox Brown’ın Work adlı tablosunda Carlyle, sağ tarafta şapkalı olarak resmedilmiştir.
  • [5] G. W. F. Hegel (1770-1831). Bkz: Pinkard (2019).
  • [6] Oswald Spengler (1880-1936). Bkz: Gallant (2021).
  • [7] Her ne kadar bu görüş genellikle Arnold Toynbee’ye (1889-1975) atfedilse de Toynbee’nin görüşü aslında, medeniyetlerin yükselişinin ve çöküşünün elitlerin zorlu koşullara ve problemlere yaratıcı bir şekilde çözüm üretip üretmediğine bağlı olduğu şeklindedir. Bkz. Kumar (2014).
  • [8] Bkz. McLellan (2000), s. 425.
  • [9] Bkz. Cohen (1978), p. x.
  • [10] İngiliz Marksist tarihçi E. P. Thompson’ın çalışmalarına bakınız: örneğin Thompson (2013).
  • [11] Bkz. McLellan (2000), s. 246.
  • [12] Sözünü ettiğimiz bu post-kapitalist toplum hakkında Marx, çok az şey yazmıştır. Bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki tahakkümünün aracı olan devlet öyle veya böyle sönümlenecek ve yerini; her bireyin onları tatmin ve memnun eden bir işle meşgul olabileceği, yaratıcı; zihinsel ve fiziksel olarak kendilerini her açıdan geliştirebileceği işbirliğine dayalı bir topluma bırakacaktı. Herkes yeteneğine göre ve ihtiyacı kadar; yani; herkes kendi bireysel yeteneklerine göre topluma katkıda bulunacak ve kendi bireysel ihtiyaçları kadar alacaktı.
  • [13] Bkz. Benton’a (2018).
  • [14] Cohen (1978), iktisadi yapının belirli bir üstyapı tipini tam da üstyapının ekonomik yapı üzerindeki dengeleyici etkisi nedeniyle; tıpkı aynı şekilde belirli bir ekonomik yapının üretici güçlerin gelişimi üzerindeki etkisiyle belirlenmesinde olduğu gibi belirlendiğini savunmaktadır.
  • [15] Tarihsel materyalizm ile “diyalektik materyalizm” aynı şey değildir. Diyalektik Materyalizm, insan toplumlarını çevrelerinden enerji çeken-taşıyan ve ortak temel gelişim yasalarına tabi olan büyük bir sistemler hiyerarşisinin bileşenleri olarak gören bir doğa felsefesidir. Diyalektik materyalizm ile tarihsel materyalizmle uyumlu olup olmadığı ciddi bir tartışma konusu olmuştur.


Referanslar


Angus Taylor – “Karl Marx’s Theory of History“, (Erişim Tarihi: 30.12.2022)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Niçin Ahlaklı Olmalıyız? Platon’un “Gyges’in Yüzüğü” Düşünce Deneyi – Spencer Case

Sonraki Gönderi

Galatasaray Üniversitesi BDT Ekibine Konuk Olduk: Analitik Felsefe Nedir? – Beray Mutluhan Seferoğlu

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü