Hem felsefe özelinde hem de yorum gerektiren tüm entelektüel uğraşlarda sıkça başvurulan, Cömertlik İlkesi (Principle of Charity) olarak bilinen bir ilke vardır. Bu ilkeye göre, karşı tarafın iddialarını, argümanlarını olabilecek en ciddi, güçlü ve rasyonel biçimde yorumlamak gerekir. Bu ilke entelektüel tembelliği önlemek, kendi fikrini hakiki biçimde sınamak, karşıdakini yetkin ve rasyonel biri olarak gördüğünü bildirmek için gerçekten de gayet kullanışlı bir ilkedir. Bu ilkeyle ilgili sorun, bir metnin doğru yorumundan ziyade güçlü yorumuyla ilgilenmesidir. Eğer bir pozisyonu veya bir kişiyi eleştiren bir makale yahut eser yazıyorsak bu ilkeyi kullanmamız önemlidir, zira olabildiğince cömert bir okuma yaptığımız zaman eleştirdiğimiz pozisyonun hatalı, güçsüz, strawman vb. bir versiyonuyla uğraşmış olmayız. Bu çok daha verimli ve önemlidir. Fakat biraz önce de belirttiğim gibi bu cömertlik ilkesi spesifik bir metnin, yazarı tarafından hangi niyetle yazıldığıyla ilgilenmez. Bir metni güçlü değil doğru yorumlamak için başvurmamız gereken ilkenin Doğrudanlık İlkesi olarak bahsedeceğim şu ilke olması gerektiğini düşünüyorum:
- Doğrudanlık İlkesi: Bir metinde kast edilen şey, ne yazıldıysa odur.
Bu ilkenin fazla katı olduğu düşünülebilir. Sonuçta bir şeyi yorumlamak için sadece oradaki cümleden farklı kaynaklara da ihtiyacımız var. Örneğin yazarın bu konuyla ilgili diğer görüşleri, bu cümlenin arka planı, bağlamı vb. doğru yorumlama yapabilmek için önemlidir. Bu ilke bunları esgeçmemiz gerektiğini söylemez, fakat aksi bir bilginin yokluğunda doğru okumanın cömert okuma değil, yazıldığı gibi okuma olduğunu savunur. Diyelim, “Kadınlar oy kullanmamalıdır.” şeklinde bir Facebook durum güncellemesine denk geldiniz ve sahibini tanımıyorsunuz. Bu durumda bu cümleyi sadece kadınların oy kullanmaması gerektiği şeklinde okumalısınız, ya da bu şekilde okumak için gerekçeniz farklı bir şekilde okumaktan daha fazla.
Fakat aynı cümleyi benim yazdığımı görürseniz ve benim görüşlerimi -anarşist olduğumu, aynı zamanda cinsiyet, sosyal adalet vb. konularla ilgilendiğimi- biliyorsanız doğrudan okumayı bırakıp cömert okumaya geçebilirsiniz. Zira bu arka plan bilgileri benim bu şekilde mizojini ve ayrımcı denebilecek bu gönderiyle uyumsuz. O zaman absürde kaçmadan, yani gereğinden fazla cömert olmadan en makul yorumu yapmalısınız. “Kadınlar oy kullanmamalı [çünkü hiç kimse oy kullanmamalı.]” şeklinde üstü kapalı bir espri yaptığımı düşünmek şu durumda en doğru okuma olur. Bununla birlikte, cömertlik daha abartılıp “Kadınlar oy kullanmamalı, direkt ülkenin başına geçmelidir.” şeklinde de okunabilir, fakat bu da diğer arkaplan bilgileriyle örtüşmez ve gerçekten de benim için absürt kaçar. En makul olan en cömert değil, arka plan bilgileri de dahil edildiğinde o kişinin kast etmiş olma olasılığı en yüksek olan yorumdur. (Bir ek-örnek olarak benim epistemolojik görüşlerim hakkında bilgi sahibi olanların şimdiye kadar yazdıklarımın görüşlerimle ne kadar uyuştuğunu da fark etmiştir ve bununla birlikte daha da sağlıklı bir okuma yapabilir.)
Şimdi yazının asıl amacına geliyorum; Bazı Müslüman dindarlar ayetleri yorumlarken cömertlik ilkesini olabildiğince istismar ediyor ve Müslüman olmayanlarla tartışırken de ayetlerin bu istismar edilmiş cömertlikle okunmasını istiyorlar. Özellikle ayetler bilimsel teorilerle ve modern ahlaki kabullerle örtüştürülmeye çalışılırken başvurulan bu yöntemin entelektüel madrabazlıktan öte bir amaç taşıyıp taşımadığı sorusu akıllara geliyor. Ayetler eğer bilimle ve modern ahlaki inançlarla çelişiyorsa olabildiğince cömert okunuyor, fakat eğer bugünki bilimsel bulgulara kelimeyle bile bir atıf olabilecekse literal/doğrudan okunuyor. Örneğin Zariyat 47‘nin (“ Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.”) evrenin genişlemesini işaret ettiği söyleniyor ve bu şekilde okunuyor ve mucize olduğu söyleniyor. Peki, eğer bilime işaret ediyor gibi görünen ayetleri doğrudan okumayla okuyoruz, o halde Fussilet 12’yi nasıl okumamız gerek? Ayet tam olarak ayet şöyle:
“Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.”
Bu ayetin doğrudan okuması evrenin yedi kat olduğu, her katın kendi görevinin olduğu, ve ilk katın da yıldızlarla kaplı olduğu. Fakat bunu modern kozmolojinin neresine sığdıracağımız belli olmadığı için bu ayet “bilimsel mucize ayetleri arasında” es geçilir. Bu ayetin doğrudan okumasına en yakın şey çoklu-evren modeli olabilir fakat çoklu-evren modelinin bu şekilde bir katman şeklinde çalıştığı epey zorlama bir yorum olur. Peki bu ayetin en makul okuması nasıl olur? Şansımıza eski medeniyetlerin kozmoloji modelleri hakkında az buçuk bilgimiz var. Yedi katlı gök inancı Antik Mezopotamya dinlerinden bu yana görülen eski bir kozmolojik model. Ya her katın farklı tanrıların mekanı olduğu ya da yedi göğün her birinin belirli bir gezegeni ifade ettiği bu modeller bugün mitik ve yanlış modeller olarak anılır. Bu arka planla okunduğunda Kuran’a bu kozmolojik modelin nereden geçtiği anlaşılabilir. Sanıyorum bu yorum elimizdeki bilgilerle yapılabilecek en makul yorum. Fakat yanlış bir bilgiyi işaret ediyor ve yanlış bilgiyi işaret etmesi dini açıdan sorun doğurabileceği için yanlış bilgiyi işaret etmediği iddia ediliyor ve bilinmeyen bir şeyden bahsedebileceği söyleniyor. Birden doğrudan okumadan aşırı cömert okumaya geçiş yapıyoruz (bu ayetle ilgili yeni tefsirlere ve yorumlara bir göz atmak yeterli). Bu tür keyfi cömertlik ve doğrudan okumaların birçok farklı örneği var. Ben bunlara entelektüel madrabazlık ya da şaklabanlık diyorum, isteyen istediğini diyebilir. Fakat yorumlamada doğru bir tutum olmadığı bellidir.
Peki doğru yorum nasıl olabilir? Benim dini kaynakları yorumlama konusunda bilgim epey az, fakat elimden yüzlerce felsefi ve bilimsel metin -makale ya da kitap- geçtiği için seküler metinlerin nasıl yorumlanabileceği konusunda az buçuk fikrim var. Buradan hareket ederek bir çözüm önerisi sorabilirim sanıyorum. “Fakat bunlar kutsal metinler, normal metinler gibi okunamazlar.” itirazının yükseleceğini biliyorum, o yüzden kısaca cevap vereyim. Bunlar kutsal metinler değil, kutsal olduğu iddia edilen metinler. Belirli bir metnin kutsal olduğuna dair iyi gerekçelerimiz olana kadar o metni sekülermiş gibi okumak gerekli. Peki seküler bir metin nasıl okunur? Bunun cevabı: yazının ilk yarısında aktardığım iki ilkenin yardımıyla. Bir metinle ilk kez karşılaşıyorsak ve bağlamı bize aksini göstermiyorsa, bir metin olduğu gibi okunup yorumlanmalı. Fakat bağlamına dair iyi sayılabilecek bilgimiz varsa ve bu bilgiler metnin yorumunu değiştirebiliyorsa o zaman cömert okumaya geçebiliriz. En cömert okumayı kutsal olduğuna inanmak için çok iyi nedenlerimiz olan metinlerde yapabiliriz. Eğer ilahi olduğuna kani olduğumuz bir metinde “İnsanlar dört ayaklıdır.” şeklinde bir ibare görüyorsak, bu ifadeyi olduğu gibi almak yerine metafor ya da alegori olarak alabiliriz, fakat bu metnin ilahi olduğu ihtilaflıysa ve buna dair kanıtlar pek güçlü değilse bu metni yazanın insanların dört ayaklı olduğuna inandığı şeklinde yorumlayabiliriz.
Bu söylediklerimin özellikle bahsettiğim kesimce kabul göreceğini düşünmüyorum, fakat dini tartışmaların daha sağlıklı nasıl yürüyebileceğine dair daha iyi bir fikrim de yok. Söylediklerimin gayet makul olduğuna inanıyorum, gelecekte buna dair herhangi bir şey söylersem de -aklımda Cehennem Problemi’yle ilgili bir yazı yazmak var- burada bahsettiğim şeyler üzerinden ilerlemeyi düşünüyorum.
Cehennem Problemi – Talha Gülmez